26 Ağustos 2007
OYUN başladı, kafamı ve bakışlarımı Ricardinho’ya kilitledim. Onun ayağından çıkacak toplar ve paslar Beşiktaş’ı hücumda farklı bir kimliğe taşıyabilirdi. Ve Paşa’nın oyun etkinliği Beşiktaş’ın bu zorlu deplasmanda alacağı sonucu da etkileyebilirdi. Ayrıca, Ricardinho’nun kötü deplasman karnesini de biliyordum. İstanbul’dan çıkınca, huy ve karakter değiştiriyordu. İnönü’den aldığı keyfi, deplasmanlarda bulamıyordu.
Ürkek ve korkak oynuyordu Rico Paşa! Bunları düşünerek, geçen her dakika daha da yoğunlaştırdım bakışlarımı... Koca doksan dakikada Beşiktaş’ı ateşleyecek, hücuma koşturacak ve Paşa gibi oyunu yönlendirecek bir Ricardinho’yu hem bekledim, hem de aradım...
Maç sonrası açıp istatistiklere baktım... Ne bir şut ve ne de yaratıcı bir pas. Silik, amaçsız ve bitkin adımlarla dolaşan bir Ricardinho... Oysa, Beşiktaş Paşa’sından neler bekliyor neler!
* * *
BEŞİKTAŞ’ın kazanma hevesi ve hırsına dil uzatamam. Her biri doksan dakikayı savaşarak tamamlıyor. Dün gece de böyleydi.
Ancak, oyunun diğer değerlerini de yakalamadan, sadece koşmak maç kazanmaya yetmiyor. Bu gerçek Antep’te net bir biçimde hortladı.
Beşiktaş, pozisyonsuz oyunda hep bir şans golünün peşinden koştu. Bunu da uzatma dakikalarında yakaladı. Her zaman böyle olur mu!
Serdar Özkan, Beşiktaş’ın en etkili adamıydı. Pozisyonsuz oyunda takımını rakip kaleye taşıyan ataklar yaptı. Ama çabasını pozisyonla bütünleştirecek bir ortak bulamadı Serdar’cık...
Oysa, Nobre bu çocuğun niyetini biraz anlayabilse, çektiği pozisyon sıkıntısından kurtulabilirdi!
Dün gece bir gerçeği bir kez daha yaşadım. Beşiktaş, gol yollarında nefes almakta zorlanıyor. Yeni transfer Federico Higuain’in göstereceği, performans Beşiktaş’ın sıkıntılarını ne ölçüde giderecek, göreceğiz... Federico’yu bir santrfordan çok iyi bir forvet gibi yorumlamanın daha doğru olacağını söylüyorlar. Bu da düşündürüyor insanı...
* * *
ERTUĞRUL Sağlam, Kasımpaşa maçından sonra basın toplantısında şöyle konuşmuştu...
Bir daha Beşiktaş’ı böyle kötü oynarken görmeyeceksiniz!
Bunu söyledikten sonra sadece bir haftalık bir süre geçti. Dün gece maçın bitiminden sonra Sevgili Sağlam’ın bu sözleri aklıma geldi. Düşündüm, taşındım... 90 dakikayı bir kez daha gözlerimde canlandırdım... Beşiktaş’ın güzel oynadığını hatırlatacak hiçbir pasaj aklıma gelmedi. Yine de Beşiktaş’ın kazanma hırsı, son anda maçın skorunu değiştirdi. Bu da Beşiktaş’ın en güçlü silahı değil mi!
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2007
42 yıldır yenemiyorduk Rumenleri. 21 maçın 11’ini kaybetmiştik. Yedisi beraberliğe kilitlenen maçların sadece üçünü kazanmıştık. Ne berbat bir karne!
Bükreş’in Lia Manoliu Stadı’na değişik duygularla çıktık. Önce 42 yıllık bir kabusun kötü hatıralarını silecektik. Ve eskiye sünger çekip, Milli Takımın yeni kimliği ve güçlü ruhu ile Rumenlere bir ders verecektik. Şöyle de söyleyebilirim...
Türk-Rumen ilişkilerinde beyaz bir sayfa açacaktık!
Özel de olsa, milli bir heyecan ve coşku ile oynayacaktık bu maçı... Fatih Terim, konuşmalarında hep bu duyguları işledi millilere. Puan kaygısı olmayan maçlardaki kötü sonuç ve uyuşuk tempomuzdan sıyrılmamız için tatlı-sert bir dille uyardı millileri.
Yani, bir bakıma damardan girdi konuya. Girdi de ne oldu!
Bu arada eylül ayında Malta ve Macaristan ile oynayacağımız Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçları öncesi sıkı bir testten geçecektik...
Maçın sürprizi, Terim’in orta sahanın göbeğinde Hamit-Emre ikilisi ile oyuna başlamasıydı. Bu ikili ilk 45 dakika süresince beklenen performansı yakalayamadı. Özellikle savunmamız ile sağlıklı bir diyalog kurmakta sıkıntılar yaşadılar. Ofansif düşünceleri fena değildi. Ama geriye dönüşlerde ağırdılar.
Sıkıntılı dakikalarda akla gelen ilk isim Aurelio idi. Rumenlerin orta alandan kaçırdıkları çabuk adamlarla boğuşmak İbrahim Toraman ile Gökhan Zan’a düştü. Aurelio oynasaydı, ön liberoda savunmanın üzerine çöken bu yükü hafifletebilirdi.
Maçın genelinde Milli Takımın en iyisi İbrahim Toraman’dı. İyi savaştı, çabukluğu ve sprinter stili Rumenlerin hızlı adamlarını kolayca yakaladı. Ancak, yediğimiz golde Marica’yı nasıl yanından kaçırdı, anlayamadım...
* * *
İLK yarı bittikten sonra bir süre düşündüm. Ve düşündüğüm konuda yanılmayacağımı da adım gibi biliyordum. Eylül ayında Malta ve Macaristan ile oynayacağımız maçların kadrosu şimdiden Fatih Terim’in kafasında şekillenmişti.
Bir veya taş çatlasa iki futbolcunun ötesinde iskelet kadro, Terim’in cebindeydi. Orta alanın göbeğini Hamit ile Emre’ye teslim etmeyeceğini de şimdiden hissediyorum.
Öyleyse, Hamit ile Emre’yi bu bölgede oynatmasının anlamı neydi? Belki de bir başka sürprizin ön hazırlığı idi...
Dün gece hiç de havamızda değildik. Hücumda bir an parlayıp, hemen sönen saman alevi gibiydik. Hırsımız, hevesimiz mi?
Vallahi, 42 yıldır yenemediğimiz Romanya’yı yıkacak ne gücümüz ne de ruhumuz vardı.
Çıkıp iş olsun diye oynadılar. Ve 42 yıllık kabusa bir yenisini eklediler.
Herhalde Malta ve Macaristan maçını daha farklı oynayacaklar. Yine de kafalarını kaldırıp, HÜRRİYET’in başlığına bir göz atsınlar. Ve eylül ayına birkaç gün kala ne durumda olduklarını anlasınlar. Nasıldı başlık...
ÜRKÜTEN PROVA!
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2007
ARTHUR Zico’nun sahaya sürdüğü ŞOK onbir, haftanın maçlarını unutturdu. Süper Lig geriye itildi, Zico’nun eylemi dillere düştü. Sahi, neydi Zico’nun bu davranışı?
Belediye maçını kaybeden aslara bir akıl şamarı mı?
Yoksa; yönetimden aldığı bir ültimatomu uygulama zorunluluğu mu?
Ya da gelecek haftalara yönelik bir operasyon hazırlığı mı?
Ahkam kesmenin sevimsizliğinden kurtulmak için sadece duyduklarım ve söylenenlerden bir haber demeti yapacağım. Belki dedikodu yönü ağır basacak. Yine de dinleyin...
F.Bahçe’nin Gaziantepspor maçı kadrosu cuma akşamı açıklanır. Panodaki 18 kişilik kadroda isimlerini göremeyen yıldızlar gözlerine inanamaz. Sonra ufak yollu homurdanmalar... Yine de tepki boyutuna ulaşmayan sitemler...
Ve bir not. Listede adı olmayan futbolcular evlerine gidebilir!
Maçın oynandığı cumartesi gecesi kesik yiyen tüm yıldızlar tam kadro Şükrü Saracoğlu Stadı’na koşar. Ve maçı izlerler. Sadece tek kişi, o gece bir başka yerdedir. Ve hepsinden üzgün ve kızgın...
Bu kişi Roberto Carlos’tur!
Gaziantepspor kadrosuna alınmamak Carlos’u bozmuştur. Onun da ötesinde karşı tepkiye zorlamıştır.
Ve bu tepkiyi de maça gelmeyerek göstermiştir!
* * *
ZİCO’nun şok davranışını olumlu karşılayanların yanı sıra, işi bir fantazi gibi yorumlayanlar da çıktı. Ve bir soru ile konuyu daha değişik bir boyuta taşıdılar...
Bakalım, bu hafta, bu gençlerden kaçı Sivasspor maçı kadrosuna girecek?
Ve yine kulaklara gelen bir fısıltı...
Zico, böylesine bir kararı tek başına mı aldı?
Her bir soru ve şüphe, diğer soruları da beraberinde getiriyor. Hemen şunu da söyleyeyim. Böyle bir operasyonu yönetimde de isteyenler vardı.
Ancak, bu denli ve şiddetli bir operasyon akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Bir yöneticinin söylediği gibi...
Vur dedik ama öldür demedik!
Zico’nun bu davranışı uzun süre akıllardan silinmeyecek. Ve her fırsatta anılacak...
Çünkü, Türk futbol tarihinde hiçbir teknik adam, bir maça onbir adamını değiştirerek çıkmadı!
* * *
HAFTANIN "kesik yiyen" aslarından biri de G.Saraylı Hasan Şaş idi. Perşembe günü Slaven Koprivnica maçında ilk onbire soyunan Şaş, Bursaspor maçının 18 kişilik kadrosunda yoktu.
Bunu kimileri Kalli’nin, sürprizi şeklinde yorumlarken, kimileri de Alman’ın Hasan’ı gözden çıkarttığı görüşünde birleşti.
Beşiktaş’ta da kulübede bekleyen bir yıldız vardı.
Matias Delgado!
Bu da Ertuğrul Sağlam’ın sürpriziydi. Ancak, Arjantinli’nin durumu, Hasan Şaş’tan farklıydı...
Aşırı maç trafiği ve fiziki yorgunluk Delgado’yu yedekler kulübesine itmişti.
Delgado’yu haftaya tekrar sahada görebilirsiniz. Ancak, Hasan Şaş’ın dönüşü galiba biraz gecikmeli olacak.
G.Saray camiasına yakın bir dostumun söylediğine göre Kalli, Şaş’ı laf dinlemeyen yaramaz çocuklara benzetiyormuş!
* * *
BÜYÜKLERDEN G.Saray, Bursaspor karşısında Beşiktaş ise, Kasımpaşa önünde ecel terleri döktü.
Ve iki büyüğü de kurtaran aynı mevkide oynayan iki gençti. Biri Uğur Uçar, diğeri Serdar Kurtuluş.
Uğur Uçar, golsüz süren Bursaspor maçının 60. dakikasında sağdan getirdiği topu Ümit Karan’ın önüne yuvarladı.
Ümit’e sadece topa dokunmak kalmıştı. O da gereğini yaptı.
Serdar Kurtuluş, Kasımpaşa maçının 85. dakikasında sağdan koptu geldi. Kafasını kaldırdı ve altı pasa doğru koşan Ricardinho’yu gördü. Gerisi çok kolaydı...
Paşa, Serdar’ın bu ikramını nefis bir plase ile tamamladı. Ve işi bitirdi.
Her iki pozisyon da birbirinin benzeriydi. Ve bu pozisyonları yaratan her iki genç de 20 yaşındaydı.
Allah nazardan saklasın.
Yazının Devamını Oku 20 Ağustos 2007
BEŞİKTAŞ, düşük tempo oynadığı dakikalarda tüm etkinliğini yitiriyor. Gerçek kimliğinden uzaklaşıyor, uyuşuk ve gereksiz bir yan pas trafiğinde boşuna zaman kaybediyor. Ve o dakikalar Beşiktaş’ın sevimli ve savaşan kişiliğini de alıp götürüyor.
İlk yarının sadece 5 dakikalık bölümünde çabuk ve tempolu oynadı, 3 net pozisyon yakaladı.
25 ile 30. dakikalar arası Beşiktaş’ın sevimli yüzünü gösterdiği kısa metrajlı bir bölümdü.
Serdar’ın kaleciden dönen şutu... Richardinho’nun aşırma vuruşu... O Nobre’nin müthiş kafası...
Her biri Beşiktaş’ı avantajlı kılacak pozisyonlardı. Geri kalan dakikalar Beşiktaş’ın kişiliğine hiç uymadı...
Kasımpaşa’nın golünde Beşiktaş savunma ailesinin ağır davranışı, Rüştü’yü de çaresiz bıraktı.
Askou’un kafasına süzülen topa sadece Cisse yükseldi... Diğerleri pozisyona soğuk davrandı. Beşiktaş, bu kolay gol yeme alışkanlığından ne zaman kurtulacak... Artık sıkmaya başladı!
* * *
Ertuğrul Sağlam, sahaya yine sürpriz bir isim sürdü: Aydın Karabulut.. Genç Aydın, Beşiktaş’ın kötü oynadığı bir gecede ne olduğunu anlayamadan kaynayıp gitti. İkinci yarının başında da hemen kenara alındı...
Şanssız çocukmuş!
Benim için asıl sürpriz Delgado’nun yedekler kulübesinde oturmasıydı. Maçı birlikte izlediğim dostlara sordum, net bir yanıt alamadım. Daha doğrusu onlar da bir anlam veremedi...
Yahu, bu Arjantinli, Zürih maçının en etkili adamı değil miydi!
Ertuğrul Hoca belki de Delgado’yu, Richardinho ile birlikte görmek istemiyor.
Öyleyse, Richardinho’yu daha dikkatli izlemek zorunda sevgili hocam...
Attığı gole karşın yine de beğenmedim Richardinho’yu. Yürekten oynamıyor. Bir-iki pas ve birkaç çalımla işi idare ediyor.
* * *
Richardinho’ya çatarken, bir pozisyon kafamı bulandırdı. Ceza sahası içinde Brezilyalı futbolcuya yapılan bir hareket var. Hakem, pozisyona yakındı ve ’Oyna’ dedi. Pozisyonu televizyondan izledim. Haklıymış...
Kazanmasına rağmen Beşiktaş’ın oynadığı oyunu hiç beğenmedim. Stattan ayrılırken, bir konu kafamı kurcaladı. Sevgili dostum Güven Taner yanıma yaklaştı ve şunları söyledi, "Bu stat olimpiyat için yapıldı, futbol oynamak için değil. Bu stada ne futbolcu, ne seyirci ne de biz yazarlar konsantre olabiliyoruz."
Belki de haklıydı sevgili dostum. Dün gece Beşiktaş da bu stadı yadırgadı ve 3 puanı kurtarana kadar akla karayı seçti!
Yazının Devamını Oku 16 Ağustos 2007
ERTUĞRUL Sağlam, Zürih’te Beşiktaş’a yakışan kostümü seçti ve giydirdi. Sağ kulvarda Ali Tandoğan, solda Serdar Özkan... Orta alan boşluğunda Ricardinho. Ve Delgado’nun bir adım ötesinde Bobo...
Tam anlamı ile bir hücum mangası.Kadroyu okuduktan sonra, Ertuğrul’un sağlam yüreğine koca bir alkış gönderdim. Sahaya sürdüğü onbir hücuma koşacak, pozisyon kovalayacak ve rakibi sahasında vuracaktı...
Gollü bir skorun İnönü’ye taşıyacağı avantajı düşünmüştü. Ve hiç çekinmeden uygulamaya koymuştu Ertuğrul Sağlam...
İkinci dakikada Delgado’nun attığı erken golü kimse beklemiyordu. Herkes için bir sürprizdi. Ancak, bu gol maçın sonu değildi. Koşulacak uzun bir yol vardı.
Bunun yorumunu yapamadı sahadaki Beşiktaş... Kenardan, teknik kadrodan bir uyarı geldiğini düşünmüyorum bile. Beşiktaş, bu golün psikolojik baskısı ile oynamısı gereken oyun düzeninden uzaklaştı. Tempoyu düşürdü, yan paslar ve ağır davranışlarla zamana oynamaya yöneldi.
Yazının Devamını Oku 12 Ağustos 2007
ERTUĞRUL Hoca’nın elinde sağlam bir kadro var. 25 bıçkın delikanlıdan hiçbirinde giydiği forma sırıtmıyor... Bu da Ertuğrul Sağlam’ı yüreklendiriyor. Ve her maça değişik bir kadro çıkarma kolaylığı getiriyor.
Dün gece de çarşamba’yı düşünerek Delgado ve Cisse’yi hiç çekinmeden kulübeye çekti. Belki de Zürih maçında oynatmayı planladığı Gökhan Zan’a rahatlıkla görev verdi.
Beşiktaş’ın artık isimlerle bir sorunu yok. Forma giyen her futbolcu koşarak ve savaşarak oynuyor. Kaytarmak gibi sığ bir davranışa kaçmıyor.
Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş’ın başını ağrıtacak sorunların önemli bir bölümünü sezon başında çözdü. Arzulanan çizgiye ulaşmak ve özlenen Beşiktaş’ın sahne alması ise zamana kaldı.
Beğendiğim ve eleştireceğim yönleriyle bir Beşiktaş portresi çizebilirim...
1- İlk 45 dakikayı çok düşük tempoda oynadı. Oysa, oyunu çabuklaştıracak, tempoyu yükseltecek fizik güce sahipti. Ayağa ve sağlam pas oynamayı denedi. Bence, yanlıştı... Rakibi oyuna ortak etti.
2- Bobo ve Nobre kanatlardan gelen her ortaya yükseldi. Golün oluşumu da böyle gerçekleşti. Serdar Kurtuluş ortaladı, Bobo kafayı vurdu... Kanatların performansı Beşiktaş’ın etkinliğini farklı bir kimliğe taşıyor.
3- Cisse’nin yokluğunda orta sahanın ağır yükünü Koray sırtladı. Ricardinho oyunu süsledi, Avcı rakibi kovaladı...
4- İkinci yarıdaki Beşiktaş’ın temposu daha yüksekti. Özellikle Delgado’nun girişiyle hücum performansı ve pozisyon sayısı arttı. Arjantinli geçen sezondan çok farklı...
5- Uzun süredir sakatlığı nedeniyle oynamayan Gökhan Zan, Toraman ile uyumlu bir ikili oluşturdu. Ve bir konu dikkatimi çekti... Hep eleştirilen İbrahim Akın oyundan alkışlarla ayrıldı. İyi mi oynadı? Yooo... Ama koşarak, mücadele ederek savaşa katıldı. Ve hırsını, kazanma duygularını hep diri tuttu.
İşte Beşiktaş’ın en güzel yönü de bu değil mi?
Yazının Devamını Oku 9 Ağustos 2007
BEŞİKTAŞ korkularından rakibin 10 kişi kalmasından sonra kurtuldu. Mamah’ın kırmızı kart görmesine dek, hep 1-0’ın avantajına sarılarak oynadı Beşiktaş. Açıkçası, oyunun başlangıç bölümünde rakibin atacağı sürpriz bir gol endişesi, Beşiktaş’ı gerçek kimliğinden uzaklaştırdı.
Oyunu rakibin kontrolüne bıraktı... Öncelikle kalesini savundu... Ve hesaplaşmayı gelecek dakikalara bıraktı.
Rakibin 10 kişi kalması,dengeleri bir anda değiştirdi. İbrahim Kaş’ın savunmadan çıkıp, rakip kalede pozisyon araması... Tello’nun ayağına gelen her topta hücuma yönelmesi ve kaleyi yoklaması... Delgado’nun füzeleri Beşiktaş’ın gerçek kimliğine dönüşünün belirtileriydi.
Bu dakikalarda Ertuğrul Sağlam’dan rakibe indireceği son darbeyi ısrarla bekledim. Daha doğrusu, kenarda ısındırdığı Mert Nobre’yi oyuna alacağını ve gole koşacağını düşünmeye başladım...
Oysa Sağlam, planında hiçbir değişikliğe yönelmedi. Bana göre bu, riskten kaçıştı. Üstelik, savunmanın sarı kartlı adamı İbrahim Kaş’ı kenara alarak, Baki Mercimek’i oyuna sürdü. Olası bir ikinci kart Beşiktaş’ı da 10 kişi bırakabilirdi. Öncelikle bunu düşündü Ertuğrul Sağlam.
Ve inandığı oyun kurgusu ile savaşa devam dedi...
* * *
SHERİFF’in maskesi Bobo’nun golü ile düştü. Bir bakıma tam zamanında gelen bir goldü. Ve bu gol Beşiktaş için bir üst turun garantisiydi.
Golün oluşumu gerçekten ilginçti. İlk 45 dakikada varlığını bile hissetmediğim Cisse’nin inatla bastırdığı rakibinden kaptığı top, Bobo’nun golü kadar değerliydi. Cisse’nin, ne yapacağı belirsiz bir oyun karekteri var. Uyuşuk adımlarla dolaştığı sahada birden vites değiştiriyor. Ve beklenmedik pozisyonlarda sürpriz toplar kaparak servise sokuyor. İlk yarının kötü adamı Cisse, ikinci yarının başarılı isimlerinden biriydi!
Oyunun başaktörü Bobo idi. Attığı iki gol için değil, oyunu algılayış biçimi... Hırsı ve iyi niyeti için onu ayrı bir köşeye koyuyorum. Bunu hak etti...
Delgado’nun performansı her geçen maç yukarılara tırmanıyor. Gecenin flaş isimlerinden biriydi. Yine de fizik açıdan bir doksan dakikayı aynı hırs ve nefeste tamamlayacak düzeyde değil. Oyunda kaldığı sürece varlığını hissettirdi.
Koray, gösterişsiz ama sağlam oynadı. İbrahim Toraman her zamanki gibi bir savaşçıydı. Serdar Kurtuluş, sağ kulvarda bir futbolcunun yapabileceği her şeyi sahaya döktü. Oyunun hem savunma hem de hücum yönünü kusursuz oynadı.
Tello, birkaç hafta sonra Beşiktaş’ta farklı bir konuma gelecek. Ve henüz görmediğimiz hünerlerini sergileyecek. Portekizli bir spor yazarı söylemişti...
Ona ne kader sıcak davranırsanız, Tello o kadar güzel oynar. Yeter ki, morali yerinde olsun.
* * *
BEŞİKTAŞ 8 günde 3 zorlu maç oynadı. İkisi Sheriff karşılaşması, bir de Süper Kupa. İnönü’deki ilk maçta beğenilen bir Beşiktaş vardı sahada. Süper Kupa’da yenilmesine karşın alkışlarla uğurlanan bir Beşiktaş...
Ve dün gece rakip sahada Sheriff’i topa tutan ve bir üst tura çıkan Beşiktaş... Ertuğrul Sağlam, yeni bir Beşiktaş yaratmaya çalışıyor. Ve ilkelerinden hiç sapmayacağını da her fırsatta tekrarlıyor.
Beşiktaş’ı iyi veya kötü oynatır. Bunu bir kenara itiyorum. Onun en çok hangi huyunu beğeniyorum biliyor musunuz?
Cesaretini. Herkesin diline dolayıp da sonra sırt çevirdiği gençlere güvenini beğeniyorum. Göreceksiniz, birkaç hafta sonra İbrahim Kaş’lara, Serdar Özkan’lara yeni isimler eklenecek. Belki o Beşiktaş’ı daha da çok seveceksiniz.
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2007
YÜKSEK tempolu bir finaldi. Ve Beşiktaş, böyle bir tempoya savaşçı kimliği ile ayak uydurdu. Ertuğrul Sağlam sahaya farklı bir onbir sürdü. Belli ki, aklı çarşamba günü oynayacağı Sheriff maçına kayıyordu...
Serdar Özkan gibi Sheriff maçının en iyi adamı ilk onbirde oynamıyordu. Ama Mehmet Yozgatlı’nın beklenmedik sakatlığı Sağlam’ın planlarını bozdu. Ve Serdar Özkan zorunlu bir göreve soyundu.
Ricardinho da yoktu Süper Kupa’da.... Süper Kupa’nın temposunu gördükten sonra bir ara düşündüm... Ricardinho, bu ağır savaşın fizik yükünü taşıyabilir miydi?
Cisse ile Koray Avcı yardımlaşarak parselledikleri orta alanda, Alex’in yaratıcı özelliklerine adeta bir set çektiler.
Cisse finalde daha farklı bir kimliğe büründü. Sheriff maçının uyuşukluğundan kurtulmuştu. Ve oyunun her iki yönünde de varlığını hissettirdi. Koray Avcı, her ikili mücadeleden diri ve başarı ile çıktı...
Ertuğrul Sağlam’ın çarşamba günü bu ikiliyi bozacağını hiç beklemiyorum. Süper Kupa’da bir başka gerçeği tüm ayrıntıları ile görebildim...
Geçen sezon sağ kulvarda sancılar çeken Beşiktaş, şimdi bu kanatta oyunun ağırlığını taşıyor. Mehmet Yozgatlı, oynadığı sürece, hiç falso vermedi. Bobo’ya attırdığı gol kalitesinden bir örneklemeydi... Sonra Serdar Özkan girdi, Beşiktaş bu kulvardaki etkinliğini yine sürdürdü. Aynı kulvarda Serdar Kurtuluş’un varlığı Beşiktaş için ayrı bir şans...
* * *
SAVUNMADA İbrahim Toraman’ın yakaladığı form, İbrahim Kaş’ın performansını da etkiliyor. Ve birlikte sağladıkları uyum, savunmanın yükünü hafifletiyor. Ancak, yedikleri ikinci golde, Kezman’ı kontrolden kaçırmaları, bir anlık şaşkınlığa ödenen ağır bir faturaydı.
Bir düşüncemde ısrarcıyım... Bobo’nun yanına alınacak bir santrfor, Beşiktaş’ın oyun etkinliğini daha güçlü bir çizgiye taşıyacak.
Bobo’nun iyi niyetine kimse dil uzatamaz. Sahanın her noktasına ayak bastı, olağanüstü bir hırsla oynadı.
Attığı gol gerçekten güzeldi. Yine de hücumda yaşadığı yalnızlığı oyunun her dakikasında hissetti. Düşüncelerimde ısrarcıyım...
Beşiktaş, aradığı santrfora bir an önce kavuşmazsa, iyi oynadığı her maçı kaybetme gibi bir riskle kol kola yaşayacaktır.
Dün yaşadığı gibi!
Yazının Devamını Oku