Mehmet Ali Birand

Sarkozy’miş, Merkel’miş boşver, kendi işinde bak…

18 Haziran 2009
Fransız Devlet Başkanı Sarkozy ve Alman Başbakanı Merkel dışında, Türkiye’ye İmtiyazlı Ortaklık (İO) önerisinde bulunan kimseye rastlayamadık.

Daha da önemlisi, İmtiyazlı Ortaklığın ne anlama geldiğini  bilen yok. Hala içi doldurulmaya çalışılan bir kavram halinde. Buna rağmen, İmtiyazlı Ortaklıktan şikayet ediyoruz. Hevesimizi kaçırdığını, Reformları gerçekleştirmemizi engellediğini söylüyoruz. Oysa, asıl tehlikeyi görmüyoruz. Eğer biz kendi adımlarımızı atmazsak, işte o zaman İmtiyazlı Ortaklık kaçınılmaz olacak.

Bu haftaki Avrupa başkentleri gezimde, son derece önemli bir konuyu araştırdım ve beklenmedik saptamalarla karşılaştım.

 

Eminim farkındasınızdır, Türkiye’nin AB’ye Tam Üyeliğine karşı üretilen en tehlikeli alternatif, İmtiyazlı Ortaklık formülüdür.

 

Buna göre, Türkiye‘ye tam üyelik (yani, alınacak tüm kararlara katılım, Parlamento ,Konsey ve Komisyonda temsil edilme) yerine, bugünkü durumuna bazı birşeyler daha eklenip İmtiyazlı Ortak statüsü vermek öneriliyor.

 

Yazının Devamını Oku

Ben kredi kartı borcunu ödeyen bir enayiyim…

17 Haziran 2009
Doğrusunu söylemem gerekirse, AK Parti ile TSK arasındaki gerilim umurumda değil. Hele hele, Dolmabahçe görüşmesinin ağız sulandıran söylentileri bile ilgimi çekmiyor. Zira kafam, hükümetin kredi kartı borcunu ödemeyip takibata alınanlara verdiği ödüle takılı...

Emin olun kendimi enayi gibi hissediyorum.

           

Nasıl olmasın ki...  

           

Bugüne kadar kredi kartımın birikmiş tüm borçlarını ödedim. Elimde para kalmamışsa bankadan borç alıp, kredi kartımı kapattım. Şimdi ne kadar hata ettiğimi anlıyorum ve kızgınlıktan kuduruyorum.

           

Baksanıza, borcunu ödemeyen veya ödeyemeyen, bundan dolayı hakkında takibat başlatılan veya evine haciz gelenlerin borçları azalacakmış. Vatandaşlarının iyiliğini düşünen hükümetimiz, borç takanları kurtarmak için kolları sıvamış.

           

Yazının Devamını Oku

TSK, yıpratılmasına izin vermemeli ama…

16 Haziran 2009
Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) etkinliğinin azalmasını isteyen çevrelerin artık büyük bir çaba harcamasına gerek yok. TSK, kendi kendini yıptarıyor. Böylesine önemli bir kurumun, böylesine hoyratça davranmasına anlam veremiyorum. Bu gidişi sadece Genelkurmay Başkanlığında son yılına giren Başbuğ’un durdurabileceğine inanıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), ülkemiz açısından ne kadar önemli bir kurum olduğunu, burada artık uzun uzun anlatmak istemiyorum. Hepimiz, muhalifi de taraftarı da bu gerçeği çok açık şekilde biliyor ve görüyor.

 

Ancak gelin görün ki, TSK bir türlü kendini günün koşullarına uyduramıyor.  Etkinliğinin azalmasını isteyen çevrelere adeta çanak açıyor. Kendi mensupları,  bu önemli kurumu kendi elleriyle  yıpratıyor. İşin garip yanı, kamuoyunu bu kadar iyi okumasını bilen bir kurum olmasına rağmen, hakkında giderek yaygınlaşan “olumsuz izlenimlere” karşı yapılan açıklamalar acaba kaçımızı tatmin edecek?

 

Örneğin, Genelkurmay Başkanlığı tarafından sözkonusu belge ile ilgili yapılan açıklamada ‘belgenin herhangi bir birimde hazırlanmadığı kanaati”ne sahip olunduğu duyuruldu.

 

 Bir sonraki paragrafta ise belgenin askeri savcılığa gönderilmesi halinde kriminal inceleme yapılacağı vurgulanıyor. O halde nasıl oluyor da şimdiden Genelkurmay’ın herhangi bir biriminde hazırlanmadığı kanaati hasıl olabiliyor?

 

Yazının Devamını Oku

Bu savcı ipe çekilmeli

13 Haziran 2009
Ömer Tütüncü, Cumhuriyet savcısı ve şimdiye kadar başkalarının cesaret edemediği bir karar aldı. Siyasetçilerin Kürtçe konuşmalarından dolayı haklarında dava açılamayacağına karar verdi. Bu, son yıllarda atılmış en önemli ve doğru bir adım. Tam karamsarlığa kapılırken, bu gelişme umut verdi.

Seçim kampanyasında Kürtçe konuştuklarından dolayı 3 DTP’li hakkında  (Dağpınar  Belediye Başkanı Ayhan Erkmen,  Kars İl Başkanı  Veli Mükyen, Genel Merkez Yöneticisi  Kemal Coşğun)  suç duyurusunda bulunulmuştu. Seçim yasasının 58 inci ve Siyasi Partiler Yasasının  81 inci maddesine göre DTP’lilerin  yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerekiyordu.

 

Soruşturmayı yürüten Kars’ın Digor Cumhuriyet Savcısı Tütüncü, bugüne kadar  hiçbir savcının cesaret edemediği bir görüş ortaya attı.

 

TRT’den Kürtçe yayın yapıldığı, Başbakan’ın TRT-6’nın açılışında Kürtçe konuştuğu, Genelkurmay Başkanının Kürtçeden başka dil bilmeyen bir yaşlı kadınla  sohbet ettiği Türkiye’de “Kürtçe konuşma yasağı maddesinin geçerliğinin  kalmadığını” belirten savcı, şu gerekçeyi  kaleme aldı:

 

Her ne kadar her iki kanun içeriğinde Türkçe’den başka dil ve yazı kullanılması yasaklanmış ise de, 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren TRT Kurumu’nun 6. kanalında, TRT ŞEŞ adı altında Kürtçe diliyle yayın hayatına başlandığı gibi medya organlarında da görüldüğü üzere devletin üst düzey noktasında bulunan yönetici ve bürokratların dahi Kürt ırkına mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile görüşmeleri sırasında Kürtçe hitap ettikleri gerçeği karşısında artık bu iki kanunda ’Türkçeden başka dil kullanılması yasaktır’ hükmünü taşıyan maddelerin hükümsüz kaldığı ve uygulama olanağının bulunmadığının kabulü gerekmekle, şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi."

 

Yazının Devamını Oku

Avrupa AKP’ye daha farklı bakıyor ve bekliyor

12 Haziran 2009
Hafta başındaki Avrupa gezisinde, Brüksel ve Berlin’in iktidar partisine bakışını soruşturdum. 2003-2004 dönemindeki Ak Parti heyecanı yok. İktidarın pırıltısı gitmiş. Verilen sözlerin tutulmaması etkisini göstermiş. Buna rağmen hala tek seçenek olarak AKP görünüyor ve hala, birileri birşeyler yapacaksa , onun da AKP olacağı söyleniyor. En önemli fark, eskiden Erdoğan’ın her söylediğine inanılırdı, şimdi “dur bakalım, bekleyelim” deniyor. Genelde de, Türkiye’nin reformlar konusunda hareketlenmesi bekleniyor.

BRÜKSEL-BERLİN

 

Hafta başında bir gurup Türk gazetecisi, Brüksel ve Berlin’de üst düzey temaslar yaptık. İzlenimlerimden bir bölümünü sizlerle paylaştım. Bugün de diğer bölümüne geçmek istiyorum.

           

Yaptığımız görüşmelerde, hepimizin dikkatini çeken noktalardan biri de, Ak Parti (AKP) hakkındaki algılamalardı. 2003-2004 dönemini hatırlarım, AKP eller üstünde taşınırdı. Türkiye’nin başına konmuş bir talih kuşu gibi görülür ve çok desteklenirdi. Erdoğan’ın her sözü dikkatle izlenir ve büyük yankı bulurdu. Daha da önemlisi, her sözüne inanılır, sorgulanmazdı.Türkiye’ye çağ atlatacak parti olarak AKP görülürdü.

           

Aradan geçen zamanda önemli değişiklikler yaşandı.

           

Yazının Devamını Oku

Steinmeier: CHP’yi anlayamıyoruz…

11 Haziran 2009
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyeceğini incelediğimiz, 10 kişilik gazeteci gurubunun, Brüksel’den sonraki durağı Almanya oldu. Sosyal Demokratların lider adayı ve Dışişleri Bakanı Walter Steinmeier ile konuşurken, laf dönüp dolaştı ve CHP’ye geldi. Önümüzdeki Pazar günkü seçimi kazanıp, Alman Sosyal Demokratlarının liderliğine oturacağı düşünülen Steinmeier, AB-Türkiye ilişkilerinin hedefinin Tam Üyelik olacağını vurguladıktan sonra, bir soru üzerine CHP’ nin Avrupa ve diğer bazı politikalarını epey eleştirdi.

Birgün önce Brüksel’deydik.

           

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyeceğini incelemek üzere yola çıkmıştık. Daha doğrusu, Avrupa Komisyonunun davetlisi olarak, üst düzey bir gezi programı hazırlanmış ve önce Olli Rehn’den başlamak üzere, bir dizi brifing almıştık. Rehn’in izlenimlerini dün aktardım. Aynı gece Berlin’e geçtik ve Salı günü, Alman Sosyal Demokratlarının liderliğine hazırlanan, Dışişleri Bakanı Walter Steinmeier ile bir saatlik uzun bir sohbet yaptık.

           

Steinmeier, üç gün sonra, parti içi seçimi kazanırsa, liderlik kolruğuna oturacak.

           

Willy Brandt, Helmut Schmidt, Gerhard Shröeder gibi efsane isimlerin koltuğuna oturacak.

           

Yazının Devamını Oku

“ Hadi, Ankara kriterlerini harekete geçirin...”

10 Haziran 2009
On Türk gazetecisi, Avrupa Komisyonu davetlisi olarak Brüksel’deydik. Pazartesi günü, önce Avrupa Parlamentosunda bir brifing aldık, ardından da Komisyona geçip Olli Rehn ile bir saati aşkın süreyle konuştuk. Bunun ilk bölümü yazılmak üzere, geri kalanı ise off the record, idi.

Doğrusunu söyliyeyim, büyük hayal kırıklığı yaşadım.

 

Olli Rehn ile defalarca uzun konuşmalarım olmuştur ve her defasında yepyeni şeyler öğrenmişimdir. Kelimelerini seçer, ancak mesajını da verirdi.

 

Bu defa, ya verecek mesajı yoktu veya biz artık söylenenleri öylesine ezberlemiştik ki, duyduklarımızdan hiçbiri ilginç veya yeni gelmedi. Hatta bir ara “ Buraya neden geldik” diye kendi kendimize sormadık dahi değil.

 

Olli Rehn, daha önceki konuşmalarının yanlış anlaşılmasından artık ağzı yandığı için olacak, kelimelerle cambazlık yaptı.

 

Yazının Devamını Oku

AP’deki Türk cephesi zayıfladı, ancak…

9 Haziran 2009
Avrupa Parlementosu seçimlerinde sol kaybetti. Sağ partiler-Milliyetçiler- Fanatikler öne çıktı. Seçimlerin sonucu genişlemeyi, dolaylı olarak da Türkiye’yi olumsuz etkileyecek. Ancak Türkiye’yi savunan “Sosyal Demokrat-Liberal-Yeşiller” cephesi eskisi kadar olmasa dahi, yine de Türkiye’yi koruyup kollayacak güce sahip.

Bu yazıyı size Brüksel’den yazıyorum.

 

Avrupa Komisyonu, bir grup gazeteciyi, Brüksel ve Berlin’e davet etti.

 

Zamanlaması önemli, zira geçen hafta Avrupa Parlamentosu seçimi vardı. Bu seçimlerin sonucu, Türkiye’nin zaten çok zor ilerleyen AB ilişkilerini etkileyecek.

 

Önce Olli Rehn ile randevumuz vardı. Bugün de Alman Dışişleri bakanı Steinmeier’i göreceğiz.  Aslında bu iki kişi yakında görevlerinden ayrılacaklar. Rehn yeni Komisyon’da Genişleme dosyasını bırakıp, başka bir koltuğa geçecek.

 

Yazının Devamını Oku