İzzet Çapa

Demet Akbağ niye Hindistan yollarında

21 Ekim 2014
“Hatır için çiğ tavuk yenir” misali, Demet Akbağ da bugünlerde ‘hayır diyemeyeceği’ iki çok sevdiği insan yüzünden büyük bir projenin parçası oluvermiş.



Kimler mi bunlar?
Biri sevgili eşi Zafer Çika, diğeri de ‘iş arkadaşı’ ve yakın dostu Sermiyan Midyat...Malumunuz Sermiyan’ın yazıp yönettiği ve başrolde Demet’in oynadığı “Hükümet Kadın” serisi gişede büyük başarı yakalamıştı.
Sermiyan bu sefer bambaşka bir projeyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Aşık olduğu kızın peşinden Hindistan’a giden bir gencin hikayesini beyazperdeye aktaracak.
Ama senaryoyu yazmaya başlamadan önce o uzak diyarların havasını solumak için beş günlüğüne tek başına Hindistan’ı ‘yaşamaya’ gitmiş.
Filmin adı “Gad Fadıl”... Bu isim haliyle Coppola’nın başyapıtı “Godfather” (Baba) serisini çağrıştırdı bana. Bakalım Amerika’ya giden Sicilyalılar’la Hindistan’a giden Türkler arasında ne gibi benzerlikler bulacağız...

Yazının Devamını Oku

Mao’nun Komünist devrimiyle yeni dünyada kurulan restoran zinciri

20 Ekim 2014
“İzzet Abi bizi de gör!”



“En organik mallar burada”
“Hello, Hola, Guten morgen!”
“Everything is very nice!”
“Çek çek burayı da çek”
“Instagramlık mallar bizde!”

Yazının Devamını Oku

Kendimi bir starın içine hapsetmedim

19 Ekim 2014
"Bu kız beni görmeli bana kazak örmeli" diye hayatımıza girdin; “Onun arabası var güzel mi güzel” diye devam ettin ve maşallah hiç gaz kesmeden de yirmi senedir bizimlesin. Senin şarkılarını dinleyen genç kızlar evlendiler, anne oldular. Hatta neredeyse çocuklarını üniversiteye hazırlıyorlar. Bu arada sen de evlendin, mutlu bir yuva kurdun, baba oldun. Tabi biz doğal olarak durumun şöhret olduktan sonraki kısmını biliyoruz ama elbette bunun bir de öncesi var.

İstersen hayatını neon ışıklarından önce ve sonra diye ikiye ayıralım, haydi buyur çocukluğundan başlayalım…"- (Gülüyor) Abi kitap yazmayacaksın herhalde, daha net bir soru sorsana.
Peki, fabrika ayarlarına dönüyorum hemen. Annen baban nereli Mustafa?
- Bu da mülakat sorusu gibi oldu.
Adama soru beğendiremiyoruz! Oğlum şarkıların efendisi sensin anladık ama bu sayfanın efendisi de benim ona göre!
- Tamam tamam takılıyorum sadece. Anne tarafım Adanalı. Dedemler İran’dan göç etmişler. Daha sonra da Ankara’ya taşınmışlar. Babamlarsa Erzincanlı.
Sana bakıyorum da sanki çocukken yerinde duramayan, haylaz bir tipmişsin gibi geliyor...
- Boğaz çocuğuyum ben. Arnavutköy’de büyüdüm. Mahalledeki arkadaşlarla sabah dokuzda sokağa çıkar, akşam hava kararınca eve girerdik. Sürekli Teksas, Tom Miks okuyup misket oynayan, dayak yediği kadar da dayak atmaya çalışan bir velettim işte...

Yazının Devamını Oku

Gazetedeki köşemin ve kliniğimin isim annesi Sezen Aksu’dur

12 Ekim 2014
Osman Müftüoğlu’yla kendi yaşamından değişen dünyaya “ayak uydurma” tüyolarına, sağlığımızı tehdit eden temel faktörlerden gelecekte bizleri neler beklediğine kadar pek çok şeyi konuştuk. Buyrun siz de katılın “sıhhat dolu” muhabbetimize...

Hocam isminizi bilmeyen azdır fakat hikayenizi bilen daha da az gibi geliyor bana. Kimdir Osman Müftüoğlu? Nasıl tırmandı hayatın “basamaklarını”?
- Mersin’in Anamur kasabasında, 7 çocuklu mütevazı bir ailenin 5. çocuğu olarak dünyaya geldim. 17 yaşıma kadar kasabadan en fazla bir iki gün çıkmışlığım vardır; o da fen lisesi imtihanlarına girmek için...
İçinizdeki “bilim aşkı” küçük yaşlardan beri hep vardı anlaşılan...
- Bilim aşkı değil de, baba korkusu diyelim (gülüyor). Tabii ki fene ilgi duyuyordum fakat asıl amaç babamın ideallerini yerine getirmekti.
Neydi babanızın istekleri?
- Babam otoriter bir adamdı. En büyük dileği hepimizin okumasıydı. Benden bir önceki ve bir sonraki hariç tüm kardeşlerim üniversite mezunudur.
Peder bey ne işle iştigal ederdi?

Yazının Devamını Oku

Bayramda İstanbul’da hem tarihin peşine düştüm hem de kendi çocukluk yıllarımın

7 Ekim 2014
Bayramda İstanbul’da “Ah nerede o eski bayramlar” diye başlayan muhabbetlerden oldum olası nefret ederim.

“Çocukluğumuzun bayramlarının tadı kalmadı” denilen sohbetlerden uzak durmaya gayret ederim. Bana sorarsanız eskilere duyduğumuz özlem, aslında bizim kifayetsiz muhteris densizliğimiz.
O veya bu sebeple bu bayramda ayaklarım beni İstanbul’un dışına taşımadı. Kısaca bu bayram bendeniz İstanbul’da, doğup büyüdüğüm şehirde kaldım. Geriye dönüp bakınca “iyi ki de öyle yapmışım” diyorum. Çünkü burnumuzun dibinde binbir sırrıyla keşfedilecek koskaca bir şehir bizi bekliyor...
İnsan kendini şehrin sokaklarına bırakınca, o güzelim çocukluk günlerinin rüzgarı da adeta yeniden esiyor. İşte size bayramda İstanbul’da geçirdiğim bir günden notlar efendim. Bu vesileyle, hepinizin bayramını tebrik ederim...

1- İşte burası dünyanın sıfır noktası

Bu bayram o eski güzel günlerimizin hatırasının peşine düşeceğiz deyince, İstanbul’un tarihini iyi bilen bir arkadaşım “O zaman gezimize şehrin sıfır noktasından başlayalım” dedi. “Yine hayat bizi sıfırlıyor, eyvah” diye cevap verdim.
Meğer işin aslı hiç öyle değilmiş... İstanbul’un orta yerindeki bir sütun, bin yıl boyunca dünyanın merkezi ve tüm antik Roma yollarının başlangıç noktası olarak kabul edilmiş. Adına da Million Taşı denilmiş.
Ayasofya’nın hemen karşısında, Yerebatan Sarnıcı’nın yanında hüzünlü, kırık mermer bir taş. Bizans zamanında, buradan ta Roma’ya kadar giden bir yol varmış. Adına da Via Egnatia denirmiş.

Yazının Devamını Oku

Ferdi Tayfur’dan sonra ben de feryat ediyorum: Cem Yılmaz senaryomu çaldı

6 Ekim 2014
Büyük gişe umutları olan filmlerin ortak kaderi midir nedir bilmiyorum ama hep bir ‘çalıntı senaryo’ polemiğine maruz kalırlar.

Aklıma ilk gelen Ferdi Tayfur’un, Ata Demirer’in Berlin Kaplanı filmine “Senaryo bana ait” diye dava açması oldu.
Tabii bunlar sadece ‘bizim memlekete mahsus’ polemikler değil.
Geçen sene Oscar yarışına katılan Her adlı filmin senaryosunu, Spike Jonze’un Sachin Gadh ve Jonathan Sender adlı iki ‘garibandan’ çaldığı da söylendi bir aralar.
Belki filmler unutuldu gitti ama ‘çalıntı polemikleri’ baki kaldı.
Efendim şimdi sıra geldi fırından yeni çıkmış taptaze bir polemiğe...
Üstelik bu sefer bendeniz de işin içindeyim.
Cem Yılmaz’ın vizyona yeni giren ‘Pek Yakında’sından haberi olmayan yoktur.

Yazının Devamını Oku

Hayatın 5 tur önündeyim

5 Ekim 2014
Bu hafta Acun Ilıcalı’yla “Survivor”a benzettiği yaşamını, inişlerini, çıkışlarını ve gelecekten beklediklerini konuştuk. Ayak tenisi oynamayı da ihmal etmedik. Buyrun siz de katılın muhabbetimize...

Neredeyse 20 senedir evlerimize konuk oluyorsun. Biz seninle, sen de bizimle “büyüdün”. Gel istersen filmi başa saralım ve Acun’un çocukluk günlerine dönelim...
- O zaman bu filmi 1969’a kadar saracağız. Edirne’de doğdum. Efendi ama haylaz bir çocuktum.
Nasıl olunuyor hem efendi hem haylaz? O yaşta kişilik çatışması mı yaşıyordun?- (Gülüyor) Tam anlamıyla yaramaz bir sokak çocuğuydum ama öyle milletin üstüne atlayan, bağırıp çağıran, etrafını rahatsız eden tarzda değil. Haylazlıklarım hep kendimeydi. Bir gün bisikletle E-5’te karşıdan karşıya geçerken neredeyse eziliyordum. Orada bisikletle ne işin vardı diye sorarsan inan ben de bilmiyorum.
Canına susamıştın herhalde...
- Kafama koyduğumu yapardım. Ama daha küçücüğüm, tecrübenin olmadığı yerde cesaret büyük risk. Kısaca acayip bir şeydim, kimseye bulaşmazdım ama gizli serseriydim.
İyi bir öğrenci miydin yoksa aklın “firarda” mıydı?- Ben hep kendimi kötü öğrenci olarak hatırlıyordum ama yıllar sonra Edirne’de ilkokul öğretmenim Nurhan Hanım’ın elini öpmeye gittiğimde “Sen iyi öğrenciydin, sonra dağılmışsın” dedi bana (gülüyor). Bilmiyorum belki de 5 yaşında okula başladığım için kafamda net değil o zamanlar.
Neden o kadar küçük yaşta yolladılar seni okula? Süper zeka falan mıydın?

Yazının Devamını Oku

Ben yaptım siz yapmayın….

1 Ekim 2014
Korkmayın öğüt falan vermeyeceğim. Filmekimi listesinden bahsediyorum… Mutlaka izlenmesi gereken 10 filmi seçtim. Buyrun seçim yapmaya üşenenler için sahibinden hiç kullanılmamış 10’luk liste!

WHIPLASH:

Bir caz ustasının, çekirgesiyle arasında geçen gelgitli ilişki ne kadar gerilimli olabilir? Cevap, Chazelle’nin filminde saklı. Psikolojik gerilim alt türüne farklı bir bakış açısı getiren Whiplash, Sundance Bağımsız Filmler Festivali’nden iki de ödül kaptı.
14 Ekim Salı, 21.30, Kadıköy Rexx

BOYHOOD:

Oscar’ın en güçlü adaylarından olan Boyhood, Lars von Trier’in Nymphomaniac’ı kadar tepki çeken ve Türkiye’de vizyona girmeden ret damgası yiyen filmlerden. Filmekimi’nin bu eşsiz hizmetini görmezden gelmeyip, Altın Ayı ödüllü yapımdan nasibinizi alın.

Yazının Devamını Oku