Paylaş
Başbakan’a kulak verdiğinizde, suçlunun bankacılar olduğu yönünde bir görüşe kapılmak mümkün… Peki gerçekten öyle mi? Bunu büyük bir bankanın genel müdürüne sordum. İsmi bende saklı genel müdür, ‘Siyasiler konuyu tam anlamadan ortalığı karıştırıyorlar’ diye konuşuyor. Bu görüşünü de 10 ana başlıkta, bütün sorulara yanıt verecek şekilde şöyle ortaya koyuyor:
Bankalar kredi çağırıyor mu?
1. Çok nadiren kredi çağıranlar olabilir. Ancak, istisnalar kaideyi bozmaz. Krediyi çağıran bankalar da müşterinin mali durumu ile ilgili endişe taşıyorsa, yasal zorunluluk ile bunu gerçekleştirir.
2. Ancak, bazı müşteriler, vadesi gelen krediyi ödemeyip, bunu kendisinde müttesep hak olarak görebiliyor. O zaman da vaveyla edip durumu saptırıyor, haksızlığa uğradığını belirtiyor.
3. Bu dönemde aklı başında banka, sağlıklı müşterisine kredi vermeye devam eder. Maliyetler yükseldiği için, yeni kredi açarken de yeni fiyatlar önerir.
4. Kredi sözleşmeleri, faizlerin piyasada anormal gelişme olması halinde revize edilebileceği maddelerini taşır. Bunu uygulayıp uygulamama hakkı bankalardadır. Bazı bankalar bunu gereksiz ve aşırı yapıyor olabilir. Ancak, yine istisnadır.
Bankacılar gerçekten isteksiz mi?
5. Bankalar, aracı kurumlardır. Pasif tarafı gelişip büyüyebildiği müddetçe kredi vermeye devam eder. Şimdi yeni durumda sendikasyonların ancak bir kısmı yenilenebiliyor. Döviz mevduatında çekilmeler oluyor. Böyle bir durumda vadesi gelen kredileri yenileme ve yenisini açma konusunda gönülsüz davranabilirler. Bu çok normal.
6. Bankaların asıl sorumluluğu mevduat sahipleri ve kreditörler olduğu için, ayaklarını yorganlarına göre uzatmalarından daha doğal bir şey olmaz.
7. Hükümet, bu durumdan şikayet edeceğine, döviz likiditesini rahatlatıcı önlemler alması gerekiyor. Örneğin, munzan karşılıklar azaltılabilir, döviz cinsi kağıtların erken itfası sağlanabilir.
8. Bankalar talimatla kredi vermez, veremez. O günler artık gerilerde kaldı.
Ne yapmak gerekiyor?
9. Bu tabloyu ortadan kaldırmak mümkün. IMF anlaşması 3 ay önce yapılmalıydı. Madem geciktik, hemen yapmalıyız ki başka kreditörler de elini rahat tutsun, bize destek vermeye devam etsinler.
10. Ayrıca, vergi teşvikleri gibi reel sektörü, özellikle istihdam dostu sektörleri destekleyici önlemleri, döviz likiditesini rahatlatacak önlemlerle birlikte, bütünleşik bir paket halinde duyurmaları gerekiyor. Kısaca zararın neresinden dönersek kardır.
Çin’den umut veren haberler var
Bu sıkıntılı dönemlerde bazen iyi gelişmelere de dikkat çekmek lazım. Denizli’de tanıştığım Nobel Tekstil’in sahibi Haşim Bozbıyık, aynen böyle konuşuyor. ‘Kötü şeyler yaşıyoruz. Ama umut veren şeyler de oluyor” diye ekledi. Ardından da konunun tekstilin büyük tehdidi Çin ile ilgili olduğunu paylaşıyor
Olay şöyle: Bunca kötü haber içinde Çin’e kaptırılan bazı işler dönmeye başlamış. Haşim Bozbıyık’a göre, Çin’de maliyetler son 1.5 yılda yüzde30 oranında arttı. Bu Türkiye ile aradaki fiyat farkını da düşürdü. ‘Ocak ayında arada yüzde 25 fiyat farkı vardı. Şimdi yüzde 5’lere kadar geriledi’ diye anlatıyor.
Anladığım kadarıyla Çin’de maliyet artışının birkaç nedeni var. Birincisi, birkaç yıl önce ülkede üretim teknikleri pek bilinmiyordu. Maliyeti artıran unsurlara kimse dikkat etmiyor, düşük fiyat verilebiliyordu. Örneğin, tekstlide renk önemli bir maliyet kalemi… Onlar hiç ayırt etmeden fiyat çıkarıyorlarmış. Şimdi hesaplar değişmiş. Artık renk geçişlerine bakıyorlar, arıtma tesisleri yapıyorlar, Batılı şirketlerin baskısıyla işçi haklarını korumaya yöneliyorlar. Kalifiye eleman ihtiyacı da maliyetleri yukarı çekiyor.
Haşim Bozbıyık, maliyetteki fotoğrafı şu örnekle ortaya koyuyor. ‘Geçmişte bizim 15 dolara yaptığımız bornozu onlar 11 dolara yapıyorlardı. Şimdi biz 16 dolara çıktık, onlar 14 dolara gerilediler.’
Aradaki fiyat farkının düşmesi, coğrafi yakınlık ve esneklik gibi faktörler nedeniyle Türk üreticileri öne çıkarmış…Umarım, bu eğilim devam eder, sıkıntıdan bunalan Denizlili işadamlarına can simidi olur.
Bu grafikten hangi mesaj çıkıyor?
Geçen hafta içinde ABD’de Dow Jones Endeksi yeni bir dip yaptı ve 7500’e kadar geriledi. S&P Endeksi de 1997 yılı değerlerine gitti. Uzun süredir izliyorum. ‘8000’in altı zor’ diyen uzmanlar şimdi daha farklı konuşuyorlar. Geçenlerde önde gelen bir yatırım uzmanının sitesindeki ankette, 6.000 endeks düzeyini işaret edenlerin oranının hiç de düşük olmadığını gördüm.
Ancak bütün bu beklentilerle birlikte kış ortasında yeniden ‘yaz güneşi’ çıktı. Cuma günü 7500’lerin de altına inen Dow Jones, 8000’in üstüne çıktı. Kendine göre güçlü nedenleri de var. Okuduğum kadarıyla kısa bir ralli öngörenlerin sayısı da az değil.
Bu görüşte olanları destekleyeceğini düşündüğüm bir grafik var. Bu grafiğin mesajı şu: 1900 yılından bu yana çok sayıda büyük borsa düşüşü yaşandı. Hiçbirinde şimdiki kadar kısa sürede, bu kadar hızlı gerilemeler olmadı. Bu dönemde borsa yüzde 50’nin üstünde gerilemiş.
Örneğin, 1973 yılındaki düşüşte süre 481 gün olmuş, düşüş oranı yüzde 49’da kalmış.
Şimdiki düşüş, bugüne kadar gerçekleşen 26 düşüş arasında en yüksek 4’üncüsü olarak tarihe geçiyor. Kısa sürede ve sert… O nedenle bir yukarı ‘düzeltme’, yani ralli olasılığı yüksek… bunun dünyaya ve Türkiye’ye de aynı şekilde yansıdığı ortada. Benim önerim, dikkatle izlemekte ve ihtiyatlı olmakta yarar var.
Paylaş