Korkut Göze

Gördünüz mü?

3 Kasım 2008
OYUNUN ilk 30 dakikalık bölümü için yazabilecek bir şeyler bulamadım. Daha doğrusu Beşiktaş’ta beklediğim tempoyu göremedim. Mustafa Denizli, oyun yapısında ufak bir oynamayla Tello ve kaptan Delgado’nun görevlerini değiştirmişti.

Tello’yu orta sahanın göbeğine çeken Denizli, Delgado’yu da hücumdaki Holosko-Nobre ikilisinin arkasına gönderdi.

Beşiktaş, ilk yarının genelinde kimliğinden uzak bir performans sergiledi. Sadece iki pozisyon Beşiktaş’ın sahadaki varlığını hatırlattı.

Biri, Tello’nun Cisse’nin önüne attığı nefis pas... Diğeri de Delgado’nun, Holosko’ya yarattığı pozisyon... Atılan paslar mükemmeldi. Vuruşlar ise berbat...

Cisse ve Holosko skoru etkileyecek her iki fırsatı da adeta eline ayağına dolaştırdı.

Biliyorum, kötü ve etkisiz oyun her iki teknik adamın da canını sıktı. Ve oyun başladıktan kısa bir süre sonra değiştirmeyi düşündükleri isimleri ısınmaya gönderdiler.

* * *

YİNE de her iki takım ikinci 45 dakikaya aynı kadroyla başladı. Oysa, Denizli’den bir farklılık bekliyordum. İlk 45 dakika etkisiz ve silik bir çaba içinde gördüğüm Serdar Kurtuluş’u kenara alacağını düşünüyordum. İkinci yarıda yine sağ kanatta inanılmaz pas hatalarıyla zaman öldürdü. Mustafa hocayı tanımasam içime bir şüphe düşecekti...

Acaba, Beşiktaş tek puana mı oynadı!

Oyunun genelinde yük Beşiktaş savunmasının sırtındaydı. Kayserispor, Beşiktaş orta sahasında bulduğu rahatlığa karşın savunmada sert bir dirençle karşılaştı.

İbrahim Toraman ve Zapotocny, bu bloğun en iyileriydi.

Yine de Kayseri golünde Sivok’tan başlayan hataya savunmanın diğer bekçileri de seyirci kaldılar.

* * *

ANTALYA maçında Bobo’nun halini gördükten sonra dün kulübede beklemesini normal karşıladım.

Ancak, Kayseri maçında izlediğim Holosko’nun da Bobo’dan bir farkı yoktu. Nobre bu alanda boşuna yırtınıp durdu.

Kaptan Delgado’nun ne yaptığını merakla bekleyenlere kısa bir notum olacak.

Eli belinde dolaşıp durdu!

Ve Denizli, 78. dakikada iki değişiklik yaptı. Tello ve Nobre’yi çıkardı. Bobo ile Serdar Özkan’ı aldı. Serdar Özkan’ı alışını anladım da, Nobre neden çıktı, pek kavrayamadım.

Bu arada, Beşiktaş’ın kaybetmesine hiç şaşırmadım. Kayseri’de zor bir sınavdan geçeceğini biliyordum. Aklıma bazı dostların sözleri geldi...

Beşiktaş, çok koşuyor ve iyi mücadele ediyor!

Evet, yenilgiden sonra bu sözleri hatırladım. Ve gördüm ki sadece çok koşarak maç kazanılmıyor. Herhalde onlar da anlamıştır.
Yazının Devamını Oku

Geciken sevinç

31 Ekim 2008
MUSTAFA Denizli, Kayseri maçını düşünerek İnönü’ye farklı bir kadro sürdü. Delgado’yu pazara saklarken, o bölgenin sorumluluğunu Serdar Özkan’a yükledi. Genç Serdar, Delgado’dan daha çok koşarak ve enerji tüketerek oynadı.

Ancak, Delgado’nun özelliklerini yakalayamadı. Kalabalık rakip defans arasına yaptığı driplingler, adeta intihar saldırılarını andırıyordu.

Oysa, daha basit ve topla daha az oyalanarak oynayabilirdi.

İlk yarıda Beşiktaş’ın hatalı pas yüzdesi bir hayli yüksekti. Tello ve Delgado’suz bir oyunda pas trafiğindeki kargaşa normaldir. Ancak yüzdesi, Beşiktaş’ın düzenini ve temposunu etkiliyorsa... Buna da alternatif bir çare düşünmek gerekir...

Bobo formsuz günlerini sürdürüyor. İlk yarı hiç görünmedi. Kalabalık savunmadan rahatsız oldu. Ne düşündüğünü yapabildi ne de istenileni...

Yine ilk yarıda Holosko da aradığı koşu yollarını bulamadı. Yine de Antalya kalesine en çok yaklaşan adamdı.

* * *

DENİZLİ, oyunun final bölümüne Tello ile Cisse’yi alarak başladı. Ve Serdar Özkan da sol kulvarda yeni bir göreve soyundu. Bu arada, Ekram Dağ’ı savunmanın soluna çeken Denizli, Sivok’u da orta alana sürdü.

Beşiktaş’ın oyunu kanatlara taşıma isteği, özellikle hücum bölgelerine hareket ve dinamizm getirdi.

İlk yarıda pozisyon yaratmada sıkıntılar yaşayan Beşiktaş, atak sayısını daha farklı bir düzeye taşıdı. Bu dakikalarda bile Delgado’suz oynamanın belirtilerini rahatlıkla hissetti.

Rakip kalede yoğunlaşan baskı, tüm çabalara karşın net bir pozisyon getirmedi. Fırsat furyası ancak 60. dakikadan sonra başladı.

Ve Bobo’nun art arda harcadığı iki pozisyon için fazla bir yorum yapmayacağım...

Bu fırsatlar birkaç dakika ara ile aynı futbolcunun ayağına geliyorsa... Ve ikisini de dışarıya atıyorsa, Bobo’yu bir kenara çekip, derdini bir sormalı!

* * *

HOLOSKO’nun golü her şeyden önce stiline ve oyun kimliğine yakıştı.

Alkışlanacak bir goldü. Ancak, Tello’nun attığı golün tadı bir başkaydı...

İlk 45 dakikadaki oyunu ile tribünleri Kayseri seferi öncesi derin bir düşünceye sürükleyen Beşiktaş, ikinci yarıdaki performansı ile her şeyi unutturdu.

Dikkatle izledim, savunma ilk kez bir oyunu hatasız tamamladı. Ve bu bölgenin en iyi adamı da İbrahim Toraman’dı...
Yazının Devamını Oku

Susanlar da beğendi

28 Ekim 2008
CUMA gecesinden başlayalım... Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ankara fatihi Beşiktaş’ın İnönü’de Sivasspor’u yeneceğine inananlar, tribünleri doldurdu.

Maç öncesi Mustafa Denizli’nin uyarılarını kulak arkasına itenlerin başında geliyordum. Ne diyordu...

Sivasspor canımızı yakabilir!Hiç inanmadım. Hocanın, dudak bükürek insanı düşündüren ve şüphelere sürükleyen esprilerinden biri diye algıladım bu sözleri...

Tahmini cuk diye oturdu. Oturduktan sonra da ikileme düştüm. Her maça yüzde 51 ile başlayan Denizli, neden böyle bir endişe içindeydi. Düşünmeye başladım...

 Acaba, Beşiktaş’ın İnönü sendromu Denizli’yi de mi tedirgin ediyordu.  Yoksa, Beşiktaş’ın genelinde mi bir arıza vardı.

Yazının Devamını Oku

Başına geldi!

25 Ekim 2008
BEŞİKTAŞ, erken yediği gole 10 dakika sonra karşılık verdi. İki gol arasındaki kısa zaman diliminde tribünlerden gelen desteğin bir anlamı olmalıydı. Bu, Beşiktaş’a duyduğu inancın bir coşkusuydu.

Golle birlikte Beşiktaş’tan daha farklı ve etkili bir tempo bekliyordum. Aradığım farklılığı göremedim. Beklentilerim de bir- iki pozisyon ve bir kaç karambolle sınırlı kaldı.

Tello’nun oyuna el attığı anlarda... Ve Delgado’nun katılımıyla ortaklaşa geliştirdikleri ataklar dışında, Beşiktaş ilk 45 dakikada kollektif bir kükreyişe ulaşamadı.

Böyle bir ortamda geriden ve kanatlardan kopup gelecek sürpriz isimler skoru zorlayabilirdi.

Bu role de kimse soyunmadı Beşiktaş’ta. Savunmanın göbeği, Mehmet Yıldız korkusu ile ileri çıkmaktan çekindi. Serdar Kurtuluş ve İbrahim Üzülmez de bölgelerinde çakılı kalınca, Beşiktaş üretken bir oyun düzenine kavuşamadı.

Ve ilk 45 dakika böyle geçti. Açıkçası, tribünler aradığı tadı bulamadı Beşiktaş’ta!..

* * *

Devre arası soyunma odasında konuşulanları bilmiyorum. Ancak, Mustafa hocanın cesaret aşılayan sözlerini duyar gibiydim...

İkinci yarının hemen başında ve bir pozisyonda Beşiktaş’ın 8 adam ile rakip kaleye koştuğunu görünce anladım. Beşiktaş, korkularını ilk yarıda bırakmıştı.

Şimdi, madalyanın birde başka yönüne bakalım... Dün gece Bobo ve Nobre gibi iki hücum adamına yaratılan pozisyon sayısı sınırlıydı.

Yeni düzende Delgado’nun yüklendiği pozisyon, Arjantinliyi zaman zaman bu ikiliden uzaklaştırırken, yalnızlığa da itti.

Delgado, ikinci yarının belirli bir bölümünden sonra rakip kaleye daha yakın oynayarak skora asıldı.

Bilemiyorum, bu bir refleksten mi kaynaklandı, yoksa Denizli’den gelen bir istek miydi?

* * *

Beşiktaş, oyunun hemen başında yediği kolay golün faturasını fena ödedi.

Ve Zapotocny’nin bir anlık gafleti Beşiktaş’ın iki puanını alıp götürdü.

Sezon başından bu yana hep bir soruya yanıt aradım. Ve Zapotocny’nin, savunmanın göbeğinde Beşiktaş’ın başına beklenmedik işler açabileceğini ısrarla söyledim.

Gol sonrası Mustafa Denizli’nin sözlerini hatırladım. Ne demişti, Mustafa Denizli...

"Dikkat edin, güçlü bir rakiple oynuyoruz. Sivasspor canımızı acıtabilir."

Dediği gibi oldu. Beşiktaş’ın canı yandı. Ve geçen hafta Başkent’te yakaladığı havayı İnönü’de yitirdi Beşiktaş... Bir bakıma Hocamın aklına gelen, başına geldi!
Yazının Devamını Oku

İşlerine gelmez

21 Ekim 2008
ENGARENK bir lig haftası yaşadık. Güiza’nın, üçüncü F.Bahçe golünde, Semih Şentürk’e hazırladığı pozisyon bir harikaydı. Konuşuldu ve geldi geçti. Beşiktaş, Mustafa Denizli ile ilk seferinde G.Birliği’ni yıkıp geçti. İlk 13 dakikada attıkları üç gole herkes şaşırdı. O da konuşuldu ve geldi geçti.

G.Saray-Trabzonspor karşılaşmasındaki heyecan maç öncesi başladı. Bir hafta hiç eksilmeden sürdü. Farklı skor, Lincoln’ün kırmızı kartı geceye damgasını vurdu. Onlar da konuşuldu. Ve geldi geçti.

Eskişehirspor, Bursaspor’u evinde yendi. İddaacılar yattı. Gaziantepspor, Kamil Ocak’ta Konyaspor’a kaybetti, iddaacıların kaybına totocular da eklendi.

Ve Ankaraspor, bir hafta önce F.Bahçe’ye 4 atan Kayserispor’u deplasmanda silkeledi herkes nakavt... Bunlar da konuşuldu ve geldi geçti.

Hiçbirinin raitingi Yılmaz Hocamı aşamadı!

Kocaelispor-F.Bahçe maçını izleyenler... Daha sonra özetlerden görüntüleri seyredenler, birbirlerine heyecanla hep aynı soruyu sordular...

Yılmaz Vural’ı seyrettin mi?

Hatta ve hatta Yılmaz Vural şov, Bülent Yıldırım’ın da üzerine çıktı. Hani maçı, 90+5’ten fazla oynattığı ileri sürülen maçın hakemi...

Mahallenin kasabı, bakkalı. Apartman görevlisi, simitçi, market sorumlusu. Hangisi ile karşılaşsam, nereye gitsem her biri o soruyu yöneltti bana...

Yılmaz hocayı seyrettin mi?

Hiçbiri demedi ki...

Dinledin mi Yılmaz Vural’ı?

* * *

EVET, her biri o soruda birleştiler. Gördün mü, seyrettin mi gibi! Oysa, Vural’ın maç sonrası söyledikleri, görüntülerden daha etkileyici ve önemliydi.

Ancak, o müthiş parendeler, taklalar arasında kaynayıp gitti!

Hatırladıklarımı aynen yazıyorum...

Yüreksizler diyerek kolları sıvıyor Yılmaz Vural. Ve devam ediyor...

Bu ülkede bir tane hakem yok.
Her birini tebrik ediyorum. 10 yıl geldi geçti bir tanesi gidip Avrupa’da doğru dürüst bir maç yönetmedi. Ne Dünya Kupası’nda, ne de Avrupa Şampiyonası’nda göründüler.

Daha sonra lafı Kocaeli-F.Bahçe maçına getirip, yine maçın hakemine yükleniyor Yılmaz Vural...

Bu bize yapılmış bir terbiyesizliktir.

Atılacak adamı atmıyorsun, 90+5 olmuş daha neyi oynatıyorsun. Bu kadar basiretsizlik olmaz.

Ve hızını alamıyor Yılmaz Hoca bir kez daha patlıyor...

Tanrı mısın be!

* * *

VE öfkesini şu sözlerle noktalıyor Yılmaz Vural...

Anlamadığım bir şey var. Hadi, yerli futbolcu yetersiz diyorlar ve yabancı futbolcu getiriyorlar. Bizlere bakıp yerli hocalar yetersiz deyip, yabancı teknik adam arıyorlar.

Burada duruyor Vural ve tebessüm ederek nokta atışı yapıyor...

Peki, bu hakemler çok mu iyi ki yabancılarını getirmiyorlar!

Ve bu soruyu birkaç kez tekrarlıyor...

Çok mu iyi bu hakemler. Niye yabancı getirmiyorlar?

Ve bunun yanıtını da yine kendi veriyor...

Getirmezler, getirmezler...

Yine bir tebessüm ve yine bir sitem...

İşlerine gelmez. Getirirler mi!

* * *

YILMAZ Vural’ın sadece şovunu izleyenler ve bundan kendilerini alamayanlar, hocanın yukarıdaki sözlerini atladılar.

Oysa, gerçekten üzerinde tartışılacak ve konuşulacak çok şey var. Bunları dinledikten sonra yıllar öncesine döndüm. Ve hatırladım.

1950’li yıllarda, hatta daha sonra bazı maçlara yabancı hakemler gelirdi. Bir kere derbileri kesinlikle onlar yönetirdi.

O dönemlerde gençtik, toyduk. Anlayamazdık neden yabancı hakem getirildiğini. Şimdi Yılmaz Vural söylüyor.

Bağıra bağıra söylüyor...

Yabancı hakem getirmek artık işlerine gelmez!
Yazının Devamını Oku

Bir kaşık bal

20 Ekim 2008
MUSTAFA Denizli, hücum borusunu Başkent’te çaldı. Ve Gençlerbirliği, Beşiktaş’ın oyun planı ve düzenini kavrayamadan 13 dakikada üç şok gol yedi. Oysa Beşiktaş’ta isimler aynıydı, kadro ile fazla oynamamıştı Denizli.

Değişen, sadece futbolcuların yüklendiği sorumluluk ve görev farklılığı idi. Birkaç örnekle anlatayım...

Rakip, hücumda Holosko ve Nobre’nin arkasından gelecek adamın Delgado olacağını düşünürken, Tello’nun öldürücü ve etkili deparlarıyla çarpıldı.

Ve zaman zaman Holosko ile Nobre’nin arasında bir forvet gibi oynayan Tello’nun pozisyonu, Mustafa Hoca’nın Beşiktaş’taki ilk sürprizi idi.

Beşiktaş, oyunda rakibe göre tavır aldı. Top rakipteyken kalesini çok adamla savundu. Defansı dörtledi, orta saha tam kadro yardımlaşmaya koştu. Takım savunmasına özen gösterdi Beşiktaş...

Ve hücuma çıkarken, Sivok-Toraman-Zapo üçlüsünü geride bırakarak, kalabalık bir manga ile saldırdı rakibe.

* * *

Oyunun ilk 25 dakikalık bölümünde Beşiktaş’ın tempo ve farklı görüntüsü keyifle izlendi.

Sonra ağırdan almaya başladılar oyunu... Üç golün getirdiği rahatlık bir virüs gibi girdi Beşiktaş’ın coşkulu temposuna.

Bu dakikalar, Beşiktaş’ın disiplinden uzaklaştığı bir zaman dilimiydi.

Beşiktaş’ın yeni çehresine hiç yakışmadı!

Lafı, Delgado’ya getireceğim. Beşiktaş’ın yeni kimliğinde renksiz bir portre gibiydi.

Sanki, kayboldu oyunda... Oysa, orta sahada önemli bir görev üstlenmişti.

Bana göre rolünü beğenmedi Delgado!

* * *

Denizli,
tempoyu canlandırmak için ikinci yarıda 62. dakikada iki değişiklik yaptı. Oyuna Ali Tandoğan ile Bobo’yu aldı. Özellikle Bobo gerekli bir değişimdi. Holosko, kaybolan tempodan en çok etkilenen futbolcuydu.

Kendi başına işler yapmaya kalkışınca makası yedi...

Beşiktaş, Mustafa Denizli ile ilk sınavını verdi. Ve rahat bir maç aldı.

Nasıl bir Beşiktaş izlediğimi sorarsanız... İlk 25 dakikada ağzıma bir kaşık bal çaldı. Sonra kenara çekildi!

Ancak, bu film burada bitmedi. Devamı daha güzel olacak...
Yazının Devamını Oku

Sadece kazandılar

7 Ekim 2008
ERTUĞRUL Sağlam, İnönü’ye yine farklı bir kadro çıkardı. Bobo-Holosko ikilisi kenarda... Tello ve İbrahim Toraman da kulübe hapsindeydi. <br><br>Ve oyunun ilk 45 dakikalık bölümü biterken sevgili dostum İsmail Er yıllardır hep sorduğu soruyu bir kez daha tekrarladı. <br><br>"Beşiktaş’ı beğendin mi?" Hiç düşünmeden yanıtladım İsmail Er’i...

"İlk 45 dakikayı çok kötü oynadı."

Ve bunu söylerken birkaç dakika önce Ertuğrul Sağlam’ın yaptığı değişiklik aklıma geldi. Serdar Özkan’ı kenara alan Sağlam, Holosko’yu sağ çizgiye koydu.

O ana kadar hiçbir pozisyon üretemeyen... Ve rakip ceza alanına girmekte sıkıntılar çeken Beşiktaş’a bir çare arıyordu Ertuğrul Sağlam.

Sadece hücumda değil başka bölgelerde de sıkıntıları vardı Beşiktaş’ın.

Oyunun 20. dakikasında yediği gol bir savunma gafletiydi...

Kadir Bekmezci, kendi yarı alanından gelip, Beşiktaş ceza sahasına sızarken... Ve topa vururken görenler söylesin, hiçbir Beşiktaşlı’dan bir müdahale geldi mi?

Hep birlikte sadece pozisyonu izlemekle yetindiler. Sonra yine hep birlikte saç-baş yoldular. Ve kahroldular.

Topun ağlarla kucaklaştığı an ceza alanı içindeki Beşiktaşlı futbolcuları saydım...

Neredeyse bir takım oradaydı!

* * *

Ve sevgili İsmail Er yine bir soruyla dikildi karşıma.

"İyi oynayan bir futbolcu söylesene?"

Tek isim veremedim. İlk yarı sonunda tribünlerin isyanı da bunu doğruluyordu. Bağırıyorlardı...

"Adam gibi oynayın, canımızı sıkmayın."

Neydi Delgado’nun o hali? İkinci yarıda üç forvetle oynayan Beşiktaş’ta Delgado’nun atacağı gollük bir pası herkes gibi ısrarla bekledim. Sanki hiç oralı değildi.

Ve ancak 63. dakikada sahne aldı kaptan... Kafayla ortaladığı topu Nobre de kafayla tamamladı.

Kaptanın o dakikaya kadar isteksizliğine, sallanmasına bir anlam veremedim.

Biliyorum, Beşiktaş güç koşullarda bir maç oynadı. Ertuğrul Sağlam da moralsiz bir ortamda oyunu yönetti.

İkisi de düşük bir performans gösterdiler!

Beşiktaş, ağır tempoda oynadı. Sağlam da bu etkisiz tempoyu canlandıracak taktiksel bir girişimi gerçekleştiremedi.

Oysa, tribünlerin hoşgörüsü ve coşkusu buna yeterliydi.
Yazının Devamını Oku

Adam kullanma sanatı

7 Ekim 2008
ARAĞACINI kurdular, gömleği giydirip dedikoduya başladılar.<br><br>İstifa mı eder, yönetim mi ipini çeker? Spor gündemi Ertuğrul Sağlam’ın kaderini tartışırken, Süper Lig’in kaygan zemini iki teknik adamı daha dillere düşürdü.

Biri Aragones, diğeri Skibbe!

Şimdi manşetler ve yorumlar bu iki adamı yargılıyor.

Aragones, Kayserispor yenilgisinden sonra özür dilese de... Tek ve en hatalı kişi benim diyerek suçu yüklense de...

Ve istifayı kesinlikle düşünmüyorum diyerek tavrını koysa da, sonuçlar ve istatistikler F.Bahçe’ye gönül verenleri çıldırtıyor.

Aragones’in ekibi, bu sezon oynadığı 6 Süper Lig maçının dördünü kaybetti.

Benzeri bir felaketi tam 37 yıl önce bir kez daha yaşadı F.Bahçe. Şimdi de Aragones ile yaşıyor.

Kayserispor, 11 yıl sonra Kadıköy’de ilk kez F.Bahçe’yi yendi. Bu da Aragones’e rastladı.

Ve F.Bahçe 115 lig maçı sonrası ilk kez Kadıköy’de 4 gol yedi. Bu da Aragones’in kredisini tüketti.

Yine de direniyor Aragones. Hem de hiç aldırmadan... İspanyol Canal Plus televizyonu, Aragones, başkan Aziz Yıldırım’ın da koltuğunu sallıyor diye feryat etsin...

F.Bahçe tribünleri yırtarcasına I love you Zico diye İspanyol hocaya sitemler göndersin... Aragones istifini hiç bozmuyor.

Üstelik, bir de yorum getiriyor bu isyana:

İşler iyi gidince, bu kez de seni seviyoruz Aragones diye bağıracaklar.

Sonuçta, F.Bahçe ve Aragones berbat bir hafta sonu geçirirken, Kayserispor alkışlarla uğurlandı Kadıköy’den. Lafın kısası...

Tolunay Kafkas Şah dedi, Aragones Pes etti!

NOT : Fenerbahçe’nin Alex’siz maç kazanamıyor düşüncesini savunanlara duyurulur...

HHH

SKİBBE’
yi aslanların elinden F.Bahçe kurtardı! G.Saray, Bursa’da kaybederken, F.Bahçe, Kadıköy’de Kayserispor’u yenseydi...

Ne olurdu Skibbe’nin hali?

Kim dinlerdi Alman hocanın maç sonrası sıraladığı özürleri...

Æ Sonucunu doğal olarak sakatlıklara bağlayabiliriz.

Æ Sakatlıktan sonra bazı oyuncuların eski performanslarına dönmesi zaman alıyor.

Æ Bu da takım birlikteliğimizi bozuyor.

Æ
Defansif orta saha oyuncularımızın sakatlığı sonucu etkiledi.

Skibbe, böyle bir açıklama ile özetledi Bursa yenilgisini. Oysa, serzenişler sakatların da ötesinde Skibbe’ye yönelikti.

Bu arada maçın sonucununu etkileyecek iki flaş ismi gündeme getirenler, iki teknik adam Samet Aybaba ile Skibbe arasında da bir kıyaslama yapıyorlardı. Ve diyorlardı ki...

Samet Aybaba Yusuf Şimşek’i ne kadar akıllı kullandı. Skibbe, Lincoln’ü nerelerde koşturdu!

Sonuçta, G.Saray’ın beklenmedik bir yenilgi ile sarsıldığı haftada, F.Bahçe de beklenmedik bir darbe aldı.

Ve Tanrı Skibbe’yi korudu!

HHH

LAF Ertuğrul Sağlam’
dan dönüp dolaşıp nerelere geldi. Ve bir başka teknik adam, Samet Aybaba...

G.Saray maçı öncesi kısa bir telefon sohbeti yaptık Samet hoca ile.

Israrla gençlerden söz etti. Gelecekte bu gençlerin Bursaspor’u inanılmaz yerlere taşıyacağını söyledi.

Onları anlatırken, ister istemez sesi yükseliyordu. Gençlere duyduğu güvene adeta başkalarını da inandırmak istiyordu.

Lafın arasında dedi ki...

Benim geniş kadromda 1992’li 8 futbolcu var.

Yani, 16 yaşında mı?

Evet, ancak o kadar. Bir o kadar da 18 yaşında genç var.

Genç değil hocam bunlar çocuk!

O çocukların her biri bir-iki yıl içinde Bursaspor formasını giyecek.

Ve telefonu kaparken şöyle bir espri yaptı Samet hoca...

Bu sezonda Bursaspor’un ilk onbirinde iki tane 16’lık çocuk görürsen hiç şaşırma!

Bursaspor-G.Saray maçını izlerken bu söyleşimiz geldi aklıma. Ve gözüm 33’lük Yusuf Şimşek’e takıldı. Söylendim kendi kendime...

Bir fidan bahçesinde sanki koca bir gül.

Oyunun 90 dakikalık kısacık ömrüne bunca güzelliği sıkıştırmak her babayiğidin işi değil.

Zidane mısın be kardeşim!

HHH

VE
ardı ardına gelen telefonlar bir raslantı mıydı. Yoksa bir komplo mu?

Trabzonsporlu bir okur ve onu izleyen diğer taraftarlar sitemle karışık yakındılar...

Trabzon’dan hiç söz etmiyorsun!

Ne yazmamı istiyorsunuz. Lidersiniz, mutlusunuz. Bunları yazarak anlatmak mümkün mü?

Tebrikler!
Yazının Devamını Oku