Paylaş
Gece yarısı ev basmalar, kelepçeler, basına sızdırılan hazırlık soruşturması bilgileri!
Bu kez geçmişin mağrurları, mazlum durumunda.
Bugünün mağrurlarını nasıl bir gelecek bekliyor, bütün bu süreçleri izleyenlerin kolayca tahmin edebileceği bir durum.
Bu ülke artık bir “keser döner, sap döner” ülkesi haline geldi, sapın bir gün yine döneceğini biliyoruz, kimse gerçek adaletin ve hukukun peşinde değil.
Çünkü Türkiye’de adalet düzeninin çivisi çıktı, sahip olduğu güç ile adalet mekanizmasına hâkim olan kimse, onun dediği oluyor.
Ergenekon, Balyoz, KCK, şike operasyonlarında da böyleydi, bugün de böyle ve öyle görünüyor ki yarın için umutlu olmamız için hiçbir neden de yok!
Bugünün mağdurları geçmişte “sahte delil üretmek” ile suçlanıyorlardı, bugün aynı suçlamayı kendileri yapıyorlar.
Geçmişte de polis fezlekesi iddianame, iddianameler mahkeme kararı haline geliyordu, bugün de durum değişecek gibi görünmüyor.
Bu sanıklar hakkındaki polis fezlekelerinin iddianameye dönüşeceğini, iddianamelerin de, “Sanıklar ne diyor, kendilerini neyle savunuyorlar” gibi konulara bakılmaksızın mahkeme kararı haline geleceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Ama bildiğimiz bir tek şey var: Bu polisler, rüşvet çarkına çomak sokmamış olsalardı, bugün tanık olduğumuz bu operasyon asla yapılmayacaktı.
Bakın Bülent Arınç’ın bile “içi yanıyor”!
İçi yanıyor çünkü, eski yol arkadaşları devlet olanaklarına sahip olma kavgasında birbirlerine girdiler.
Bir tarafın rüşvetçiliği, açgözlülüğü, doymak bilmezliği ortaya çıktı, diğer tarafın komploları, katakullileri, telefon dinlemeleri vs.
Polisler hakkında gözaltı kararlarını veren yargıçların, yolsuzluk ve rüşvet oprasyonu sanıklarına “en ziyade müsamahaya mazhar insan” muamelesi yapmış olduklarını hatırlayın. Deyim yerindeyse her şey “kabak gibi” ortada duruyor!
Ve bize soruyorlar: Bu polislerin eskiden yaptıklarının başlarına gelmesi sizi rahatlatıyor mu?
Nesi rahatlatacak?
Bugünün mağrurlarının onlarla hesabı bitirdiklerinde gözlerini nereye dikeceklerini biliyoruz.
Müsteşar saati nereden aldı?
THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’nun, Maliye Bakanlığı Müsteşarı Naci Ağbal’a, 220 bin dolar değerinde bir saat hediye ettiği iddia ediliyor.
Bu iddia, hükümet ile artık bir tür ölüm kalım savaşına girmiş bulunan cemaate yakın gazetelerde dile getirildi.
Cennet vatanımızda kavgada yumruk saymak gibi bir âdet olmadığı için şüphe ile yaklaştım.
Bekledim ki iddiaya konu olan taraflar bir açıklama yapsınlar ve bunun doğru olmadığını söylesinler.
Bekledim ki Müsteşar Bey, üç yıl önce toplusözleşme görüşmelerinde taktığı için eleştirildiği saat ile ilgili olarak “Bu saati ben aldım. İşte bu da faturası, işte bu da parayı ödediğime dair kredi kartı ekstresi (ya da banka dekontu)” desin!
Saatin değeri ile bir bürokratın geliri arasındaki ters ilişkiye takılmadım.
Kendisi birçok kamu kurumunda yönetim kurulu üyesi olarak da görev yapıyor, tutumlu bir insan olduğu için parasını biriktirip kişisel zevki için harcayabilir. Kime ne? Ayrıca ailesinden miras kalmış olabilir, kredi kartına taksit yaptırmış olabilir vs.
Ama ortaya böyle bir iddia atılınca sessiz kalmak, bu düzeydeki bürokratlar için normal sayılmamalı.
Bir açıklaması varsa, bu köşede seve seve yer vereceğimi duyurmak isterim.
Adamın ne içtiğinden sana ne?
CEMAAT ve hükümet arasındaki kavga nedeniyle “İçim yanıyor” diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Elazığ Oto Galericiler Sitesi’nin temel atma törenine katılmış.
Konuşmasında Bodrum’da fotoğrafları çekilen CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’yi de ismini vermeden eleştiriyor.
“Bunlar üç ay bu ülkeyi yönetemezler, para bulamazlar, maaş ödeyemezler. Biz buluyoruz, Allah verdikçe veriyor. Neden, samimiyiz de onun için. Onlar rahatlarından vazgeçiyorlar mı? Bak o çok konuşan bir Grup Başkanvekili var. Ramazanın içerisinde Bodrum’da bira içerken fotoğrafını çektiler. Adam Bodrum’da deniz kenarında, biz neredeyiz? Elazığ’da vefa iftarındayız. Allah bize verecek tabii sana mı verecek?” diyor.
“Siyasetçi de olsa bir vatandaşın ne yeyip, ne içtiğinden, oruç tutup tutmadığından sana ne” diye sormak gerekir önce.
İran’daki “rejim muhafızları”na, Suudi Arabistan’daki “mutavva”ya mı özendin?
Öte yandan Allah, kime, neyi vereceği ile ilgili pazarlığı herhalde Bülent Arınç ile yapmıyor olmalı.
Bakanların tepsiler ve kutular içinde aldıkları rüşvetleri, sıfırlanan paraları, rüşvet kol saatlerini, samimi Müslümanların paralarını söğüşleyen Deniz Fenercileri görme, gözünü yum, kulağını kapat ve sonra bir bira içen insan ile ilgili ileri geri konuş!
Ben söylemiş olayım, Allah’ın gücüne gider vallahi!
Paylaş