Paylaş
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye’yi artık sürekli şekildeiç politika malzemesi olarak kullanıyor. Aşırı sağ’dan oy koparmanın yolunu, Avrupa’nın Genişlemesine karşı çıkarak, yabancılara gözdağı vererek arıyor. Bu hedeflere varabilmenin enkestirme yolu da, Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkmak... Avrupa Parlamentosu seçimlerinde bu senaryo tekrarlandı.
Bu duruma BaşbakanErdoğan çok kızıyor.
Haklı olarak tepki gösteriyor.
Ancak bu defa tepki mesajını yanlış adrese yolladı.
1 Temmuz günü Marsilya’da başlayacak ve 2010 Mart’ına kadar sürecek olan “Türkiye yılı” projesine tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanı Gül’de, Başbakan’ı destekledi ve bu büyük kampanya’yaparaverecek şirketler ve kurumlar için düzenleyeceğiyemeği iptal etti.
Milyonlarca euro’ya mal olacak bu programda Dede’ninkonserlerinden Louvremüzesinde Padişahkaftanları sergisine,Ramazan geceleri eğlencelerine kadar 352 ayrı gösteri var. Paranın büyük bölümünü de Fransız devleti ve özel sektörü karşılayacak. Türkiyeden önemli bir katkı olmayacak.Özetle, Türkiye mumla arasa bulamayacağı bir programla karşı karşıya.
Ben ne Başbakan’ın ne de Cumhurbaşkanı’nınbu cezalandırma yöntemlerini benimsemiyorum.
Sabah’ın Erdal Şafak’ı ve Radikal’in İsmet Berkan’ına katılıyorum.
Sadece ve sadece Türkiye’nin tanıtımına yönelik olan bu proje eski Cumhurbaşkanı Chirac’a ait.Amacı da, Türkiye’nin eski imajınıdeğiştirmek ve Fransızlara bu ülkeyi sevdirmek.
Sarkozy başta, “Türkiye yılına” karşıydı. İptal etme niyetindeydi, ancak Pierre Lellouch gibi etkinisimlerinaraya girmeleri üzerine vazgeçti.
Şimdi, Başbakan bu projeden vazgeçerse, kim kazanır, kim kaybeder.
Herhalde, Türkiye’yi yakından tanıyamama imkanına kavuşamayacaklarından dolayı Fransızlar karalar bağlamayacaktır.
Başbakan “Sanki lütfediyorlarmış gibidavranıyorlar” diye sitem ediyor.
Çok yanlış bir yaklaşım.
Bırakın Sarkozy, iç politika veyaülkesinin Almanya’daki uzun vadeli çıkarları nedeniyle Türkiye aleyhine faaliyet göstersin.
Türkiye de buna karşı kendi hesaplarını yapar. Ancak, kalkıp Sarkozy’ı başka bir alanda, hem de tümüyle Türkiye lehine işleyecek bu konuda cezalandırması son derece yanlıştır.
Bu, “kendi kendini cezalandırmak, bindiği dalıkesmektir”.
Umarız, Sayın Başbakan bu yaklaşımını değiştirir.
NOT:Bu yazı basılmak üzereyken “Başmüzarekeci Egemen Bağış’ın Başbakan Erdoğan’ı bu konuda ikna ettiğini ve Fransa’daki Türkiye yılı projesine devam edileceği” yolunda Radikal’de bir haber gördüm. Hilal Köylü imzalı haber mutlaka doğrudur. Egemen Bağış’ı da tebrik ederim.
VAHDETTİN’İN MEZARINI NEDEN GETİRMEYELİM ?
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (Müsiad) geçen haftaki toplantısının konuğu Egemen Bağış idi ve soruları yanıtlarken, derneğin kurucu üyesi Erol Yarar’ın “Vahdettin’in mezarının Türkiye’ye getirilmesi hakkındaki fikri sorulunca” hiç tereddüt etmeden “Nazım Hikmet’im mezarının getirilmesi ne kadar adil ise, Vahdettin’in mezarının getirilmesi de o kadar adildir” deyince, İnternette mesajlar uçuşmaya başladı.
Egemen Bağış nasıl olurdu da böyle bir şey söyleyebilirdi ?
İnanılacak gibi değil.
Bundan daha normal ne olabilir ki ?
Vahdettin hakkında o dönemlerde kim ne düşünmüş olursa olsun, bu insan Osmanlı İmparatorluğunun son Sultanı idi ve mezarının Türkiye’ye getirilmesi son derece doğru, adil ve yapılması gereken bir tutumdur. Bu adımın atılmasına neden itiraz ediliyor, anlayamıyorum. Egemen Bağış doğruyu söylemiş. Daha doğrusu bize yakışanı söylemiş.
Tabii anlayana...
AYŞE KENDİNİ DAHA DA AŞTI...
Ayşe Arman medya’dakiyaşamına gözlerini 32.GÜN’de açmıştı. Can Dündar, Mithat Bereket, Çiğdem Anat, Deniz Arman’ın koskoca açılmış gözleri önünde, ilk programından itibaren “farklı” olduğunu, “güzel sarışın kız” olmadığını ispatlamıştı.
Sonradan, bu farkını sürekli şekilde okurlarına gösterdi. Hello’daki resimleri bu farkın herhalde en üst noktasıydı.
Aferin Ayşe’ye... Kendinden ne kadar emin olduğunu, gazeteciliğin belirli kalıplar içinde yaşamak anlamına gelmediğini gösterdi. Güzelliğini saklamadı, vücuduyla barışık olduğunu ortaya koydu.
İnsanların hem ciddi işler yapabileceklerini, hem de renkli, kendine özgü bir yaşamı benimseyebileceklerini gösterdi.
19 TEMMUZ SİGARA YASAĞI ERTELENMEMELİ
19 Temmuz tarihinden itibaren sigara yasağı, nihayet yaygınlaşıyor.
Artık, kahvehane, pastane, lokanta gibi tüm kapalı mekanlarda sigara içilmeyecek.
Benim en büyük korkum, yasağın başlama tarihi yakınlaştıkça, çıkar çevrelerinin harekete geçmesi ve Devleti çevreleyip , siyasi otoriteyi ertelemeye ikna etmesi.
Sağlık Bakanı Akdağ “Kesinlikle olmayacaktır. 19 Temmuz tarihi değiştirilmeyecektir.” diyor.
Ben yine de korkuyorum.
Siyasetçilerimiz ne yazık ki, esnaf baskısına pek direnemezler. Bu defa biraz farklı bir yaklaşım varmış gibi görünüyor, ancak ben yine de kuşkuluyum.
Şimdiden, yasaklı yerlerin yöneticilerini uyarmak isterim.
Eğer, gittiğim bir restoran veya kahve veya herhangi bir sigara içilmemesi gereken yerde, akrabamı dahi sigara içerken görsem şikayet edeceğim. Bundan sonrasını restoran sahipleri veya sorumlu kişiler düşünsünler.
KÜRT VE PKK KİTAPLARI KAPIŞILIYOR...
* Prof. Dr. DOĞU ERGİL, ülkemizdeki Kürt Sorunu uzmanlarının başında gelen bir isimdir. Hem de, kimselerin değinmeye cesaret edemediği yıllarda konuyu kamu oyunun dikkatine taşımış ve hepimizi uyarmaya çalışmıştı. Şimdi yine nefis bir çalışma yayınladı. Timaş yayınlarından çıkan KÜRT RAPORU, olayın hem güvenlik, hem de kültürel, hem de siyasi yanını anlatıyor. Bu sorunla ilgili olarak bu kadar derli toplu bir bilgiyi aynı kitapta bulamazsınız. Ergil, tüm birikimini bu kitaba yansıtmış. Hem sorunları, hem de olası çözümlerini bulabiliyorsunuz.Kürt sorununa çok Ulusalcı açıdan yaklaşıyor olsanız dahi, bu kitabı okuyun. Çok farklı ve çarpıcı görüşlerle karşılaşacaksınız. Herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.
* GÜVEN KAYA bir asker. 1995’te PKK terörüyle savaşın en kanlı döneminde çatışmaların içinde yaşamış, komuta ettiği insanlarla ölüme meydan okumuş ve bölgede istihbarat çalışmaları yapmış. Kürt Sorunu’nun terör cephesini de onun gözünden öğrenmek isterseniz, GİP yayınlarından çıkan “Askerler Ölmek İçindir”adlı anı kitabını tavsiye ederim. Madalyonun öbür yüzüne, farklı bir açıdan bakın.
* TALAT ŞALK’ın Cumhuriyet kitaplarından çıkan ve Kürt Sorununun tarihçesini merak edenler için son derece değerli bir kaynak sayılan eserini kaçırmayın. Öcalan davasının savcısı olan Şalk çok ince ayrıntılara değinmiş. Davanın perde arkasını toplamış.
* ABDULLAH AĞAR’da Güneydoğu’da PKK terörüne karşı, eli tetikte mücadele edenemekli bir Özel Kuvvetler Tim Komutanı. BASKIN “Biz bu Dağların Erleri” adlı eseri, 5 inci kitabı. Felsefe veya siyaset yok. Gerçek bir yaşam kavgası, her an ölüm korkusunun kol gezdiği bir bölgeyi ve savaşı anlatıyor. (Kitap Türk –ISBN: 978-975-01274-5-8)
* SABAHATTİN AYDEMİR’inkitabı ise, tamamen farklı bir görüş getiriyor. “Sistemin Gölgesinde Kürt Sorunu” (ISBN: 978-605-60661-0-8 Özdemir Ofset 0 222.221.09.90) Kürt sorununun üstesinden gelmenin yolunu, kendi açısından anlatıyor.
Paylaş