PaylaÅŸ
Doğan Bayrak adlı okurum, yazdıklarımı doğrulamış: ‘Ufak çaplı bir işverenim. Ekmeğimizi onlardan yediğimiz için, büyükleri izliyoruz. Ama onlar krizden yararlanıyorlar. Örneğin, kuyum sektörünün önde gelen bir şirketi, bütün personelinin maaşından yüzde 15 indirim yaptı. Ancak, bu şirketten bize gelen işlerde düşüş olmadı. Şimdi biz de bu büyüğün yolundan gidip maaşları geri mi çekelim?’
Aslında tam da korktuğum bu idi… Gördüğüm kadarıyla bir ölçüde bu korkum hayata geçiyor. Ancak, ‘küçülmeyi’, insan çıkarma dışında arayanlar, ‘akıllı küçülenler’ de var.
Boyner’i örnek almak lazımÂ
Bir süredir Capital dergisi için Cem Boyner ile söyleşi yapmak istiyorduk. Çeşitli nedenlerle ertelendi, Aralık sayısına ancak yetişti. Söyleşiyi okuyunca, ‘iyi ki bu dönemde yapmışız’ diye düşündüm. Çünkü, bu dönem için harika bir konuşma oldu. ‘Krizi nasıl atlatırız’ ya da ‘Nasıl küçülürüz’ diye düşünen işadamları için harika bir rehber olduğu düşüncesindeyim.
‘Piyasalar şu anda küçülmeyi ve riski azaltmayı emrediyor’ diyen Cem Boyner, şöyle ekliyor: ‘Küçülme konusunda elimiz hiç titremiyor. Yüzde 20 küçüleceğiz, ancak insan çıkarmayacağız. 2001’de yapmak zorunda kaldık, daha sonra çok acısını çektik.’
İnsan çıkarmadan mümkün mü?
Cem Boyner, bu soruya ‘evet’ yanıtını veriyor ve aldıkları önlemleri sıralıyor. Bütün önlemlerini, 2009 stratejilerini buraya sığdırmak mümkün değil. Ben dikkatimi çeken bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak, en iyisi, bir dergi satın alıp, tamamını okumak:
İşte Boyner’in, benim, ‘Akıllı küçülme’ diye nitelendirdiğim stratejisinden öne çıkanlar:
1-Piyasalar şu anda küçülmeyi ve riski azaltmayı emrediyor.
2-Bankalarla ilişkimizi minimuma indiriyoruz. Fonlama ihtiyacımızı azalıyoruz.
3-Üreticilerle bugüne kadar hiç yapılmamış anlaşmalar yapıyoruz. Bütün Avrupa’yı ve Amerika’yı konsinyeye çeviriyoruz. Akreditifleri kaldırıyoruz.
4- İyi gitmeyen işleri, yavaş giden mağazaları kapatıyoruz.
5-İyi gideceğini umduğumuz mağazaların, marka sahipleri ve AVM’leriyle, 2009’u rahat geçirecek anlaşmalar yapıyoruz.
6. Ä°yi giden iÅŸlerimizin, diÄŸerlerini kaldırabilmesi için daha güçlü hale getirmeye çalışıyoruz.Â
7- Forward hiçbir iş yapmıyoruz. Hiçbir şeyi hedge etmiyoruz. Çünkü yarının nasıl olacağına dair hiçbir fikrimiz yok.
8-Yaptığımız küçülmenin, ileride hemen büyüyebileceğimiz bir şekilde olmasını sağlamaya çalışıyoruz.
9-Bugüne kadar müşterimize grupta 1.000 marka veriyorsak bunu 600’e indireceğiz. Bütün adımlarımızı çok dikkatli atmaya çalışıyoruz.
‘Faiz artırım tebliğleri’ arttı mı?
Bankacılık sektörü ile reel kesin arasındaki ‘kredi’ tartışması, Başbakan’ın da katılımıyla devam ediyor. Gelen mesajlardan bu konuda ciddi bir sıkıntı olduğunu da görmek mümkün…
Geçen hafta büyük bir bankanın genel müdürünün ağzından, ‘onların cephesini’ yansıtmıştım. Konuştuğum işadamları ve KOBİ’lerden gelen mesajlar ise tamamen farklı bir tabloya işaret ediyor. Bir tarafta ‘Koşulları sağlayan işletmelere kredi vermeye devam ediyoruz’ değerlendirmesi var. Diğer tarafta ise ‘bankalara ciddi tepki’ yükselişi… Doğrusu işin içinden çıkmak mümkün değil…
Anadolu ne diyor?
Kayseri Sanayi Odası Başkanı ve Boydak Holding’in başkanlarından Mustafa Boydak, değerlendirmelerine güvendiğim isimlerden biridir. ‘Sanayicileri temsil ediyorum’ diye adil değerlendirme yapmaktan kaçınmaz, doğruyu rahatlıkla söyler. O nedenle bu konuyu bir de ona sordum.
Öncelikle ‘kredi çağrılmasının’ yoğun olarak yaşanmadığına dikkat çekiyor. Ancak, esas sorun, ‘faiz artırım kararları tebliğlerindedir’ diye konuşuyor ve ekliyor:
‘Spot kredilerde kredilerde faiz artışı pek gelenek değildir. Geçmişte böyle uygulamalar görmedik. Ancak, son dönemde eski oranların yüzde 50 üzerine çıkan maliyetleri duymaya başladık. Üyelerimiz, bankalardan bu yönde tebliğler geldiğini söylüyorlar.’
Boydak, anormal yaygın olmasa bile ‘faiz artırımı’ konusunun ciddi sorun haline geldiğine dikkat çekiyor ve bankacılara şu mesajları iletiyor:
1. İş hayatı çok uzun bir maratondur, bunu unutmayın.
2. Bankacılar ve şirketlerin yarın yine birbirine ihtiyacı olacak. Reel kesim, finans kesimi birbirinden ayrılamaz.
3. Birimizin göreceği zarar, diğerini etkiler. Bunu unutmamak gerekiyor.
Ailelerin borcu tehlikeli düzeyde mi?
Türkiye’de hane halkı, daha açık bir ifadeyle ailelerin toplam borcu çok değil, 6 yıl önce 6.7 milyar YTL düzeyindeydi. Ekonomideki canlanma ile her yıl neredeyse ikiye katlanarak artan bu miktar, 2005 sonunda 50 milyar YTL’ye yaklaştı. Sonraki yıllarda büyüme hızı önemli ölçüde düşse bile yüzde 40-50 arası artış eğilimini korudu.
Merkez Bankası’nın (TCMB) verilerine göre ailelerin borcu 2006’da 73.4, 2007’de 99.5, 2008 yılının ilk 6 ayı sonunda da 123 milyar YTL’ye ulaştı.
Rakamlara tek başına bakmak yeterince anlam ifade etmeyebilir. O nedenle toplam borcun, GYSİH içindeki payına da dikkat etmekte yarar var. Böyle bakınca, borçluluğun, konut kredileri de dahil 2006 yılındaki yüzde 7.7 düzeyinden, 2008’de yüzde 12.6’ya ulaştığı görülüyor.
Ailelerin harcanabilir gelirleri içindeki payında da artış olduğu dikkati çekiyor. 2006 yılında yüzde 18.1 olan oran, 2008 yılında yüzde 22.6’ya yükselmiş.
Hanelerin borcu çok mu yüksek?
Bu sorunun yanıtını iki türlü vermek mümkün… Evet, son 4-5 yıldır Türkiye’deki aileler başta konut ve otomobil almak için ciddi şekilde borçlandılar. 7 milyar YTL’den 123 milyar YTL’yi aşacak borçluluk düzeyine yükseldiler. Bu işin bir tarafı…
Diğer tarafında ise dünya standartları var. Avrupa Birliği ile kıyasladığımızda, bizim oranların düşük olduğu görülüyor. Ciddi bir işten çıkarma dalgası gelmezse, bu oranlar rahatlıkla sürdürülebilir.
Â
PaylaÅŸ