Paylaş
“Ulusalcı, solcu çevreler Selahattin Demirtaş’ı yeni keşfetti. Selahattin Demirtaş, bunların cici oğlanı oldu.”
“Seviye” nereye kadar düşmüş, görüyorsunuz.
Öte yandan bugüne kadar “ulusalcı” diye bildiğimiz isimlerden kimsenin Demirtaş ile ilgili olumlu bir söz söylediğini ya da yazdığını duymuş, görmüş değilim.
Bu tarz politikayı seven bütün siyasetçiler gibi Çelik de ağzına geleni söylüyor işte, “Nasıl olsa halk anlamaz, söyler geçerim, akıllarında o kalır” diye düşünüyor olmalı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki ayrı isimle faaliyet gösteren danışmanı Yalçın Akdoğan ya da namı diğer Yasin Doğan da Demirtaş için yazılar yazıyor.
Bakın neler diyor: “Demirtaş, demokratik özerkliği rafa kaldırmış. Kürt meselesinin kapsamlı çözümünü ise unutmuş. Neredeyse Kürt demekten çekinen HDP başkanının, daha adayken kendine yabancılaşmaya başlaması çok hazindir.”
İlginç değil mi?
Başbakan’ın danışmanı Demirtaş’ın “dar milliyetçilik” yapmamasından, geniş kesimleri kucaklayıcı bir politika izlemesinden rahatsız olmuş!
Şunu da yazmış: “Rakibini çalmakla suçlayan bir kişinin nazik, ılımlı, hakkaniyetli olduğu söylenebilir mi?”
Bu dünyada, bir siyasetçiyi “nazik, ılımlı ve hakkaniyetli olmamak” ile eleştirecek en son kişi, sanırım Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı olmalı!
Selahattin Demirtaş’ın adaylığının belli olmasından bu yana gözle görünür, elle tutulur bir gelişme gösterdiği açık ve belli ki bu en çok AKP çevrelerini rahatsız ediyor.
Acaba neden?
“Bilmedikleri” bir rakip ile karşılaşmaktan kaynaklanıyor olabilir mi?
Recep Tayyip Erdoğan’ın ötekileştirici, bölücü siyasetinin bir sonucu muhalefetin de onun gibi olmaya çalışması oldu.
O bağırıyor mu, muhalefet de bağırıyor! O hakaret mi ediyor, onlar da ediyor! O partisinde “tek adam” gibi mi davranıyor, muhalefet liderleri de aynını taklit ediyor.
Gündem Erdoğan’ın sözleri üzerinde dönüyor, siyaset Erdoğan’ın tarzında yapılıyor.
Demirtaş, bu oyunun dışındaki tavrı nedeniyle ilgi görüyor olabilir mi?
Bir kere hepsinden genç, daha yakışıklı. Halkın anlayabileceği açık bir dil kullanıyor, iyi konuşuyor, lafı kıvırıp bükmüyor, ne düşünüyorsa net olarak ifade ediyor.
Esprili, tebessüm ettiriyor. Bağırıp, çağırmıyor, kimseyi azarlamıyor. “Küçük dağları ben yarattım” edasıyla ortalıkta gezinmiyor, boğazını yırtacakmış gibi bağırmıyor.
Demokrasinin gelişmesi konusunda söyledikleri net, demokrasiyi sadece kendisi için değil, herkes için istediği sözlerinden açıkça anlaşılıyor.
Demirtaş, onların alışmadığı bir tarzda siyaset yapıyor ve o tarzın bu toplumda küçük de olsa bir karşılığının olduğu belli.
Sanıyorum, AKP’lilerin Demirtaş’a gıcık olmalarının nedeni bu.
Başbakanlar böyle konuşmamalı
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Suriyelilere kim saldırdı, biliyorum ama bu süreçte seslendirmeyeceğim, gerekirse açıklarım” dedi.
Kusura bakmasın ama bir başbakanın ağzından hiç duymamamız gereken bir söz bu.
Başbakanlar, kahve köşelerindeki işsiz güçsüzler gibi “Bildiklerimi bir açıklarsam yer yerinden oynar” şeklinde konuşmamalıdır.
Başbakan’ın elinde her türlü yetki var, emniyet, MİT, jandarma emrinde. Bu nedenle Suriyelilere kimin saldırdığını biliyor olması da normal.
Anormal olan bu bildiğini kendisine saklaması. Neden bunu savcılara verip böyle bir nefret suçu için toplumu tahrik edenleri adalete teslim etmiyor?
Bu sahip olduğu bilgi çok gizli ve toplumu seçim sürecinde gereksiz yere tahrik edecek sonuçlar yaratacak bir bilgiyse açıklamaması da normal.
Ama o zaman da çıkıp meydanlarda “Biliyorum ama söylemem” diye dedikodu yapması anormal.
Böyle bir durum varsa bunu kendisine saklar, soruşturma gizli olarak yürütülür, tehlike ortadan kalkınca açıklama yapmak gerekiyorsa açıklanır.
Kusura bakmasın ama bu sözleri yetkili bir kişinin ağzından duyunca ciddiye alamıyoruz.
Cumhurbaşkanı ‘tırsık’ da olmamalı
BAŞBAKAN’ın açıklamaları sayesinde Cumhurbaşkanı’nın “saksı, vazo ve monşer olmaması gerektiğini” öğrendik.
Bence bir eksik kaldı, onu da ben tamamlayayım.
Cumhurbaşkanı bence “tırsık” da olmamalı, kimseden korkmamalı, gazetecilerden asla korkmamalı.
Kendisine güvenmeli, açıklayamayacağı herhangi bir mesele olmadığını düşünmeli, kendisine sorulacak sorulardan çekinmemeli, onları açıklıkla yanıtlayabilmeli.
Hatta seçimdeki rakipleriyle birlikte ekranlara çıkmalı, onlarla tartışabilmeli ki vatandaş da üç adaydan hangisinin daha yetkin olduğunu görebilsin.
Ama Başbakan bunu yapmıyor.
Sadece kendi seçtiği televizyona, kendi seçtiği gazeteciler ile çıkabiliyor.
Kendisine “çanak sorular” sorulmasını bekliyor hatta belki de bu soruları yazıp ekranda karşısına geçtiği gazetecilerin ellerine veriyor.
Neden? Çünkü adam gibi sorulacak sorulara verebilecek bir yanıtının olmadığını, lafı yuvarlayacak olursa gerçek gazetecilerin sorularında ısrar edeceklerini biliyor.
Deyim yerindeyse gerçek gazetecilerden korkuyor, “sarı gazeteciler” ile durumu idare etmeye çalışıyor!
Paylaş