Korkut Göze

Benden söylemesi

2 Ağustos 2007
EERTUĞRUL Sağlam sezon hazırlıklarında ayağının tozuyla Beşiktaş’a yeni bir kimlik belirledi. Sağlam, futbolcularının duygularını ateşleyecek bir istekler listesini herbirinin eline sıkıştırdı...  1-Hep birlikte düşünerek, birlikte hareket edeceğiz.

 2-Herkes bu savaşa teriyle, yeteneği ve emeğiyle katkıda bulunacak.

 3-Biriniz savaşır ve koşarken diğeriniz yürüyorsa, böyle bir düzen Beşiktaş’ı başarıya taşıyamaz.

 4-Forma giyen her futbolcu oynadığı oyundan keyif alacak. İzleyenlere de zevk verecek.

 5-Bu değerleri benimseyen ve uygulayan her futbolcum Beşiktaş’ta oynama şansına sahiptir.

Bunları bildiğim için Ertuğrul Sağlam’ın sahaya sürdüğü sürpriz kadroyu hiç yadırgamadım.

19’luk İbrahim Kaş ve 20’lik Serdar Özkan’ın böyle bir maçta birlikte forma şansı bulmasına hiç şaşırmadım.

Ricardinho ile Delgado’nun yanyana oynamasına peşin bir eleştiri getirmek gibi bir telaşa hiç kapılmadım...

Ertuğrul Sağlam’ın tercihlerine inanarak oyunu izlemeye başladım.

* * *

Bu madalyonun bir yüzüydü. Gerçekleri ise ancak sahada görebilirdim...

Lafı gevelemeden ilk yarıya kısa ve net bir yorum getirebilirim. Rakip ceza sahasına girmekte zorlanan... Pozisyon üretemeyen... Ve tribünleri ayağa fırlatacak hiçbir heyecan yaratamayan Beşiktaş’ın ilk 45 dakikalık oyun kimliğini yavan ve etkisiz buldum.

Cisse’nin temposu düşüktü. Oynadığı hassas bölgeyi ateşleyecek gibi değildi. Sanki ayağına gelen toplarla oyalandı... Kanatlardan ilk 45 dakikada Bobo’nun kafasına uygun tek top gitmedi. Oysa, sağ kulvarda forma kapan genç Serdar Özkan herkes gibi beni de heyecanladıran bir performans sergiledi. Ancak içeriye kaçıp pozisyon arama isteği diğer görevini unutturdu...

Tello, rakibin kalabalık tuttuğu orta alandan kurtulup, etkili ortalarını sergileme rahatlığını bulamadı. Ricardinho’nun bir iki uzun pası da işe yaramadı.

* * *

Ertuğrul Sağlam ilk yarıdaki bir hatasını, ikinci yarının başında hemen giderdi. Bobo’nun hücumdaki yalnızlığını hissedip yanına 16’lık Batuhan’ı gönderdi. Ve Beşiktaş çift santrforla turu aralayacak bir golün peşine düştü.

Açıkçası, Ertuğrul hocanın, Delgado’yu Bobo’nun hemen arkasında gölge santrfor oynatma düşüncesi pek tutmadı...

Beşiktaş, elini biraz çabuk tutarak bu bölgeyi canlandıracak yabancı transferini hemen gerçekleştirmeli... Dün, İbrahim Toraman savunmadan çıkıp, Beşiktaş’ı kurtaran golü attı. Belki de bir turun kapısını araladı. Ama her kulvarda hedef belirleyen Beşiktaş aradığı santrfora bir an önce forma giydiremezse, işi zordur...

Benden söylemesi!
Yazının Devamını Oku

Al sana Süper Lig

29 Mayıs 2007
BİR Süper Lig daha geldi geçti. Cumartesi gecesi, maçlar bittikten sonra dostlarla bir sezonu tartışma masasına yatırdık. Ve Süper Lig’in 34 haftalık yaşamında akıllardan silinmeyecek olayların bir özetini toparlarken, uzun lig maratonunu sanki bir kez daha koştuk. Bir arkadaş nefes nefese hemen konuya atladı...

Bu lig çirkin bir sezon geçirdi.

Belki birkaç kişi bu lafa tepki gösterecekti. Güzelliklerini, heyecanlarını da hatırlatacaktı Süper Lig’in. Fırsat vermedi arkadaş. İşi biraz da espriye boğarak, önce Rize, Gaziantep, Manisa ve Denizli’nin gerekli puanları alıp küme düşmekten kurtulduğunu hatırlattı. Sonra taşı gediğine koydu...

Onlar kurtuldu ama, asırlık F.Bahçe-G.Saray dostluğunu kimse kurtaramadı!

Ve bu hatırlatma üzerine 2006-2007 sezonunda oynanan iki derbi, herkesin gözlerinde bir kez daha canlandı.

Tarih: 3 Aralık 2006... Yer: Şükrü Saracoğlu Stadı. F.Bahçe-G.Saray derbisinde G.Saray Teknik Direktörü Erik Gerets’e tribünlerden atılan bir cisim, Belçikalı hocanın kaşını yarıyor. Ve Gerets’in kaşından sızan kan dünya televizyonlarına konu oluyor.

Bu arada Mondragon’a fırlatılan bir ses bombası, Kolombiyalı kalecinin kulaklarını adeta sağır ediyor.

Ve Mondragon’un sözleri yine dünya basınında manşetlere çıkıyor...

Son 45 dakikayı hiçbir ses duymadan oynadım. Bir ara sağır olduğumu zannettim!

Aradan 6 ay geçti. Ve tarih: 19 Mayıs 2007. Yer: Ali Sami Yen Stadı. Derbinin rövanşında G.Saraylı taraftarlar içi su dolu toplam 5 bin adet pet şişeyi sahaya fırlatıyor. Ses bombaları F.Bahçe yedekler kulübesinin tavanında patlıyor. Hakem Bülent Demirlenk oyunu 15 dakika durduruyor. Ve maç sonrası sökülüp sahaya atılan koltuk sayısının 15 bine ulaştığı öğreniliyor.

Bu derbi de dünya televizyonlarına konu oluyor. Milyonlar izliyor!

Hani, hep övünürüz ya... F.Bahçe-G.Saray derbisinin, dünya derbileri arasında yeri başkadır diye...

Al sana dünya ayıbı bir derbi!

* * *

BUNLARI
konuşurken anladım ki... İki F.Bahçe-G.Saray derbisi, 2006-2007 sezonuna belki de hiç unutulmayacak bir damga vurmuş. Ve bozulan ezeli dostluk, her şeye karşın yakasını fanatizm illetinden kurtaran çoğu kişiyi mutsuz kılmış. Konuyu eşeleyen arkadaşıma hak verdim...

Kurtaramadık asırlık bir dostluğu. Bozanlar utansın!

Ve Süper Lig’e damga vuran bir başka olay daha vardı. O da hemen masaya yatırıldı... Tartışma bakın nereye kadar uzadı...

Dünyanın hiçbir ülkesinde hakemler böylesine horlanmıyor, hırpalanmıyor ve gündem yaratmıyor.

Oysa Süper Ligimiz’de, FIFA kokartlı hakemlerimizin kokartları yerlerde sürükleniyor!

İşte bir örnek: 17 Mart 2007’de oynanan Manisaspor-Sakaryaspor maçında fiili saldırıya uğrayan Cüneyt Çakır canını zor kurtarıyor.

Manisa kalecisi Bülent Ataman, Çakır’ın FIFA kokartını tuttuğu gibi göğsünden söküp alıyor. Ve yere fırlatıyor. Kaleci antrenörü Metin Bayındır da Çakır’ın gırtlağına sarılarak öfke saçıyor. Bunları hatırladıktan sonra arkadaşlarla ortak bir noktada birleştik... Kimseden bir itiraz gelmedi...

Süper Lig’de maç yönetmek deveye hendek atlatmaktan daha zor! Manisa olayı ise, bunun en canlı örneğiydi. Hiç unutulmayacak bir çirkinlikti...

* * *

YAHU, bu Süper Lig’in hiç mi tutulacak bir yeri yok. Ben bir yerinden yakaladım. Arkadaşlarım mırın kırın etti...

Anadolu takımları Süper Lig’in puanlarına artık ciddi bir ortak!

Üç büyükler, Trabzonspor da dahil Süper Lig’in puanlarını kolayca cebe indiremiyor. Rakamlara bir göz atın, bu gerçeği göreceksiniz...

Şampiyon F.Bahçe 70 puanla mutlu sona ulaşıyor.

Bu, 3 puanlı ligde şampiyon bir takımın şimdiye dek topladığı en düşük rakam.

Dahası var. Şampiyon olan bir takım ligin son 9 sırasında yer alan takımlardan ikisi dışında hepsine puan kaybediyor.

Ve dördüne de yeniliyor!

İşte Süper Lig’in 2006-2007 sezonuna damga vuran bir başka olay... Anadolu artık, büyüklerin puan çiftliği değil!

* * *

VE
2006- 2007 sezonundan hiç unutamayacağım bir fotoğraf... Küme düşen Antalyaspor’un teknik direktörü Yılmaz Vural, maç sonrası tribünlerden gelen pet şişelerden korunmak için adeta bir düğüm haline gelmiş...

Dün, Vural’ın bir demecini okudum. Diyor ki...

Futboldan nefret ediyorum!

Bu nefretin nedenini bir gün kendisine soracağım. Derler ki...

Lig, mermi seslerinin duyulmadığı bir savaş alanıdır.

Acaba Vural, bu savaş alanında kalleş bir kurşunla yıkıldığını mı anlatmak istiyor.

Nefretin nedeni bu olabilir mi? Bunu öğreneceğim. Ve sizleri de haberdar edeceğim.
Yazının Devamını Oku

Asla dost olmazalar

22 Mayıs 2007
İPLER 55. dakikada koptu. Derbinin hakemi Bülent Demirlek, oyunu kesip soyunma odasına doğru koşarken, Ali Sami Yen Stadı’nın tribünlerinde adeta cinnet geçiren bir kalabalık, asırlık bir beraberliğe son darbeyi vuruyordu. Anladım ki bunlar, bundan böyle dost olamaz!

Birbirlerine, kin-nefret ve öfkenin ötesinde, sevgiye yönelik hiçbir duygu taşıyamayan bu iki toplum bir daha kol kola giremez...

Hatta bundan böyle bir G.Saraylı ile F.Bahçeli asla yan yana gelemez. Gelirse hır çıkar, kan dökülür, canlar yanar...

Anladım ki, lafta iki eski dost da olsalar, gönüllerinde farklı kulüplerin renklerini taşıyorlarsa... Biri Fenerli diğeri G.Saraylı ise... Bu dostlukta mutlaka bir eksiklik vardır. Fanatizmin kafalarına kazıdığı sevgisizlik, en anlamsız bir tartışmada kana dönüşecektir.

Ve anladım ki, hiçbir inanç... Hiçbir ortak sevgi, bu iki ezeli rakibi, duygularındaki kin-nefret ve öfke tohumlarından arındıramayacak... Bu sevgisizlik ortamından kurtaramayacaktır.

İşte derbinin hakemi Bülent Demirlek’in oyunu kesip soyunma odasına gitmesinden sonra geçen 15 dakikalık arada bunları düşündüm.

Ve aklıma eski F.Bahçe-G.Saray derbileri geldi. 1960’lı yıllarda İnönü Stadı’nda oynanan bir G.Saray-F.Bahçe derbisinde, G.Saraylı taraftarların F.Bahçe tribünlerine attığı gülleri ve bu jesti hiç unutmadım.

Buna karşın, F.Bahçeli bir amigonun hemen bir taksiye atlayıp, Beşiktaş’taki çiçekçiye giderek topladığı karanfillerle stada dönüşünü... Ve o karanfilleri G.Saray tribünlerine fırlatırken takındığı dostluk tavrını hiç mi hiç unutmadım...

Yine o yıllarda İnönü’de G.Saray’ın, Beşiktaş’ı 1-0 yendiği şampiyonluk maçından sonra sarı kırmızılı taraftarların Akaretler yokuşunu ellerinde G.Saray bayrağı ile tırmanışını... Ve Beşiktaş Kulübü’nün önünden geçerken hiçbir çirkin engelleme ile karşılaşmadığını da bilirim.

O zamanlarmış ezeli dostluklar!

Son derbi tüm umutlarımı alıp götürdü...

Anladım ki bunlar, bundan böyle asla dost olamaz!

* * *


VE düşünüyorum... Bu dostluğu kim bozdu?

 Bazı yöneticilerin yerli-yersiz konuşmaları mı? Sevyesiz demeçler mi?

 Yine bazı yöneticilerin şan-şöhret ihtirası ile yarattıkları ortam mı?

 Basiretsiz yönetimler mi? Tepkisiz başkanlar mı?

 Taraflı medya, fanatizm kokan yazılar mı?

 Yazılı ve görsel basının reyting kaygısı mı?

 Tribünlere egemen gruplar mı?

 Hakem hataları mı? Her hatada kasıt arayanlar mı?

 Yoksa, federasyonların yanlı tutumu mu?

Kim bozdu bu dostluğu...

Yoksa, bu dostluğun bozulmasını isteyen ve dört gözle bekleyen çıkar grupları mı?

3 Fanatizm duygularının amansız bir hastalığa dönüşmesi mi?

Kim bozduysa bozdu...

Son derbide anladım ki... Onlar bundan böyle asla dost olamaz!

* * *


ŞİMDİ tartışıyorlar... Derbideki olaylar Galatasaray’a neye patlar.

Nasıl bir ceza gelir G.Saray’a?

Kadiköy’de oynanan derbide çıkan olaylar sonrası F.Bahçe’ye iki maç seyircisiz oynama ve bir maç da saha kapatma cezası gelmişti.

Görüyorsunuz, herkesin aklı gelecek ceza da...

Kaybolan dostluk kimsenin umrunda değil!

* * *

YAZIMI yine derbilerle noktalıyorum...Beşiktaş’ın tekrar gündemine aldığı teknik direktör Lucescu, 2002-2003 sezonunda, yani Beşiktaş’ın 100. yılında hiçbir derbi kaybetmeden şampiyonluğu yakaladı.

Beşiktaş o dönemde, F.Bahçe’yi Kadıköy’de 1-0, İnönü’de 2-0 yendi.

G.Saray derbilerini ise, 1-0’lık sonuçlarla kazanmayı başardı.

Arthur Zico’ya gelince... Brezilyalı hoca da F.Bahçe’nin 100. yılında hiçbir derbi kaybetmedi.

Beşiktaş ile Kadıköy’de golsüz berabere kaldı. İnönü’deki derbiyi 1-0 aldı.

Zico, G.Saray derbilerinin her ikisini de 2-1’lik skorlarla kazandı.

Şimdi Beşiktaş, Lucescu ile tekrar anlaşma koşulları ararken, Fenerbahçe’de Zico’nun konumu tartışılıyor. Bakalım, Süper Lig bu iki derbi kahramanını 2007-2008 sezonunda karşı karşıya getirecek mi?
Yazının Devamını Oku

Ver elini dostum

15 Mayıs 2007
100. yılında yakaladığı şampiyonluk için F.Bahçe’yi kutluyorum. Ülkemizde iki takım 100. yılında şampiyonluk gururu yaşadı. İlki Beşiktaş idi, şimdi Fener... Ve bu hafta sıcağı sıcağına gelen G.Saray-F.Bahçe derbisinin heyecanı yön değiştirerek, bir başka hedefe saplandı. Bir soru akılları karıştırıyor...

Ali Sami Yen’deki derbide G.Saray, şampiyon F.Bahçe’yi alkışlayacak mı?

Hani, İngiltere’de Chelsea’nin şampiyon Manchester United’ı alkışladığı gibi, G.Saray da F.Bahçe’yi Ali Sami Yen’de alkış seline boğacak mı?

G.Saraylı futbolcular, maç öncesi seremonide böylesine fair-play’lik bir tablo yaratırlarsa, Türkiye liglerinde bir ilke de damga vuracaklar.

Herkes gibi heyecanla bekliyorum. Ve biliyorum ki, böyle bir jest ezeli rekabeti ebedi dostluğa dönüştürür!

* * *


Ve Ali Sami Yen’den çıkarak, hemen şampiyonun yuvası Kadıköy’e dönüyorum. Bağdat Caddesi cıvıl cıvıl. Sokaklar renk cümbüşü. Ve şampiyonluk şarkılarında her makamın tatlı nağmeleri Kadıköy’ü inletiyor.

Yine de şampiyonun evinde geçen sezonun bilançoları ve yeni sezonun planları yapılıyor. Ve sorular birbirini kovalıyor...

F.Bahçe, Zico ile bir sezon daha geçirir mi?

Şampiyonluk gururu yaşayan bir takımın teknik direktörü için gündeme taşınacak bir soru mu? Eğer yer ve mekan F.Bahçe ise, benzeri bir soru her sezon sonu için geçerlidir.

Daum, F.Bahçe’de 3 sezon geçirdi. İlk 2 yıl ardı ardına şampiyonluk yaşattı F.Bahçe’ye... Üçüncü yıl ise, şampiyonluğun nasıl kaçtığını biliyorsunuz!

Yine de işitmediği laf kalmadı!

Belki de o dönemlerde ülke liginde böylesine bir başarı kriterine ulaşan hiçbir teknik adam, Daum kadar eleştiri almadı. Ve kırık Avrupa karnesi, Daum’un olumlu yönlerini bir anda silip unutturdu.

Şimdi de Zico... O da az laf işitmedi, az hırpalanmadı. Ve diğerleri gibi o da tartışılıyor...

Zico, F.Bahçe’yi Avrupa’da özlenen başarıya taşıyabilir mi?

F.Bahçe aile meclisi, yani yönetim ve F.Bahçe camiası, Zico’ya onay verirse, Brezilyalı hoca F.Bahçe’de kalır.

Yoksa, Zico da yolcular kervanına katılır. Artık F.Bahçe, milyon dolarlara patlayan pahalı kadrolarına Avrupa’da bir koltuk arıyor.

Bunu başaramayan teknik adam, bundan böyle F.Bahçe’de bir sezondan fazla kalamaz!

* * *

ŞAMPİYONUN
rengi belirlendikten sonra Beşiktaş ile G.Saray’da ikincilik sıkıntısı başladı. İşin manevi yönü bir tarafa, ortada 10 milyon dolarlık bir pastanın parasal değeri iştahları kabartıyor.

İkinci olan takım, yeni sezonda Şampiyonlar Ligi’nde oynama şansını da yakalayacak.

Bu arada Beşiktaş’ta yaşanan olaylar kafaları karıştırdı. Tigana çıkıp F.Bahçe derbisi öncesi Beşiktaş’tan ayrılacağını söyledi.

İnönü’de şampiyonluk maçına çıkacak bir takıma bu laf söylenir mi?

Sonra insanın kanını donduran bir haber ortalığı birbirine kattı...

Tigana takımı sabote etti!

Ve ardından bu kez Jean Tigana’nın müthiş iddiası...

Beşiktaş’ı arkadan vuran isimleri tek tek başkan Yıldırım Demirören’e söyledim!

Gel de çık işin içinden. Ve Beşiktaş bu boğucu demeçlerin ardından gittiği Bursaspor maçında rezalet bir oyun sergiledi.

Ruhsuz-korkak ve ilgisizdi.

Hiç savaşmadan teslim olan bir ordu gibiydi.

Şimdi merakla bekliyorum. Yeni sezonda bu orduyu kim toparlayacak? Hangi teknik adam bu sorumluluğun altına girecek? Gerçekten merakla bekliyorum.

* * *

VE
pastanın diğer ortağı G.Saray, Beşiktaş’ın yenildiği bir haftada Sivas’ta bıraktığı puanlara yanıyor.

Uzatma dakikalarında yediği gole G.Saray’da herkes üzüldü. Ama Erik Gerets sadece üzülmedi, küplere bindi.

Belçikalı hoca yeni sezonda da yine G.Saray’ı çalıştırırsa, bazı kafa futbolcuların canını yakacak. Maç sonrası verdiği demece bir bakalım. Bu sözler neyin habercisi...

Dostluk-arkadaşlık başka, iş ve sorumluluk başka. G.Saray’ın başarısı sözkonusu ise, bazı arkadaşlarımız sezon sonundaki eleştirilere de katlanmalı.

Sezon sonundaki kıyımın ciddiyetini anlatabilmem için, Gerets’in şu sözlerini de yazıya eklemek istiyorum...

Son dakikada yediğimiz gol beni çok üzmedi. Ama korkunç kızdırdı!
Yazının Devamını Oku

Süper Teksas!

20 Mart 2007
BİR el Cüneyt Çakır’ın yakasına yapışıyor. Ve FIFA kokardını çekip söküyor. Kokardı arayanlar boşuna uğraşıyorlar. Koca FIFA, ayaklar altında eziliyor ve kaybolup gidiyor...  Daha sonra bir başka el Çakır’ın gırtlağına uzanıyor. Sıkıyor ve bir limon gibi kaldırıp atıyor...

Çakır, başına gelenleri maç raporuna korku dolu satırlarla aktarıyor...

Bir ara nefesim kesildi. Ve suratımın sol tarafında sert bir yumruk patladı.

Allah Allah... Burası Teksas mı?

Yoo, orası Manisa 19 Mayıs Stadı. Ve Manisa-Sakarya maçından bir Süper Lig manzarası...

Hemen Bursa’ya geçiyorum. F.Bahçe deplasmanda farklı bir skora doğru koşarken, tribünlerde sarı lacivert formalı gençler adeta birbirini yiyor.

Kardeş kardeşi vurur mu?

Onlar vuruyor. Aynı renklere gönül veren Genç F.Bahçeliler ile Esenler grubu aralarındaki ’eski bir hesabın’ faturasını, Bursa’da kesiyorlar.

3 yaralı var. Biri ağır.

Burası Teksas mı?

Ve aynı statta bir grup Bursaspor taraftarı, başkan Levent Kızıl’a ağzına geleni haykırıyor. Kafalarına bir şeyler takmışlar, öfke saçıyorlar.

Levent Başkan önce direniyor. Kulaklarını tıkıyor, kafasını çeviriyor. Ve dayanamayıp stadı terk ediyor.

Açıkçası, bir başkan stadında maç seyredemiyor. Kaçıp gidiyor.

Burası Teksas mı?

Orası Bursa Atatürk Stadı. Ve Bursa-F.Bahçe maçından bir başka Süper Lig manzarası...



* * *

G.SARAY,
cuma gecesi Konya beraberliği ile ağır bir yara aldı. Ama maç dönüşü Yeşilköy Havaalanı’nda aldığı yara maç sonucundan da ağırdı...

Yaklaşık 100 kişilik bir grup, başkanından, teknik direktörüne ve futbolcusuna öfke ile yaklaşıyordu...

Gerets istifa.

Gerets’
ten sonra sıra başkana geliyordu...

Canaydın istifa.

Ve futbolcular da payına düşeni alıyordu...

Ruh kalmamış sizlerde. Biraz koşun.

Lafın kısası, kendi değer yargılarına göre karara varıyorlar ve hemen infaza geçiyorlar...

Burası Teksas mı?

Hayır, Yeşilköy Havaalanı. Ve orada ayaküstü Süper Lig’de oynanan bir maçın hesaplaşması yapılıyor.

* * *

VE
Manisa-Sakarya maçında Cüneyt Çakır’ın başına gelenleri protesto etmek amacı ile haftanın hakemleri düğmeye bastı.

Mustafa Kamil Abitoğlu, Bursa-F.Bahçe maçını 6 dakika geç başlattı. 2.Lig maçlarını yöneten hakemler de aynı uygulama ile olayı kınadılar.

Ama bir soru hemen gündeme oturdu...

Hakem eylem yapabilir mi?

Daha açıkcası, herkes kafasına göre takılabilir mi? Yorumladığı gibi hareket edebilir mi?

Burası Teksas mı?

Yoo, burası Süper Lig. Ama isteyen Süper Teksas da diyebilir.

Yazıyı yazarken, aklıma Kayseri Erciyes maçından sonra Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören’in verdiği demeç geldi. Diyordu ki...

Bugünün tarihini not edin. Şampiyon olacağımızı söylüyorum. Mutlu sona Beşiktaş ulaşacak.

Biraz iddialı bir demeç değil mi?

Olabilir. Herkes gönlüne göre konuşabilir.

Burası Süper Lig!

* * *

YERİ
gelmişken, lig fikstürüne bir bakalım. Sevgili Demirören’i böylesine umutlu kılan nedenleri bir araştıralım.

Fener derbisinin İnönü Stadı’nda oynanması elbette Beşiktaş için büyük bir avantaj. Bu bir...

Ali Sami Yen’de oynanacak G.Saray-F.Bahçe derbisi, başkanın gönlüne göre biterse...

Trabzonspor, Kadiköy’de büyüklüğünü hatırlayıp, lidere çelmeyi takarsa...

Ve F.Bahçe, Kayseri ile G.Antep deplasmanlarında hüsrana uğrarsa...

Beşiktaş, sırası ile G.Birliği, Sakarya, Sivas, Bursa ve Kayseri deplasmanından hesaptaki puanları alırsa...

Evet, Beşiktaş şampiyon olur!

Yine de 6 puanlık fark kafamı kurcalıyor.

Başkan herhalde bunu da hesaplamıştır.

Burası Süper Lig. Herkes gönlüne göre yaşar!
Yazının Devamını Oku

Nobre ve Baki

19 Mart 2007
JEAN Tigana, sahaya hücum ağırlıklı bir kadro sürdü. Kanatlarda Burak Yılmaz ve İbrahim Akın, ilerde Mert Nobre... Ve orta alandan hücuma koşan Delgado-Rico ikilisi... Mustafa Doğan’ın sakatlanmasından sonra Ali Tandoğan da oyuna girince, Beşiktaş’ta herkesin gözü rakip kaleye çevrildi.

Hücumu sevmekle, hücum oynamak ve bu işi becermek farklı şeyler!

Hep hücumu düşünen ve bir gol peşinde koşan Beşiktaş’ın, tek hücum organizasyonu yapmadan ilk yarıyı tamamlaması, bunun en canlı örneğiydi.

Ve bunca hücumcuya karşın, Bobo’nun yokluğunu hissetti Beşiktaş.

Yine tek pozisyon yaratmadan ilk 45 dakikayı kapaması da, Bobo gibi hücum özellikleri taşıyan bir futbolcunun yokluğundan kaynaklanan bir sıkıntıydı.

Ve bu sıkıntının en ağır bedelini ödeyen futbolcu da Mert Nobre idi.

Bobo ile sağladığı sıcak diyaloğu, Burak ve İbrahim Akın ile kuramadı. Ve arkadaşsız bir çocuk gibi sağa sola koşarak nefes tüketti. Yine de golünü atarak Beşiktaş’ı kurtardı.

Beşiktaş, belki de ilk kez İnönü’de böylesine etkisiz ve pozisyonsuz bir 45 dakika yaşıyordu.

* * *

Uzun süre herkes gibi bu anlamsız oyuna Rico’dan gelecek tepkiyi bekledim. İlk yarı ete-süte karışmayan Paşa, ikinci yarıda biraz hareketlendi. En azından oyuna konsantre oldu. Yine de bir Paşa’nın özelliklerini taşımıyordu. Bir ara kendime sordum... "Acaba seyircisiz oyun mu Ricardinho’yu etkiledi?"

Aynı şeyleri İbrahim Akın ve Burak Yılmaz için söyleyemem. Onların böyle bir lüksü olamaz...

Kenarda beklerken forma özlemi ile yanıp tutuşuyorsan, formayı kaptığın an varlığını hissettireceksin.

Hangisi oyuna ağırlığını koydu, sorarım...

Savunma fazla zorlanmadı. Runje, Beşiktaş’taki en rahat gecesini geçirdi.

Bu arada Delgado’nun oyundan çıkarken aldığı alkışı yorumlamaya çalıştım...

İyi mi oynadı Delgado? Ya da bekleneni verdi mi?

Hiç de iyi oynamadı. Ancak, oyunu adam gibi oynamaya özen gösterdi. Kaytarmak ve saklanmak gibi huyları hiç yok. Hep oyunun içinde. Ve kazanma duyguları üst düzeyde.

Beşiktaş, seyircisiz oynadığı maçta zorlandı. Kazandığını hissetiği an beklenmedik bir kazaya da uğrayabilirdi.

Baki Mercimek’in kale çizgisi üzerinden çıkardığı top, Nobre’nin attığı gol kadar değerliydi.

Bunu da yazmadan geçemeyeceğim...
Yazının Devamını Oku

Savaş muhabiri değilim

13 Mart 2007
ELİNDEKİ kocaman parke taşını atlı polisin üzerine doğru savurdu ve kaçmaya başladı. Yanındaki arkadaşı arkasından seslendi... Iskaladın ulan!

Sonra o şansını denedi. Taşı polise değil, atın bedenine hedefledi ve savurdu... Sonra bir kahkaha atarak o da kaçmaya başladı.

At dizlerinin üzerine çöktü. Polis atın üzerinden kaydı ve düştü!

İki arkadaş yanyana sevinç çığlıkları atarken, kısa boylu ve saçları jöleli gencin kafasında bir Cop patladı.

Jöleli bitirim havada bir kavis çizerek, yüzükoyun yere kapaklandı. Ve copu indiren emniyet görevlisinin sesindeki ürpertici nefret hala kulaklarımda çınlıyor...

Geber pezevenk!

Ve böyle bir manzaranın şoku ile arabama doğru koşarken, bir başka facianın kucağına düşüyordum.

Bir polis belki de birkaç dakika önce çatıştığı bir fanatiği kucağında ambulansa taşıyordu!

Yanında, yaralı fanatiğin arkadaşları da vardı. Onlar da polise yardım ediyorlardı. Ve birlikte bir gencin yaşamı için gönül birliği yapıyorlardı.

Niye buradayım? Ben savaş muhabiri değilim ki.

Bir el kolumdan yakalayıp, kendine doğru çekti. Şoför arkadaşım... Göz göze geldik. Beni arabaya doğru sürüklemeye çalışıyordu.

Ve yanımdan koşar adımlarla geçen bir emniyet görevlisinin telsiz anonsundan yükselen parazitli ses hala kulaklarımı tırmalıyor...

Amirim, bizden de yaralı var!

* * *


BİRAZ sonra ürpertici bir patlama ile irkildim. Polisin kullandığı pompalı tüfeğin sesi ve çıkardığı gaz, Başkent’in üzerine bir kara bulut gibi çöküyordu.

Sağa sola kaçışan gözü dönmüş fanatikler. Bir anlık şoktan sonra yine bir ağaçın çevresinde birleşiyorlardı.

Ve sanki yeni bir hücum düzeni alıyorlardı. 40 yıllık savaşçılar gibi!

Şoför arkadaşım hemen gazladı. Yol açmak için bastığı klaksona, cankurtaranların siren sesleri de karışıyordu.

Yanımdan panzerler geçiyordu. Kaldırımlarda yaralarını saran bitkin yüzler... Birkaç metre gidiyoruz. Sonra trafiğin açılmasını bekliyoruz.

Su satan bir çocuğun yanında iki kişi gözüme çarptı.. Bir baba elinden tutup maça getirdiği yedi sekiz yaşlarındaki oğlunun dizindeki kanları siliyordu.

Sonra birlikte yürümeye başladılar. Çocuk biraz topallıyordu. Ayaklarına baktım... Birinde siyah bir bot. Diğerinde sadece bir çorap...

Pabuçun tekini savaş alanında bırakmış!

* * *

YİNE
kendime sordum... Niye buradayım. Ben savaş muhabiri değilim ki!

Havaalanına doğru yol alırken, yeni bir manzara ile burun buruna geldim. Arabamız yine trafiğe takıldı. Ve iki genç kaldırımın kenarına oturmuş, sigara hazırlıyorlardı...

Sigara hazırlanmaz ki... Açarsın paketi, içersin... Herhalde başka bir şey yapıyorlardı. Üstleri başları perişan bir halde. Hiç şüphem yok. Onlar da biraz önce savaşın içindeydi...

Şimdi dumanlı bir dünyada kafa buluyorlar!

Belki biraz sonra yine cepheye dönecekler. Hem de dumanlı bir kafa ile. Ne canlar yanacak...

Trafik açıldı, havaalanına doğru süratle yol alıyoruz. Artık havaalanındayım. İçeriye girmeden bir sigara içmek için kuytu bir köşeye çekildim. Bir yolcu yanıma yaklaştı.

Niyetini biliyorum. Bana maçı soracak. Sonra yorumunu yapacak. Ve sordu...

Nasıl geçti maç?

Yanıtım hazır. Dilimin ucuna geliyor ama yutkunuyorum.

Ben spor yazarı değilim ki, savaş muhabiriyim. Niye bana soruyorsun?

* * *


SEVGİLİ okurlar hafta sonu Ankaragücü-Beşiktaş maçındaydım. Ve Başkent’te bunları yaşadım. Dünkü gazetelerde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin’in bir demeci vardı. Diyordu ki...

Mevcut cezaları artırıcı yeni düzenlemeler yapacağız.

Ankaragücü Başkanı Sayın Cemal Aydın ise, şöyle bir yanıtla konuya yaklaşıyordu...

Cezayı artırmak yerine bunları uygulayacak kişileri bulmak gerek.

Dilerim, Sayın Bakan ile Sayın Başkan önce bu konuda anlaşır. Ve birlikte tribün anarşisini statlardan kovarlar.

Sahi, ben savaş muhabiri değilim ki. Neden karışıyorum bu işlere.

Öyle değil mi?
Yazının Devamını Oku

Yeni reçete

12 Mart 2007
JEAN Tigana, Beşiktaş’ın deplasman sancılarına Başkent’te yeni bir reçete yazdı. Ve yorgun savaşçı Serdar Kurtuluş’u kenara çekerek, sahaya hücum ağırlıklı bir kadro sürdü. Koray Avcı tek ön libero, kenar bölgelerden hoşlanmayan Delgado orta alanda oynuyordu. Burak Yılmaz da, Delgado’dan boşalan sağ kulvardan sorumluydu.

Ve 11 deplasman maçının sadece 2’sini kazanan Beşiktaş, Tigana’nın yeni reçetesinde şifa arıyordu.

Oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde, bu reçete Beşiktaş’ın deplasman sıkıntılarının hiçbirine çare getirmedi.

Hücum sayısı kısıtlı kaldı. Rakip kaleye tek şut gitmedi. Düşük tempo oynadı Beşiktaş...

Böyle bir ortama Ricardinho renk katabilirdi. Oysa, belirli noktalarda dolaştı Paşa... Oyuna pek karışmadı, sadece ayağındaki toplarla oyalandı. Deplasman vurgunu onu da bayılttı...

Bobo ve Nobre hücumda yaşadıkları yalnızlığa zaman zaman isyan ettiler. Hatta kızdılar... Nobre işi el-kol hareketlerine kadar götürdü...

Burak da, bu kaosta kaybolunca hücum ağırlıklı kadro tek pozisyon yakalamadan ilk yarıyı tamamladı.

* * *

Beşiktaş, sıkıntılarla boğuştuğu bu dakikalarda adeta Runje’ye sığındı. Ankaragücü yakaladığı dört gollük fırsatın her birinde Runje’ye takıldı. Hırvat kaleci nefis bir performans çizdi.

Baki Mercimek iyi başladığı her oyunda beklenmedik bir hata yapıyor. Hatanın da ötesinde adeta suç işliyor. Kolay bir pozisyonda Bebbe’ye kaptırdığı top, Tigana kadar tribünleri de kızdırdı.

Umutların tükendiği dakikalarda Tigana son bir hamle yaptı. Reçeteye ismini yazmadığı Serdar Kurtuluş’u, Burak Yılmaz’ın yerine oyuna aldı.

Ne değişecekti... Hiçbir arayış Beşiktaş’ın deplasmanda kaybettiği kanı durduramıyordu...

Ve hiçbir çare Beşiktaş’ın İnönü’de topladığı puanları, rakip sahalarda cömertçe harcamasına engel olamıyordu.

Bunları düşünüyordum... Ve Bobo bu zinciri kıracak tek fırsat yakaladı. Ancak, geç kaldı ve iyi vuramadı.

Ama birkaç dakika sonra Delgado’ya hazırladığı pozisyon maçın dönüm noktasıydı. Delgado’nun da gole giden yolda ardı ardına attığı çalımlar ise Bobo ile ortaklaşa yarattıkları pozisyonun bir başka güzelliğiydi.

Ben yine de maçın yıldızlarını kaledeki Runje’ye gönderiyorum.

Dört top kurtardı, Beşiktaş’a hayat verdi.
Yazının Devamını Oku