İzzet Çapa

Biz onu çok sevdik, peki o en çok kimi sevdi?

10 Kasım 2014
Küçük kız dadısıyla bir bahar sabahı İzmir Kordon Boyu’nda dolaşırken, şehrin meşhur çingene falcılarından biri yanlarına yanaşır... Esmer kadın, küçük kızın falına bakmak istemektedir. Dadısı, kötü bir şey söyleyip kızın psikolojisini bozabilir diye önce karşı çıkar ama kadının ısrarı üzerine kabul eder.

Falcı “Senin kısmetinde; sarı saçlı, mavi gözlü biri var. Başkası da olmayacak. Bu mavi gözlü adam senin hem sebeb-i saadetin, hem de sebeb-i felaketin olacak. En büyük mutluluğu da, en büyük yıkımı da bu kişiyle yaşayacaksın” der ve yanlarından usulca uzaklaşır. Dadının korktuğu olur ve fal küçük kızın aklından bir daha hiç çıkmaz...

1922 yılının bir eylül günü, 23 yaşındaki genç kız, atlı arabayla halk arasında Beyaz Köşk olarak bilinen evinin kapısına yanaşır. Arabayı durduran askerler, “Geçemezsiniz! Artık burası başkumandanlık karargahı oldu” diyerek evine girmesine izin vermez. Genç kız “Nasıl giremem? Burası benim evim. Büyükannem içeride. Ben Latife Uşşaki’yim” diye cevap verir.

Küçük kız yıllar önce o çingene falcının bahsettiği anın gelip çattığının henüz farkında değildir.

Latife, arabadan inip merdivenlere doğru hareket ettiğinde Mustafa Kemal’le karşılaşır. Latife, Gazi’yi ilk kez görmektedir. “Paşam evimize hoş geldiniz, şeref verdiniz, elinizi öpeyim” der. Paşa, “Rica ederim küçük hanım, ben el öptürmem ama hanımların eli öpülür. Ben sizin elinizi öpeyim” diye karşılık verir ve kalpağını çıkararak Latife Hanım’ın elini öper.

Genç kız daha sonra Halid Ziya’ya gönderdiği mektubunda o anı “Altın bir hare ve bir çift masmavi göz görebildim” diye anlatır...

İlerleyen günlerde bu dostluk büyük bir aşka dönüşmeye başlayacaktır. Hatta birbirlerine ilgilerini ifade ettikleri gece önce Latife Hanım hislerini dile getirir. Paşa, ertesi sabah yaveri Salih Bozok’a “Devir değişti Salih, artık kadınlar aşklarını önce söylüyor” der.

Mustafa Kemal birliktelik fikrini bir adım daha ileriye götürmeye karar vererek, gece vakti bir müftü bulup imam nikâhı kıymayı teklif eder. Ancak Latife Hanım babasının olmadığı ortamda Gazi’nin izdivaç teklifini reddeder.

Yazının Devamını Oku

Ben polislerle fotoğraf çektirmedim polisler benimle fotoğraf çektirdi!

9 Kasım 2014
Bunca senedir televizyondan yüzlerce isim geldi geçti ama ekranın “asi çocuğu” Okan Bayülgen ile “evin uslu çocuğu” Beyaz’ın yerini kimseler dolduramadı.

Okan, buluştuğumuzda yeni kanalı için hazırladığı şovunun son rötuşlarıyla meşguldü. 20 yılda çizdiği yaramaz çocuk imajından aslında gayet memnun ama müzmin rakibine inceden laf atmadan da duramıyor: “Ailenin iyi çocuğundan ne beklersin? Okulunu bitirmesini, askerliğini yapmasını, bir an önce evlenmesini ve çoluk çocuğa karışmasını değil mi? Bak ben evlendim, çocuk da yaptım. Halbuki Beyaz ne evlenebildi ne de çocuk yaptı ama hâlâ Türkiye’nin demirbaşı olarak oturuyor koltuğunda. Asi çocuk ise sürekli yaramazlık yapıp azar işitiyor...” Buyrun muhabbetimize...

Bir nesil seninle, sen de onlarla “büyüdün”. Karşımdaki 50’sine merdiven dayamış Okan artık gençleri anlayamıyor, onların kodlarını çözemiyor olabilir mi?
- Merdiven falan dayamadım, tas tamam 50 oldum.
Hassas da olmuşsun baksana! Sorumu tekrarlayayım mı Okan “Amca”?
- (Gülüyor) Gerek yok teşekkürler. 50 yaşındaki bir adamın gençleri anlamak ya da onlar tarafından anlaşılmak gibi bir derdi yoktur. Asıl gençler o 50 yaşındaki adamın ürettiklerini anlamalı. Tabii adam da o üretimi gençleri anlayarak yapmalıdır.

Yazının Devamını Oku

“Türk mutfağı yoktur. Olsa olsa İstanbul mutfağı diye bir şey vardır”

4 Kasım 2014
Eskiden benim için cuma gecesi dışarı çıkmak, cumartesi sabahının ilk ışıklarıyla evin yolunu tutmak anlamına geliyordu...

Eskiden dediğim çooook eskiden...
Yaşımın kemale ermesine çeyrek kala benim için “çılgın cuma gecelerinin” karşılığı ya evde dizi seyretmek ya da dostlarla güzel, sakin bir akşam yemeği yemek...
Geçtiğimiz hafta tercihimi ikinci seçenekten yana kullandım ve soluğu yeni açılan Raffles Hotel’de aldım.
Aslında büyük otellerden hoşlanmam. İhtişamın “merkezi” Las Vegas’ın o meşhur otellerinde bile tarif edemediğim paraya boğulmuş bir “ucuzluk” sezerim.
Fakat Raffles’a girer girmez bayıldım. (Bazı sivri zekalılar için belirtmekte fayda var, davet edildi diye gittiği yeri övmek ‘mecburiyetinde’ olanlardan değilim, zaten davet de edilmedim.)
Raffles, en az bir Las Vegas oteli kadar ihtişamlı fakat asla ucuz değil. Dekorasyonda kullanılan tablolardan avizelere, koltuklardan heykellere kadar her şey son derece zevkli.
Personel de cabası... Hem inanılmaz ilgililer hem de insanı ilgiyle “boğmuyorlar”...

Yazının Devamını Oku

Demirel’den demokrasi kahramanı çıkar mı?

3 Kasım 2014
Süleyman Demirel için çok şey söylenebilir... İslamköy’den çıkan bir çobanın müthiş başarı öyküsü olarak bakabilirsiniz isterseniz onun hayatına. Filmi çekilse, gişe rekorları kırar garanti ederim.

Türk siyasetinin son 50 yılına damgasını vurmuş, muhafazakâr sağ partilerin Menderes’ten sonraki en büyük, en güçlü, en parıltılı lideri olarak da tarif edebilirsiniz Demirel’i, ki aynen de böyledir işin doğrusu...
Kendi tabiriyle “Altı defa gidip, yedi defa gelen” bir siyaset ustası, memleket topraklarını karış karış bilen bir bilgisayar hafızası, gördüğünü asla unutmayan muhteşem bir fotoğraf makinesi misali çalışan zekaya sahip bir deha da diyebilirsiniz onun için.

Müthiş esprili, vefalı, yakınlarına karşı hoşgörülü modern bir Türkiye siyasetçisi olarak da anlatılabilir.
Bundan yaklaşık üç sene önce ben de kendisiyle yüz yüze, uzun bir röportaj yapmış, saatlerce dizlerinin dibinde hatıralarını dinleyip tevazusuna, içtenliğine, güler yüzüne ve samimiyetine hayran kalmıştım.
Süleyman Demirel için bu saydıklarımdan çok daha fazlası da söylenebilir. Sonuçta herkesin kendi fikridir ve ‘fikirler söylenmekle aşınmaz’!


Yazının Devamını Oku

IŞİD Müslüman değildir

2 Kasım 2014
Bir mutasavvıf Cemalnur Sargut... Sürekli okuyor, yazıyor, öğrenciler yetiştiriyor, tasavvuf yolunun ışıklarını öğretmeye çalışıyor taliplilerine. Bambaşka bir tevazu izinde, hiç alışık olmadığımız gözlüklerle bakıyor hayata ve kainata... Onu tanımak, dinlemek, anlattıklarını sizinle paylaşmak bana çok iyi geldi, ruhum dinlendi. Umarım sizlere de öyle gelir...

Karşımda bir tasavvuf ehli otururken, sohbete bilmeyenler veya bildiğini “sananlar” için “Tasavvuf nedir?” sorusuyla başlamak en doğrusu olur herhalde...
- Pek çok farklı tarifi yapılmıştır ama tasavvuf insanın insanlığını bulma yoludur. Benim hocam Kenan Rıfai Hazretleri ise şöyle buyuruyor; üç çeşit gözlük vardır. Birinci tip gözlük yalnız yakını gösterir.

“Hipermetroplar” için yani...
- Aynen öyle oğlum. Genelde kudret ve güç sahiplerinin taktığı, sadece içinde yaşadığımız dünyayı gören bir gözlük düşün... Yalnızca kime ne iyilik ya da ne kötülük edeyim diye düşünürler. Kendi maddi işlerinden başkası onları ilgilendirmez. Hep şaşı bakarlar, çift görürler, aradaki sebeplere takılıp kalırlar.

Sanırım günümüzün en “popüler” gözlüğünden bahsediyorsunuz...

Yazının Devamını Oku

Mavi gözlü adam bağırdı: “Beyler, yarın Cumhuriyet’i ilan ediyoruz”

28 Ekim 2014
Serin bir pazar sabahıydı. 25 yaşındaki genç kadının gözü, kocasının baktığı gazeteye takıldı. Manşette istifa eden bakanlar kurulunun fotoğrafları vardı. Kadın, kaçamak bakışlarla kocasının dudaklarındaki tuhaf gülümsemenin esrarını çözmeye çalışıyordu.

Türkiye’nin geçmişinde öyle önemli günler, öyle kırılma noktaları vardır ki inanın o günler başka türlü yaşansaydı, belki de bugün bambaşka bir ülkede yaşıyor olurduk.
İşte o ekim günü de sadece onların değil, bütün ülkenin kaderini değiştirecek türdendi.Mavi gözlü adam, karısının meraklı bakışlarını fark edince “Akşama misafirlerimiz var. Sizin seçimlerinize ve yemeklerinizin lezzetine her daim şapka çıkarmışımdır. Bu gece milletimiz ve vatanımız için büyük önem teşkil ediyor. Lütfen yemekleri ona göre özenle hazırlayınız” diyerek köşkten ayrıldı.

Genç kadın, eşinin aklındaki sancılı sürecin artık bir sonuca varacağını anlamıştı. Doğum gerçekleşmek üzereydi.
Akşam yemeğini itinayla hazırladı. Gecenin menüsünde kuru fasulye, tereyağlı pilav, kuzu kapama, bol domatesli salata, irmik tatlısı ve tel kadayıf yer alıyordu.
Zaman ilerledikçe heyecanı daha da artan bu genç kadın, ilk “first lady”miz Latife Hanım’dan başkası değildi.
28 Ekim 1923 akşamı saatler 20.00’yi gösterdiğinde devlet erkanının önde gelen isimlerinden İsmet İnönü, Kemalettin Sami Paşa, Kazım Özalp Paşa, Fethi Okyar Bey, Mebus Fuat Bulca ve Ruşen Eşref Bey bir bir Köşk’teki yerlerini aldılar.

Yazının Devamını Oku

“Işık Sarsın Sizi” diyorlar ve kötü enerjileri temizliyorlar

27 Ekim 2014
“İyi halde olmak senin doğum hakkındır...”

Vay, vay, vay, vay...
İlk görüşte aşk misali ilk cümlede “tavlandım”.
İki sene önceydi... “Meleklerle Yaşamak” kitabının yazarı Beki İkala Erikli’yle röportaj yapmaya gitmiştim. Ofis, bir işyerinden çok sıcak bir aile ortamı gibiydi. Mesude Evliyazade ve Zişan Durma da o “ailenin” birer ferdiydi.
Geçtiğimiz günlerde bu iki genç kadının “Işık Sarsın Sizi” adıyla kendi “şifa atölyelerini” kurduklarını duyduğumda “Haydi yürü dedim” içimdeki Kobay İzzet’e. Yeni görev seni bekliyor...
Mesude ve Zişan, meleklerin bize rehberlik etmelerini, şifa enerjisi sağlamalarını ve hayatımızda pozitif değişiklikler yapabilmemiz için güç vermelerini sağlayacaklarını söylüyor. “Doğuştan gelen iyi halde olma hakkımızı” melekler aracılığıyla elimizde tutabileceğimizi savunuyor.
İlk bakışta sanki olayda biraz “hokus pokus” durumları varmış gibi görünüyordu. Ancak her zamanki gibi önyargılarımı vestiyerde bırakmam gerektiğini de biliyordum.
Sizlerden de ricam bu iki kadının hikayesine önyargısız bir şekilde bakmanız. Dediklerine inanmak zorunda değilsiniz. Bunları saçma bulabilir ya da hayatın farklı bir rengi olarak kabul edebilirsiniz. Sonuçta ben ilginç bulduğum için sizlerle paylaşıyorum. Elçiye zeval olmaz...


Yazının Devamını Oku

Burçlara göre cinsel yaşam

26 Ekim 2014
Sanat müziğimizin en sevilen şarkılarından birinin “Yıldızlara baktırdım, fallarda çıkmıyorsun” diye başladığını düşünürsek, astrolojiye olan merakımızı tartışmaya pek gerek kalmaz herhalde.

Hâl böyle olunca son günlerin en çok konuşulan astrologlarından biriyle muhabbete koyulmayı kendime “görev” bildim. Dinçer Güner’le hayat hikayesinden Türkiye’yi nelerin beklediğine kadar pek çok şeyi konuştuk. Sakın, Dinçer’i o kadar hafife almayın. Biz bazen burnumuzun dibinde olanları göremezken, o yıldızlara bakarak Gezi olaylarından Aziz Yıldırım için yürütmeyi durdurma kararına kadar pek çok konuda günler öncesinden doğru tahminler yaptı. Söylediklerine ister inanın, ister inanmayın fakat her ihtimale karşı bir kulak verin derim.
Çocuklar genelde doktor, pilot, polis, bilemedin astronot olmak ister... Yoksa sen ta o zamanlardan mı astrolog olmaya karar verdin?- (Gülüyor) Astrolojiye olan ilgim okul hayatımla ve çocukluğumla bağdaşsa da, o yaşlarda böyle bir karar verdiğimi söyleyemem.
Nasıl başladı bu ilgi?
- Babasız büyümem nedeniyle ilköğretim boyunca altı okul değiştirdim. Tahmin edebileceğin gibi bu, o yaştaki çocuk için altından kalkması zor bir şeydi... Çevremdeki insanlar kafamdaki bazı sorulara yanıtlar verse de, bunların bana yetmediğini hissettim. Ve hayata karşı bitmeyen bir cevap arayışı içine girdim.
O yaşta hayatın cevaplarını aramak, biraz boyundan büyük işlere kalkışmak olmuyor mu?
- Türk filmi gibi bir çocukluğun olunca daha çabuk olgunlaşıyorsun. İlkokuldaki hocamız bir gün ayın evrelerini incelememizi istemişti. Bunu yaparken farkında olmadan işin astroloji tarafıyla da ilgilenmeye başladım.
Hayat Bilgisi kitabında astrolojiyle ilgili bir ünite olduğunu hatırlamıyorum...

Yazının Devamını Oku