Türk siyasi yaşamının belki de en önemli yasalarından biri geçen hafta çıktı.
Düzene karşı işlenen suçlarla, darbe, cunta, terör, çete ve benzeri suçların soruşturulması ve kovuşturulması konusunda askeri yargıyı devre dışı bırakan, özetle; bu gibi suçlara karışmış askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmalarının yolunu açan yasanın TBMM’den geçmesi son derece önemlidir.
Türkiye ilk defa, darbe-cunta tipi girişimleri bundan böyle yargıya taşıyacağını ortaya koymuş oldu.
Yakın tarihimizde, ilk defa böyle bir gelişme yaşıyoruz. İlk defa sivil iktidar, Askere başkaldırıyor ve karşı harekete geçiyor.
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un dünkü basın toplantısı artık son damla olmalı. Bardak taşmak üzere. Bardağı taşırmadan, hiç değilse bir süre için herkesin susması gerekiyor.
Başbakan, nerede fırsat bulursa demeç vermekten vazgeçmeli. Ayaküstü ve gereken araştırmalar bitmeden suçlama yapmamalı.
Muhalefet deseniz, onlar da fırsattan istifade sırf iktidara vurabilmek için asker üzerinden politika yapıyor.
Medya farklı mı?
Belge olayı daha da karıştı.
Genelkurmay Başkanlığının açıklaması son derece net:
- Bu belge fotokopi olduğundan dolayı, üzerindeki imzanın gerçek mi, yoksa sonradan eklenmiş sahte imza mı olduğu anlaşılamamıştır.
(Zira albayın imzasını başka bir yerden alıp, bu belgeye koymak kolaydır. Yani belgenin sahte olup olmadığı, ancak orijinal belge üzerinde inceleme yapıldığı taktirde anlaşılabiliyor.)
- Genelkurmay Başkanlığı bu belgedeki gibi herhangi bir emir çıkarmamış ve Genelkurmay Bilgisayarlarından böyle bir belge çıkmamıştır. Bu nedenlerle de Albay....hakkında herhangi bir takibat yapılmayacaktır.
Bizim amacımız nedir ?
PKK terörünü yok etmek, hiç değilse yaşanabilir bir noktaya indirebilmek değil midir ?
Bunu gerçekleştirebilmek için ne yapıyoruz ?
Son derece güç yöntemlerle PKK’yı askeri yöntemlerle baskı altına almaya çalışıyoruz. PKK’yı yanlızlaştırmak için, DTP’ye baskı yapıyoruz. PKK’nın boyun eğmesini, koşullarımızı kabul etmesini istiyoruz. Onlar da, ellerindeki terör silahıyla, Türkiye’ye adeta şantaj yapıyor. “Ya istediğimizi kabul edersiniz veya daha fazla kan dökeriz” demeye getiriyorlar.
PKK terörünü bitirmek ve Kürt sorununda ilerleme sağlayabilmek için, 40 gün kadar önce “tarihi bir fırsat” ile karşı karşıya kaldığımızı duymuştuk.
Hepimiz heyecanlandık.
Cumhurbaşkanından Başbakan’a, Genelkurmay Başkanından muhalefet liderine kadar herkes bu fırsattan söz etti. PKK’nın Kandil’deki lideri Karayılan bile, önümüze açılan fırsatı değerlendirdi.
Ancak bugüne kadar somut hiçbir adım atılamadı. Veya atıldı ve çok iyi gizlendiği için, bizler anlayamadık. Görülen o ki, herkes birbirini bekliyor. Bu arada da Abdullah Öcalan’ın ağustos ayında yapacağı açıklama bir yol haritasının temel çizgilerini çizecek.
“Bu fırsat kaçırılmamalı” cümlesini hala duyuyoruz ve hala geçerliğini koruyor. PKK terörünü bitirmek ve Kürt sorununda ilerleme sağlamak için gereken koşullar hiçbir zaman böylesine olumlu bir noktaya gelmemişti.
Ankara’da ilk defa iktidarı elinde tutanlar ile Çankaya aynı görüşte. Farklı yönlere bakmıyorlar. Görüş ayrılıkları yok. TSK’da komuta düzeyi de yine ilk defa, ayrıntılarda olmasa dahi, genel çizgilerde iktidar ile uyuşum içinde. PKK terörünü yok etmek için, artık adım atılması gerektiğine inanıyorlar.
Uluslararası koşullar, terörün bırakılması ve Kürt sorununun siyasi yöntemlerle çözülmesi için hiçbir zaman bu kadar kararlı olmamıştı. ABD ve Avrupa “artık yetti” diyor ve Kuzey Irak ve Kürdistan yönetimi de, yine ilk defa, Türkiye ile arasındaki PKK sorununun engel olmaktan çıkmasını istiyor.
PKK yönetimi de, bu işin artık silahla çözülemeyeceğini kabul ettiğini söylüyor, ancak pazarlığı sıkı götürmek istiyor. Hem örgütün üst düzey yöneticileri, hem de hapisteki PKK’lıları kurtarmaya çalışıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye’yi artık sürekli şekilde iç politika malzemesi olarak kullanıyor. Aşırı sağ’dan oy koparmanın yolunu, Avrupa’nın Genişlemesine karşı çıkarak, yabancılara gözdağı vererek arıyor. Bu hedeflere varabilmenin en kestirme yolu da, Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkmak... Avrupa Parlamentosu seçimlerinde bu senaryo tekrarlandı.
Bu duruma Başbakan Erdoğan çok kızıyor.
Haklı olarak tepki gösteriyor.
Ancak bu defa tepki mesajını yanlış adrese yolladı.
Bugün sizlere bambaşka bir yazı hazırlamıştım. Ancak, günlerden perşembeydi . Yani 32. GÜN’ün günüydü. Rıdvan ile konuğumuz da, Atilla Kıyat idi.
Çok tanınan bir isim, ancak tanımayanlara kısaca hatırlatayım.
1999 ağustosunda çok tartışmalı bir Şura sonunda emekliye ayrılmıştı.
Koramiral Kıyat, NATO’da Türk temsilciliği (TMR) yapmış, son derece yetenekli, herkesin değer verdiği bir komutandı. Kuzey Deniz Saha Komutanıydı ve önü açıktı. Oramiralliğe yükselmesi, Donanma Komutanlığı, oradan da Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kadar çıkması beklenen bir askerdi. Ancak, TSK’da pek sevilmeyen bazı kalitelere de sahipti. Liberal görüşlüydü. Görüşlerini açıkça söylemesi, hatta sivri diliyle ünlenmişti. TSK’nın pek açıkça konuşulmayan bazı kurallarına ters düşen bir kişiliği vardı.