Paylaş
Türk siyasetinin son 50 yılına damgasını vurmuş, muhafazakâr sağ partilerin Menderes’ten sonraki en büyük, en güçlü, en parıltılı lideri olarak da tarif edebilirsiniz Demirel’i, ki aynen de böyledir işin doğrusu...
Kendi tabiriyle “Altı defa gidip, yedi defa gelen” bir siyaset ustası, memleket topraklarını karış karış bilen bir bilgisayar hafızası, gördüğünü asla unutmayan muhteşem bir fotoğraf makinesi misali çalışan zekaya sahip bir deha da diyebilirsiniz onun için.
Müthiş esprili, vefalı, yakınlarına karşı hoşgörülü modern bir Türkiye siyasetçisi olarak da anlatılabilir.
Bundan yaklaşık üç sene önce ben de kendisiyle yüz yüze, uzun bir röportaj yapmış, saatlerce dizlerinin dibinde hatıralarını dinleyip tevazusuna, içtenliğine, güler yüzüne ve samimiyetine hayran kalmıştım.
Süleyman Demirel için bu saydıklarımdan çok daha fazlası da söylenebilir. Sonuçta herkesin kendi fikridir ve ‘fikirler söylenmekle aşınmaz’!
Ancak Ertuğrul Özkök geçtiğimiz hafta yazdığı bir yazıda Demirel’i “Çok partili hayata geçtikten sonra Türkiye’yi yönetmiş en demokrat insandır” sözleriyle tarif etti. Ona, müthiş bir demokrasi payesi hediye etti ve kendisinden helallik istedi.
Demirel’in ne zekasına, ne siyasetteki ustalığına, ne de bilge adamlığına edecek lafım var.
Ama işin ‘demokratlık’ kısma gelirsek, orada bir saniye duralım ve tarihin henüz tozlanmamış sayfalarına şöyle bir bakalım.
Kim bilir Ertuğrul Bey belki de iyi niyetinden göz ardı etmiştir ama biz tarihin hakkını verelim ve Demirel’i neden asla demokrat sayamayacağımızı madde madde özetleyelim.
1 Türkiye’nin hızla 80 Askeri Darbesi’ne doğru gittiği, sokakların kan gölüne döndüğü acı günlerdi. İşte tam da bu kirli, puslu ortamda Demirel’in ağzından “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” sözleri dökülüverdi. Bu laf zaten gergin olan ortama sıkılmış bir mermi, demokrasiye atılmış bir kurşun gibiydi.
2Günlerden 20 Şubat 1968... Çetin Altan, Türkiye İşçi Partisi milletvekili. Dönemin Adalet Parti’li İçişleri Bakanı Faruk Sükan, Meclis kürsüsünden TİP’e veryansın ediyor.
Çetin Altan, hakaretlere dayanamayıp biraz saygılı olmaya davet ediyor Bakan’ı. Bunun üzerine haykırıyor Sükan:
“Sen değil misin, vatan haini Nazım Hikmet’e milli şair diyen!” Altan ayağa fırlıyor: “Nazım bir vatan şairiydi.” İşte, o anda Meclis’te bir linç yaşanıyor. Başbakan Demirel’in onay veren gülümsemesinin ardından onlarca AP’li milletvekili, Çetin Altan’ın üzerine sille tokat girişiyor.
Çetin Altan, bir gözünü o gün kaybediyor...
3 Yıl 1976… Altan Öymen, Demirel ile ilgili şu satırları yazıyor, noktasına dokunmadan aynen alıntılıyorum:
“Demirel, mobilya yolsuzluğundan yargılanan yeğeni Yahya ile ilgili olarak ‘25 yaşında çocukla uğraşıyorlar’ diyor.
6 Mayıs 1972’de ise idam edilen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam kararları oylanıyordu.
Süleyman Bey, Adalet Partisi Grubu’nun en önünde oturuyordu.
Elini idama ‘evet’ için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü.
İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç ‘25 yaşında çocuklar’ demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da...”
Demirel’in demokrasiyle sınavının hikayesi uzar gider.
Meclis’te ‘üç fidanın’ idamı oylanırken iki elini birden iştahla kaldırıp evet demiş bir siyasetçidir o...
Bununla da yetinmeyip Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamına karar veren mahkemenin başkanı Ali Elverdi’yi Adalet Partisi’nden milletvekili yapmıştır...
28 Şubat’ta askerlerin yanında, seçilmiş siyasilerin karşısında aldığı tavır, her darbede şapkasını alıp gitmesi, aile fotoğrafına döneminin en zengin işadamlarını yerleştirmesi...
Dedim ya biri çıkıp filmini yapsa, gişe rekorları kırar. O yüzden sevgili Ertuğrul Özkök, siz kişisel olarak Demirel’den elbette helallik isteyebilirsiniz.
Ama o günleri yaşamamış, bilmeyen kişilerin önüne onu bir demokrasi kahramanı olarak getiremezsiniz.
Çünkü Demirel’e demokrasi kahramanı demek, 3 bin yıllık demokrasi tarihine haksızlık etmektir.
Yoksa siz de maazallah “Dün dündür, bugün bugün” diyenlerden olursunuz. Binaenaleyh, 40 yıldır savunup ödün vermediğiniz duruşunuzdan uzaklaşırsınız. Olur mu ama hiç?
Dipnot: Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin açılmasına ben de davetliydim ama maalesef bu yılları yaşamış biri olarak Demirel ile demokrasi kelimesini bağdaştıramadığım için gitmedim, gidemedim.
Başka bir vesileyle davet edilmiş olsam, inanın hiç düşünmeden giderdim.
Ortaya karışık
1 Jane Fonda, Simpson oluyor! Oscar’lı efsane oyuncu Jane Fonda, “The Simpsons” çizgi dizisinin ABD’de bu hafta yayınlanacak bölümünde Maxine Lombard adlı bir karakteri seslendirip Mr. Burns’ü baştan çıkaran kadını canlandıracak.
2 Anna Wintour’un Hillary Clinton’la birlikte Michael Kors’un atölyesinde kıyafet denemeye gitmesi, Clinton’ın Vogue’a kapak olacağı konusunda söylentilere neden oldu. Genelde elbise provalarına katılmayan Wintour’un böyle bir istisna yapması durumun rivayetten öte olduğunun apaçık göstergesi...
3 Dünyaca ünlü ‘lüks’ kitabevi Assouline, arşivine mücevher sanatçımız Sevan Bıçakçı’yla ilgili bir kitap ekledi. Vivienne Becker tarafından derlenen kitap 165 dolardan satışa çıktı.
Paylaş