İnsanlığa büyük besteler, kitaplar, resimler, heykeller vb bırakmış onlarca dâhinin mental problemlerle uğraşmış olması aradaki bağı kuvvetlendiriyor.
Tolstoy’dan Michalengelo’ya, Balzac’tan Jackson Pollock’a, Van Gogh’tan Victor Hugo’ya, Charles Dickens’tan Ernest Hemingway’e kadar uzanıyor listeler...
Marcel Proust “Dünyada harika olan her şey nevrotiklerin eseridir” dedikten sonra bu başyapıtları insanlığa armağan edenlerin üretirken yaşadıkları korkulara, baskılara, fiziksel ve ruhsal zorluklara dikkat çeker...
Geçtiğimiz günlerde kendisinden bir canavar yontmuş büyük bir dehayı kaybettik...
İstanbul’un iki köklü kulübü mesajı, kazancı, havası büyük bir galibiyet hayaliyle kar altında sahaya çıkarken iyi ve heyecanlı bir derbi beklentisi de haliyle yüksekti. Futbol kalitesinin bu beklentinin altında kaldığı bir ilk yarı izledik. Beşiktaş’ın topla oynama oranlarına yansıyan üstünlüğü ve oyunu dikte ettirme isteği 20 dakika dolmadan kırıldı ve maçın terazisi dengelendi.
Pozisyon üretiminde iki takımın da güçlük çektiği gözlenirken, 30-35’inci dakikalar arasında bir yerde ‘güçte bir dalgalanma’ oldu, iki takım da golü kokladı. Marcao’nun vurduğu, Atiba’nın çizgiden savuşturduğu şutu, Beşiktaş’ın Larin’le değerlendiremediği net pozisyon izledi. ‘Güçte esas değişim’ ise Diagne’nin kırmızı kart görmesi ve Galatasaray’ın 10 kişi kalmasıyla yaşandı.
ÇAKIR’A ACiL FORM DiLERiM
Çok istenirse Diagne’nin kırmızı kart gördüğü pozisyonu konunun uzmanları hakkıyla tartışır ancak Cüneyt Çakır’ın genel olarak pozisyonları süzmekte güçlük çektiğine, iki takımın da kartlık bazı faullerini görmediğine/göremediğine, sahada nerede durduğunu şaşırdığına şahit olduğumuzu hatırlatayım... Kendisine acil form ve şifa dilemek lazım.
Sergen Yalçın eksilen Galatasaray’ı, Oğuzhan’ı Mensah’la, sarı kartı cebinde gezen Ghezzal’ı da N’Koudou ile değiştirerek yıpratma planını devreye soktu. Fatih Terim de bu değişikliğe Arda Turan’ı Donk ile, Belhanda’yı da Babel ile değiştirerek karşılık verdi.
Beşiktaş 10 kişi kalan rakibini baskıyı artırarak hataya zorlamak için çabaladı ve bu çaba Luyindama’ya yazılacak bir hata üstünden golü getirdi.
ETEBO FiLAN OLACAK iŞ DEĞiL!
G.Saray, ufukta zorlu deplasmanlar belirmişken zirve yarışında telafisi mümkün gözükse de ağır bir yara aldı. Bu maçın kaybedilmesini eksik kalmaya bağlamanın Galatasaray’a fayda sağlamayacağını, dün rakibini birkaç cılız pozisyon dışında zorlayamayan oyun zihniyetine dikkatle bakmak gerektiğini söylemeliyim. Kadro seçimi üzerinden eleştiri getirmeye sıcak bakmam fakat Etebo filan pek olacak iş değil; sanki zorlamamak lazım, öyle değil mi?
Cevap geldi: “Yok...”
Ardından Yozgat’a sordu: “Yozgat, kar var mı?”
Cevap yine “Yok” şeklinde geldi...
Ocak ayında Sivas’ta, Yozgat’ta kar olmaması kıyamet değilse bile felaket habercisidir.
Erzurum’da, bakın Erzurum diyorum, köylülerin ocak ayında kar duasına çıktığını okudum; daha ne olsun?
Durum malum; müthiş bir kuraklık yaşanıyor.
Antalya Çayboğazı’ndan İznik Gölü’ne, güzelliğinin kurbanı olan Salda’dan
Günümüzde bu seriye yeni kitaplar eklemek gerekirse sanırım en popüler başlıklar “Hangi Aşı” ve “Hangi Mesajlaşma Uygulaması” olur...
Eş, dost, akrabanın “aşı” konusundaki tartışmalarında keskin taraflar belirmesine, karşıtların keskinliğine, aşı yanlılarının bölünmüşlüğüne ve kafa karışıklığına bir “güncel siyaset tartışması” muamelesi yaparak mesafe koymaya, direnmeye çalıştım uzun süre.
Uzlaşma yanlısı bir çizgi izlemeye çalıştım, tarafları akla-mantığa davet ettim ve kaosun da nihayetinde kendi çözümüne ulaşacağını düşünerek kendi fikrimle birlikte kabuğuma çekildim.
Rahat bıraktılar mı? Hayır!
“Aşı olacak mısın? Hangi aşı? Pekiii, bilmem kim olacak mı? Olmak istemeyene zorla aşı yapılacak mı? Acıyor mu acaba? Aşı yaptırmayana bundan sonra su yok mu? Hapı çıkacak mı? Aşı olacak mısın? Hangi aşı?..”
Benim gibi uzun süre tekrarlanan sorularla karşılaşınca fenalaşanlardansanız halimi tahmin edebilirsiniz!
Fatih terim’in ceza dönüşü sahaya çıktığı ilk maçta çözmesi gereken kadro denklemi daha da karmaşık hale gelmişti; ancak yapacak bir şey yok, ‘yeni normal’ bu... Geçen haftanın kötülerinden Linnes ve saracchi’yi yoğun maç trafiğinde dinlendirmek istediğimi söyleyen terim, Emre taşdemir ve Şener Özbayraklı ile başladı oyuna. İki oyuncu da cansiperane şekilde oynarken savunmaya da hücuma da müthiş katkı sağladılar. Mbaye Diagne 27’nci saniyede sezonun en erken golünü atarken, servis yapan da Emre taşdemir’di zaten.
Marcao ve taylan’ın katılımıyla omurgasını düzelten sarı kırmızılılar ‘çok erken’ golün ardından da yoğun baskıyı sürdürdü.
BELHANDA’YA ŞAPKA ÇIKARMALIYIZ
Oğulcan Çağlayan, Mbaye Diagne, Emre Akbaba ve Arda turan ilk yarım saatte skor farkını artıracak net fırsatlar yakaladı, Galatasaray atakları sıklaştı, ikinci golün gelmesi ‘an meselesine’ dönüştü.
Doğru vuruş, Arda turan’ın pasında Younes belhanda’dan geldi. Konyaspor karşısında ‘kaçak güreşen’ Belhanda, 30’uncu dakikadaki bu golün ardından ilk yarı sona erene kadar ‘hat trick’i tamamlamıştı dün akşam. Bu durumda şapkayı çıkartmak gerekir.
İlk yarıda sadece 4 faul yapan Galatasaray (rakip 10 faul), ikili mücadelelerde ise yüzde 72 üstünlük sağlamıştı. Bu istatistiği genç kaleci Übeyd’in kendisini çok fazla suçlamaması için özellikle veriyorum. Sakın yıkılmasın, yılmasın, bu kötü tecrübeyi bir şekilde motivasyon kaynağına dönüştürsün, üzülmesin.
DERBi iÇiN iŞARET DEĞiL
İkinci yarıda 20 dakika kadar direnç göstermeye çalışsa da dengesi bozulan Gençlerbirliği oyuna tutunamadı, oğulcan ve penaltıdan babel’in attığı gollere engel olamadı. Son haftalarda yakaladığı ivmeyle İstanbul’a gelen Gençlerbirliği, erken yediği golün etkisinden kurtulamamanın bedelini ağır ödemiş oldu. Galatasaray farklı galibiyeti de doğru okursa, gelecek hafta oynayacağı zorlu Beşiktaş derbisi için bir işaret olarak görmezse akıllı davranmış olur. Bu tecrübeye sahip ve böyle yapacağından eminim.
Bhutan, Hindistan’la Çin arasına sıkışmış, dış ilişkiler, savunma gibi pek çok konuda Hindistan’a bağlı, anayasal monarşi ile yönetilen, yani hem kralı hem de 2000’li yıllarda kurulan ve ülkeyi yöneten seçilmiş bir meclisi olan bir memleket.
Budizmin doğduğu ve dünyaya yayıldığı bir coğrafyada, nüfusun büyük bölümü Budist. Asırlarca kapalı kaldıktan sonra yavaş yavaş dünyaya açıldılar.
Televizyon yayını ve internet 1999’dan sonra girdi ülkeye. Geliri biraz enerjiden, biraz tarımdan, biraz turizmden...
Ancak turist olarak Bhutan’a gitmek pek kolay ve ucuz değil. Bhutan’ın belirlediği koşullarla, taşıyıcılarla, rehberlerle ve hiç düşük olmayan ücretlerle gidip belirlenen yerleri görebiliyorsunuz gibi bir durum var.
Ülke bir cennet parçası... Ekolojik hassasiyeti çok yüksek bir ülke; ormanlarını, sularını, dağlarını ve bütün canlılarını kesin kurallarla koruyor.
750 bin nüfuslu küçük krallık küresel ısınmanın sonuçlarından direkt etkileneceği için net kurallar belirlemiş. Ülkenin yüzde 60’ı yasayla koruma altında ve bu sayede karbon ayak izi
“Japonlar yapmış abi!” kavramının yerleşmesinde kendince etkisi olduğuna inandığım büyüklükteki gösteri İstanbul’un pek çok noktasından izlenmişti.
Sonrasında çoğunlukla Cumhuriyet bayramlarında veya milli futbol zaferi gibi kutlamalarda görüldü bu büyüklükte...
Bir de düğünler var elbette. 2000’li yıllarda düğün sahiplerinin bütçelerine göre nasıl kontrolden çıktıklarını Savaş Özbey’in 2003’te hazırladığı haberin başlığında görebiliyoruz: “Cebine elli milyonu koyan da atıyor fişeği, 150 bin dolarını harcayacak yer arayan da...İtalya’nın başkenti Roma’da yeni yılı kutlamak için kullanılan havai fişekler nedeniyle yüzlerce kuş öldü.
O dönemde Meral Tamer gibi havai fişek gösterilerine karşı çıkanların sesi zayıf olsa da çıkmaya başlıyor ama bir yasal düzenleme yok, ceza yok, denetim yok ve böyle hava atacağını düşünen çok!”
Giderek karşıt olanların sayıları artsa da gündemde güçlü bir sese dönüşemiyor.
Geçen sene temmuz ayında Sakarya’nın Hendek ilçesinde havai fişek üretilen fabrikadaki katliam gibi kazada 7 kişi hayatını kaybettikten, 127 kişi yaralandıktan sonra konu bir kez daha gündeme geldi.
Ankara, İstanbul ve başka belediyeler kutlamalarında artık havai fişek kullanmayacaklarını duyurdular.
Havai fişeğin zararları anlatılmaya çalışıldı, tehlikelerine dikkat çekildi, serbestçe satılması eleştirildi, yasaklanması istendi.
Malum, futbol kâğıt üzerinde oynanmayan ve sonuçları istatistiklerle tahmin edilemeyen bir oyun; geniş kitleler tarafından sevilmesinin temel nedenlerinden biri de tam olarak bu...
Öyle olsaydı, geçen hafta kendi sahasında ağır bir yenilgi yaşayan Antalyaspor ile lider Galatasaray arasındaki maçın kolayca sarı kırmızılılar tarafından 3 puana çevrileceğini düşünürdük.
Ancak her maç kendi hikâyesini yazıyor ve bu sebepten seviyoruz futbolu...
HAYALi FiGÜR GiBi
G.Saray alışıldık baskısını kuramazken, Akdeniz temsilcisi de savunma katmanlarını sıkılaştırarak oynayacağını ilk dakikalardan itibaren belli etti.
İlk yarıda aradığı çıkış yolunu bulamayan, alternatif üretmek konusunda sıkıntı yaşayan, rakibi bunaltamayan Galatasaray hayali figür gibi tüketti zamanı.
Topa hakim olmak veya pas trafiğini risksiz şekilde yürütmek açısından sıkıntı yaşamasa da tehlikeli olamadı Galatasaray ve hem kendisini hem de oyunu uyuttu 45 dakika boyunca.
ANTALYA iSTEDiĞiNi ALDI