Paylaş
Cevap geldi: “Yok...”
Ardından Yozgat’a sordu: “Yozgat, kar var mı?”
Cevap yine “Yok” şeklinde geldi...
Ocak ayında Sivas’ta, Yozgat’ta kar olmaması kıyamet değilse bile felaket habercisidir.
Erzurum’da, bakın Erzurum diyorum, köylülerin ocak ayında kar duasına çıktığını okudum; daha ne olsun?
Durum malum; müthiş bir kuraklık yaşanıyor.
Antalya Çayboğazı’ndan İznik Gölü’ne, güzelliğinin kurbanı olan Salda’dan “nazar boncuğu” Meke Gölü’ne, Edirne’den Ardahan’a sular göller, nehirler kurudu...
Kartalkaya yapay karla sezon açtı, Uludağ düne kadar kara hasret vaziyette bekliyordu...
Trabzon’da endemik bitkiler, meyve ağaçları çiçeklenirken, karayemişler de meyve verdi.
Bu erken uyanışın bereket çığlığı olmadığı kesin; ocak ayındayız tekrar hatırlatayım...
Zaten büyük şehirlerde “Barajlar boşalıyor” korkusu filizlenirken, tarım arazilerinde de türlü türlü dramlar yaşanıyor, sıkıntılar beliriyor.
İstanbul’a son birkaç gün içinde epeyce yağmur yağdı fakat bu kadar yağışın karşılığının iyimser bir tahminle 15 günlük olacağını belirtiyor uzmanlar...
Çılgınca büyüyen ve daha da büyümesi planlanan İstanbul’un bu nüfusa ve bu iklimsel problemlere beraber çözüm üretmesi giderek zorlaşıyor.
Sorun sadece İstanbul’un ve hatta Türkiye’nin sorunu değil...
Sibirya’da buzlar bir yana, donmuş toprak eriyor, Zimbabwe’deki meşhuuur Victoria Şelalesi kurumuş; artık “çağıldamıyor”...
Araştırmalar 2100’e kadar her 12 kişiden birinin su kıtlığı yaşayacağını, bu oranın 20 yıl önce 33 kişide 1 olduğunu söylüyor.
2100’e kadar suyunun 3’te 2’sini kaybetmesi öngörülüyor dünyanın. Artan nüfus, azalan su, kıtlık, salgın hastalıklar derken arkası herhalde cennetlik olmaz, savaşlar da peşi sıra gelir değil mi?..
Kuruyan nehirde can çekişen balığı toplayıp yiyen veya satan, canı kalmamış Trakya nehirlerine “Gerekirse cezamızı öderiz, ne ki?” diyerek zehir basan kafaya nasıl bir bilinç yüklemesi yapılır bilemiyorum...
Bugün “Yağmaya başladı nihayet, kurtulduk, koşun musluklara” demenin de bir tür ekolojik cinayet olduğunu bilmek, çevreyle ilgili, doğal kaynakları korumakla ilgili daha akılcı ve geniş perspektifli çözümler üretmek bir görev değil, mecburiyet.
Karadeniz’de balık sürülerinin göç yönlerini değiştirdiklerini söylüyordu haberler dün sabah. Kıyamet değilse de felaket habercisi değil midir?
Gelecek kuşakların bizi ne kadar ayıplayacaklarını, nasıl kafasız ve bilinçsiz tipler olarak anacaklarını düşündükçe ter basıyor...
HAYALLER DİSNEY GERÇEKLER AŞI
WALT Disney’in “Disneyland”ı kızlarıyla birlikte gezdiği bir panayır yerinde aklına koyduğu söylenir.
Popüler kültürün temel direkleri arasında sayılan bir eğlence imparatorluğunun gözbebeği olan Disneyland 1955’te açıldıktan sonra hızla büyüdü.
2019’a kadar geçen sürede 729 milyon kişi ziyaret etmiş, yılda yaklaşık 20 milyon ziyaretçi geliyor ve sadece bilet ücreti 100 ile 150 dolar arasında değişiyor.
Bütün bu söylediklerim elbette “eski normal günlerde” geçerliydi...
Hayallerin başkenti olarak bilinen Disney Diyarı son olarak California’nın aşı merkezlerinden biri olarak kapılarını açtı...
Günde 12 bin kişiyi aşılamayı planlıyorlar Disneyland’da...
Otomobille gelenlere, aşağı inmeden, camı açarak dozunu vuruyorlar ve gönderiyorlar...
Olabilecek en masum, en sevimli, en eğlenceli yöntemi bulmuş yine hayaller diyarı... Herhalde böyle demek gerekiyor...
ESNAF 15 ŞUBAT’A ODAKLANMIŞ
SALI günü bazı ufak tefek işleri bahane ederek Beyoğlu ve civarında yürüdüm, tanıdık esnaf dostlarımla lafladım.
Dükkânını açabilecek kadar şanslı olanlar kendi dertlerinden bahsederken konu elbette kapalı kalmak zorunda olanlara da geldi.
“Normale yakın hayata geçiş tarihi” mevzuunda tahminlerini sorduğumda farklı farklı adreslerden ortak olarak “15 Şubat diyorlar” cevabının gelmesi dikkatimi çekti.
“Kim diyor?” deyince o klasik “Millet diyor işte” cevabı gelince tarihe inancım arttı!
Plan nedir, planlama ne vaziyettedir, nasıl bir normalleşme süreci düşünülüyor bilmiyorum... 15 Şubat’a kadar dükkân açamayanlar nasıl dayanır, açılırsa sonu felaket mi olur kestirmek zor iş...
Ancak en azından semtimin esnafı “milletten” 15 Şubat diye duymuş, onu biliyorum...
Paylaş