Korkut Göze

Bu taş kafa yarar!

7 Kasım 2006
ANTALYA dönüşü, yanıma yaklaşan her Beşiktaşlı taraftarın yönelttiği soru birbirinin benzeriydi. Jean Tigana’ya ve yenilen 4 golün suçlularına duyulan öfkenin ardından her birinin ağzından aynı serzeniş dökülüyordu...

Nedir Beşiktaş’ın bu hali?

Yaklaşık 1,5 yıl süresince böyle bir soruya medyada eli kalem tutan, ağzı laf yapan herkes bir yanıt aradı. Bu soruya bir reçete yazdı...

Yönetim, Jean Tigana ile bilemiyorum kaç kez olağanüstü veya ayak üstü toplantılar yaptı.

Taraftar, sabrını son demine kadar zorladı. Kaybedilen puanları sineye çekip moralleri sağlam tutmayı denedi.

Kimi suç rozetini Tigana’nın yakasına astı. Kimi Ahmet’i Mehmet’i Hasan’ı suçladı. Faturayı kişilere kesti. Hiçbir uyarı, hiçbir önlem ve geçen haftalar, aylar Kartal’ı o klasik sorudan ve serzenişlerden kurtaramadı...

Nedir Beşiktaş’ın bu hali?

Ve dün Sergen Yalçın’ın bir röportajda söylediği sözler gözüme takıldı. Diyor ki...

Beşiktaş’ta oynamak başka, Beşiktaşlı olmak başka!

Sergen’
in bu sözlerini sağlam bir kafa ile akıl süzgecinden geçirenler, yanıt aradıkları soruya en net yorumu bulurlar.

Bu sitemden belki Sergen Yalçın kendine de bir pay çıkartıyor. Beşiktaş’tan ayrılış biçimini hatırladıkça öfkesi diline vuruyor.

Ama yüreğinde Beşiktaş sevgisi taşımayan kişilerin Beşiktaş’ın derdine çare olamayacağını vurguluyor.

Böyle konuşan Sergen’e de şöyle bir soru soranlar çıkabilir...

Güzel kardeşim, sen Beşiktaş’ın örf ve adetlerine ne denli saygı gösterdin?

Bu da tartışılır.

Ancak, kimse çıkıp da Sergen’in doğru teşhisini bir başka sorunun arkasına gizleyemez...

Antalya rezaletini izledikten ve 3-1’lik skor avantajını bile korumayı beceremeyen o kalabalığı gördükten sonra Sergen’e yürekten katılıyorum...

Beşiktaş’ta oynamak başka, Beşiktaşlı olmak başka!

* * *

BOBO
’nun son dakikadaki beraberlik golü Antalyaspor Teknik Direktörü Yılmaz Vural’ı adeta çıldırttı.

Ve dayanamayıp, elindeki su şişesini sahaya fırlattı.

Maç sonrası röportajda Yılmaz Vural’a sordular...

Hocam o şişeyi kime fırlattın?

Yılmaz
şu yanıtı verdi...

Takımıma fırlattım. Elimde 10 şişe daha olsa onları da atardım.

Yılmaz,
neyi vurgulamak istiyordu?

Takım olabilmenin önemini... Bir bütün gibi düşünmenin ve uygulamanın gereğini anlatmak istiyordu. Yenilen golde herkesi suçluyordu.

Yılmaz Vural’
ın bu sözleri de sanki Tigana’ya gönderilen bir mesajdı...

Beşiktaş’ı bir takım havasına sokamadığın sürece Kartal bu sıkıntıları yaşayacak.

* * *

F.BAHÇE
’nin hızlı tırmanışı sürüyor. Ardı ardına biri kupa 4 maçını da kazandı.

Ve Zico diyor ki...

Yeni bir takıma gittiğiniz zaman size futbolcular konusunda akıl veren çok olur.

Ve şöyle sürdürüyor konuşmasını...

Önemli olan hataları sizin görüp düzeltmenizdir.

Şimdi bir soru...

Acaba Zico geldiği günlerde başkalarının aklına mı inandı?

Bu soruyu şöyle sormak da mümkün...

Acaba şimdi başkalarının değil, kendi aklını mı kullanıyor?

* * *

SÜPER Lig’in hiçbir haftasında böylesine ön plana çıkan isimlere rastlanmadı. Onların adı takımlarından daha çok anıldı, konuşuldu...

3Antalyasporlu Coşkun, Beşiktaş’a 3 gol attı.

3
Bobo, Antalya’ya hat-trick yaptı.

3Bursasporlu Sinan, Manisa’ya 1 gol attı, 2 de attırdı.

3
Sakaryaspor kalecisi Martinez, bir penaltı kurtardı, Trabzon’u devirdi.

3 Ümit Özat 52 dakika sahada kaldı. Fener’in 4 golünden üçüne damgasını vurdu.

3
Rizesporlu Altan eski takımı G.Saray’a karşı nefis bir performans sergiledi.

3 Ankaragücü, Başkent derbisinde G.Birliği’ni yenerken, Ceyhun Eriş bir gol attı, bir de hazırladı..

Ve ligin 12.haftasında şöyle bir sav ortaya atıldı...

Süper Lig’de yerli futbolcuların kalite farkı aşağı yukarı aynı. Sonucu yabancılar belirliyor.

Bu konu önümüzdeki günlerde daha çok tartışılır. Ancak, Alex’in liderliği asla tartışılamaz.

Süper Lig’de 74 maç oynadı, tam 47 gol attı. 50 de asist yaptı.

Böyle yabancı dostlar başına!
Yazının Devamını Oku

Suçlular kervanı

6 Kasım 2006
JEAN Tigana, Dinamo Bükreş maçı kadrosunu hiç değiştirmeden Antalya’da sahaya sürdü. Süper Lig’de böyle bir kadro ile oynamanın keyfini özlemle bekliyordu Tigana... Lafı nereye getireceğim... Olası bir yenilgide Fransız hocanın başkalarına keseceği fatura pek inandırıcı olamazdı. Üreteceği fantazilere de kimse kulak asmazdı.

Bu, madalyonun bir yüzüydü. Şimdi diğer yüzündeki doğrulara ve yanlışlara bakalım...

1Tigana’nın diğer maçlara oranla Ali Tandoğan’a hücumda tanıdığı özgürlük, Beşiktaş’ın işini kolaylaştırdı. Ali Tandoğan’ın rakip yarı alanı geçtiği her pozisyon bir golün müjdecisiydi. İlk yarıda Bobo ve Ricardinho’nun gollerinde Tandoğan’ın katkıları unutulmamalı.

2Ricardinho’nun ayağından çıkan toplar Beşiktaş için bir değer taşıyor. Onun oyun kültürünü anlamak ve atacağı paslardan yararlanmak için uyanık davranmanın gereğine inanıyorum.

Oyunun ısınma dakikalarında Gökhan Güleç ve İbrahim Üzülmez’e attığı iki pas, bir anda skoru değiştirebilir ve Beşiktaş’a daha rahat davranma fırsatı yaratabilirdi. Gökhan Güleç uyudu, İbrahim Üzülmez telaştan kötü vurdu.

Ricardinho ne yapsın!

3Beşiktaş’ın ilk yarıda yediği iki gol, savunmadaki kronik rahatsızlığın Antalya’da da nüksetmesi gibi bir şeydi.

Beşiktaş savunması ne zaman sağlıklı bir görünüm kazanacak... Ve kolay gol yeme alışkanlığından kurtulacak...

Jean Tigana neşteri eline alıp, bu bölgede bir operasyona yönelmeli.

4Kleberson’u geçirdiği sakatlığın arkasına gizlemeyi yanlış bir yorum gibi düşünüyorum. Ve Brezilyalı bu denli pas hatasıyla oynayamaz. Ve basit bir pas alış verişinde böylesine sıkıntılar yaşamaz.

5Gökhan Güleç’in oyundaki varlığını hiç hissetmedim. Rakip defans bloğunda kolayca markaja giriyor ve etkili bölgelere koşmakta zorlanıyor. Tigana’nın, Gökhan’ı çıkartıp Burak Yılmaz’ı oyuna alması doğru bir yaklaşımdı.

6Sonuçta, Beşiktaş takım olabilme gibi önemli bir değere ulaşmakta zorlanıyorsa... Burada faturayı Jean Tigana’ya keserim. Ancak, bazı isimler böyle bir değeri yakalamak için Tigana ve Beşiktaş’a yardımcı olamıyorsa... Ve iki farklı bir avantajı koruyamayarak Antalya’dan hezimetle dönüyorsa, onları da o suçlu kervanına ortak ederim.

Bu ayıp hepinizin!
Yazının Devamını Oku

Gel de çıldırma

3 Kasım 2006
HİÇ de abartıldığı gibi değildi. Oyun başladıktan sonra tüm korkularımdan sıyrıldım. Dinamo Bükreş söylenenlerin ötesinde sıradan bir takımı andırıyordu. Anlatanlar fazla şişirmişti. Herhalde Tigana da böyle düşünüyordu... Beşiktaş, bu takımı yenmeliydi.

Sahasında ardı ardına 13 maç kazanmış. Evinde kaybetmesi mümkün değilmiş!

Hadi canım, ilk 45 dakikada mal kendini belli etti. İki pası zor yapıyordu... Beşiktaş kalesine attığı tek şut ve golün dışında hiç bir pozisyonu yoktu... Ve ikinci yarı başladıktan sonra daha da yürekli düşünmeye başladım...

Böyle bir takım, Beşiktaş’a rakip bile olamaz!

Şimdi madalyonun diğer yüzüne ve yaşanmış bir doksan dakikanın geneline dönelim...

Beşiktaş’ın yediği ilk gol, orta sahanın uyuşuk ve sorumsuz davranışı ile savunmanın pozisyona soğuk ve ağır davranışından kaynaklandı.

Yenmeyecek, pis bir goldü!

Golden önce kaçan iki fırsat hatırlayanlar çıldırmakta haklı.
Delgado ve Ricardinho’nun ıslak ve ağır sahadan etkilendiğini söyleyenlere katılmıyorum. Daha becerikli ve çabuk davranmaları gerekirdi.

Ve Beşiktaş, ikinci yarıda daha yürekliydi. Pozisyon bakımından sanki İnönü’de oynar gibiydi. İsrarla rakibin üzerine gitti. Bu dakikalarda Ricardinho ve Delgado, kötü zemine karşın teknik açıdan farklı ve olumlu bir performans sergilediler. Kleberson’un uzun bir sakatlık dönemi geçirmesi Beşiktaş’ın şansızlığıydı. Böyle bir gecede Delgado ve Ricardinho ile daha uyumlu bir diyalog kurabilirdi.

İkinci yarıda kaçan fırsatlar Beşiktaş’a kötü bir son hazırladı. Hani derler ya, Atamayana atarlar diye!.İşte kötü şans Beşiktaş’ı 87.dakikada yakaladı. Yine bir anlık gaflet ve savunma uyuşukluğu. Ve beklenmedik bir penaltı ile birlikte gelen kırmızı kart. Gökhan’ın hareketi çok tartışılır. Bana göre, karar biraz ağırdı. Sloven hakem Darko Caferin’i tanımayanlara, hatırlatmak isterim.Dinamo Kiev- F.Bahçe maçında Serkan Balcı’yı tartışılan bir kırmızı kartla oyundan atan.... Semih’in golünü ofsayt gerekçesi ile saymayan hakemin ta kendisi....

Beşiktaş işte böyle yenildi. Yenilmeyecek bir takıma boyun eğdi. Jean Tigana için bir şey söylemiyeceğim. Sahaya sürdüğü 11’i ve Beşiktaş’ın oynadığı oyunu gördükten sonra Fransız hocanın bir sözü aklıma geldi. Kazandığım zaman sarışın mavi gözlü bir güzelim. Kaybettiğim zaman zenci!

Dün yine kaybetti Tigana. Ama bana sarışın ve mavi gözlü bir güzel gibi göründü...

Yine de bir şey soracağım Tigana’ya. Koray’ı neden sağ kanatta, Serdar’ı yine göbekte oynattı.Ve Burak Yılmaz’ı oyuna almak için neden gecikti...
Yazının Devamını Oku

Zico'nun frikiği

31 Ekim 2006
BİR hafta önceydi. Erik Gerets, Erciyes galibiyetinden sonra yakaladığı fırsatı kaçırmayıp patladı... Bir teknik adamın yaşamı bir köpeğin yaşamından daha zor!

Gerets,
üslubunun dışına taşan bu sözlerle, onu doğru-yanlış eleştirenlere bir sitem mesajı göndermişti.

Sonuçta bir isyandı bu.

Ve geçtiğimiz hafta Vestel Manisa galibiyetinden sonra Zico’nun basın toplantısındaki tavrı ve sözleri de bir başka isyanın çığlıklarıydı...

Gerekirse Alex-Tümer ve Tuncay’ı yan yana oynatırım!

Devam ediyordu Zico...

Belirleyeceğim taktiğe göre, çift santrfor da oynatırım, tek santrfor da!

Sonuçta, lafı bir noktaya getirip, kazan kaynatanlara da bir yanıt gönderiyordu.

Teknik patron benim. Teknik konularda da karar benimdir!

Bu sözleri üstüne basa basa söyledi Zico. Amacı belliydi...

Takımıma dışarıdan bir müdahale asla olamaz. İzin vermem!

Şimdi kim çıkıp da, tersini söyleyebilir?

Newcastle maçı ile başlayan.... Kayseri, G.Antep ve Manisa galibiyetleri ile süregelen çıkışın getirdiği bahar havasını kim bozabilir?

Zico,
böyle bir havayı yakalamak için sezon başından beri bekliyordu. Ve Manisa galibiyeti de bulunmaz bir fırsattı...

Zico, zamanlamayı iyi yaptı. Ve Vestel maçı sonrası patladı!

* * *

HERKESİN
derdi başka. Gerets ve Zico can derdinde, sevgili Ersun Yanal kariyer peşinde...

Doğru veya yanlış. Yanal isteseydi, bu maçı beraberliğe bağlayabilir miydi? Ya da planını- taktiğini tek puan üzerine kurabilir miydi?..

En azından, düşüncede böyle pasif bir kurnazlığa yönelebilirdi. Ya da bir büyükten alacağı tek puanın arkasına gizlenebilirdi.

Bunları yapmadı. Tek hedefi galibiyetti!

Fener’i yenmek egosu tüm benliğini kaplamıştı. Duyguları ile birlikte yürüdü F.Bahçe’nin üzerine.

Bir düşünün. Manisa, F.Bahçe’yi yenseydi, şimdi neleri konuşacaktık. Manşetler küçülecek, Ersun Yanal adı büyüyecekti.

Ve daha önce hazırlanmış senaryolar piyasaya sürülecekti...

Ersun Yanal Kadıköy yolunda!

Zico, futbolculuk günlerinden kalma öyle bir frikik attı ki...

Hem kendini kurtardı, hem de doğacak bir kaostan çekip aldı Fener’i!

* * *

BİR
bir eriyor Beşiktaş.

10 kişilik Sakaryaspor’a kaybedilen puanlar taşan sabırların son damlasıydı. Yükselen sesleri duydunuz...

Yönetim istifa, Tigana istifa.

Yitirilen puanlar bir yana, bu çığlıkların getirebileceği bir başka felaket daha da önemli.

Koca Beşiktaş ya taraftar sevgisini de kaybederse!

Bunun sinyallerini görüyorum. Servis arkadaşım sevgili Mustafa Karslıoğlu Sakaryaspor maçı öncesi yanıma geldi. Aramızda şöyle bir diyalog geçti...

Kombinesi olanların çoğu bugün maça gitmeyecek.

Neden gitmeyecek?

Korkuyorlar abiciğim. Ya takılırsa. Üstelik görüyorsun, oynadığı oyun keyif vermiyor.

Gerçekten ben maça gitmek için yola çıkarken, başka serviste çalışan ve kombine sahibi üç Beşiktaşlı dostun, maça gitmediklerini gözlerimle gördüm.

Beni uğurlarken arkamdan söylediklerine nasıl bir anlam verirsiniz?

Hadi, rastgele Korkut Abi!

* * *

JEAN TİGANA
veya yönetimin istifası şu anda Beşiktaş’a ne kazandırır?

Bu soruyu birçok kişiye yönelttim. Net bir yanıt alamadım.

İşin en kötü yanı da bu. Herkeste bir belirsizlik. Veya güvensizlik.

Kaybedilen bu ucuz puanlara karşın lider F.Bahçe ile aradaki üç puanlık fark Beşiktaş’a gönül verenleri çelişkilere sürüklüyor.

Ve bir beklenti var Beşiktaşlı taraftarlarda...

Sakatlar düzelir, Beşiktaş ideal kadrosuna kavuşursa.

Onu bilemem. Bildiğim tek şey Jean Tigana da sakat düşüncelerden sıyrılırsa, iş daha kolaylaşır.

Birkaç örnek vereyim. Serdar Kurtuluş ön liberoda oynayamaz. Fahri Tatan sağ çizginin değil, orta sahanın adamı. İbrahim Akın sağ kanatta, Ricardinho sol kanatta verimli olamaz. Ali Tandoğan savunmanın sağ kenarında özelliklerini sergileyemez.

Sadece sakatların düzelmesi de para etmez. Tercihler de önemli. Öyle değil mi Beşiktaşlı dostlar.
Yazının Devamını Oku

Koca Kartal!

30 Ekim 2006
BEŞİKTAŞ’ın özellikle ilk 45 dakikadaki oyunu bir mahalle maçı görüntülerinden farksızdı. Orta saha ayağındaki her topu kaybetti. Ve kaybedilen her top Beşiktaş’ı oyundan düşürdü, tempoyu bozdu.

Böyle bir çirkinliğe Delgado el koyabilirdi. O da bu kaosun içinde boğuldu.

29. dakikada 10 kişi kalan bir rakip karşısında silik ve etkisiz bir kişilik sergilemek Beşiktaş’ın ayıbıydı.

Bu ayıbı yaratan 11 futbolcuya bir de kenar yönetimi katılınca, Beşiktaş pozisyonsuz bir 45 dakika yaşadı.

Samimi söylüyorum, oyunda tribünleri coşkuya sürükleyecek ne bir atak ... Seyirciyi ayağa fırlatacak ne bir organizasyon bilinci... Ve Beşiktaş’ı bu çirkin ortamdan çekip kurtaracak ne de bir futbolcu vardı.

Kumandansız dağınık bir orduyu andırıyordu Beşiktaş!

İlk yarı sonunda düşünmeye başladım. Bir takım bu denli kötü oynayabilir mi? Yine bir takım tüm özelliklerini ve değerlerini bu denli yitirebilir mi?

Ve koca Beşiktaş bir mahalle takımı kılığına bürünebilir mi...

* * *

Beşiktaş takım olabilme gibi arzulanan düzeye kavuşmadığı sürece, bu sıkıntıları yakasında bir rozet gibi taşıyacak. Ve Jean Tigana çareyi yine birkaç futbolcu değişiminde arayacak...

Mehmet Sedef’i çıkartıp Ricardinho’yu oyuna alacak. Sonra İbrahim Akın’a sarılacak...

İşin en kötüsünü söyleyeyim, Jean Tigana’nın sistem dediği şey, Beşiktaş’ın üzerinde eğreti bir kostüm gibi duruyor.

Ve Beşiktaş sıkıntıya düştüğü dakikalarda bir sistemin disiplininden koparak, kurtuluşu kişilerin çabalarında arıyor.

* * *

İkinci yarıdaki Beşiktaş baskısına hiç aldanmadım. 10 kişilik Sakaryaspor’un sadece kalesini koruma telaşından doğan suni bir şahlanıştı bu...

Tek düşünceleri ve beklentileri bir şans veya karambol golüydü.

Bu golü de bulamadılar. Beceri düzeyi böylesine düşük bir takım bunu nasıl başarabilirdi.

Aradıkları golü bulsalar da, berbat bir oyunla gelecek 3 puan, ne beni ne de tribünleri kandırırdı!
Yazının Devamını Oku

Oyum Delgado'ya

26 Ekim 2006
SANKİ bir idman maçı oynadı Beşiktaş. Bu rahatlığı Baki Mercimek bozabilirdi. Tanrı, onu korudu... Böyle bir maçta iki sarı karttan oyundan atılan Baki’yi eleştirecek kelimeler bulamıyorum.

Jean Tigana, onu önce psikolojik bir tedaviye gönderip, daha sonra forma vermeli. Veya, Beşiktaş gibi bir takımda oynamanın kurallarını anlatmalı.

Hem de kafasına çakarcasına!

Kolay ve farklı kazanılan bir maçta sevgili Beşiktaşlıların tadını kaçırmak istemiyorum. Hem de bir bayram gününde...

Yine de hayal kırıklığına uğradığım iki futbolcuyu göndeme getireceğim. Biri Burak Yılmaz. Diğeri Ricardinho... Her fırsatta övgüler yağdırdığım Burak Yılmaz ilk 45 dakikada ayağına gelen dört topu ardı ardına kaybetti. Ve bir de sarı kart gördü...

Tigana’nın, onu sol çizgide oynatması yanlış bir uygulama gibi yorumlanabilir. Yine de Beşiktaş orta sahasında görevli bir futbolcunun böylesine bir top kaybıyla oynaması bu önemli bölgede sakıncalar yaratabilir.

* * *

Ricardinho
için iyi şeyler yazmak istiyordum. Bu kolay maç belki de bir fırsattı. Ancak, öyle berbat oynadı ki...

Ayaklarında sanki iki balyozla koşuyor. Ağır, hareketsiz ve zaman zaman dengesiz. Birkaç maç daha böyle oynarsa Tigana’ya hak vereceğim...

Laf aramızda, onun transferini hiç istememiş!

Oysa Beşiktaş, Ricardinho’ya bir lider gözüyle bakıyor. Ve ondan farklı şeyler bekliyor. Bu kadar eleştiri beni de sıktı. Lütfen kızmayın. Yazıyı hemen bir güzel adam ile bağlıyorum...

İkinci yarıda oyuna giren Delgado umut dolu bir performans sergiledi.

Farklı kazanılan maçta oyun disiplinini hiç bozmadı. Yardımlaşmaya özen gösterdi. Attığı golün ötesinde oyun organizasyonu ve pas trafiğinde aklını ve ayaklarını kusursuz kullandı.

Bir bakıma Ricardinho’dan bekleneni Delgado yaptı.

Jean Tigana onları yan yana oynatmayı pek düşünmüyor. İkisi arasında bir tercih yapması gerekse, hangisini sahaya sürer bilemiyorum. Bana sorarsanız, oyum Delgado’ya... Ricardinho sıkmaya başladı!
Yazının Devamını Oku

Bayramlık sözler

24 Ekim 2006
BİR sevinç veya öfke anında ağızdan çıkan kelimeler, bazen günlerce düşünülerek söylenenlerden daha etkili ve anlamlı mesajlar verebiliyor. Geçen haftanın gündemine oturan birkaç demeçten örnekler sunmaya çalışacağım. Bunlara bayramlık sözler de diyebilirim...

G.Saray Teknik Direktörü Erik Gerets’in basın toplantısındaki sözleri herkesi düşündürecek ve değişik yorumlara sürkleyecek türdeydi...

Bir antrenörün yaşamı, bazen bir köpeğin yaşamından bile zor geçiyor!

Bu kelimelerin arkasındaki gizli mesajı iyi algılamadan bir yoruma yönelmek çoğu kişiyi yanıltabilir. Bazılarına bir bilmece gibi de gelebilir.

Oysa, şimdiye dek Erik Gerets için söylenen sözleri hatırlayanlar, bu sitemin üzerindeki sis perdesini kaldırabilirler.

Erik Gerets bu sözleri söylemek için çok bekledi. Ve Kayseri galibiyetinden sonra patladı.

* * *

Beşiktaş Teknik Direktörü Jean Tigana ise, Rize maçındaki oyunu beğenmedi. Çok top kaybından, hatalı paslardan yakındı...

Yine de gençleri savunmak duygusundan olacak, zamanla bu sorunları gidereceklerini, hataların deneyimsizlikten kaynaklandığını laf arasına sıkıştırdı. Ancak, sonunda dayanamayıp, o da dilinin altındakini ağzından çıkardı.

Ne yapayım, ben mi çıkıp oynayayım.

Sonra şöyle sürdürdü konuşmasını...

Belki gençler kadar koşamam ama daha az top kaybı ile oynarım!

Jean Tigana’
yı bu siteminde haklı buluyorum.

Yaşına başına aldırmadan çıkıp oynasa, Beşiktaş orta sahası kadar pas hatası yapmaz.

Onun futbolculuk yıllarını hatırlayanlar, topa nasıl hükmettiğini de bilirler.

Bir bakıma o da bir antrenörün çektiği acıyı böyle dile getirdi!

* * *

TRABZONSPOR
Teknik Direktörü Ziya Doğan, farklı G.Birliği yenilgisinin ardından düşüncelerini hiç gevelemeden açıkca haykırdı...

Bize yakışmadı!

Ziya Doğan’
ı iyi tanıyanlar, bu iki kelimelik haykırışın arkasındaki sitemi hemen çözdüler. Futbolcularına verdiği mesajda diyordu ki...

İstediğim hırs ve arzuyu göstermezseniz... Yani, adam gibi oynamazsanız, ben de sizlere adam gibi davranmam.

Bunların her biri bir bayram paketi içinde bazı yerlere gönderilen mesajlardı. Ve mesajlar sahiplerine ulaştı.

* * *

VE
Erciyes-G.Saray maçının eleştirilen hakemi Çetin Sarıgül de bayramlık bir demeç verdi...

Hayatımda böylesine zevk aldığım bir maç izlemedim!

Sonra kendisini eleştirenlere de bir yanıt verdi...

Verdiğim kararların arkasındayım. İki penaltı kararım da doğruydu.

Doğru veya yanlış. Herkesin düşüncesine saygılıyız. Ancak sevgili Sarıgül, burada iki role birden soyunmuş...

Hem savcı hem hakim!

Öyle değil mi...

* * *

BİR
bayramlık söz de Vestel Manisaspor başkanı Sayın Haluk Çubukçu’dan geldi. Sivasspor maçı dönüşü kafileyi İzmir’e taşıyan uçağın personeli ile yaşanan tartışma, tarafları karakola kadar sürükledi.

Ve olaya çok sinirlenen Başkan Haluk Çubukçu ilginç bir ifade verdi...

Korsan muamelesi gördük!

Bu da Süper Lig aleminde bayramın en tatsız olayıydı...

* * *

VE
bayramı Mert Nobre ile kapatıyorum. Rize maçından sonra morali bozulan Nobre gözyaşlarını tutamadı. Ve çevresindeki arkadaşlarına haykırdı...

Ben niye gol atamıyorum?

O sırada Jean Tigana yanından geçseydi, neden gol atamadığını anlardı.

Herkese iyi bayramlar, Nobre’ye sabırlar!
Yazının Devamını Oku

Bayram şansı

23 Ekim 2006
BAYRAM günü sataşmak istemiyordum. Dilimi tutup, Beşiktaş’ı kötü sözlerden kaçırmayı düşünüyordum. Yine de üstüme gelir gibi çanak tuttu bana... Kalemi elime aldığım an kronometreler 39. dakikayı gösteriyordu. Ve Nobre’nin kafa vuruşu süzülerek dışarı çıktı.

Önemli bir pozisyon muydu? Hiç de değil. Öyleyse, hiç yazmadan geçiştirebilirdim...

Ancak bu, Beşiktaş’ın 45 dakika boyunca rakip kalede yakaladığı ilk ve tek pozisyondu.

Böyle bir Beşiktaş’ı gözlerden ve eleştirilerden nasıl kaçırabilirdim. Bayram günü bile kazanmasına rağmen iyi şeyler yazmama fırsat vermeyen Beşiktaş’la nasıl sıcak bir diyalog kurabilirdim.

İşte aldığım notlardan Rize’de seyrettiğim Beşiktaş’ın bir portresi...

1 Beşiktaş’ın yaşadığı sıkıntılardan kurtulması uzunca bir süreç alacak. Futbolcular birer yabancı gibi. Huylarını, özelliklerini henüz bilmiyorlar. Bu da çabuk oynamalarını ve tempo yapmalarını önlüyor.

2 Güvenilir gençlerin performansı da her hafta değişiyor. Gökhan Güleç eski günlerin çok uzağında. Burak Yılmaz’a umutla bakanlar, aynı duyguları taşıyabilir mi... Serdar Kurtuluş’un her hatasını, genç ve deneyimsizdir diyerek geçiştirmek olur mu...

3 Ricardinho 90 dakika sahada ağır adımlarla dolaştı. Bir-iki pas attı, sonra maçın bitimini bekler gibiydi. Diğerleri de bu temposuz oyun içinde dolaşan birer figüranı andırıyordu.

4 İkinci yarıda Beşiktaş’taki farklılık sadece birkaç oyuncu değişikliğiydi. Yani Jean Tigana, değişmeyen klasiklerinden birini daha sergiledi.

Bunları yazarken bir ara düşündüm. Beşiktaş ardı ardına golleri sıralasa bu yazıyı yırtıp atar mıyım? Bu, eyyamcılıktan başka bir şey olmazdı. Beşiktaş 3 puanlık golü attı. Ama benim düşüncelerim yine değişmedi.

Bir şans golü, Beşiktaş’ı Rize’nin elinden kurtardı! Beşiktaş’ın en doğru tarifi de bu oldu galiba.
Yazının Devamını Oku