Paylaş
Doğrusunu söyliyeyim, büyük hayal kırıklığı yaşadım.
Olli Rehn ile defalarca uzun konuşmalarım olmuştur ve her defasında yepyeni şeyler öğrenmişimdir. Kelimelerini seçer, ancak mesajını da verirdi.
Bu defa, ya verecek mesajı yoktu veya biz artık söylenenleri öylesine ezberlemiştik ki, duyduklarımızdan hiçbiri ilginç veya yeni gelmedi. Hatta bir ara “ Buraya neden geldik” diye kendi kendimize sormadık dahi değil.
Olli Rehn, daha önceki konuşmalarının yanlış anlaşılmasından artık ağzı yandığı için olacak, kelimelerle cambazlık yaptı.
Benim en hoşuma giden yaklaşımı, Başbakan’a yaptığı hatırlatmaydı.
Erdoğan geçen yıllarda, Kopenhag Kriterlerinin adını Ankara Kriterine dönüştürüp yoluna devam edebileceğini söylemişti. Rehn, ona atıfta bulundu ve Başbakan’ın halkı için istediği Ankara Kriterlerini harekete geçirmesini beklediklerini söyledi.
Brüksel’de pek yeni bir şey duyamadım.
Yine “Hadi artık harekete geçsenize”çağırıları...
“Bu yıl çok hızlı başlamıştınız, sonra ne oldu?” soruları...
AK Parti’ nin (AKP) heyecanını kaybedip kaybetmediği yolundaki spekülasyonlar...
“ BİZİM İÇİN HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ...”
Olli Rehn, Fransa ve Almanya ne derse desinler, kendileri açısından hiçbir şeyin değişmediğine özellikle dikkat çekti. “Bizim hedefimiz, Türkiye’nin Avrupa Birliğine Tam Üyeliğini gerçekleştirebilmektir” dedi. Şu kadarını söyleyeyim ki, Fransa veya Almanya’nın ileri sürdükleri “ İmtiyazlı Ortaklık” tartışmaları henüz AB Komisyonuna ulaşmamış. Komisyon bu çağırılara önem vermiyor.
Tek beklentileri, Ankara’nın hareketlenmesi.
- Verilen sözlerin tutulması ve reform sürecinin başlatılması.
- Kıbrıs’ta çözüm adımlarının hızlandırılması.
- Ruhban okulunun açılması için bir formül bulunması.
- Fikir özgürlükleri ve basına uygulanan kısıtlamaların önüne geçilmesi.
Bu arada, ilgilenenlere bir de haberim var: Avrupa Komisyonu sonbaharda yayınlayacağı İlerleme Raporunda, Basın Özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar konusunda son derece geniş bir bölüm ayıracak.
Olli Rehn’in son aylardaki Washington temasları ve Vatikan’da yaptığı görüşmelerde de Türkiye yer almış. Obama yönetiminin, Türkiye’nin tam üyeliğine verdiği önemi anlattı, ardından da eklemeden yapamadı: “Ancak son kararı Obama değil, 27 Avrupa ülkesi alacak” diye Obama’ya fazla güvenmemek gerektiğini hatırlatıverdi.
Benim edindiğim izlenim, Olli Rehn’in Ankara’dan bir ışık beklediği ve bu ışık gelmedikçe de sıkıntısının arttığıdır.
Özetlemek gerekirse, Rehn’in bize aktaracağı bir yenilik yoktu. Başta Hasan Cemal’in anlattıkları olmak üzere, bize sorduğu sorular ve aldığı farklı yanıtlar daha ilginçti. Brüksel izlenimlerimi önümüzdeki günlerde daha geniş şekilde aktaracağım.
Siz bu satırları okurken, biz Alman Dışişleri Bakanıyla konuşuyor olacağız. Berlin’in nabzının nasıl attığını da yarınki yazımda anlatacağım.
Avrupa Birliği, "edepsizliğe" hazırlanıyor!
Sormamak için tırnaklarımı yedim, ancak sonunda dayanamadım ve Rehn’e “Siz iktidar partisinin hangi kısaltılmış şeklini kullanıyorsunuz ?”
Önce anlayamadı.
Tuzağın farkına, AB Komisyonunun Ankara Temsilciliğindeki Diego Mellado vardı ve uçar gibi yanına gelip “Erdoğan Ak Parti demeyenlerin edepsizlik ettiklerini söyledi” diye kulağına fıslayıp patronunu kurtardı. Aslında Rehn’i kötü duruma düşürmek niyetinde değildim tabii, ancak çok merak ediyordum.
Rehn, kendi ülkesinden bir örnek verdi ve ne kadar tepki gösterilirse gösterilsin, bu tip zorlamaların kamu oyunda ters etki yaptığını anlattı. Bu konuşmalar sırasında birden farkına vardım ki, tüm İlerleme Raporlarında iktidar partisinden sürekli şekilde AKP kısaltması kullanılıyormuş. Bu sonbaharda da aynı durum devam edecekmiş.
Anlaşılan, AB resmen edepsizliğe hazırlanıyor !
Tabii o güne kadar, birileri birilerinin kulağına birşeyler fısıldamazlarsa...
Avrupa Parlamentosunda ise durum farklıydı.
Liberal Gurup lideri Watson, dikkat ettim hiç AKP demedi. Tam aksine hep Ak Parti diye söz etti.
Dost parlamenterler durumun vahametini çabuk anlamışlar.
Siz yine de, Watson’a kanmayın. Parlamento çalışmaya başlayınca bol bol AKP kısaltması duyacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.
Başbakan’ın bu konuşması, bırakın caydırıcı olmayı, tam aksine tarafları daha da cepheleştirdi...
Paylaş