MUSTAFA Denizli, hücum borusunu Başkent’te çaldı. Ve Gençlerbirliği, Beşiktaş’ın oyun planı ve düzenini kavrayamadan 13 dakikada üç şok gol yedi.
Oysa Beşiktaş’ta isimler aynıydı, kadro ile fazla oynamamıştı Denizli.
Değişen, sadece futbolcuların yüklendiği sorumluluk ve görev farklılığı idi. Birkaç örnekle anlatayım...
Rakip, hücumda Holosko ve Nobre’nin arkasından gelecek adamın Delgado olacağını düşünürken, Tello’nun öldürücü ve etkili deparlarıyla çarpıldı.
Ve zaman zaman Holosko ile Nobre’nin arasında bir forvet gibi oynayan Tello’nun pozisyonu, Mustafa Hoca’nın Beşiktaş’taki ilk sürprizi idi.
Beşiktaş, oyunda rakibe göre tavır aldı. Top rakipteyken kalesini çok adamla savundu. Defansı dörtledi, orta saha tam kadro yardımlaşmaya koştu. Takım savunmasına özen gösterdi Beşiktaş...
Ve hücuma çıkarken, Sivok-Toraman-Zapo üçlüsünü geride bırakarak, kalabalık bir manga ile saldırdı rakibe.
* * *
Oyunun ilk 25 dakikalık bölümünde Beşiktaş’ın tempo ve farklı görüntüsü keyifle izlendi.
Sonra ağırdan almaya başladılar oyunu... Üç golün getirdiği rahatlık bir virüs gibi girdi Beşiktaş’ın coşkulu temposuna.
Bu dakikalar, Beşiktaş’ın disiplinden uzaklaştığı bir zaman dilimiydi.
Beşiktaş’ın yeni çehresine hiç yakışmadı!
Lafı, Delgado’ya getireceğim. Beşiktaş’ın yeni kimliğinde renksiz bir portre gibiydi.
Sanki, kayboldu oyunda... Oysa, orta sahada önemli bir görev üstlenmişti.
Bana göre rolünü beğenmedi Delgado!
* * *
Denizli, tempoyu canlandırmak için ikinci yarıda 62. dakikada iki değişiklik yaptı. Oyuna Ali Tandoğan ile Bobo’yu aldı. Özellikle Bobo gerekli bir değişimdi. Holosko, kaybolan tempodan en çok etkilenen futbolcuydu.
Kendi başına işler yapmaya kalkışınca makası yedi...
Beşiktaş, Mustafa Denizli ile ilk sınavını verdi. Ve rahat bir maç aldı.
Nasıl bir Beşiktaş izlediğimi sorarsanız... İlk 25 dakikada ağzıma bir kaşık bal çaldı. Sonra kenara çekildi!
Ancak, bu film burada bitmedi. Devamı daha güzel olacak...