Paylaş
Yıllık ihracatı 10 milyon dolar olan bir işadamı, krizin etkisini anlatırken, ‘Bu yılı 8 milyon dolarla kapatırsak iyidir’ diye konuşuyordu. Ardından da ekliyordu: ‘Biz yine iyiyiz, kapananları gördükçe şükrediyoruz.’
Sanayiciler haklı… Dolar yeniden yükseldi. İşlerini kredi ile döndürenler zorlanıyor. Bankalar haklı… Piyasada faizler, yani paranın maliyeti yükseldi. Onlar da kredi verme koşullarını gözden geçiriyorlar. Herkesin gözü hükümette… IMF ile yapılacak bir anlaşmanın piyasalara, iş dünyasına umut vereceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu cephede yer alanlar, IMF anlaşmasının döviz ve faizdeki ateşi söndüreceğine inanıyorlar.
Bu faizle yatırım zor
Çok öteye gitmeye gerek yok. 1 yıl önce yüzde 15 faizi yüksek bulup, Merkez Bankası’na ‘indirim’ çağrısı yapılıyordu. Şimdi piyasa faizleri yüzde 23’ü buldu. Yüksek diye itiraz edilen Merkez Bankası’nın piyasa faizleri ise yüzde 16.75’de kaldı.
Bir tabloyu paylaşıyorum. Lütfen dikkatle bakın. Üç sütundan oluşuyor. İlk sütununda Merkez Bankası faizi, ikincisinde ‘piyasanın oluşturduğu’ faiz yer alıyor. Son sütunda ise aradaki farkı göreceksiniz. ‘Türkiye’deki sanayicileri isyan ettiren’ bu tabloda benim birkaç nokta dikkatimi çekiyor:
1. Piyasa faizi olarak bakıldığında ilk krizden olumsuz etkilenen Venezüella var. Ardından ise Türkiye geliyor.
2. Bu tablodaki ülkeler arasında Merkez Bankası faizi açısından da nominal olarak ilk iki yine Venezüella ve Türkiye…
3. Piyasa ve Merkez Bankası faizi arasındaki fark önemli… Bu da bir ölçüde risk primini oluşturuyor. ‘Risk primi’ açısından birincilik Endonezya’da, ikincilik ise Türkiye’de…
4. Enflasyonun yüzde 11-12 olduğunu dikkate aldığımızda, ‘risk primi’ 12 puana kadar oluşuyor.
İşte iş dünyasını endişeye sevk eden tablo da bu… Hükümetin alacağı önlemler -örneğin mevduata garanti- ve IMF anlaşmasıyla, ‘risk priminin’ bir ölçüde düşeceği tahmin ediliyor. Ki bu görüşe ben de katılıyorum. Üstelik dolar üzerindeki baskı da azalacaktır. Eğer önlemler geç kalırsa, o zaman, alındığı tarihteki etkisi de sınırlı kalacaktır.
MAKİNACILARDAN “CARİ AÇIK” ÇÖZÜMÜ
Türkiye, sattığından daha fazlasını ülke dışından alıyor. Bu da cari açık denen canavarı bekliyor. Son yıllarda ithalatı besleyen kalemlerden biri de yatırımlardan kaynaklanan makine alımı oluşturdu. Orta Anadolu İhracatçıları Birliği Başkanı Adnan Dalgakıran’ın verdiği bilgiye göre Türkiye yılda 26 milyar dolarlık makine ithalatı yapıyor. Belki kriz döneminde azalma olacak ama büyük bir rakam olduğu da ortada…
Oysa Türkiye’de büyük bir makine üretimi sektörü var. Rakamlara bakınca tablo daha iyi ortaya çıkıyor. Dalgakıran’a göre Türkiye’nin makine üretim miktarı 30 milyar dolara ulaşmış durumda. Üstelik son yıllardaki büyüme gelecek için umut veriyordu. Çünkü, ihracatta ortalama yüzde 30 büyüme temposu yakalanmıştı.
Şimdi moraller biraz bozuk. Dalgakıran, ‘Son 3 aydır gözle görülür bir yavaşlama vardı. Ekim ayında ise iç Pazar yüzde 40 küçüldü’ diye konuşuyor. İhracattaki azalmanın yüzde 10 olduğunu tahmin ediyor.
Döviz kaybını önlemenin yolu
Dalgakıran, reel kesimde büyük bir sıkıntı olduğunun altını çiziyor. Bunu ortaya koymak için de şu örneği veriyor: ‘Sektörde en büyük canlılık kömür kazanlarında. Son aylarda doğalgazdan kömüre dönüş başladı. Trakya’daki tekstil şirketleri kömüre dönüyorlar.’
Dalgakıran, ‘Ülkedeki üreticiler sıkıntıda ve döviz sorunu varken, ithalatı anlamsız buluyoruz’ diyor. Bu nedenle de kampanya başlatacaklarının altını çiziyor. Hedefte 26 milyar dolarlık ithalatının ilk etapta bir bölümünü Türkiye’de gerçekleştirmek var.
Türkiye’nin ihracatı 2007’de 7 milyar dolardı. 2008 hedefi 13 milyar dolar olarak belirlenmişti. Ancak, 11 milyar dolarda kalacağı tahmin ediliyor. İthalat ise 26 milyar dolar. Adnan Dalgakıran, ‘En büyük pazarlarımızda sıkıntı var. Kendi ülkemizde büyük potansiyel var. İthalat önlemeye odaklanacağız’ diyor.
Makine üreticilerinin stratejisi çok doğru… Türkiye, dünya çapında tesislere sahip. Bunu da 5 kıtaya üretim yaparak ortaya koyuyorlar. En azından Türkiye içinde üretilebilecek makineleri ithalatını önlemeye odaklanmakta yarar var.
“BAKAN TORPİLİ” İLE YER ARAYANLAR ŞİMDİ AVM’LERE İSYAN EDİYORLAR
Sanıyorum 1.5 yıl önce idi. Alışveriş merkezleri (AVM) yatırımlarının büyük bir coşku içinde devam ettiği dönemdi. Bir alışveriş merkezi, perakendeciler için toplantı düzenlemiş, beni de konuşma için davet etmişti.
Konuşma sonrasında sürpriz telefonlar aldım. Tanıdığım perakendecilerden birkaçı, ‘Bu alışveriş merkezine yer almak istiyoruz ama ulaşamadık. Yardımcı olur musunuz’ diye soruyorlardı.
AVM’nin yöneticileri, ‘Araya bakan ve milletvekili koyanlar bile var. Ancak, yeni mağaza için yer yok’ yanıtını vermişlerdi.
İzlediğim kadarıyla bana telefon edenler mağaza yeri bulamadılar. Sadece onlar mı? Sonradan açılan çok sayıda AVM’de de benzer tablolar yaşandı. İstinye Park ya da Kanyon gibi gözde mekanlar bir yana, Anadolu’da bile araya bakanların girdiğini duydum.
Avrupa AVM Ligi’ndeyiz
Şimdi Türkiye’de 130 AVM var. 2010 yılında bu sayının 288’e ulaşacağı tahmin ediliyor. Türkiye, yeni AVMi inşa etme açısından Avrupa'da ilk 6'ya giriyor. 2008-2009 dönemini kapsayan araştırmaya göre, Türkiye'de 1.5 milyon metrekare yeni alan devreye girecek.
Listenin başındaki Rusya'da 2009 sonunda 3.2 milyon metrekarelik yeni alan açılmış olacak.
Rakamlar, bir ölçüde sıkıntının geleceğinin habercisiydi. Bazı AVM sahipleri, ‘Olmazsa hastane ya da otel yaparız’ diye yola çıkmışlardı. Ama bu kadarını da kimse beklemiyordu. O nedenle sıkıntıyı aşmanın faturası sadece mağaza sahiplerine çıkarılmamalı. AVM sahiplerinin de büyük bir anlayış göstermeleri, gemiyi denizde tutmaları gerekiyor.
Paylaş