“Çalışamıyorum, çalışamayacağım ve ne zaman çalışacağımı bilmiyorum. Bir yıl daha da sürebilir. Ben bu devletin evladıyım, yıllarca müzik yaptım, devlet ne yardımlar yapıyor başvurayım... İşten son çıkış tarihinizi yazın diyor, işe giriş tarihim yok ki benim işten çıkışımı yazayım. Bir şekilde uygun değilim yani, sistemde yokum...” (Melisa Uzunarslan)
“1000 TL gibi bir yardım söz konusuydu; bazıları aldı, bazıları alamadı. Bana çıkmadı ve neden çıkmadığını bilmiyorum. Verecekleri 1000 TL ücret bu arada; bir ayı bile kurtarmaz. İstanbul’da yaşıyorsunuz; 1000 lira dediğiniz hiçbir şeydir aslında...” (Burçin Turna)
“Nisan ayında başımı ellerimin arasına aldım; işte biri 30 senelik, öbürü 40 senelik iki birikim sıfır! Hani sıfırım, hiçbir şey yok!” (Akın Eldes)
“Açık hava konserlerinin yasaklanması tamamen politik sebeplerden kaynaklanan bir şeydi. Belediyelerin sahne sanatlarına destek olmasını engellemek için konulmuş bir yasaktı. Bunun başka bir açıklaması yok çünkü kapalı mekânlarda konserler devam etti. Yani hangisi daha riskli olabilir? Açık alan mı kapalı alan mı? ... Kötü niyetli bir açıklama yapmak bile mümkün değil...” (Kerem Kabadayı)
“(Müzisyenlerin) mutlaka kayıt altına alınmaları lazım. İnan, sadece TC kimlik numaraları var, inanın bana birçoğunun... Yani sigorta, vergi, emeklilik hiçbir şey yok...” (Burhan Şeşen)
“Latife yaptığımız, yani makara yaptığımız bir söylemdi bu: ‘Usta nasıl işler?’ ... ‘Hiç sorma hocam, evde zeytin yok. Evet şu an evde zeytin yok, yok...” (Balık Ayhan)
Pandemi sürecinde sahne sanatlarıyla uğraşanların seslerini duyurabilmek için çeşitli yazılar yazdım.
Ölen kişi, Star Wars’un 1976-1983 arasına sığan ve bence aşılamamış üçlemesinde Darth Vader’in bedenini canlandıran İngiliz oyuncu David Prowse idi...
“Bedenini canlandıran” vurgusuna dikkat buyurunuz lütfen; çünkü seslendirme işi efsanevi James Earl Jones’a verilmişti, Darth Vader’in yüzünün göründüğü kısacık sahnede de Prowse’u değil tiyatro kökenli bir başka efsaneyi, Sebastian Shaw’u görmüştük.
“Gücün karanlık tarafını” temsil eden, dünya sinema tarihinin en meşhur “kötü” karakterinden biri olan, gaddarlıkta bir kâinat markası Darth Vader’i canlandıran David Prowse “bir kostüm askısı” olarak algılansın istemem.
85 yaşında hayata veda eden 2 metrelik dev
Fatih Terim maç öncesinde Kayserispor karşısında ilk yarıda iyi oynadığını belirttiği takımı yeniden sahaya süreceğini söylüyordu. Dediğini de yaptı zaten.
İşin ilginç yanı maç da 1-1 sonuçlanan o karşılaşmayı hatırlatacak şekilde gelişti uzun süre.
Galatasaray yine bol bol atak tazeledi, yine çok gol pozisyonuna girdi ve yine ya müthiş oynayan kaleciye (bu durumda Gökhan Akkan) ya direğe takıldı.
Kilidi açan yine bir penaltı vuruşu oldu ve yine penaltıyı Diagne gole çevirdi hatta!
DIAGNE BiLE DiSiPLiNLiYDi
Ancak Rizespor karşılaşmasında Galatasaray’ın geçen maçın kopyası şeklinde oynadığını söylemek haksızlık olur; çünkü çok daha iyiydi.
Mesela çok daha etkili bir baskı uyguladı, bu baskıyı sahanın her noktasına (evet, Diagne’ye kadar) disiplinli bir şekilde sürdürdü.
Mesela rakibi kendi oyun planını unutturacak derecede meşgul etti, çok kaçırsa da hep gole yakın oldu.
Yoldaş demem boşuna değil; kendisini ‘solcu’ olarak tanımlayan, Latin Amerika’nın yetişebildiği her köşesinde sosyalist liderleri destekleyen, onlarla güçlü kişisel ilişkiler kuran ve her zaman yoksulların, ezilenlerin yanında, zorbaların karşısında yer alan bir kahramandı.
Buenos Aires’in çok yoksul bir gecekondu mahallesinde 8 kardeşin beşincisi olarak doğan, suyu ve elektriği olmayan bir baraka bozmasında büyüyen Diego sınıfını asla unutmadı, onlar için güçlülerin karşısına dikildi. Bu sadece siyaset alanıyla da kısıtlı değildi. Kiliseyi, Vatikan’ı yerden yere vurmaktan çekinmedi. Vatikan’ı ziyaret edip altın tavanları gördükten sonra şunları demişti: “Daha sonra Papa’nın aç çocuklar için kaygılandığını söylediği konuşmasını duydum. O zaman altın tavanları sat amigo; bir şey yap!”
<iframe width="1280" height="720" src="https://www.youtube.com/embed/85XbfpDT78M" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>
CHE, CASTRO VE FİLİSTİN...
Kıtadaki Chavez, Lula gibi solcu liderlere kayıtsız şartsız destek verdi. ABD’den ‘nefret ettiğini’ defalarca dile getirdi, Irak Savaşı protestolarında en önde yer aldı, Bush’a giydirmediği laf kalmadı. Kahramanı Che Guevara idi; Fidel Castro’yu ise “ikinci babam” diye anıyordu. Bağımlılık tedavisi ararken kapıların yüzüne kapandığı günlerde Küba’nın kapılarını açan Castro’yu da Che’yi de dövme yaptırmıştı vücuduna. Çok başka sevdiği Fidel ile aynı gün öldüğü detayını yazdı gazeteler. Filistin’in yılmaz bir savunucusuydu, her koşulda Filistin’in yanında olduğunu defalarca gösterdi; “Kalbimde bir Filistinliyim” sözüyle akıllarda kaldı. Bence 1 numara oydu ve hep o kalacak. Ezilmişler, itilmişler, yoksullar, mazlumlar ondan razıdır. Elveda yoldaş Diego...
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJFUU10eXhPSyIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
14’üncü yüzyılın korkunç Kara Veba/Kara Ölüm salgını on milyonlarca insanın canını alarak ilerliyor. Tahminler 75 milyon ila 200 milyon insanın bu salgında hayatını kaybettiğini işaret ediyor.
İşte o dönemde salgından korunmak isteyen Venedik, dışarıdan gelen gemileri alargada 40 gün süreyle bekletiyor, denizcilerin, yolcuların veya yüklerin bu süre zarfında inmesine izin vermiyor.
40 günlük bu tecrit, gözetim, denetim sürecine borçluyuz “karantina” kelimesini.
2020 içinde ezber ettiğimiz kelimelerden biri olan “karantina”nın hikâyesini, kökenini merak edip öğrenenleriniz muhakkak vardır.
Her sene “yılın kelimesi”ni açıklayan Cambridge Sözlüğü, 2020’nin kelimesi olarak “karantina”yı seçti.
Bunun nedeni, 2020’de, ağırlıklı olarak da 18-24 Mart tarihleri arasında sözlükte en fazla aranan kelime olması...
Esasında en fazla aranan üçüncü kelime
Tüylerinin güzelliği nesiller boyu bir lanete dönüştü, çekmediği zulüm, işkence kalmadı gelincikgillerin bu üyesinin...
Daracık kafeslere doğdu, büyüdü, katledildi ve süs niyetine kürkünü giyenlerin talebi arttıkça bu ölüm yuvaları büyüdükçe büyüdü...
Danimarka, bu ölüm çiftlikleri arasındaki rekabette en önde gidenlerden...
Elbette ABD var, Çin var, İtalya var, İspanya var, Hollanda var...
“Beşiktaş 8, Galatasaray 5, Antalyaspor 4, Yeni Malatyaspor 4...” diye uzayıp gidiyor.
Bu puan tablosu değil elbette; Süper Lig’de yarışan futbol takımlarında rastlanan koronavirüs vakaları sıralanıyor...
İşin içine “geniş futbol ailesini” kattığımızda, yani teknik kadroları, kulübün diğer personellerini vb eklediğimizde tablo daha da çarpıcı hale geliyor...
Salgının ardından 2019-2020 sezonunu şartlar gereği paldır küldür kapatan dünya futbolu yeni sezona kurallar, yeni uygulamalar, kısıtlamalar eşliğinde tedirgin ancak umutlu bir başlangıç yapmıştı.
Ancak yayılma hızı katlanarak artan virüsten kaçmak mümkün olmadı; gelinen nokta ortada...
Gelinen nokta demişken... “Localara seyirci alarak yapılan denemeler” vesaire son kısıtlamalara tosladı; seyirci yok ama futbola devam noktasında beklemekteyiz.
Sürdürülebilir bir durum mu bu?
Gümüşsuyu’ndan Taksim’e doğru seyreden taksiyle geçip giderken, aksi istikamette ilerleyen dünyanın en tatlı kortejini gördüm...
Kortej dediğim, toplasanız 10-15 kişi... En önde çerçeve içinde Yaprak dergisi; şiirler okuyarak geçtiler...
“Keşke işim olmasaydı...” dedim içimden, keşke avareliğime teslim olsaydım ve sonra düşününce o kadar da önemli gelmeyen işimi assaydım...
Yürüyen “göstericiler” hakkında daha önceki yıllarda okuduğum haberlerden dolayı bilgim var.
1996’dan beri 14 Kasım’da, Orhan Veli’nin ölüm yıldönümünde Taksim’den Aşiyan’daki mezarına kadar yürüyor sevenleri.