Paylaş
Türkiye’nin geçmişinde öyle önemli günler, öyle kırılma noktaları vardır ki inanın o günler başka türlü yaşansaydı, belki de bugün bambaşka bir ülkede yaşıyor olurduk.
İşte o ekim günü de sadece onların değil, bütün ülkenin kaderini değiştirecek türdendi.
Mavi gözlü adam, karısının meraklı bakışlarını fark edince “Akşama misafirlerimiz var. Sizin seçimlerinize ve yemeklerinizin lezzetine her daim şapka çıkarmışımdır. Bu gece milletimiz ve vatanımız için büyük önem teşkil ediyor. Lütfen yemekleri ona göre özenle hazırlayınız” diyerek köşkten ayrıldı.
Genç kadın, eşinin aklındaki sancılı sürecin artık bir sonuca varacağını anlamıştı. Doğum gerçekleşmek üzereydi.
Akşam yemeğini itinayla hazırladı. Gecenin menüsünde kuru fasulye, tereyağlı pilav, kuzu kapama, bol domatesli salata, irmik tatlısı ve tel kadayıf yer alıyordu.
Zaman ilerledikçe heyecanı daha da artan bu genç kadın, ilk “first lady”miz Latife Hanım’dan başkası değildi.
28 Ekim 1923 akşamı saatler 20.00’yi gösterdiğinde devlet erkanının önde gelen isimlerinden İsmet İnönü, Kemalettin Sami Paşa, Kazım Özalp Paşa, Fethi Okyar Bey, Mebus Fuat Bulca ve Ruşen Eşref Bey bir bir Köşk’teki yerlerini aldılar.
Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım’ın hazırladığı yemekleri görünce “Ne kadar güzel bir sofra kurmuşsunuz. Çok teşekkür ederim” diyerek konuklarıyla birlikte masaya geçti.
Cephe hatıralarının ardından masadaki sohbet; İsmet İnönü’nün Kemalettin Sami Paşa’nın vücudundaki 30’dan fazla kurşunu nasıl üzerinde taşıdığını anlatmasıyla devam etti. Ama herkesin aklı Paşa’nın yapacağı açıklamadaydı...
İlerleyen saatlerde nihayet Mustafa Kemal doğrulup, derin bir nefes aldıktan sonra elindeki bıçağı yavaşça tabağa vurdu.
Geniş salonda kimseden çıt çıkmıyordu. Ağzından dökülen “Beyler!” kelimesiyle artık herkes “o tarihi an”ın geldiğini anlamıştı.
Nefesler tutulmuş, tüm gözler Gazi’ye çevrilmişti.
Mustafa Kemal kaşlarını çatmıştı ama gözlerindeki güleç ışıltıdan heyecanı da fark ediliyordu.
Masadakileri tek tek süzüp sözlerine şöyle devam etti:
“Beyler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!”
Yüzlerdeki tebessüm, bu kararı herkesin uzun süredir beklediğine işaret ediyordu. İlk şaşkınlığın ardından bu muhteşem haberi alkışlayarak kutlamak geldi akıllarına... Yemek salonunda kopan alkış tufanı, Çankaya Köşkü’nün çalışanlarını bile heyecanlandırmıştı.
Yaşanan bu müthiş coşku selinin ardından Mustafa Kemal, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyet’tir. Bunu Anayasa’mıza yarınki Meclis toplantısında koyduracağız. Şimdi hazırlıklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz lazım.”
Bu haberi ülkeye ilan etmek için masadaki kutlama yemeğine artık son verilmeliydi. Çünkü Atatürk ve İnönü’nün, o gece sabaha kadar Anayasa üzerinde çalışması gerekiyordu. Silah arkadaşları, sabah ezanı okunurken bitirdikleri yeni Anayasa’yı Latife Hanım’ın hazırladığı kahvaltının ardından meclise götürdüler.
29 Ekim Pazartesi günü, öğleden sonra yapılan ilk oturumda söz alan Atatürk, anayasa değişiklik teklifini milletvekillerine sundu.
Söz alan vekiller arasında kimi zaman sert tartışmalar yaşansa da, Cumhuriyet’in ilanı alkışlarla kabul edildi.
* * *
Ne acı ki, 29 Ekim’leri neden bayram olarak kutladığımızı maalesef bazılarımız unutuyor son zamanlarda...
Cumhuriyet’in 91. yıldönümünü kuşatılmışlık duygusu ve savaş iklimi içerisinde kutluyoruz.
Kim bilir belki de kendimizi en zayıf hissettiğimiz anlar, aslında en kuvvetli olduğumuz zamanlardır...
Yeter ki biz Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinden ve demokratik ideallerinden hiç ayrılmayalım.
Demokrasi de bizim Cumhuriyet de...
Unutmayalım ki babalarımızın mezarları bu topraklarda ve hiçbirimizin gidecek başka bir ülkesi yok.
Cumhuriyet’imiz ve bayramımız kutlu olsun...
Paylaş