11 Şubat 2007
BAHARI andıran ılık bir hava ve tribünlerde çılgın bir taraftar kalabalığı...<br><br>Bu coşku Beşiktaş’ı da etkiledi. Ve sahanın her bölgesinde tempolu bir egemenlik kurdu Beşiktaş. Rico’nun çizdiği hücum haritasında, İbrahim Üzülmez sol kanadı bir trafik canavarı gibi kullandı. İlk 45 dakikada bu kanattan yaptığı orta sayısı rekor düzeydeydi.
Beşiktaş, benzeri bir ortaklığı sağ kulvarda da sürdürdü. Delgado da, bu kanatta Ali Tandoğan’ı koşturdu.
Her iki kanattaki çabuk ve hızlı tempo, Beşiktaş’ı İnönü’de farklı ve güçlü bir kimliğe taşıdı.
Rico’nun golünden sonra 26. dakikadaki bir pozisyon kafaları karıştırdı. Nobre’nin aşırttığı topa Erman Güraçar’ın uzanan eli, net bir penaltıydı.
Kuddusi Müftüoğlu hiç oralı olmadı. Bütün İstanbul’un gördüğü bu penaltı vakasını, sevgili Müftüoğlu nasıl atladı, anlayamadım...
Oyunun ilk 45 dakikalık bölümünde Koray Avcı’yı tek geçerim... Her pozisyonu kovaladı, her topa ayağını soktu ve her topu olumlu kullandı. Lafın kısası, dört dörtlük oynadı...
* * *
Bobo ile Mert Nobre’nin İnönü’de birlikte oynadığı maçlarda rakip savunmanın oyuna katkısı sınırlı kalıyor. Bu da Beşiktaş’a top koşturacak, adam kaçıracak geniş alanlar açıyor.
Dün gece bu ikili, Denizli savunması üzerine bir kabus gibi çöktü. Ve Beşiktaş boşta kalan her topu kullanma fırsatı yakaladı.
Bir ara gözüm Jean Tigana’ya takıldı. Her pozisyonda kulübeden fırladı ve oyunu yönlendirdi.
Belki İnönü’nün coşkulu havası onu da etkiledi. Ya da Rize’den gelen haber Jean Tigana’nın kanını kaynattı. Bilemiyorum...
Beşiktaş, Gökhan Zan gibi süper bir savunma adımının yokluğunda Denizli’ye pozisyon rahatlığı vermedi.
Baki Mercimek’in beklenmedik anlardaki bir-iki basit hatasına ise İbrahim Toraman koştu. Ve işi idare etti.
* * *
Beşiktaş oyunun final bölümünde daha farklı bir skor yakalayabilirdi. Rico ve Burak Yılmaz’ın kaçırdığı iki fırsatı düşünüyorum. Kolay pozisyonlardı... Rico fantaziye kaçtı, Burak Yılmaz telaştan önündeki topu eline ayağına doladı.
Ve dün gece bir gerçeği bir kez daha yaşadım. İnönü, artık Beşiktaş’ın puan kaybedeceği bir mekan olmaktan çıktı. Ve tüm rakiplerin korkacağı bir arena havasına büründü.
Galatasaray ve Fenerbahçe de işte bu arenaya gelecek...
Yazının Devamını Oku 6 Şubat 2007
ÇİZME’de yaşanan faciadan sonra İtalya’nın spordan sorumlu Devlet Bakanı Giovanna Melandri bir açıklama yaptı. Ve dedi ki... Futbol için ölünmez!
Bu sözler bir bakıma ülke sınırları dışına taşan ve tüm fanatiklere yönelik anlamlı bir seslenişti. Ve bir uyarı niteliği taşıyordu. Herkes gibi etkilendim bu açıklamadan. Ve Bakan’ın uyarısını Süper Lig fanatiklerine duyurmak istedim.
Seviniyorum, geçen hafta Süper Lig’de ve hiçbir kentte şiddete yönelik bir haber kulağıma gelmedi. Gözlemci raporları temiz, tribünler ise sağduyulu ve hoşgörülüydü!
Şimdi haftanın panoramasına geçiyorum ve 3 Büyüklerin savaşından kareler sunuyorum...
Beşiktaş’ta bir-iki hafta esen bahar rüzgarlarının üzerine kara bulutlar çöktü. Jean Tigana G.Antep’te yitirilen puanların faturasını maçın hakemi Yunus Yıldırım’a kesti.
Yıldırım, oyun hızımızı kesti. Kaleci Hasagiç’i on kez uyarmasına karşın, kartını çıkarmadı.
Fransız Hoca, maçın heyecan ve stresinden kurtulduktan sonra, basın toplantısının sonlarına doğru, baklayı ağzından çıkardı...
Çok pozisyon yakaladık. Ama beceriksizdik.
Bu yorum bana daha gerçekçi geldi. Üstelik G.Antep maçı sonrası Beşiktaş’ın deplasman istatistikleri bir kez daha gündeme oturdu.
Beşiktaş şimdiye dek deplasmanda oynadığı 9 maçın sadece ikisini kazanmıştı. 5’inde berabere kalırken, 2 maçta da yenilmişti.
Bir bakıma 27 puanın sadece 11’ini kapmıştı Beşiktaş. Bu da Beşiktaş’ın kötü bir deplasman takımı olduğunu vurguluyordu.
Ve G.Antep’te de aynı oyun bir kez daha sergilendi. Rakip biraz dişini gösterince, bir hafta önce şampiyonluk havasına giren Beşiktaş’ın gerçek kimliği hemen sırıttı.
Öyleyse, Tigana öncelikle Beşiktaş’ın bu kronik sıkıntısına acil bir çözüm getirmeli.
* * *
G.SARAY Teknik Direktörü Erik Gerets, Kayserispor beraberliğinden sonra düzenlediği basın toplantısında ve laf arasında kafaları karıştıran bir cümle kullandı.
Taktik hatalar yaptık. Ve puan verdik!
Bu taktik hataların ne olduğunu açıklamadı Gerets. Soran da çıkmadı. Ancak, bir taktik hatası varsa, bunun sorumlusu da ancak, Gerets olabilir.
Bu beraberlik G.Saray’ın neşesini kaçırırken, Adnan Polat yine moral pompaladı. Ve Kayseri’de yitirilen puanları unutturmaya çalıştı. Yeni bir sav attı ortaya.....
Bana göre, kalan 15 haftada puan kaybetme olasılığımız çok düşük!
Oysa, sayın Polat bir hafta önce HÜRRİYET’in manşetinden şöyle sesleniyordu...
16’da 16 yapacağız. Bunu böyle bilin!
Şimdi herkes, önümüzdeki hafta maçlarını bekliyor. Ancak geçen her hafta, F.Bahçe’nin lehine işliyor. Ve aradaki puan farkının sadece moral dopingi ile kapanmayacağını da yine herkes biliyor.
Benim merakım, G.Saray önümüzdeki bir-iki hafta içinde puan kaybına uğrarsa, sayın Polat rakamlarda nasıl bir oynama yapacak.
Merakla bekliyorum.
* * *
VE F.Bahçe bir haftalık aradan sonra, G.Saray ile puan farkını 7’ye, Beşiktaş’la 8’e çıkardı. İzmir’den dönen F.Bahçe muhabirimiz Sadi Kemal Yaşar ile bir sohbet yaptık. Sordum servis arkadaşıma...
F.Bahçe nasıl oynadı?
Kısa bir yanıt verdi...
Vallahi, F.Bahçe yine iyi oynamadı. Ama şunu söyleyebilirim, şu Tuncay olduğu sürece, F.Bahçe kötü de oynasa kolay maç kaybetmez.
Şöyle sürdürdü konuşmasını...
Her hafta kendini geliştiriyor. Bir kere, pas hataları asgariye indi. Üstelik olumlu pas yüzdesini artırdı. Zaten çok koşuyordu, şimdi enerjisini boşa harcamıyor. Dahası, hem atıyor hem de attırıyor.
Ve Sadi Kemal Yaşar sözlerini şu cümle ile noktaladı...
Lafın kısası, her şeyi ile bir yıldız oldu.
İşte F.Bahçe’yi şampiyonluk maratonunda yüreklendiren nedenlerden biri...
Kötü de oynasa bir yıldızın performansı ile sonuca gidiyor F.Bahçe. Peki, Tuncay’da bir aksama olursa... F.Bahçe tökezlenir mi?
Buna da şu yanıtı verdi Sadi Kemal...
Alex, Kezman, Appiah, Aurelio veya bir başkası. Bunlar ne güne duruyor. Geriye bir dön ve bak. F.Bahçe’nin kötü oynadığı ve kazandığı maçlarda, biri çıkıp işi bitiriyor.
Unutmadan bu isimlere Semih’i de ekle. O da yıldızların es geçtiği bir gecede tek başına maç alıyor.
Ben yine de lig bitmeden şampiyonun adını söyleyemem. Hele, geçen sezonun Denizli-F.Bahçe maçını hatırladıkça...
Yine de hatırlatmak isterim. İtalyan devlet bakanı Giovanna Melandri’nin söylediği gibi...
Futbol için ölünmez.Üstelik şampiyonluk kaçsa bile...
Yazının Devamını Oku 5 Şubat 2007
FARKLI beklentilerle gittim maça. İki Manisa maçının tadı damağımda, gözüm medyanın alkışa boğduğu biraz da şımarttığı Beşiktaş’ın üzerindeydi. Savaşın hiç de kolay gitmeyeceğini biliyordum. Nobre sakattı, Bobo’nun performansını etkileyebilirdi.
Ricardinho ve Delgado’nun sergileyeceği oyun da bir bilmece gibi kafamı yoruyordu.
Belki ilk 45 dakika Beşiktaş’ta aradığım güzellikleri bulamadım. Ancak, yakaladığı üç net pozisyon bu zor savaşta Beşiktaş’ı bir adım öne geçirebilirdi.
Delgado ile başlayan ve Burak’ın pasıyla gelişen atakta Bobo’nun şutu direkte patladı.
Buna, Beşiktaş için şanssız bir dakika diyeceğim.
Ama Bobo’nun yakaladığı diğer fırsattaki telaşını aynı hoşgörüyle karşılayamam. Ve Koray Avcı’nın tüm savunmayı geçtikten sonra son darbedeki kötü şutunu ve kaçan pozisyonu ağır zemine bağlayacağım.
Böylesi bir üç fırsat kaçıran ve rakibe hiç fırsat vermeyen Beşiktaş’ın, ilk yarıda kısır bir skora takılıp kalmasının faturasını da kendisine keseceğim.
* * *
Beşiktaş’ın üzerindeki deplasman korkusunu bir noktaya kadar normal karşılıyorum. Ancak, Ricardinho ile Delgado gibi ağır toplar aklıma geldikçe, Beşiktaş’ın moral gücünü de hatırladıkça zaman zaman duygusal davranmasını anlayamıyorum.
Üstelik rakibinin üzerine gittikçe yakaladığı pozisyonlar, Beşiktaş’ın tüm korkulardan sıyrılmasını hatırlatan gerçeklerdir.
Beşiktaş, oyunun final bölümünde daha rahattı. Stresten sıyrıldı, topu düşündüğü gibi kullanmaya çalıştı.
Hep yazıyorum, Ricardinho’nun oyundaki etkinliği, Beşiktaş’ın performansında oynamalar yapıyor.
Dün beklendiği gibi değildi Paşa!
Oyuna pek girmedi. Ayağındaki topları değerlendirmek için basit bir yol seçti. Deplasman ürkekliği onun da üzerine sinmişti.
Delgado’nun fiziği de 67. dakikaya kadar idare etti. Ve Tigana onu oyundan alarak Gökhan Güleç’i hücuma gönderdi.
Burak Yılmaz’ın iyi niyetine ve gayretine bir şey diyemem. Ancak Bobo’nun yanına Nobre’nin daha çok yakıştığını da söylemeden geçemem.
Bu ikilinin rakip savunma üzerindeki baskısı ve yarattığı korku bambaşka. Beşiktaş, Bobo ve Nobre’nin varlığıyla daha yürekli ve etkili oynuyor.
Beşiktaş’ın attığı bir gol vardı. Yan hakemin bayrağına takıldı. Baki ofsayt pozisyonundaydı ve karar doğruydu.
Yazının Devamını Oku 1 Şubat 2007
İLK 45 dakikanın bitiminde tribünler coşku ve alkışlarla Beşiktaş’ı soyunma odasına uğurladı. Mutluydular ve oyunun diğer yarısına umutla bakıyorlardı. Beşiktaş’ın ilk yarı resitalinden müthiş bir keyif almışlardı.
Bir bakıma 3 gün önce aynı rakip karşısında gösterdiği performansın bir benzerini tekrarlıyordu Beşiktaş.
Oyunun henüz 4. dakikasıydı. Koray Avcı, attığı golden sonra arkadaşlarının elinden kurtularak, filelerdeki topa koştu. Ve aldığı topla santraya yöneldi.
Bu, Beşiktaş’ın dün geceki hırs, kazanma arzusu ve farklı bir galibiyet isteminin çarpıcı bir görüntüsüydü.
Tribünler, bu davranışı hemen yakaladı ve bastı alkışı...
Aynı tribünler top orta alanda oynanırken, oyunu unutup, yine ayağa fırladı ve Bobo’yu müthiş bir alkış ve sevgi seline boğdu. Bu da o dakikaya kadar olağanüstü bir özveriyle oynayan ve her topa korkunç deparlar atan Bobo’ya tribünlerin anlamlı bir armağanıydı.
Beşiktaş, adeta bir hırs yumağıydı. Ve İnönü’de rövanş için farklı bir skorun peşine düşmüştü.
H H H
Ricardinho, inanılmaz bir zeka performansı gösteriyor. Ve Beşiktaş’ı bir maestro gibi yönetiyor.
Attığı tek boş top yok!
Nobre’nin sakatlığı beklenmedik bir şanssızlıktı. Bobo’yla birlikte rakip savunmaya uyguladıkları kademeli baskı, Beşiktaş’a kullanacağı geniş alanlar yarattı.
Bobo bir felaket... Müthiş bir süratle oynuyor. İki-üç metre geriden yakaladığı rakibi, kolaylıkla bastırıp dağıtıyor.
Beşiktaş’ın kazanma ve farklı skora yönelik hırsı, oyunun final bölümünde de sürdü. Koray Avcı’yla Serdar Kurtuluş savunmanın önündeki boş alanı iyi kapattılar. Ve rakibin bu bölgeye sızmasını önlediler.
Bir bakıma Beşiktaş savunmasının başarı performansını yükseltiler.
H H H
Beşiktaş’ın ikinci yarı performansı, ilk yarıya oranla daha etkiliydi. Çabuk düşünerek ve hızlı oynayarak rakibi şaşırttılar. Özellikle Delgado’nun tek pas oynama isteği mükemmeldi. Sağ kulvarı Ali Tandoğan ile birlikte kullandı. Ve çabuk paslarla onu hücuma heveslendirdi.
Beşiktaş, belki de ilk kez bir maçta her iki kulvarı aynı başarı ve beceriyle kullanıyordu. Ve sol kulvarda Ricardinho-İbrahim Üzülmez işbirliği de hiç teklemeden işledi.
Beşiktaş, artık farklı bir kimliğe büründü. Özellikle takım olma yolunda inanılmaz bir aşama kaydetti.
Maçı hiç seyretmeden sadece tribünlere bakın. Oradan fışkıran sevgi çığlıkları ve gol seslerinde, Beşiktaş’ın nereye koştuğunu ve neler hedeflediğini hemen göreceksiniz.
Yazının Devamını Oku 30 Ocak 2007
SÜPER Lig’in ilk haftasına damga vuran bir Tekme, duygularımı zedelediği için olayı kafama doladım. Ve öfkemi tekmeyi atanı da, pas geçeni de kamuoyunun önüne atarak gidermeye çalıştım. G.Saray-Ankaraspor maçında Song’un, Ankarasporlu Hürriyet’in boynuna yönelik darbesi, ciddi bir sakatlığa yol açabilirdi. Verilmiş sadakası varmış Hürriyet’in, ucuz atlattı. Kafasını ani bir refleksle aşağı çekti ve darbenin şiddetini azalttı. Yine de acı ile kıvrandı ve tedavi sonrası oyunu sürdürdü.
Maçın hakemi İsmet Arzuman, bu tekmeyi sarı kartını çıkartarak cezalandırdı. Ve Song oyunda kaldı. Pazartesi günü sevgili Erman Toroğlu’nu arayıp sordum...
Hocam, hakem olabilmek için neler gerekli.?
Toroğlu koşulları sıraladı. Önce bölgelerde açılacak kurslara katılacaksın. Aday hakem olacaksın. Daha sonra bölge hakemliğine geçeceksin. Klasman hakemliğine yükseleceksin...
Erman Hoca saymaya devam ederken hemen araya girdim. Ve bir soru daha yönelttim Toroğlu’na... Peki, iyi hakem olabilmek için neler gerekli.
Güldü Erman Hoca ve dedi ki...
Onu da sen söyle.
Bana göre, önce yürek. Sonra yine yürek... Ve daha sonra bu tekmeyi atan Song’un adına, şöhretine ve taşıdığı formanın rengine aldırmadan Kırmızı kartını çıkartacak Mangal gibi bir yürek...
İşte, sevgili İsmet Arzuman bu yüreği gösteremedi. Ve geçen haftanın kötü hakemler listesinde kaybolup gitti...
Telefonu kapatırken, Erman Toroğlu, lafı tekrar konuya getirdi ve dedi ki...
Bazıları İsmet Arzuman’ın iyi bir maç yönettiğini söylüyor. Bu neye benzer biliyor musun?.. Cerrahın biri, hastayı başarı ile ameliyat ediyor. Ama neşteri hastanın midesinde unutuyor. Başlarım böyle başarılı ameliyata...
Hocanın bu sözlerinden sonra bir süre gülüştük. Ve hoca Bodrum’a gitti, ben yazımın başına döndüm...
* * *
BU çirkin tekmeyi unutup, hemen haftanın güzelliklerine koşmak istiyorum. Herkes atılan golleri konuşuyor.
Nobre’nin golü nasıldı?
Hangisini soruyorsun, bir değil ki, üç gol birden attı.
En güzeli hangisiydi?
Neden tüm güzellikleri golü atanda arıyorsun. Bobo’nun pasları nasıldı?
Doğru, belki gollerden de güzeldi. Peki, Hakan Şükür’ün kafa golüne ne dersin?
Tribünleri ayağa fırlatacak kadar spektaküler bir goldü. Ama İliç’in ortası da lokum gibiydi.
Bu da doğru.
Ama bana göre hepsinden güzeli vardı. Hakan Şükür’ün golünden önce, Ümit Karan’ın zor bir pozisyonda ekseni etrafında dönerek, İliç’in önüne ve boş alana yuvarladığı pas, yaratıcı bir düşüncenin en çarpıcı örneği idi. Buna ne dersin?
Haklısın... İliç’in ortasına, Şükür’ün kafasına bakarken, Ümit Karan’ın bu hareketini atlamışız. İyi ki hatırlattın.
Öyleyse, sadece golü atanı değil, gole servis yapanları da alkışlayalım...
* * *
BEŞİKTAŞ, Jean Tigana ile yaklaşık birbuçuk yıllık birlikteliğinde en iyi performansını Vestel Manisaspor karşısında sergiledi. Herkeste bir şaşkınlık. Herkeste bir hayret...
Bu oyunu nasıl oynadı Beşiktaş?
Hemen söyleyeyim. Göreve soyunan her bir futbolcu kazanma hırsı ile doluydu. Her biri moral küpüydü...
Her biri Beşiktaş forması ile oynadığının bilincindeydi. Ve Beşiktaş’ın her bir yabancısı harikaydı.
Ve bu maç, kafalara takılan bir soruya da yanıt getiriyordu...
Ricardinho ile Delgado yanyana oynar mı?
İddia ediyorum, birbirini tamamlayan bu ikiliden birinin yokluğu bile, önemli sancıları da beraberinde getirir. Şöyle ki...
3Tadı damaklarda kalan nefis pas trafiğinde kaoslar yaratır.
3Bobo ve Nobre’nin pozisyon alanları daralır.
3Beşiktaş moralman etkilenir.
3Rakipler moralman güçlenir.
3Hele Ricardinho’nun yokluğu Beşiktaş’ın gülmeye başlayan yüzünü sarartır.
Bundan böyle Jean Tigana’nın bu ikiliyi birbirinden ayıracağını düşünmüyorum. Tıpkı, Nobre-Bobo ikilisini ayırmayacağı gibi...
* * *
VE Süper Lig’in ikinci yarı ilk haftasında F.Bahçe’nin Kayseri’de aldığı bir beraberlik, peşindekileri heveslendirdi.
En çok da G.Saray’ı.
Erciyesspor’un, Fener’den kaptığı puanda, yeni teknik direktör ve G.Saray’ın eski kaptanı Bülent Korkmaz’ın payı elbette önemliydi. Şimdi her bir G.Saraylı haykırmasa da, içten eski kaptanları Korkmaz’a teşekkür ediyor.
Birden aklıma geldi. G.Saray ile Bülent arasında bir jübile sorunu çıkmıştı. Öyle değil mi?
Galiba G.Saray, Kaptan’a bir kez daha borçlandı!
Yazının Devamını Oku 29 Ocak 2007
BEŞİKTAŞ, özellikle ilk yarının son 20 dakikasında farklı bir kimliğe büründü. Beşiktaş’ın bu kısa zaman diliminde sergilediği performans, belki de şimdiye dek hiç görmediğim güzelliklerle doluydu.
Ricardinho harika oynuyordu. Ve Beşiktaş Paşa’nın yönetiminde ardı ardına 8-9 pası kolaylıkla ayaklarda dolaştırarak, pozisyon zenginliğine koşuyordu.
Beşiktaş’ın böylesine yüksek ve hatasız bir pas yüzdesiyle oynadığına ilk kez tanık oluyordum.
Herkes gibi ben de şaşırdım!
Paşa’nın dışında herkes asker gibiydi. Disiplinli, savaşçı, oyundan kaytarmayan ve özverili...
Beşiktaş, kağıt üzerinde 4-4-2 düzeninde görünse de sahada farklı bir dizilişi başarıyla uyguluyordu. Ve kenarların iki adamı Delgado ile Rico’nun genelde orta alana yönelmeleri, Beşiktaş’ı 4-2-2-2’nin kalıbına sokuyordu.
Beşiktaş’ın bu yeni kostümünü yine herkes gibi beğendim. Çok yakışmış ve tam oturmuş üzerine...
H H H
Jean Tigana’nın bundan böyle Bobo-Nobre ikilisini hiç ayırmayacağını düşünüyorum. Çift santrfor düzeni, gol yollarında pozisyon ve fırsat rahatlığı getiriyor Beşiktaş’a.
Nobre’nin attığı 3 golde, Bobo’nun katkılarını unutmak mümkün mü?
Üstelik her ikisinin rakip savunma üzerindeki baskı yöntemi, Beşiktaş’a beklenmedik toplar kazandırıyor.
İlk 45 dakika sonunda bir merakımı yanımdaki arkadaşlarımla paylaşmak istedim. Ve bir soruya yanıt aradım...
Beşiktaş, bu performansını 90 dakikaya yayabilir mi? Ve fizik gücü buna yeterli mi?
Hep bunları düşündüm devre arası... Seyirci ve taraftarların ortak görüşü de farklı bir galibiyete yönelikti.
Oysa, soyunma odasına "Şampiyon" çığlıkları ve coşkusuyla uğurladığı Beşiktaş, ikinci yarıda yine eski kimliğine dönüyordu.
H H H
Yediği gol basit bir savunma hatasıydı. Hemen Jean Tigana’nın kulaklarını çınlattım. Ne diyordu...
"Beşiktaş attığı gollerin değerini bilmiyor. Ve kolay goller yiyor."
Aynen katılıyorum. Çocuklar bile yemezdi Reinaldo’nun golünü!
Ve golden sonra Beşiktaş yeni ve farklı bir yönünü tekrar devreye soktu. Kolay etkilenen ve dağılan Beşiktaş, Ankaragücü maçındaki gibi güçlü morali ile oyuna sarıldı, maça asıldı.
Dün gece Beşiktaş ilk kez taraftarını mutlu kıldı. Attığı gollerden ve aldığı galibiyetten çok özlenen Beşiktaş’ı sundu tribünlere.
Nobre de özlenen gollerini...
Yazının Devamını Oku 22 Ocak 2007
DEĞİŞİK duygularla gittim bu maça. İki sezon önce ve Del Bosque döneminde Beşiktaş’ın yaşadığı şok sonuç, hep aklımdaydı. Yine bir kupa maçıydı ve Beşiktaş, İnönü’de seyircisiz oynuyordu. Konyaspor’a 3-1 yenildi ve elendi kupadan. Benzeri bir sonuç Tigana’nın da başına gelebilirdi.
Ve Beşiktaş yönetimi, istikrar kalkanının arkasında gizlediği Tigana’nın ipini de ani bir kararla çekebilirdi. Hep bunları düşündüm...
Böylesine hassas bir 90 dakikada Beşiktaş neler yaptı, kelimelere dökelim...
1İlk 45 dakikada 4 net pozisyon yakaladı Beşiktaş. İkisini Nobre harcadı, Bobo ve Delgado birer fırsatı kullanamadı. Nobre kaçırdıklarının dışında hareketli ve istekliydi. Bobo, pasif ve etkisiz...
2Tigana’nın 4-4-2 ve çift santrfor düzeninde Delgado ve Ricardinho kanatların iki adamıydı. Ancak, Ricardinho bu bölgeden kaçarak orta alanda oynadı. Sol kulvarı daha çok İbrahim Üzülmez kullandı. Hücum ve savunmada dengeli, oyunda etkiliydi. Delgado, sağ kulvarı pek sevmedi. Ama ikinci yarıda toparlandı ve Beşiktaş’ı çeyrek finale taşıyan golü attı.
3Orta alanın göbeğinde Koray Avcı ve Serdar Kurtuluş görevliydi. Koray inanılmaz bir top kaybıyla oynadı. Sanki, Kleberson’un bir kopyasıydı. Kazandığı topları tekrar rakibe sundu. Oysa, riskten kaçarak daha sade ve tempolu oynayabilirdi.
4Beşiktaş, ilk yarıda rakibe tek pozisyon verdi. Aytekin’in direkten dönen şutu, Beşiktaş için bir şans dakikasıydı. İkinci yarının hemen başında Baki’nin bir hatasından Ceyhun’un yakaladığı ve kaçırdığı pozisyon, birkaç dakika sonra gelecek Ankaragücü golünün habercisi gibiydi. Bunun dışında Beşiktaş savunması diğer maçlara oranla hatasız oynadı.
5Jean Tigana, Bobo’yu 65 dakika oyunda tuttu. Nasıl sabretti ve neden bekledi, pek anlayamadım. Herhalde Burak Yılmaz aklına gelince, hemen Bobo’nun ipini çekti. Burak girdi de ne yaptı? Bir fırsatı harcadı ve ısınmadan oyun bitti.
6Oyunun son 20 dakikasında herkesin kulağı Ç.Rize-Gençlerbirliği maçından gelecek haberdeydi. Oysa Beşiktaş, ilk yarıda yakaladığı net pozisyonları değerlendirseydi, böyle bir sıkıntı yaşamazdı.
7Beşiktaş’ın dün gece en sağlam yönü, yediği golden sonra bozulmayan moraliydi. Ve bu moralle çeyrek finale sıçradı. Sonuç, Beşiktaş kadar Tigana için de değerliydi. Elenseydi, Del Bosque’nin başına gelenleri Tigana da yaşayabilirdi. Ve taktiksel bir hata yapmadığı bir maçta, kaçan net fırsatlar Tigana’ya kötü bir son hazırlayabilirdi...
Yazının Devamını Oku 13 Ocak 2007
Siyah beyazlılar Antalya’da oynadığı iki maçta da özlenen performansa ulaşamadı. Ve Tigana diyor ki... ’Eğer bir sakatlık yaşanırsa, F.Bahçe ile başa çıkamayız.’ Bu, Beşiktaş taraftarına söylenecek söz mü? ANTALYA Havaalanı’nda Beşiktaş’ı İstanbul’a taşıyacak uçağı bekliyoruz. Haberler kötü. İstanbul’un üzerine bir icra memuru gibi çöken sis, Yeşilköy trafiğinin canına okumuş.
Korkunç bir rötar anonsu her an gelebilir!
Herkesin siniri tepesinde... Servis ve yol arkadaşım sevgili Erhan Güven’in bir sorusu ile irkiliyorum. Sanki gerilen sinirlerimi dağıtmak için yöneltilen bir soru...
Abiciğim, takma kafana. Unut İstanbul’daki sisi. Beşiktaş’ın üzerindeki bu sis ne zaman kalkar. Onu konuşalım.
Mutlu olan yok
- Hadi konuşalım. Ben gördüklerimi, sen yaşadıklarını anlat. Birlikte bir Beşiktaş manzarası çizelim...
Werder Bremen maçı sonrası stat kapısında biriken taraftar grubu Beşiktaş otobüsünü ıslıklarla karşıladı. Alman futbolcularını taşıyan otobüs ise alkışlarla uğurlandı. Bunu nasıl yorumlayabilirsin?
Demek ki, Beşiktaş’ın Efes Cup’daki performansı, Antalya’daki taraftar grubunu da mutlu kılmadı.
Ve iki gün sonra Jean Tigana’nın bir demeci Antalya sınırlarını da aşıp ülke geneline yayılıyordu...
"Eğer bir sakatlık yaşanırsa, sınırlı kadromuz Fenerbahçe ile başa çıkamaz!"
Sonra bu demece öfke duyan ve gazetemize ulaşan yüzlerce mail... Taraftar, Fransız hocanın bir sözüne fena takılmış...
"Küçük de olsa, bir şampiyonluk şansımız var."
Yani, F.Bahçe karşısında şimdiden pes etmiş bir Beşiktaş... Taraftarın kafasına kurşun sık, bu lafı söyleme...
* * *
VE DÖNÜYORUM Antalya Hava Limanı’ndaki sohbetimize. Erhan Güven diyor ki...
"Werder Bremen yenilgisinden sonra bir olaya tanık oldum. Alman takımı ertesi gün tam kadro idmana çıkarken, Beşiktaş günü kampta dinlenerek ve uyuyarak geçirdi. Şu Almanlar sanki idman manyağı."
İşte idman manyağı Almanlar ile aradaki fark... Werder Bremen: 4- Beşiktaş: 0
Adama sorarlar
Şimdi Efes Cup’da izlediğim Beşiktaş’ın bende bıraktığı izlenimleri kaleme almak istiyorum. Objektif davranacağım, birilerinin canını sıkmamak için kaçamak yazmıyacağım. Kızanlara da hiç aldırmayacağım...
Öncelikle Tigana’nın sözlerine bir bakıma katılıyorum.
Bu sınırlı kadromuz F.Bahçe ile başa çıkamaz. Bir sakatlık yaşanırsa, şampiyonluk şansımız sıfırlanır!
Bu sözleri mantık kefesine koyarsan, doğru söylüyor. Ancak, biri kalkıp sorsa...
Bu kadro kalite ve sayısal olarak senin isteklerin doğrultusunda oluşmadı mı... Kimi istedin de almadılar?
Delgado, Burak Yılmaz, Fahri Tatan, Baki Mercimek, Runje, Nobre, Serdar Kurtuluş. Her biri senin yönetime sunduğun listenin yıldızları...
Ve Ricardinho gibi dünya çapında bir kalite. O da yönetimin sana bir armağanı değil mi?
Tigana her şeyi zamandan bekliyor. Bir bakıma, "Zaman Beşiktaş için en iyi ilaçtır" diyor. Ve zaman kavramının arkasına gizleniyor. Ben de diyorum ki...
Her şeyi zamandan beklemek şarklı bir düşüncenin ürünüdür. Üstelik biraz fazla beklemedik mi?
Pasif düşünce
EFES CUP’da oynadığı iki maç sonrası Beşiktaş için şöyle bir genelleme yapabilirim...
1Beşiktaş gücünü ve enerjisini bir büyük takım gibi kullanmıyor. Sanki, rakibi sindirmek için değil, rakibe karşı koymak gibi pasif bir düşünce ile oynuyor. Bu da Beşiktaş’ı sıradan bir takım kimliğine sokuyor.
Ağırlığı kalmaz
2Bu takımda Ricardinho ile Delgado birlikte oynamadığı sürece, Beşiktaş hiç bir maçta ve hiç bir rakibe ağırlığını hissettiremez. Oyun organizasyonu, hücum ve pozisyon zenginliği gibi değerleri yakalamak, ancak bu ikilinin varlığı ile gerçekleşebilir. Hala, "Ricardinho ile Delgado yanyana oynar mı?" gibi bir soruyu tartışmak, Beşiktaş için sadece bir zaman yitimidir.
3Beşiktaş’ın yediği her golde Tigana’nın bir sözü kulaklarımda çınlıyor. Diyor ki... Beşiktaş, attığı golün değerini bilmiyor. Ve kolay goller yiyor. Doğru söylüyor. Ve Beşiktaş, kolayın da ötesinde komik goller yiyor. G.Saray maçında Ümit Karan’ın attığı golü hatırlayın. Ümit Karan’a en yakın savunma adamı, pozisyonun 10 metre uzağındaydı.
Tigana’nın teşhisine bir lafım yok. Ama 1.5 yıl gibi uzunca bir zaman diliminde, böyle yaşamsal bir soruna hala çözüm bulmakta zorlanması, herkes gibi beni de düşündürüyor.
4Bazı futbolcuların performansı farklı bir çizgiye ulaşmadığı sürece, Beşiktaş şampiyonluk maratonunda yaya kalır. Kleberson gibi bir kalite neden gerçek kimliğine kavuşamıyor. İbrahim Akın gibi bir yetenek neden düşük kapasite ile oynuyor. Nobre gibi bir golcü, Beşiktaş’ta neden pozisyon sıkıntısı yaşıyor. Burak Yılmaz gibi bir genç neden hiç de alışık olmadığı bir bölgede harcanıyor. İstatistiklere göre, Ali Tandoğan gibi sağ kulvarı en iyi kullanan bir futbolcu, neden hiç sevmediği bir bölgede, savunmada görev alıyor.
Falsolar yapıyor
Ve Tigana neden bu manzarayı hala kapalı gözlük seyrediyor. Özlenen Beşiktaş’ı yaratacak sistem arayışında falsolar yapıyor.
Daha söylenecek çok şey var. Ancak, anons yapıldı, sis kalkmış. İstanbul’a dönüyoruz. Kusura bakmayın sevgili Beşiktaşlılar... Zaman yok, yine de bana ısrarla sormak istediğiniz son bir sorunun yanıtını hemen veriyorum...
İstanbul’da sis kalktı, ama Beşiktaş’ın üzerindeki sis devam ediyor. İstanbul’a umutsuz dönüyorum.
Yazının Devamını Oku