28 Şubat’tan hiçbir farkı yok

ADALET Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, İstanbul’da bir iftar yemeği verdi.

Haberin Devamı

İftara HSYK üyeleri, genel sekreteri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve İstanbul’da görev yapan bine yakın hâkim ve savcı katıldı.
İpek
, yemekte yaptığı konuşmada “28 Şubat döneminde askeri brifinglere koşa koşa giden yargı mensupları unutulmadı” demiş, ama kendi yaptığının da askerlerin o vakitte yaptığından bir farkının olmadığı, konuşmasının tümü okunduğunda anlaşılıyor.
İpek’in konuşmasını gazetede okudum, şöyle bir bölüm de var:
“Darbeler tarihine yarım kalmış bir müdahale başlığı daha eklenmiştir. 17 ve 25 Aralık süreçlerinde yaşananların, ileri sürülen gerekçelerle ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz. Rahmetli Menderes ve bakanlarını yolsuzlukla suçlayıp kamuoyunda yıpratan zihniyet yeniden dirilmiş, kritik süreçlerde devreye girmek suretiyle ülkemizin ayağına bağ olmuştur.”
İftara katılan savcıların bazıları, İpek’in sözünü ettiği 17 ve 25 Aralık soruşturmalarını yürütüyor. İddianameyi yazmayı başarabilirlerse açtıkları dava da yine aynı iftara katılan yargıçların bir bölümünün önüne gelecek.
Bunun, 28 Şubat döneminde yargıç ve savcılara askerlerin verdiği brifingden ne farkı var?
Müsteşar Bey, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının “darbe girişimi” olduğuna karar vermiş, iftar bahanesiyle savcıları, hâkimleri karşısına almış, dava için nasıl düşünmeleri gerektiğini anlatıyor!
Böyle bir tabloda, gerçekten adil bir soruşturma ve yargılamanın yapılabileceğine nasıl güveneceğiz?
Çünkü kendisi, yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için savcıya baskı yaptığı ortaya çıkan bir kişilik zaten.
İzmir’deki yolsuzluk soruşturmasını durdurması için Başsavcı Hüseyin Baş’a telefonla talimat verdiği tutanaklar ile belirlenmişti.
O savcının başına neyin geldiğini bizler gibi, iftara katılan savcı ve yargıçlar da biliyor.
Hükümetin yargıyı kendisine bağlama operasyonunun bir parçası olarak Adalet Bakanlığı müsteşarlığına atanan bir bürokratın, karşısına hâkim ve savcıları alarak, yürümekte olan bir soruşturma için böyle nutuklar atması, hâkim ve savcılara bir gözdağı vermek değilse, nedir?

Haberin Devamı

İnsanoğlu gariptir her lafı kaldırmaz

Haberin Devamı

ADI Reza Zarrab ile rüşvet ilişkisine karışan eski bakanlardan Zafer Çağlayan, ailesi ile birlikte Ankara Çayyolu’nda bir lokantaya gitmiş.
Yakın bir masada oturan bir grup genç, “Zafer Bey, saat kaç” diye sorunca bir gerginlik yaşanmış, araya diğer müşteriler filan girmişler, sinirlenen Çağlayan’ı yatıştırmışlar.
Zafer Bey’e önerim şu ki böyle şeylere sinirlenmemeye alışsın, çünkü hiç kuşku duymasın böyle esprilerle hayatının sonuna kadar yaşamak zorunda kalacak.
Şimdi böyle şeylere sinirlenmemek içn zamanında o saati kabul etmemeyi akıl edecekti.
Hem Reza Zarrab’dan 700 bin liralık saati kabul et, hem de “Saat kaç” diye sorana sinirlen!
Pek makul bir tutum sayılmaz bu.
Çağlayan, TBMM kürsüsünden bir kâğıt sallamış, saatin parasını ödediğini, garantisinin de kendi üzerine olduğunu iddia etmişti.
O vakit ben de demiştim ki, saatin parasını ödediğinizi gösterir banka dekontunu bir zahmet yollayıverin, bu köşede yayınlayalım da herkes neyin ne olduğunu öğrensin.
Zafer Bey o tarihten beri bu işi yapmadı.
Zaten kürsüden salladığı kâğıt da parayı ödediğini gösterir bir belge değilmiş, bunu da ertesi gün öğrenmiştik.
Hem saatin parasını ödediğinize ilişkin iddianızı kanıtlayamıyorsunuz hem de sinirleniyorsunuz.
Alışın Zafer Bey, alışın. Daha çok duyacaksınız
“Saat kaç” sorusunu!

Haberin Devamı

Kaş, göz gerisi söz!

DİYARBAKIR Lice Belediye Başkanı, BDP’li 25 yaşındaki Rezan Zuğurli’ye, yasadışı gösterilere katıldığı gerekçesiyle 4 yıl 2 ay hapis cezası verildi.
Mahkemenin gerekçeli kararına göre Zuğurli, yasadışı gösterilere katılmış, polise taş atmış.
4 yıl 2 ay hapis cezası verildiğine göre savcılığın elinde ciddi, somut deliller olmalı diye düşünürseniz, yanılırsınız.
Burası Türkiye, adalet sistemimizin öyle somut deliller ile uğraşacak vakti de yok, niyeti de!
Bir bilirkişi bulunmuş, o da görüntüleri inceleyip kararını vermiş, raporunda şöyle yazmış:
“Slogan atmadan, zafer işareti yapmadan ve bölücü içerikli herhangi bir şey taşımadan, güvenlik güçlerine taş atan yüzleri bez ve maske ile gizlenmiş grubun içindeki mavi renkli kot pantolon ve haki renkli kapüşonlu kaban giyen kişinin Rezan Zuğurli’ye benzediği, görüntülerdeki kişi grup ile birlikte iki kez güvenlik güçlerine taş attığı, kaşlar, gözler ve gözün üst kısımları, burun, burun ile dudak arasındaki boşluk, dudak ve elmacık kemik yapıları çok benzer bulunmuştur.”
Şimdi oturun dua edin ki “kaşları, gözleri, gözünün üst kısımları, burnu, burun ile dudak arasındaki boşluğu” size benzeyen herhangi bir insan bir suç işlemesin!
Eğer böyle bir benzerlik ile karşılaşırsanız yandınız demektir!
Gerçi Zuğurli için “Yine de şanslıymış” diyebiliriz.
Hiç olmazsa “benzerlik” nedeniyle aldığı ceza hepi topu 4 yıl 2 ay hapis.
Geçenlerde lise öğrencisi Gülsüm Koç’un ömür boyu ve 26 yıl 8 ay hapis cezası Yargıtay’da onaylandı.
Bingöl’de polis aracına yapılan bir saldırıya katıldığı gerekçesiyle!
Delil neymiş diye soracak olursanız söyleyeyim: Bir gizli tanık ifadesi! Hepsi bu.
2011’den beri cezaevinde olan 22 yaşındaki Gülsüm Koç, bir gizli tanık ifadesi gerekçe gösterilerek atıldığı hapisaneden 53 yaşında çıkabilecek.
Tabii Anayasa Mahkemesi ve AİHM bu mahkemenin kararını “adil bir yargılama sonucu verilmiş” kabul ederse!

Yazarın Tüm Yazıları