Tavuklar bitmez tükenmez bir hareket halindeydiler.
Yürüyorlar, arada bir koşturuyorlar, sürekli bir şeyler gagalıyorlar.
Bütün bunları yaparken de kafaları bir sağa bir sola çevriliyor, bir an için dikkat kesiliyorlar. Ama bu dikkat kesildikleri an o kadar kısa ki çevrede bir tehlike varsa bile onu algılamaya yetecek kadar bir süre hiç değil.
Sanki sürekli bir korku içindeler, eşelenirken bir an durup etrafı kesiyorlar, her an başlarına bir şey gelecekmiş gibi, fakat bir yandan da etrafta ne varsa gagalamaktan da kendilerini alamıyorlar.
Oysa, çevrede onları korkutabilecek hiçbir hareket yoktu.
Aşağılarda akan derenin sesi, sabah esintisinin yapraklarda çıkardığı ses, çoook uzaktan zaman zaman gelen köpek havlamaları. Bunların dışında mutlak bir sessizlik vardı.
Önce Ortaköy’de, sonra Rumelihisarı’nda Boğaz’ın iki yakasını bağlayan köprülerin deyim yerindeyse “altında” toplam 15 yıl oturduğum için gayet iyi biliyorum.
Gerçi kendisi aile köklerinin “affedersiniz Gürcü” olduğunu açıklamıştı daha önce ama, önceki gün öğrendik ki “affedersiniz Gürcü” olmaktan da vazgeçmiş.
Kendisini “affedersiniz Türk” ve “affedersiniz Sünni” olarak tanımlıyor ki affedersiniz ama ne önemi var?
İnsanların dinini, milletini kurcalamanın ne âlemi var zaten? “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü” sevmiyor muyduk?
Ben sadece insanların değil, paranın da milliyetiyle, diniyle ilgilenmem mesela.
Hatırlayan vardır mutlaka, daha önce Başbakan da söylemişti zaten, “Paranın dini, milleti olmaz” diye.
Ben de o günden beri onun gibi düşünüyorum.
“Başbakan ile aramızda bir ortak nokta olsun bari” diye düşündüm ve baktım en kolayı bu!
“Bırakın Türkiye’de Türk, Türk olduğunu, Kürt, Kürt olduğunu söylesin. Bunda ne var? Benim için bir ara neler dediler. Bana Gürcü dediler. Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle, Ermeni diyen oldu.”11 Haziran 2011 tarihinde de yine NTV’de şöyle demişti:
“Bizlerle ilgili çok sayıda yazılmış kitap var ki bu kitapların içerisinde bizim ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz, ne affedersiniz Rumluğumuz, hiçbir şeyimiz kalmadı, düşünebiliyor musunuz?” demişti.
Başbakan’ın aralarında 3 yıl olan iki konuşmasında da, etnik kimliklerle ilgili olarak aynı vurguyu yapmış olması, bunun artık bir dil sürçmesi olmadığını, “amacını aşan” bir söz olmadığını açıklıkla ortaya koyuyor.
Ve ne yazık ki ortaya ırkçı bir Başbakan portresinin çıkmasına da neden oluyor.Bir etnik kimliği hakaret olarak algılamak, ondan söz ederken “affedersiniz” eklemesi yapma ihtiyacını duymak, başka hiçbir şeye işaret etmiyor.
Bu açık bir ırkçı nefret suçudur! Ama kuşkusuz ki Türkiye’de kovuşturulamayacak bir suç!
Birincisi söyleyen Başbakan, yargı kendisine bağlı, hiçbir savcının cesaret edip de bir fezleke düzenleyemeyeceği bir sistem var.
İkincisi zaten dokunulmazlığı var, üçüncüsü cumhurbaşkanı olmayı da başarırsa zaten artık hayatının sonuna kadar sürecek bir dokunulmazlığa da sahip olacak!
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal gibi isimlerin de yer aldığı 10 kişilik strateji ekibi, Erdoğan’ın “balkon konuşması” için hazırlıklara başlamış.Buraya kadar normal. Bundan sonrası için gülmemek için kendinizi zor tutacağınıza iddiaya girerim!Erdoğan, konuşmasında “nasıl bir cumhurbaşkanı olacağının işaretlerini verecek” ve tüm Türkiye’yi kucaklayan, birlik, beraberlik ve kardeşlik mesajları verecekmiş!Habere göre Erdoğan, konuşmasında ayrıca “Yeni Türkiye” ve “herkesin cumhurbaşkanı olacağı” vurgusu da yapacakmış.
Ne yüce gönüllü bir davranış!
“Herkesin cumhurbaşkanı olarak birlik, kardeşlik ve beraberlik mesajı” verecek ama kimi inandırabilecek, çok merak ediyorum!
Meşhur yalancı çoban masalında olduğu gibi bir etkisi olacak bence.Bir defa inandılar, ikinci defa inandılar ama bütün bu olanlardan, söylediklerinden, yaptıklarından sonra bu konuşmaya inanacak kadar saf birilerini bulabilmek zor olacak gibi.
Bir de ne diyeceğini, nasıl bir kardeşlik çağrısı yapacağını merak ediyorum tabii.
Mesela kardeşlik çağrısı yaptıklarından “bunlar” diye söz edecek mi?“Kimin hangi mezhepten olduğunun ne önemi var, önemli olan insan olmaktır” diyecek mi?Meydanlarda yuhalattığı çocuğunu kaybetmiş annelerden özür dileyecek mi? “Hata yaptım, onlar bizim de çocuklarımız” derken, gaz fişeğiyle, polis tekmesiyle, polis kurşunuyla ölen gençler için iki damla gözyaşı dökecek mi? “Yurtdışında doğdu diye hiçbir vatandaşımızı ötekileştirmeyeceğiz” diyecek mi?
“Bayramlık ağzını” kapatıp, çoluk çocuğun argo öğrenmesinin önüne geçecek mi?Deyeceğim şu ki, “strateji ekibinin” işi bu kez çok ama çok zor!
“Türkiye’nin en önemli makamı için bir seçim yapılıyor. Bu makama uygun, nezaketi hiç eksik etmeyen, onun kurallarına uyun bir dil kullanmalı, herkes buna dikkat etmeli” dedi.
Füsun Hanım kişisel olarak elbette üzülüyordur ama üzülmesi gereken aslında bütün bir ülkedir.
Zaman zaman siyasi tartışmaların odağında olsa bile ülkenin birliğini temsil eden cumhurbaşkanlarından hiç biri, Recep Tayyip Erdoğan kadar kırıcı ve hakaretamiz sözler kullanmadı.
Recep Tayyip Erdoğan, eğer seçimi kazanacak olursa, Çankaya’da terbiye sınırlarını zorlamak konusunda hiçbir çekincesi olmayan bir cumhurbaşkanını ilk kez görecek.
Çankaya’nın terbiyesi bozulacak, zaman zaman ağzına biber sürülecek noktalara kadar gelecek.
İstanbul’daki konuşmasında “kılavuzu karga olanın nokta nokta” demekten bile çekinmedi, “nokta nokta” diye tanımladığı boşluğun nasıl doldurulması gerektiğini de sanıyorum en iyi kendisi biliyor.
Daha önce de argo konuştuğuna çok tanık olmuştuk ama aynı üslupla cumhurbaşkanı yarışına girmek, oy uğruna adaylara hakaretler yağdırmak Erdoğan’a kısmet oldu!
BU resmin adı başlıktaki soru dizisinden oluşuyor.
Fransız ressam Paul Gauguin’in en önemli eseri olarak da kabul edilir.
Toprağı bol olsun, hayatı ekonomik sıkıntılarla boğuşmakla geçmiştir.
Uzun süreli depresyon ve bir intihar teşebbüsünün ardından “taze balık ve meyve” için tropik bir adada yaşamaya karar vermiş, Tahiti’de karar kılmıştı.
Sanıyorum bu resmi “postdepresyon” döneminde çizmiş olmalı çünkü Tahiti’de bundan önce çizdiği resimlerin, yaşadığı ortamın da etkisiyle “primitif” olduğunu yazıyor eleştirmenler.
Gece yarısı ev basmalar, kelepçeler, basına sızdırılan hazırlık soruşturması bilgileri!
Bu kez geçmişin mağrurları, mazlum durumunda.Bugünün mağrurlarını nasıl bir gelecek bekliyor, bütün bu süreçleri izleyenlerin kolayca tahmin edebileceği bir durum.
Bu ülke artık bir “keser döner, sap döner” ülkesi haline geldi, sapın bir gün yine döneceğini biliyoruz, kimse gerçek adaletin ve hukukun peşinde değil.
Çünkü Türkiye’de adalet düzeninin çivisi çıktı, sahip olduğu güç ile adalet mekanizmasına hâkim olan kimse, onun dediği oluyor.
Ergenekon, Balyoz, KCK, şike operasyonlarında da böyleydi, bugün de böyle ve öyle görünüyor ki yarın için umutlu olmamız için hiçbir neden de yok!
Bugünün mağdurları geçmişte “sahte delil üretmek” ile suçlanıyorlardı, bugün aynı suçlamayı kendileri yapıyorlar.
Geçmişte de polis fezlekesi iddianame, iddianameler mahkeme kararı haline geliyordu, bugün de durum değişecek gibi görünmüyor.Bu sanıklar hakkındaki polis fezlekelerinin iddianameye dönüşeceğini, iddianamelerin de, “Sanıklar ne diyor, kendilerini neyle savunuyorlar” gibi konulara bakılmaksızın mahkeme kararı haline geleceğini şimdiden söyleyebiliriz.
“2 saat karşıma çık yeter” dedi.
Böyle bir şey olmayacak tabii.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ne üç aday ile birlikte ne de tek tek adaylarla televizyonda bir serbest tartışma programına çıkmayacak.Adaylarla topluca bir tartışma programına çıkmayacağı gibi, “uslu gazeteciler” dışındaki gazetecilerle de televizyonda bir soru–yanıt programına çıkmayacak.
Sadece kendisine uslu sorular soracak gazeteciler ile ekranlarda boy gösterecek.
Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da gayet iyi biliyor ki böyle programlara katılacak olursa yanıtlamakta zorlanacağı sorularla karşılaşacağı kesin.
Sıfırlanan paraları, kimin üzerine kayıtlı olduğu belli olmayan ve mal beyanında görünmeyen villaları, gemicikleri yanıtlamak zorunda kalmak istemiyor, çünkü bunlara vereceği açık seçik yanıtlar olabilseydi zaten çoktan vermiş olurdu.
Suriye’de yaptığı hataları, Esad’ı devireceğim derken sınırımızın dibinde bir terörist ordusu oluşmasını açıklamak da istemiyor.