Mehmet Ali Birand

Katsayı tamam, ancak İHL’ler ne işe yarıyor ?

24 Temmuz 2009
YÖK’ün aldığı son karar yanlış değil, ancak bu kararla ilgili eleştirilerin arasında biri var ki, gerçekten insanı düşündürüyor. O da, 458 İMAM Hatip Lisesine gerek olup olmadığı. İHL’lerinin Türkiye’nin imam ihtiyacı için mi, yoksa dinci kadrolaşmaya eleman yetiştirmek için kullanıldığı sorusu yeniden gündeme geldi.

YÖK’ün katsayı ile ilgili son kararı, yıllardan beri üzerinde tartışılan bir konuyu bitirdi. Meslek liselerinde okuyanların önünü kapatan katsayı sayısı, sadece ve sadece İmam Hatip Lisesi (İHL) memurlarının bürokrasinin belirli noktalarına gelememeleri, örneğin kaymakamlıktan başlayan sürece katılamamaları için yaratılmıştı. İmam Hatiplileri kontrolde tutalım derken, diğer Meslek Okulu mensupları da cezalandırıldı. Ben bu açıdan baktığımda, katsayı kararının doğru bir adım olduğuna inanıyorum.

           

Ancak, şimdi de  laik kesimlerde bir korku yaşanıyor.

           

Acaba, yeni alınan bu karar ile İHL’lerinin artık önü açıldı mı ? Bundan böyle bu liselerden çıkanlar kolaylıkla bürokraside yükselip Devleti kontrol altına alacaklar mı ?

           

Bugün Türkiye’nin Başbakanı İmam Hatip Lisesi mezunu.

           

Yazının Devamını Oku

AKP-Gülen koalisyonu ne kadar sürer?

23 Temmuz 2009
Bazı yorumcular yanlış bir yaklaşımla, Ak Parti (AKP) ile Fethullah Gülen Hareketini aynı potaya koyuyorlar. Ayrıca herşeyin altında Gülen hareketinin parmağı aranıyor. Erdoğan-Gülen koalisyonunun Türkiye’yi başka yerlere götürdüğü ileri sürülüyor.

Bazı yorumcular yanlış bir yaklaşımla, Ak Parti  (AKP)  ile Fethullah Gülen Hareketini aynı potaya koyuyorlar. Ayrıca herşeyin altında Gülen hareketinin parmağı aranıyor. Erdoğan-Gülen koalisyonunun Türkiye’yi başka yerlere götürdüğü ileri sürülüyor.

 

Doğrudur, bir çok konuda Erdoğan ile Gülen aynı görüşlere sahipler. Genelde aynı değerlerde  buluşuyorlar. Ayrıca AKP’nin iktidara gelişinde Gülen cemaatinin büyük  desteği olduğu da ortada. Özetle, Erdoğan-Gülen koalisyonu, zaman zaman gerginlikler, görüş ayrılıkları olmasına rağmen bugüne kadar devam etti.

 

Acaba kim kimi kullanıyor?

 

Başka bir hesaplamayla, bu ortaklık en  çok kimin işine geliyor?

 

Yazının Devamını Oku

Çözüm merkezi Ankara ise..

22 Temmuz 2009
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dünkü basın toplantısında iki nokta önemliydi. Biri, İmarlı’nın rolünün geri plana itilme çabası, diğeri de Türkiye’nin Çin politikasının başarılı olduğu. Ne İmralı, ne de Beijing’den esen rüzgarlar aynı iyimser tabloyu çizmiyor.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dün Ankara’da gazetecilerle yaptığı basın toplantısında iki nokta çok dikkatimi çekti.

 

Bunların en başında geleni, Öcalan’ın 15 Ağustos’ta yapacağı açıklama ile ilgili bölümüydü.

 

Davutoğlu, doğrusuna dikkat çekmiş. Kürt Sorunu ve PKK terörü konusunda çözüm merkezinin Ankara olduğunu açıklamış.

 

Başkası düşünülemezdi. Eğer bir yere varılacak ise, hükümet ve Milli Güvenlik Kurulu çerçevesinde alınacak kararlarla gerçekleşecektir. Ağırlık, Ankara’da olmalı ve Ankara’dan çıkacak sinyaller gidişi yönlendirmeli.

 

Yazının Devamını Oku

Ankara-İmralı pazarlığı

21 Temmuz 2009
Abdullah Öcalan’ın birkaç hafta içinde, Kürt sorunu ve PKK ile ilgili bir yol haritası açıklayacağını hepimiz biliyoruz. Hatta bu haritanın belli başlı paragraf başlıklarının ne olacağı da biliniyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu duruma seyirci kalır ve hiçbir şekilde ön almazsa, inisiyatifi İmralı’ya bırakmış olacak. Niyeti Öcalan’ın planı üzerinden bir pazarlık yapmak ise veya aksine ayak sürümek için sessiz kalıyorsa, bilemem. Ancak devlet olarak çözüm sürecini başlatmak niyeti varsa, Ankara’nın şu günlerde kendi yol haritasını açıklaması beklenmelidir.

Kürt Sorunu- PKK terörü  ikilemiyle ilgili son derece önemli bir yol  ayırımına geliyoruz.

 

Haftalardır “tarihi fırsat” deniyor, ancak Ankara’dan hiç ses çıkmıyor. Bunun yerine, gündemi asker-sivil gerginliği ve Ergenekon kavgası işgal ediyor.

 

Ankara sustukça, adım atmadıkça da, inisiyatif yavaş yavaş İmralı’ya geçecekmiş gibi görünüyor.

 

ÖCALAN, ÇÖZÜM PLANINI HAZIRLIYOR, KAMUOYU İLE PAYLAŞIYOR. SANKİ ANKARA İLE ORTAK HAREKET ETMEK İSTİYORMUŞ GİBİ BİR HAVA YAYILIYOR.

 

Yazının Devamını Oku

Merkel ya anlatmalı ya da vazgeçmeli

17 Temmuz 2009
Türk-Alman ilişkilerini en çok zehirleyen ve Almanya’nın Türk kamuoyundaki imajını zedeleyen konuların başında, Başbakan Merkel’in, “İmtiyazlı Ortaklık” projesi geliyor. Bu projenin kamuoyundaki algılanması, “Merkel’in Türkiye’yi koşulları yerine getirmiş olsa dahi, tam üye görmek istemediği ve bunu engelleyebilmek için de ikinci sınıf üyelik anlamına gelen, İmtiyazlı Ortaklık projesini savunduğu” şeklindeydi.

Türk-Alman ilişkilerini en çok zehirleyen ve Almanya’nın Türk kamuoyundaki imajını zedeleyen konuların başında Başbakan Merkel’in, “İmtiyazlı Ortaklık” projesi geliyor.

 

Bu projenin kamuoyundaki algılanması, “Merkel’in Türkiye’yi  koşulları  yerine getirmiş olsa dahi, tam üye görmek  istemediği ve bunu engelleyebilmek için de ikinci sınıf  üyelik anlamına gelen, İmtiyazlı Ortaklık projesini savunduğu” şeklindeydi.

 

Doğru veya yanlış, algılama böyledir.

 

Şimdi, temel  bir soruyu sorarak yolumuza devam edelim:

 

Yazının Devamını Oku

AB’den üyelik tarihi isteyelim mi?

16 Temmuz 2009
Bazı çevreler, AB’den kesin bir üyelik tarihi isteme zamanının geldiğini ileri sürüyorlar. Oysa, ortamın Türkiye’nin aleyhine olduğu bir dönemde, üyelik tarihi istemek, sonucu olumsuz etkileyebilir. Ama Türkiye isterse, süreci 2015-2017’de tamamlayabilir. Kendi hedef tarihini belirleyip, Avrupa’ya açıklar ve somut adımlar atarsa, ardından da 27 başkenti dolaşıp lobi yapmaya başlarsa yavaş yavaş bir uzlaşı doğar. Yeter ki AK Parti iktidarı bunun için harekete geçsin.

Son aylarda Avrupa Birliği ile ilişkilerin bir türlü hareketlenmemesi, yeni açılımların konuşulmasına yol açıyor. Bunların başında da, AB Konseyi’nden bir “tam üyelik tarihi” istenmesi geliyor.

 

Bu uygulamanın örnekleri beşinci genişleme sürecinde yaşandı. Aday ülkelerin tümü için müzakere sürecinde üyelik hedef tarihleri belirlendi. Bizimle aynı tarihte müzakereye başlayan Hırvatistan’a da bir tarih verildi.

 

Acaba aynı yaklaşım Türkiye için de istenemez mi ?

 

Türkiye için bu zorlamayı öneren çevrelerin görüşlerini şöyle özetleyebilirim:

 

Yazının Devamını Oku

Eski Erdoğan, AB işini 2014’te tamamlardı…

15 Temmuz 2009
Yeter ki, Türkiye reformlarını yerine getirme konusunda adımlarını atmaya başlasın. Yeter ki, Kıbrıs konusunda, Rum lider Hristofias’ın top dolaştırmasına rağmen, masaya somut ve cesur öneriler koysun. Hani Tayyip Erdoğan’ın ilk yılları vardı ya, işte öyle bir hava yakalanır ve Başbakan kafasına Türkiye’yi AB’ye sokma hedefini koyarsa, emin olun bu müzakereler 2014’te tamamlanır ve Türkiye engeç 2020’de Avrupa’da yerini alır. Bu gidişi ne Sarkozy, ne de Merkel durdurabilir.Yeter ki, Başbakan Erdoğan kararını versin.

Başbakan Erdoğan’ın eski günlerini özlüyorum...

           

Hani kılıcını eline alıp, yılların kemikleşmiş tabularını yıktığı, karşısına çıkan Haçlı ordularıyla kıyasıya savaşırmış gibi, kimseden çekinmeden HAYIRCILARIN arasına daldığı yıllar var ya, işte o dönemdeki Erdoğan’ı arıyorum.

           

O cesur adam gitti, şimdi kendine özgü dengeler oluşturan ve onları idare etmeye çalışan bir Başbakan geldi.

           

Eğer o eski lider, bugünlerde hala o eski alışkanlıklarını sürdürüyor olsaydı, emin olun Türkiye 2014’te AB ile müzakereleri tamamlar ve 2020’de de en geç tam üyelik koltuğuna otururdu.

           

Yazının Devamını Oku

Türkiye Avrupa’ya biraz daha yaklaştı

14 Temmuz 2009
Nabucco’nun imzası, Türkiye açısından son derece önemli bir sürecin başlamasıdır. Bırakın Sarkozy veya Merkel istedikleri kadar “Türkiye’nin tam üyeliğine karşı olduklarını” anlatadursunlar, ortada bir de gerçekler var. Nabucco, Avrupa’nın Türkiye ile birlikte çok daha fazla rahat edeceğinin en somut örneğidir. Bugünden itibaren, her Avrupalının göreceği haritada, Türkiye çok daha net şekilde belirecek.

Bazı olaylar vardır, sadece siyasi veya ekonomik yansımalarıyla tartışılır. Kazanılacak para veya elde edilecek siyasi güç hesap edilir.

           

Ankara’da dün imzalanan Nabucco projesi, son yıllarda Türkiye’ye en önemli siyasi ve ekonomik avantajlar sağlayacaktır. Nabucco, uzun yıllar boyunca da ülkemize önemli artı değer getirecek.

           

Bu anlaşmanın neden bu kadar değerli olduğunu kısaca anlatmak istiyorum.

           

Herşey, 2006 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya verdiği gazı kesmesiyle başladı. Moskova, yıllardan beri Ukrayna’nın borç taktığını, zaten komik denecek kadar düşük bir fiyatla gaz almasına rağmen, hiç para ödemediğini ileri sürüp , kışın tam ortasında vanayı kısıverince, Rusya’dan gaz alan tüm ülkeler- özellikle de, ihtiyacının büyük bölümünü Rusya’dan karşılayan Avrupa- panikleyiverdi.Zira Ukrayna’ya giden vana’nın kısılması, Avrupa’nın da gaz alımının azalması anlamına geliyordu.

           

Yazının Devamını Oku