Paylaş
“Krediler yenilenmiyor” ya da “geri çağırılıyor” şikayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Hafta içinde bu konuyu yoğun olarak KOBİ’lerle çalışan bankacılara bu konuyu sordum.
İlk mesaj şu: Gerçekten de bankalar, eskiye göre kredi vermekte daha isteksizler… Örneğin, geçen yıl gelen kredi taleplerinin yüzde 70’i onaylanıyormuş. Şimdi bu oran yüzde 50’ye kadar düşmüş.
Böyle bakınca şirket sahipleri haklı gibi görünüyor. Ancak, bir de bankacılar tarafı var. Onlar da “geri çevirme” gerekçelerine dikkat çekiyorlar. “Biz hangi şirketleri geri çeviriyoruz” diye başlayıp, gerekçelerini şöyle ortaya koyuyorlar:
1. Kanuni takibe uğrayan, yani çek ve senetlerinde sorun yaşayan şirketlerin taleplerini geri çeviriyoruz. Aslında bu geçmişte de aynıydı. Ancak, şimdi kanuni takibe uğrayan şirket sayısı artınca, sorun daha da büyüdü.
2. Bilançoda borçluluk yapısına ve nakit akış trendine bakıyoruz. Borçluluk yapısı bozulan ve kötüye gideceği açık olan şirketlerden uzak duruyoruz.
3. Borçluluk oranı sektörden sektöre değişir. Her sektörde varlıkların belli bir katına göre borçluluk düzeyine ulaşması tehlike oluşturmaz. Bu oranlar Ticarette 15, imalatta 7-8, hızlı tüketimde 4-5 kat düzeyindedir. Bunları aşanlara kredi veremeyiz.
4. Müşteri, özkaynak koymadan yatırıma gidiyorsa, o şirketin talebini geri çeviririz.
Konuştuğum bankacılar, “Bu kriterler hep vardı. Ancak, yükselen dolar, finansman olanaklarının kısıtlanması ve düşen büyüme, şirketlerin yapısını bozdu” diye konuşuyorlar. O nedenle de birden ortalıkta “kredi alamıyoruz” diyenlerin sayısı arttı.
Aynı bankacılara göre, kredi pazarıyla ilgili bir başka önemli sıkıntı ise “geri ödemelerde” yaşanıyor. Çünkü, geri ödeme geçen yıla göre 2 kat oranında bozulmuş. Bu oran da bankacıları bir ölçüde isteksiz, hatta oldukça temkinli davranmaya itiyor.
2009 yılında ne kadar dış borca ihtiyaç olacak?
Çarşamba günü Antalya’da idik. Ekonomist ve Fortis’in düzenlediği Anadolu 250 Araştırması’nın ödül töreni vardı. Törende Fortis’in baş ekonomisti Haluk Börümcekçi bir sunum yaptı. İlgiyle izlenen sunum gördüğüm kadarıyla, 2009 yılına yönelik önemli bir soru işaretine ciddi açıklık getirdi.
Haluk Börümcekçi’nin sunumunda önemli uyarılar, sıkıntı yaratabilecek mesajlar vardı. Ancak, dış finansman konusunu çok anlaşılabilir şekilde ortaya koydu. Risklere dikkat çekti, ardından da “ihtiyatlı iyimser” olmak için gerekçelerimize de dikkat çekti.
Börümcekçi’nin sunumundan, dış borç ödemeleri, finansman ihtiyacı ve riskleri, 10 başlık altında özetledim:
1. Özel şirketleri ve banka dışı finansman kuruluşlarının 2009 yılındaki borç geri ödemesi 60 milyar doları bulacak. Bunun 31.2 milyar doları uzun, 29 milyar doları da kısa vadelilerden oluşacak.
2. Bankaların geri ödemesi 33 milyar dolar düzeyinde. Burada sorun, 24.9 milyar dolarının kısa vadeli olması.
3. Kısaca bankacılık dahil özel sektörün 2009 yılı dış borç geri ödemesi 93 milyar doları aşacak.
4. Bu borç ödemesi tablosu, finansman ihtiyacını da artıracak. Kısaca 28.4 cari açıktan, 13 milyar dolar kamu ve 93 milyar dolar da özel sektör dış borç ödemlerinden kaynaklanacak. Yani finansman ihtiyacı 134 milyar dolara ulaşacak.
5. 134 milyar dolara Türkiye’nin ihtiyacı var. Sorun, bunun nereden karşılanacağında… İlk sırada kamu var. Onun borcunun tamamını, yani 13 milyar dolarını da çevireceğini düşünüyor.
6. Doğrudan yabancı sermaye girişinin 10 milyar dolara ulaşacağını hesaplıyor.
7. Hisse senedi ve bonoya net giriş olmasını pek beklemiyor. Bunu sıfır net giriş olarak tahmin ediyor.
8. Yani 134 milyar dolar ihtiyacımız var. Bunun 13 milyarını kamu yeniden borçlanarak sağlayacak. 10 milyar doları da yatırımdan gelecek. Geriyi ise 111 milyar dolar kalıyor.
9. Ortaya çıkan bu büyüklüğe ulaşmak için yüzde 119 gibi önemli oranda borç yenileme düzeyini yakalamak gerekiyor.
10. Geri ödeme kadar bir yenileme durumunda finansman açığı 18 milyar dolar, yüzde 70 oranına düşüldüğünde ise 45 milyar dolarlık finansman açığı ortaya çıkıyor.
Börümcekçi’nin beğendiğim saptaması ise sunumun sonunda geldi. Türkiye’nin geçmişte kredi yenilemede sıkıntı çekmediğini, en kötü dönemlerde bile borç yenilemede yüzde 90 oranını yakaladığını anlattı. Ardından bir olumlu mesaj verdi:
‘Geçmiş, eğer gelecek için gösterge olacaksa, 93 milyar dolarlık geri ödeme için çok karanlık tablo çizmemizi engelleyebilir.’
Krizin büyüklüğünü anlamak için!
Dikkat ederseniz, dünya ekonomisi ‘paketlerden’ geçilmiyor. Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde ardı ardına paketler açılıyor. Son olarak ABD’de mortgage sektörü için paket açıklandı, şimdi sıra otomotivcilerde…
Açılan paketlerin rakamları da inanılmaz boyutlara ulaştı. Rakamların boyutları, aslında krizin ne kadar derin olduğunu da ortaya koyuyor. Eğer bu kadar derin bir kriz olmasaydı, ortaya müthiş sayılabilecek büyüklükte paketler de çıkmazdı.
Yapılan hesaplar ABD’de açıklanan paketler ve kurtarma operasyonlarının büyüklüğünün 8 trilyon dolara ulaştığını gösteriyor. Kağıt üzerinde 8 trilyon dolar biraz anlamsız kalabilir. Onun için ABD’de iyi bir karşılaştırma yoluna başvurulmuş. Ne yapmışlar? ABD hükümetinin 1950’lerden bu yana gerçekleştirdiği operasyonlara harcadığı paraları hesaplamışlar. Yani NASA’nın kurulması, Vietnam Savaşı ve Irak savaşı gibi büyük maliyetleri ortaya koyup, bugünkü fiyatlarla 4 trilyon dolara ulaşmışlar. Tabloda ayrıntıları var.
Buna rağmen şimdiki krizin faturası olan 8 trilyon doların ancak yarısına ulaşılmış.
8 trilyon dolara mal oldu ama iş bitmiş değil. Yarın, gelecek ay hangi kurumun paraya ihtiyacı olacağı, ne gibi paket açılacağı da bilinmiyor. Yenileri de gelince fatura daha da kabaracak. Bunu niye yazıyorum? “Zengin ABD’nin parası bizim çenemizi yorsun’ diye değil. İşin ne kadar büyük olduğunu, çok hızlı atlatılamayabileceğini ortaya koymak için paylaşıyorum.
Paylaş