Paylaş
Aklıma ilk gelen Ferdi Tayfur’un, Ata Demirer’in Berlin Kaplanı filmine “Senaryo bana ait” diye dava açması oldu.
Tabii bunlar sadece ‘bizim memlekete mahsus’ polemikler değil.
Geçen sene Oscar yarışına katılan Her adlı filmin senaryosunu, Spike Jonze’un Sachin Gadh ve Jonathan Sender adlı iki ‘garibandan’ çaldığı da söylendi bir aralar.
Belki filmler unutuldu gitti ama ‘çalıntı polemikleri’ baki kaldı.
Efendim şimdi sıra geldi fırından yeni çıkmış taptaze bir polemiğe...
Üstelik bu sefer bendeniz de işin içindeyim.
Cem Yılmaz’ın vizyona yeni giren ‘Pek Yakında’sından haberi olmayan yoktur.
Çünkü şehrin tüm billboardlarında ve televizyonda açtığınız bütün magazin programlarında karşınıza Pek Yakında çıkıyor.
Hal böyle olunca film vizyona girdiği ilk gün tuttum sinemanın yolunu. Koltuğuma yerleştim... Heyecanlı bekleyiş başladı... Işıklar kısıldı...
Ve...
Mumu yatsıya kadar yanan ben olmadım
Neyse bu kadar dramatikleştirip, olayı bir Rus klasiği haline getirmeye gerek yok.
Ama filmle ilgili yorumlarıma geçmeden önce ufak bir hatırlatma da yapmak istiyorum.
Buyrun size 24 Haziran 2014’teki köşe yazımdan bir paragraf:
“Cem Yılmaz’ın son gösterisi CM101MMXI Fundamentals’ın sinema fragmanındaki korsan DVD’ciyi hatırlarsınız... Cem Yılmaz, yeni filmi Pek Yakında’yı bu karakterden yola çıkarak yazmış. Cem, Zafer Algöz’le beraber iki ‘fırıldak’ yapımcıyı canlandırıyormuş. Eski Yeşilçam filmlerinin ti’ye alındığı yapımda, Ozan Güven de geçirdiği trafik kazasının ardından kariyeri sekteye uğrayan bir jönü oynuyor. ‘Nayır nolamazlarla’ süslü filmde Cem ve Zafer, ’kariyerini kurtarma’ vaatleri vererek Güven’e bir senaryo götürüyorlar. ‘Film içinde film’ formatında devam eden prodüksiyon, Yılmaz ve Algöz’ün muhteşem ‘hınzırlıklarıyla’ renkleniyor.”
Bu yazının yayımlandığı gün Cem, o meşhur yazıp sonra da sildiği tweetlerinden birini daha attı. Adam sanki ‘şaka mürekkebiyle’ yazıyor iletilerini...
Güldüren adam “Çok güldüm” diyerek başlamıştı tweetine.
Sonrasında da yazımda bahsettiğim ‘senaryoyu’ ima ederek, filmin konusunun bununla alakası olmadığını fakat konuyu çok beğendiğini söyleyip bir dahaki sefere bu hikayeyi çekebileceği mavrasını yapmıştı.
Buraya kadar tamam mıyız sevgili okurlar?
Peki devam edelim...
Koskaca Cem Yılmaz’ın yalan söyleyecek hali yoktu ya güvendim ve Pek Yakında’yı izlemeye gittim.
Açıkçası bambaşka bir hikaye bekliyordum.
Fakat bir de ne göreyim?
Köşemde yazdığım senaryonun aynısı karşımda, sinema perdesindeydi.
Ferdi Tayfur’dan sonra ben de feryat ediyorum: Cem Yılmaz senaryomu çaldı.
Şimdi bu işin şakası tabii.
Bazı sazanlar “Abi sen yazmadın ki zaten, duyduğunu aktardın” derler kesin.
Evet duyduğumu aktardım ama akabinde de yalanlandım. Fakat mumu yatsıya kadar yanan ben olmadım!
Açıkçası Cem gibi kurnaz ve egosunun bile kendi ‘alan kodu’ olan bir adamdan sırf beni haksız çıkarmak için senaryoyu değiştirmesini beklerdim... Değiştirmemiş, canı sağolsun...
Filmi beğendin mi derseniz, hayır beğenmedim!
Zerrin Tekindor, Zafer Algöz, Enis Fosforoğlu gibi yıldızların mükemmel oyunculuklarını ayakta alkışlamamak mümkün değil tabii ki.
Fakat çok bariz şekilde G.O.R.A’dan başlayıp hızla aşağıya doğru inen bir düşüş var Cem’de...
Bunları bir kenara koyarsak işte size Pek Yakında’dan hazzetmeme sebeplerim:
Bir İki saat 15 dakikalık Schindler’in Listesi’ni bir solukta seyretmiştik vakti zamanında. Hala hafızamızdan çıkmayan kareleri vardır. Üç saat 10 dakikalık Pek Yakında’yı daha üç gün önce izledim, sorsanız tek karesini bile hatırlamam. Senaryo yetersiz, süresi gereksiz uzun!
İki Bütün sponsorlar ürün yerleştirmenin dibine vurmuş, cılkını çıkarmış. Biri Cem’e subliminal mesajın ne olduğunu hatırlatsın. Gidecek olanları şimdiden uyarayım, film başlamadan önce 20 dakika, film de 3 saat 10 dakika reklam izleyeceksiniz. Ayrıca bu kadar sponsoru olan filmi ben niye diğer filmlerle aynı parayı vererek seyrediyorum ki?
Üç Acaba yanlışlıkla filmin ham hali piyasaya sürülmüş olabilir mi diye düşündüm. Sanki bir şeyler eksik ve acemiceydi. Sahne geçişlerindeki kopukluk çok rahatsız ediciydi. G.O.R.A.’yı bile mumla aradım, hatta Hokkabaz’daki samimiyeti özledim. Gerisini siz düşünün artık!
Dört Cem, bu seferki yönetmenlik denemesinde Şahane Misafir gibi belki de tek örnek alınmayacak Ferzan filminden etkilenip ‘Öz Özpetek’ olmaya çalışmış. Oysa bir tane Ferzan zaten var, orijinali yerine niye imitasyonunu izleyeyim ki...
Beş Ayşen Gruda’ya garezi mi var acaba Cem’in? Ustanın parlamasına izin vermemiş nedense. En azından Gulyabani maketini Gruda’yla kullansaydı da, bu tatlı göndermeyle yüzümüzü güldürseydi.
,
Altı Bizi düşünmüyorsa egosunu düşünseydi keşke Cem. Stand-up şovundan çıkanlar “Yahu ne zeki adam” derken, filmi izleyenler “I-ıh bu sefer pek olmamış Cem” diye hayıflanacaklardır, şimdiden söyleyeyim. Stand up’ta notu 10 üzerinden 10 ama sinemada 4,5’tan 5 ile ancak kanaat notuyla geçer...
Yedi O muhteşem kadro Cem’in hatrını kıramamış anlaşılan. Ama o oyuncuların hakkını verecek iyi bir senaryo neden yazılmamış diye de düşünmeden edemiyor insan. Film içindeki Şahikalar’ın senaryosu bile daha güzeldi.
Sekiz Cem filmi garantiye almak istemiş olacak ki, Eşkiya gibi Türk sinemasının kült bir filminin en önemli sahnesini Pek Yakında’nın açılış sahnesi yapmakta bir beis görmemiş. Yılmaz, bu film için Şener Şen’e de kesin teklif götürmüştür ama filmi izledikten sonra büyük ustanın Cem’e neden hayır dediğini daha iyi anladım.
Dokuz Filmdeki havada uçuşan onlarca küfüre bir de içimden ettiklerimi ekleyince ortaya ne çıktığını siz düşünün artık.
On Bu kadar sağlam bir kadro, böylesine büyük bir bütçe ve bu kadar sponsora rağmen sözün özü dağ fare doğurmuş. Keşke bu imkanları bir yapımcı olarak gençlere tahsis etseydi de sinemamız yeni isimler kazansaydı...
DİPNOT: Tekrar hatırlatmakta fayda var, ben sinema eleştirmeni değilim. Bunlar ortalama bir seyirci olarak benim naçizane görüşlerim. Cem vermez biliyorum ama acaba sponsorlardan bilet paramı geri alabilir miyim?
Paylaş