M. Rauf Ateş

Durgunlukta borsalar ne yapar?

16 Aralık 2008
Uzun süredir ABD resesyona (durgunluk) girdi mi, girmedi mi tartışmaları yapılıyordu.

Sonunda giriş tarihinin Aralık 2007 olduğu açıklanınca, şimdi de ne zaman çıkılacağına yönelik tahminler öne çıkıyor. Daha önce de yazmıştım. 2009 ortası diyen de var, 2010’u, hatta 2011’i işaret edenler de…

Resesyonun uzunluğunu tahmin etmeye çalışanlar, geçmiş deneyimleri de göz önüne alıyorlar.

Dünyadaki borsaların, özellikle ABD borsalarının geleceğini öngörmek isteyenlerin de ilk başvurduğu kaynak geçmiş durgunluklar oluyor. Bugünün, geçmişe benzeyeceğinin garantisi olmasa bile, parayı yönlendirenler için eski deneyimlerin anlamlı olduğunu da unutmamak gerekiyor.   

Geçmişte neler yaşandı?

ABD’de yaşanan 14 resesyonda ortalama süre 11 ay olarak gerçekleşti. En uzunu 43 ay, en kısası ise 6 ay sürdü. İşin ilginç tarafı 14 resesyon süresince Dow Jones Endeksi ortalama yüzde 8.7 oranında değer kazandı. Ancak, bazı dönemlerde, örneğin 1929-33 arasında değer kaybı yüzde 76.9 düzeyine ulaştı.

1929-2001 arasındaki 14 resesyon deneyiminden, 8’inde, dönem sonunda Dow Jones Endeksi artıya geçti.

Durgunluğun ilk yılında borsanın performansına bakıldığında ise farklı bir tablo çıkıyor.  1948-2001 arasındaki 10 durgunluğun 7’sinde Standard&Poors Endeksi (S&P) yılı yükselişle kapattı. 1’inde endeks aynı değerini korudu, 2’sinde ise eksi olarak tamamladı.

Bundan sonra neler olur?

Yazının Devamını Oku

Boyner’in ‘Akıllı küçülme’ stratejisi bütün şirketlere örnek olmalı

4 Aralık 2008
Geçen hafta işten çıkarmalar konusuna dikkat çekerken, ‘Büyük şirketler, gerçekten büyük davranmalı’ demiştim. Bu görüşümü de büyükleri gözleyen onlarca küçük ve orta ölçekli şirket olduğuna dayandırmıştım. Büyükler işçi çıkarmaya başlayınca, arkasının geleceğine dikkat çekmiştim.

Doğan Bayrak adlı okurum, yazdıklarımı doğrulamış: ‘Ufak çaplı bir işverenim. Ekmeğimizi onlardan yediğimiz için, büyükleri izliyoruz. Ama onlar krizden yararlanıyorlar. Örneğin, kuyum sektörünün önde gelen bir şirketi, bütün personelinin maaşından yüzde 15 indirim yaptı. Ancak, bu şirketten bize gelen işlerde düşüş olmadı. Şimdi biz de bu büyüğün yolundan gidip maaşları geri mi çekelim?’

Aslında tam da korktuğum bu idi… Gördüğüm kadarıyla bir ölçüde bu korkum hayata geçiyor. Ancak, ‘küçülmeyi’, insan çıkarma dışında arayanlar, ‘akıllı küçülenler’ de var.

Boyner’i örnek almak lazım 

Bir süredir Capital dergisi için Cem Boyner ile söyleşi yapmak istiyorduk. Çeşitli nedenlerle ertelendi, Aralık sayısına ancak yetişti. Söyleşiyi okuyunca, ‘iyi ki bu dönemde yapmışız’ diye düşündüm. Çünkü, bu dönem için harika bir konuşma oldu. ‘Krizi nasıl atlatırız’ ya da ‘Nasıl küçülürüz’ diye düşünen işadamları için harika bir rehber olduğu düşüncesindeyim.

‘Piyasalar şu anda küçülmeyi ve riski azaltmayı emrediyor’ diyen Cem Boyner, şöyle ekliyor: ‘Küçülme konusunda elimiz hiç titremiyor. Yüzde 20 küçüleceğiz, ancak insan çıkarmayacağız. 2001’de yapmak zorunda kaldık, daha sonra çok acısını çektik.’

Yazının Devamını Oku

Bankalar hangi durumda krediyi geri çevirir?

2 Aralık 2008
Sadece Başbakan değil, Anadolu’da nereye gitsen bankalarla ilgili şikayetlerle karşılaşıyorum.

“Krediler yenilenmiyor” ya da “geri çağırılıyor” şikayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Hafta içinde bu konuyu yoğun olarak KOBİ’lerle çalışan bankacılara bu konuyu sordum.

İlk mesaj şu: Gerçekten de bankalar, eskiye göre kredi vermekte daha isteksizler… Örneğin, geçen yıl gelen kredi taleplerinin yüzde 70’i onaylanıyormuş. Şimdi bu oran yüzde 50’ye kadar düşmüş. 
Böyle bakınca şirket sahipleri haklı gibi görünüyor. Ancak, bir de bankacılar tarafı var. Onlar da “geri çevirme” gerekçelerine dikkat çekiyorlar. “Biz hangi şirketleri geri çeviriyoruz” diye başlayıp, gerekçelerini şöyle ortaya koyuyorlar:

1. Kanuni takibe uğrayan, yani çek ve senetlerinde sorun yaşayan şirketlerin taleplerini geri çeviriyoruz. Aslında bu geçmişte de aynıydı. Ancak, şimdi kanuni takibe uğrayan şirket sayısı artınca, sorun daha da büyüdü.

2. Bilançoda borçluluk yapısına ve nakit akış trendine bakıyoruz. Borçluluk yapısı bozulan ve kötüye gideceği açık olan şirketlerden uzak duruyoruz.

3. Borçluluk oranı sektörden sektöre değişir. Her sektörde varlıkların belli bir katına göre borçluluk düzeyine ulaşması tehlike oluşturmaz. Bu oranlar Ticarette 15, imalatta 7-8, hızlı tüketimde 4-5 kat düzeyindedir. Bunları aşanlara kredi veremeyiz.

4. Müşteri, özkaynak koymadan yatırıma gidiyorsa, o şirketin talebini geri çeviririz.

Yazının Devamını Oku

Bir banka genel müdüründen Başbakan’ın görüşlerine yanıt

27 Kasım 2008
Bir süredir Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bankalara karşı açıklamalarını izliyoruz. Açıkça bankacıları suçluyor, ‘kredi vermeye devam edin’ çağrısında bulunuyor. Hatta bazı bankacılara göre onları “tehdit” ediyor.

Başbakan’a kulak verdiğinizde, suçlunun bankacılar olduğu yönünde bir görüşe kapılmak mümkün… Peki gerçekten öyle mi? Bunu büyük bir bankanın genel müdürüne sordum. İsmi bende saklı genel müdür, ‘Siyasiler konuyu tam anlamadan ortalığı karıştırıyorlar’ diye konuşuyor. Bu görüşünü de 10 ana başlıkta, bütün sorulara yanıt verecek şekilde şöyle ortaya koyuyor:

Bankalar kredi çağırıyor mu?

1. Çok nadiren kredi çağıranlar olabilir. Ancak, istisnalar kaideyi bozmaz. Krediyi çağıran bankalar da müşterinin mali durumu ile ilgili endişe taşıyorsa, yasal zorunluluk ile bunu gerçekleştirir.

2. Ancak, bazı müşteriler, vadesi gelen krediyi ödemeyip, bunu kendisinde müttesep hak olarak görebiliyor. O zaman da vaveyla edip durumu saptırıyor, haksızlığa uğradığını belirtiyor. 

3. Bu dönemde aklı başında banka, sağlıklı müşterisine kredi vermeye devam eder. Maliyetler yükseldiği için, yeni kredi açarken de yeni fiyatlar önerir.

4. Kredi sözleşmeleri, faizlerin piyasada anormal gelişme olması halinde revize edilebileceği maddelerini taşır. Bunu uygulayıp uygulamama hakkı bankalardadır. Bazı bankalar bunu gereksiz ve aşırı yapıyor olabilir. Ancak, yine istisnadır.

Bankacılar gerçekten isteksiz mi?

5. Bankalar, aracı kurumlardır. Pasif tarafı gelişip büyüyebildiği müddetçe kredi vermeye devam eder. Şimdi yeni durumda sendikasyonların ancak bir kısmı yenilenebiliyor. Döviz mevduatında çekilmeler oluyor. Böyle bir durumda vadesi gelen kredileri yenileme ve yenisini açma konusunda gönülsüz davranabilirler. Bu çok normal.

Yazının Devamını Oku

Büyük şirketlerin şimdi gerçekten ‘büyük’ olduklarını göstermesi gerekiyor

25 Kasım 2008
Geçen hafta Denizli’de idim. Yaklaşık 300 kişi çalışanı olan bir şirketin patronundan kriz önlemlerini dinliyordum.

‘Şimdilik 8 kişi çıkardık’ diye söze başladı, ‘Ancak, 25 kişilik bir listemiz de hazır’ diye devam etti. Endişeliydi, buna rağmen biraz beklemenin, diğer şirketleri izlemenin yararına da inanıyordu.     

O işadamı çok önemli bir mesaj da vermişti: ‘Satışlarımız yüzde 25 düştü. Bir süre dayanırız. Ancak, büyük şirketleri izleyeceğiz. Onların ne yaptığı bizim için çok önemli. Ondan sonra işten çıkarma kararı alacağız.’    

Bir büyük bankanın binden fazla kişiyi işten çıkardığını duyunca, Denizlili işadamı aklıma geldi. ‘Kesin morali bozulmuş, listeyi kesinleştirmiştir’ diye düşündüm. Zaten bir ‘işaret fişeği’ bekliyordu, o da dev bankadan gelmişti. Korkum, Denizli’deki işadamını, yine Denizli’deki başkalarının da izlemesi…

Büyüklere ‘büyük’ iş düşüyor

Türkiye’nin büyükleri, Denizli’nin önde gelenleri, Kayseri’ye yön verenler, Antalya’nın ileri gelenleri… Her eko sistemde ‘büyüklere’ gerçekten büyük rol düşüyor. Çünkü, onların etrafında oluşan ‘eko’ sistemler başta olmak üzere bütün oyuncular büyüklere bakıyor, onların aldığı kararlara göre strateji oluşturuyor.

Biliyoruz ki, zor dönemden geçiyoruz. Satışlar düşüyor, şirketlerin gelirleri azalıyor. Ancak, şirketleri var eden, yüksek performansa, ihracat devine ulaştıran da çalışanlarıdır… Özellikle büyük şirketlerin böyle dönemlerde maliyet kısarken önceliği başka alanlara vermelerinde, ‘ateşi ilk yakan’ olmamalarında yarar var.

Dün çok büyük bir şirketin genel müdüründen dinledim. ‘Biz yolumuza çalışan çıkarmadan devam kararı aldık. Gözler bizim üzerimizde. Çevremize olumsuzluk yaymak istemiyoruz’ bilgisini verdi. Umarım dediklerini yaparlar. Çünkü, gerçekten de gözler devlerin, büyüklerin üzerinde… Sayıları artacak işsiz, mutsuz ve umutsuz insan sayısının faturası yine şirketlere çıkacak…

Yazının Devamını Oku

Krizden en çok ‘çekenler’ ligi

20 Kasım 2008
Hafta sonu bütün dünyanın dikkatleri Washington’daki G20 Zirvesi’ne çevrilmişti.

Bu toplantıya katılan gelişmiş ve gelişmekte olan 20 ülkenin başkan ile başbakanları, krize çözüm arayacaklar. Toplantının sonuçlarını izlemişsinizdir. Ben toplantıya katılan ülkelerin durumuyla ilgili ilginç bir çalışmayı paylaşmak istiyorum.

Araştırmayı hazırlayanlar, toplantıya katılanları ‘krizden muzdarip’ olma durumlarına göre sıralamış, 5 üzerinden yıldız vermişler. 5 yıldız, en fazla darbe yiyenleri ifade ediyor. Tabloyu görüyorsunuz… Listenin başında ABD, İngiltere, Arjantin ile birlikte Türkiye de yer alıyor.

Kötüler neden kötü?   

Guardian gazetesindeki araştırmayı hazırlananlar ‘kötüleri’ 5 yıldızlı hale getiren gerekçeleri şöyle ortaya koyuyorlar:

Arjantin: 150 milyar dolar kamu borcu var. 10 büyük emeklilik fonunu kamulaştırarak eleştirileri üzerine çekti.

ABD: 8.5 trilyon dolarlık kamu borcuna sahip. Mortgage krizinin yaratıcısı…

İngiltere: Resesyonun eşiğinde. Kamu borcu miktarı 1.2 trilyon dolara ulaştı. FTSE Endeksi geçen yazdan bu yana yüzde 40 değer kaybetti.

Yazının Devamını Oku

Bu kadar risk primine dayanılır mı?

18 Kasım 2008
Geçen hafta İzmir’deydim. Bugün (Dün) Denizli’deyim. Ağırlık tekstil sektöründe… Hangi işadamı ile konuşsam, ‘Bir dokun, bin ah işit’… Moraller bozuk. İşleri iyi giden az sayıda sanayici de olup bitenden endişeli…

Yıllık ihracatı 10 milyon dolar olan bir işadamı, krizin etkisini anlatırken, ‘Bu yılı 8 milyon dolarla kapatırsak iyidir’ diye konuşuyordu. Ardından da ekliyordu: ‘Biz yine iyiyiz, kapananları gördükçe şükrediyoruz.’

Sanayiciler haklı… Dolar yeniden yükseldi. İşlerini kredi ile döndürenler zorlanıyor. Bankalar haklı… Piyasada faizler, yani paranın maliyeti yükseldi. Onlar da kredi verme koşullarını gözden geçiriyorlar. Herkesin gözü hükümette… IMF ile yapılacak bir anlaşmanın piyasalara, iş dünyasına umut vereceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu cephede yer alanlar, IMF anlaşmasının döviz ve faizdeki ateşi söndüreceğine inanıyorlar.

Bu faizle yatırım zor 

Çok öteye gitmeye gerek yok. 1 yıl önce yüzde 15 faizi yüksek bulup, Merkez Bankası’na ‘indirim’ çağrısı yapılıyordu. Şimdi piyasa faizleri yüzde 23’ü buldu. Yüksek diye itiraz edilen Merkez Bankası’nın piyasa faizleri ise yüzde 16.75’de kaldı. 

Bir tabloyu paylaşıyorum. Lütfen dikkatle bakın. Üç sütundan oluşuyor. İlk sütununda Merkez Bankası faizi, ikincisinde ‘piyasanın oluşturduğu’ faiz yer alıyor. Son sütunda ise aradaki farkı göreceksiniz. ‘Türkiye’deki sanayicileri isyan ettiren’ bu tabloda benim birkaç nokta dikkatimi çekiyor:

1. Piyasa faizi olarak bakıldığında ilk krizden olumsuz etkilenen Venezüella var. Ardından ise Türkiye geliyor.

2. Bu tablodaki ülkeler arasında Merkez Bankası faizi açısından da nominal olarak ilk iki yine Venezüella ve Türkiye…

3. Piyasa ve Merkez Bankası faizi arasındaki fark önemli… Bu da bir ölçüde risk primini oluşturuyor.  ‘Risk primi’ açısından birincilik Endonezya’da, ikincilik ise Türkiye’de…

Yazının Devamını Oku

TOBB’dan hükümete acil öneri listesi

18 Kasım 2008
Bir süredir iş dünyası hükümetten krize karşı önlemler almasını bekliyordu.

Ancak, beklentiyi karşılayacak adım atılmayınca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) harekete geçti. Henüz kamu oyuna yansımadı ancak TOBB, Çarşamba günü hazırladıkları bildiriyi, daha doğrusu öneriler listesini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ilettiler.

Benim konuştuğum bir işadamı, ‘Uzun süredir hükümetten somut adım atmasını, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler gibi önlemler almasını bekliyorduk. Olmayınca, yönetim kurulu ve oda başkanlarıyla bir araya gelip öneriler hazırladık’ diye anlattı.

Edindiğim kadarıyla Başbakan’a iletilen öneriler listesi basına yansıtılmadı. İçeriği gizli tutuluyor. Ancak, benim aldığım bilgiye göre TOBB, iş dünyası adına hükümetten şu konularda acil, hiç beklemeden adım atmasını talep ediyor:

1. Mevduata yönelik garanti kapsamı hızla genişletilmeli, bütün mevduat sigorta içine alınmalı.

2. IMF ile hiç beklenmeden, Türkiye’ye de yakışır bir anlaşma imzalanmalı.

3. Bankaların çeşitli zorunlulukları ve karşılıkları var. Böyle bir ortamda bunların anlamı yok. Bankaların karşılıklarında indirime gidilmeli.

4. Hükümet, üreticilere ve ihracatçılara kaynak aktarmalı, bunun için kaynak oluşturmalı. Benim edindiğim bilgiye göre, TOBB, burada kamu altyapı yatırımlarına ayrılan bir bölümün fonun, üretici ve ihracatçıyı desteklemeye aktarılmasını talep ediyor. Yani ‘double yol’ yerine, üreticinin desteklenmesini talep ediyor.

Öneriler listesinin ana hatları böyle… belki 1 ya da 2 madde daha vardır, onları öğrenemedim. Ancak, öneri paketi doğrudan Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından iletildi. Şimdi bütün TOBB yönetimi, odalar ve borsalar ile iş dünyası gelecek yanıtı bekliyor.

Yazının Devamını Oku