Tabii haberler “Türkiye dinlendi” diye yazılıyor ama biliyoruz ki “dinlenen” bizler-sizler değiliz!
Bütün Türkiye’yi dinleyip ne yapsınlar zaten?
“Eve gelirken yoğurt al”, “Akşama ne pişirdin” gibi konuşmaların bir “istihbari” değerinin olmayacağını çocuklar bile bilir.
Dinlenenler Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, ordunun komuta kademesi, MİT’in yöneticileri, stratejik kamu kurumlarının yöneticileri filan olmalı.
“Türkiye dinlendi” diye bir haber okuduğumuzda, hepimizin değil, bu kişilerin dinlendiğini anlamalıyız.
İşin ilginç tarafı, bu kişilerin de önemli bölümünü dinlemek için Almanya’da “uydu istasyonu” kurmaya da gerek yok!İddialar doğruysa kriptolu telefonları bile, hem de mahkeme kararıyla dinlenmiş, zaten odalarına da böcekler konmuş!
Yani Alman istihbaratı ne biliyorsa, bunların bir bölümünü bizler de biliyoruz, gazetelerde yayımlandı, internette sesli kaydını bile dinledik.
Gazetelere yansıyan haberlere göre milletvekillerinden kapalı zarf içinde birer isim de topluyormuş.
Ve yine gazetelerde yayımlanan haberlere bakılırsa, milletvekillerinin büyük çoğunluğu zarflardaki kâğıtların içine Ahmet Davutoğlu ismini yazmışlar. Bir bölümü de “En iyisini siz bilirsiniz” gibisinden bir yanıt yazmış.
Zarflar kapalı olarak sadece Erdoğan’a verildiğine göre içinde ne yazıldığı nasıl öğrenilebiliyor, ilginç bir durum.
Öte yandan gazetelerin haberlerinde ve köşelerinde Ahmet Davutoğlu isminin kesinleştiğini de okuyoruz.
Bununla da kalmıyor, kimlerin yeni hükümette hangi bakanlığa atanacağını hatta kabineye girecek yeni isimleri de aşağı yukarı biliyoruz. Bunları yazanların önemli kısmı da AKP medyasının önde gelen isimleri.
İki seçenek var bu durumda: Ya Ahmet Davutoğlu, genel başkanlık ve Başbakanlık için muazzam bir halkla ilişkiler operasyonu yürütüyor ya da Başbakan’ın yaptığı “nabız yoklaması” bir gösteriden ibaret, kararı çoktan vermiş çünkü.
YSK, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiğine ilişkin resmi sonucu açıkladı ve bununla ilgili belgeyi de TBMM Başkanı’na teslim etti.
Yakında Çankaya’ya taşınacak olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan başlayarak AKP yöneticilerinin ve yandaş medyanın kullanmaya bayıldığı bir kavram.
Doğrusunu isterseniz neyin “yeni” olduğunu bir türlü anlayamıyorum.
Görünen şu ki “yeni”lik sadece yeni bir cumhurbaşkanı seçmemiz ve onun kendi yerine tayin edeceği “yeni başbakan” ve onun kuracağı “yeni” hükümetten ibaret.
Bunların dışında her şey bana “eski” Türkiye’yi hatırlatıyor!Gezi protestoları sırasında Ankara’da polis tarafından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük’ün avukatı ve onun yaptığı basın açıklamalarına katılan 10 kişi hakkında polis bir “fezleke” düzenlemiş.
Yapılan suçlamayı kolayca tahmin edebilirsiniz, çünkü “eski” Türkiye’de bunun binlerce örneğini gördük, yaşadık: Terör örgütü üyeliği!Polis tarafından vurularak öldürülen Ethem Sarısülük’ün de “terör örgütü üyesi” olmakla suçlandığı fezlekede, avukatın duruşmalardan sonra yaptığı açıklamalar ve “basına demeç” vermesi de terör örgütü üyeliği suçuna delil olarak gösteriliyor.
Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün hazırladığı 5 Haziran 2014 tarihli polis fezlekesinde 10 kişiye yöneltilen, “terör örgütü üyeliği” suçlamalarının kanıtları şöyle sıralanıyor:
-Sarısülük davasında adliye önünde yapılan basın açıklamasına katılmak.-Ethem Sarısülük’ün ölümü ile ilgili olarak davanın yürütüldüğü Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin çekilme talebine ret kararı vermesinin, sözde siyasi yapılanma içerisinde gerçekleştirildiği söylemlerinde bulunmak.
Borçka’nın her biri diğerinden daha güzel yaylalarından birindeydim. Deniz seviyesinden yaklaşık 2500 metre kadar yüksek, Xheba Yaylası’nda, Saniye Albayrak’ın Karagöl Yaylaevi’nde kalıyordum.
O saatte uyanmamı sağlayan şey, ahşap döşemelerin arasından burnuma kadar gelen bir taze ekmek kokusuydu.
Apar topar kalktım, aşağıya indim.
Saniye Hanım belli ki daha da erken kalkmıştı, fırından taze ekmeği çıkarmış, tavada pişileri çevirmeye başlamıştı.
Yüzünden hiç eksik olmayan tebessümüyle elime birkaç daldan oluşan bir demet tutuşturdu. Üzerinde minik kırmızı meyveleriyle bir demet yabanmersini dalı.
“Sabah topladım, yabanmersini, gece çok içtiniz, bunları ye de zehri atarsın” dedi!
Yayla, Gürcistan sınırında. Akrabalarınının bir bölümü Batum’da yaşıyor ve gelen gidenin hediye diye getirdiği “çaça”lar meraklı misafirler için saklanıyor.
Seçim öncesi tutumuyla mutabık olmadığımı önce söyleyeyim.
Partinin şu ya da bu şekilde gösterdiği aday için aktif çalışma içinde olmayıp, sonra da kaybedilen seçim nedeniyle sadece lideri suçlamak bana ters geliyor.
Tarhan’ın bu tutumuyla mutabık olmamakla birlikte, Kılıçdaroğlu’nun “tek başına” bir ortak adaya karar vermesi ve sonra bunu “parti disiplini” diye dikte etmesini de onaylamıyorum.
Parti disiplini kavramı, gücünü parti içi demokrasiden alır.Parti içinde demokratik karar alma mekanizmaları işlemeli, herkes fikrini söylemeli ve sonra bir ortak karar alınmalıdır ki herkesin bu karara disiplinle uyması beklensin.
Hem parti içi demokrasiyi işletmemek hem de parti disiplininden söz etmek, belki otoriter siyasi eğilimlere yakın partiler için geçerli olabilir ama sosyal demokratlık iddiasındaki partide bir “oksimoron” örneği olur!
Ve nitekim, iki yanlıştan bir doğru da çıkmadı.
Tarhan, Kılıçdaroğlu ve ekibinin, “kaybedilen seçimin sorumluluğunu üzerine almasını ve makamdan çekilme olgunluğunu göstermesini” bekliyor.
Bu aslında bir sürpriz değil.
Erdoğan, kendisinin ayrılmasından sonra Başbakanlık makamı ile parti genel başkanlığı makamının aynı kişi tarafından doldurulması gerektiğini söylemişti.
Şu anda izlenen yol buna ulaşmayı hedefliyor.
Erdoğan’ın işaret ettiği kişi 27 Ağustos’ta genel başkan olacak, 28 Ağustos günü de yine Erdoğan o kişiyi başbakan olarak atayacak.
Bu hamlenin, Gül’ün parti genel başkanlığına dönmesinin önünü şu an için kestiği bir gerçek.
Ama bu Gül’ün emekli olup bir kenara çekileceğini de göstermediği gibi bir Gül–Erdoğan çatışmasının ve parti içinde ikiliğin baş göstereceği anlamına da gelmiyor.Bununla ilgili soruların cevabını, yeni atanacak başbakanın önümüzdeki seçime kadar göstereceği performans verecek.
Yeni genel başkan ve başbakanın performansının öncelikle değerlendirileceği alan, parti içinde nasıl bir yol izleyeceği ile ilgili.
“Bu partinin kurucusuydum. İlk başbakanı ve cumhurbaşkanıyım. Partiye dönmekten daha doğal bir şey yok. Cumhurbaşkanlığım bittiğinde şüphesiz ki partime döneceğim. Partime dönmem benim için doğal olan şeydir.”Gül’ün böyle bir girişimde bulunacağını, Recep Tayyip Erdoğan biliyor muydu? Daha önce söyledikleri gibi bu konuyu aralarında konuşmuşlar mıydı, bilemiyoruz.
Ama bu açıklamanın, “AKP’nin gelecekteki genel başkanı kim olacak” sorusuyla yakın bir ilişkisi var.
Parti kurucusu, ilk başbakanı, ilk cumhurbaşkanı olan bir siyasetçi, partisine geri dönerse, kendisine biçeceği görev her halde “basın sözcülüğü” olmayacaktır.Bu açıklamanın AKP içinde birçok dengeyi değiştireceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Siyasette bir günün bile çok uzun olduğunu, siyaset mühendisliğinin işe yaramayacağını söyleyenler bir kez daha haklı çıkacaklar gibi görünüyor.
Bekleyelim, bakalım siyaset kendi doğal mecrasında mı akacak, yoksa siyaset mühendisliği mi kazanacak?
Kendilerinden başka herkes suçlu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda bitmesinin sorumluluğunu oy kullanmaya gelmeyen boykotçulara ve tatilcilere yükledi.
Seçim sonuçlarına bakarak elbette birçok yorum yapılacak.
Seçmenin verdiği mesaj irdelenecek, siyasetçiler bunlardan kendileri için dersler çıkaracak.
Ama hiç tartışılmayacak olan şudur: Meşru bir seçim yapıldı, Recep Tayyip Erdoğan da bu seçimin galibi olarak cumhurbaşkanı olacak.Seçim sonuçlarına bakınca, seçimi kazanmış olmakla birlikte Recep Tayyip Erdoğan’ı mutlu edecek bir sonuç elde edemediğini düşünüyorum.Neredeyse dört seçmenden birinin oy kullanmadığı bir seçimde, (bu yazının yazıldığı saatte) yüzde 52 civarında oy alarak seçilmiş olması, gelecek ile ilgili planlarını gözden geçirmek zorunda kalacağını gösteriyor.
Anketlerin gösterdiği neredeyse yüzde altmışa yakın bir sonuç elde edebilmiş olsaydı, bunun başka siyasi sonuçları olurdu, şimdi aldığı yüzde 52 oyun başka siyasi sonuçları olacak.
Seçimde aldığı toplam oylar gösteriyor ki son yerel seçimde aldığı oyu yakalamış bulunuyor ama bu bir önceki genel seçimde aldığı oyun da altında.
Bu durumda “Cumhurbaşkanına kayıtsız şartsız bağlı profili düşük başbakan” formülü de yeniden masaya yatırılacaktır diye düşünüyorum.AKP, gelecek yıl yapılacak genel seçimde, Anayasa’yı değiştirebilecek bir oy oranına ulaşmak istiyorsa, bunu profili düşük bir genel başkan ile başaramayacak. Bu seçim sonucu bunu artık açıkça gösteriyor.
Muazzam bir propaganda gücüne, bugüne kadar kimseye kısmet olmamış bir medya desteğine rağmen bu sonucu elde edebilmiş olmasından kendisine bir ders de çıkaracaktır diye düşünüyorum.