BEŞİKTAŞ’ın özellikle ilk 45 dakikadaki oyunu bir mahalle maçı görüntülerinden farksızdı.
Orta saha ayağındaki her topu kaybetti. Ve kaybedilen her top Beşiktaş’ı oyundan düşürdü, tempoyu bozdu.
Böyle bir çirkinliğe Delgado el koyabilirdi. O da bu kaosun içinde boğuldu.
29. dakikada 10 kişi kalan bir rakip karşısında silik ve etkisiz bir kişilik sergilemek Beşiktaş’ın ayıbıydı.
Bu ayıbı yaratan 11 futbolcuya bir de kenar yönetimi katılınca, Beşiktaş pozisyonsuz bir 45 dakika yaşadı.
Samimi söylüyorum, oyunda tribünleri coşkuya sürükleyecek ne bir atak ... Seyirciyi ayağa fırlatacak ne bir organizasyon bilinci... Ve Beşiktaş’ı bu çirkin ortamdan çekip kurtaracak ne de bir futbolcu vardı.
Kumandansız dağınık bir orduyu andırıyordu Beşiktaş!
İlk yarı sonunda düşünmeye başladım. Bir takım bu denli kötü oynayabilir mi? Yine bir takım tüm özelliklerini ve değerlerini bu denli yitirebilir mi?
Ve koca Beşiktaş bir mahalle takımı kılığına bürünebilir mi...
* * *
Beşiktaş takım olabilme gibi arzulanan düzeye kavuşmadığı sürece, bu sıkıntıları yakasında bir rozet gibi taşıyacak. Ve Jean Tigana çareyi yine birkaç futbolcu değişiminde arayacak...
Mehmet Sedef’i çıkartıp Ricardinho’yu oyuna alacak. Sonra İbrahim Akın’a sarılacak...
İşin en kötüsünü söyleyeyim, Jean Tigana’nın sistem dediği şey, Beşiktaş’ın üzerinde eğreti bir kostüm gibi duruyor.
Ve Beşiktaş sıkıntıya düştüğü dakikalarda bir sistemin disiplininden koparak, kurtuluşu kişilerin çabalarında arıyor.
* * *
İkinci yarıdaki Beşiktaş baskısına hiç aldanmadım. 10 kişilik Sakaryaspor’un sadece kalesini koruma telaşından doğan suni bir şahlanıştı bu...
Tek düşünceleri ve beklentileri bir şans veya karambol golüydü.
Bu golü de bulamadılar. Beceri düzeyi böylesine düşük bir takım bunu nasıl başarabilirdi.
Aradıkları golü bulsalar da, berbat bir oyunla gelecek 3 puan, ne beni ne de tribünleri kandırırdı!