Bir devlet meselesi olarak mutluluk

Ara sıra beliren “Bhutan’da Mutluluk Bakanlığı var” temalı haber geçtiğimiz günlerde Hürriyet Seyahat sayesinde yeniden karşıma çıktı.

Haberin Devamı

Bhutan, Hindistan’la Çin arasına sıkışmış, dış ilişkiler, savunma gibi pek çok konuda Hindistan’a bağlı, anayasal monarşi ile yönetilen, yani hem kralı hem de 2000’li yıllarda kurulan ve ülkeyi yöneten seçilmiş bir meclisi olan bir memleket.

Bir devlet meselesi olarak mutluluk

Budizmin doğduğu ve dünyaya yayıldığı bir coğrafyada, nüfusun büyük bölümü Budist. Asırlarca kapalı kaldıktan sonra yavaş yavaş dünyaya açıldılar.

Televizyon yayını ve internet 1999’dan sonra girdi ülkeye. Geliri biraz enerjiden, biraz tarımdan, biraz turizmden...

Ancak turist olarak Bhutan’a gitmek pek kolay ve ucuz değil. Bhutan’ın belirlediği koşullarla, taşıyıcılarla, rehberlerle ve hiç düşük olmayan ücretlerle gidip belirlenen yerleri görebiliyorsunuz gibi bir durum var.

Haberin Devamı

Bir devlet meselesi olarak mutluluk

Ülke bir cennet parçası... Ekolojik hassasiyeti çok yüksek bir ülke; ormanlarını, sularını, dağlarını ve bütün canlılarını kesin kurallarla koruyor.

750 bin nüfuslu küçük krallık küresel ısınmanın sonuçlarından direkt etkileneceği için net kurallar belirlemiş. Ülkenin yüzde 60’ı yasayla koruma altında ve bu sayede karbon ayak izi “ekside” olan bir ülke. Tükettiğinden çok oksijen üretiyor sağ olsun...

Himalayalar’da hâlâ çıkılamayan bazı zirveler var Bhutan’da; çünkü belli bir yüksekliğin üstüne çıkmak, zirve yapmayı denemek, dağlara duyulan saygıdan dolayı yasak.

Yine inanç gereği ülkede hiçbir hayvan öldürülmüyor; et yemek isteyenler için Hindistan’dan et getiriliyor.

Kimse evsiz barksız değil; sağlık hizmetleri her aşamada bedava. Sağlık hizmetlerinde çok hassaslar fakat hastane az, doktor az. Bir doktor olan başbakanları hâlâ ameliyata giriyor mesela...

Dünyada yüzde yüz organik tarıma geçmek iddiasında, çok zengin olmasa da huzurlu bir ülke sanki, öyle değil mi?

Bu noktada “Nereden baktığımıza bağlı” demekte fayda var...

Haberin Devamı

“Huzur Bakanlığı bile kurulmuş; cennet gibi memleket. Gayri Safi Milli Mutluluk Komitesi diye bir kurum var, daha ne olsun?” diyecekler haklıdır ancak Bhutan’da mutsuz olmak da var...

Mesela eğitim konusunda, okuryazarlıkta oranlar hâlâ çok düşük. Kadınların hayata katılım imkânları kısıtlı; geleneklere dayandırılan ve önyargılarla desteklenen duvar hâlâ çok yüksek.

Ömür kısa mutlu memleket Bhutan’da; ortalama 60 yıl kadar yaşıyorlar ve dünyanın aksine erkekler daha uzun yaşıyor...

Ve bir “azınlık” meselesi var. Hâkim olan Batı’daki Ngaloplar, kökleri Nepal’e dayanan Güneyli Lhotşampalar’ı tehdit olarak görmüş, göçe zorlamış, mallarına el koymuştur...

Haberin Devamı

Lhotşampalar’ın nüfusu sistematik olarak azaltılırken, güç de birkaç etnik grup arasında pay edilmiştir.

Sigara yasaktır, kesinlikle yasaktır fakat sonucunda sigara kaçakçılığı ve dolayısıyla bununla uğraşan çeteler, suç örgütleri girmiştir...

1999’da televizyon girdikten sonra, Bhutan dışarı yavaştan da olsa açılmaya başladıktan sonra gelen değişimin hızı dünyanın geri kalanına göre düşük de olsa dönüştürüyor Bhutan Krallığı’nı.

Neticede derdi, zulmü olan ama en azından mutluluğu bakanlık düzeyinde ilgilenilen bir iş gibi gösteren bir ülke Bhutan.

Mutluluklar dilerim bu durumda...

EKSİLEN KAHRAMANLAR İÇİN

MERİ Çevik Simyonidis’in “Unutulmaz Hayatların Reçeteleri”* hem İstanbul’un yeme-içme kültürü, tarihi üzerine hem de genel manada hayat üzerine bir kitap.

Haberin Devamı

“Nostaljik bir yeme-içme rehberi” olarak da sunulan kitapta benim gibi çocukluk yılları 1970’lerin ve elbette öncesinin İstanbul’unda geçmiş olanların burunlarını sızlatacak mekânlar, markalar ve karakterler var.

Bir devlet meselesi olarak mutluluk

Delizia hardaldan Golden çikolataya, Façyo’dan Koço’ya efsane markaları, mekânları oluşturan veya sürdüren aile üyeleriyle yapılan sohbetler, simge yemeklerin tarifleri...

İşin burun sızlatan kısmı da burada zaten... Bu köklü markaların bazıları direnmeye çalışıyor, bazıları dönüşürken özünü yitiriyor, bazıları el değiştiriyor, bazıları savaşı kaybediyor...

Tatlar değişiyor, kahramanlar eksiliyor...

Kitabın “Krependeki İmroz” bölümünde rahmetli Yorgo Baba, Yorgo Okumuş’la 2011’de yapılmış küçük bir sohbet de var...

Haberin Devamı

2015’te kaybettik Yorgo Baba’yı... İmroz’un kapılarını nasıl açtığını şöyle anlatmış:

“Biz buraya Nevizade’ye geldiğimizde (Krepen Pasajı yandıktan sonra, 1980’leri başlarında) burada bir lokanta, bir dükkân yoktu. Ben de eşimin ısrarı ile burayı açtım çünkü artık garson olarak başka bir yerde çalışmamı istemiyordu; işimin başına geçmemi istiyordu. Despot bir kadındı, Allah rahmet eylesin... O beni zorladı ve iyi ki zorladı.”

Çokça sohbet etme şansını yakaladığım kıymetli büyüğüm Yorgo Baba’yı kendi sözleriyle anmış olalım...

--------------

(*) Unutulmaz Hayatın Reçeteleri, Meri Çevik Simyonidis, İnkılâp Kitabevi, 2020

 

Yazarın Tüm Yazıları