Paylaş
Şimdi pek çok ilçede varlar. Türkiye’nin kimi güvenlik bürokrasisi önde gelenleri tarafından ‘29. Kürt isyanı’ diye nitelenen son 40 yıllık çatışma ortamının geldiği en son aşama bu.
Türkiye’nin batısından bakınca tartışması bile yapılmayan bir görüş var: ‘Dünya üzerinde hiçbir devlet, ilçelerin ve mahallelerin hendeklerle kapatılıp silahlarla ülkenin geri kalanından koparılmasına izin vermez.’
Evet vermez.
Peki hendeği kazanlar, onun arkasına geçip polisi, askeri içeri sokmamaya çalışanlar ne düşünüyor? Onlar nasıl bir akıl yürütme sonrasında bugün yaptıklarını yapıyorlar?
Bu soruların cevabını merak edenimiz, samimi cevapları duymak isteyenimiz var mı?
YÜZ BİNLERCE MAĞDUR
Bugün yüz binlerce insanı kurbanı haline getirmiş amansız bir ‘savaş’ devam ediyor Türkiye’nin bir yerlerinde. Ülkenin batısı bu durumla göz ucuyla ilgileniyor; oysa yüz binlerce insan evlerinden, ‘normal’ denen hayatlarından uzaklaşmak, başka yerlere sığınmak zorunda kalmış durumda.
Bu yaşanan herhangi bir asayiş sorunu değil. ‘Hendek savaşları’ içine yer aldığı büyük ‘Kürt sorunu’ bağlamının dışında, tek başına bağımsız bir şey gibi düşünülse bile büyük sosyoekonomik sıkıntılar yaratacak bir şey. Bir de bunu bağlamı, yani ‘Kürt sorunu’ içinde değerlendirirseniz, ortaya çıkacak sıkıntı daha da büyüyecek demektir.
ERTÜRK YÖNTEM EMEKLİ OLMADI MI?
Efendim onlar hendek kazmasın, zaten seçim kazandıkları ilçeleri bir de silahla ele geçirmesin, güvenlik güçleri de bir şey yapmasın.
Doğru söze ne denir ama keşke bu kadar basit olsaydı her şey.
Türkiye’nin dönüp dolaşıp hep aynı analiz düzeyine düşmesi çok ürkütücü. Bir kez daha, ‘Üç-beş kendini bilmez ruh hastası hain’ nitelemesine geldik öyle mi? Arkada devasa bir ‘Kürt sorunu’ yok; arkada 40 yıldır bitirilemeyen çatışmalı ortam yok; arkada 40 yıldır o çatışmanın Kürt tarafına akan ciddi insan kaynağı yok, sadece ‘Kendini bilmez ruh hastası, şiddet düşkünü, başka ülkelerin maşası hainler’ var.
Ertürk Yöntem’i bir türlü emekliye ayıramayan bir ülke.
PKK’YA KIZAN KÜRTLER NEREYE GİDİYOR?
Şimdilerde bir teselli var: ‘Ama Kürt halkı da artık PKK’ya kızıyor...’
Bunu ölçecek bir aletimiz yok ama doğru kabul edelim, evini barkını okulunu hayatını ekmeğini terk etmek zorunda kalan yüz binler PKK’ya izlediği ‘Hendek siyaseti’ yüzünden kızıyordur.
Ancak, bu savaşın mağduru insanlar PKK’ya kızıyor diye koşa koşa gidip devlet saflarına geçmiyor. Çünkü devletlerine PKK’ya kızdıklarından çok daha uzun zamandan beri kızıyorlar.
Mesele de tam bu. Devlet ile PKK el ele verdi, ‘Ya benimsin ya kara toprağın’ mantığıyla siyasi alternatiflerin hepsini ortadan kaldırdı.
Bir ara AK Parti girdi bu denklemin içine; devlet de değildi, PKK da ve üstelik empati yapabiliyordu.
Ama AK Parti’nin empati kapasitesi ile Kürtlerin AK Parti’ye teveccühü 2007 seçiminde doruk yaptıktan sonra kademe kademe azaldı, 7 Haziran’daki dip noktasına ulaştı. 1 Kasım AK Parti’yi yeniden yükseltti Kürtlerin gözünde ama yeterince değil. Zaten AK Parti için 2007 sonuçları hayali kurulan bir hedef bile değildi; 1 Kasım’da 2011’i de yakalayamadı parti.
Ne oldu da 2007’den itibaren AK Parti’nin Kürtlerden gördüğü teveccüh azaldı? Bu biraz yumurta-tavuk ilişkisi. Daha az empati daha az teveccühe, daha az teveccüh de daha az empatiye yol açtı.
AK PARTİ’NİN 2005 RUHU
AK Parti’nin Kürt seçmenlerini kaybetmesi (unutmayın, AK Parti 2007’de Diyarbakır’da oyların yüzde 65’ini, evet 65’ini almıştı) bu partinin Kürt seçmen tarafından ‘devlet partisi’ olarak algılanmaya başlamasıyla paralel ilerledi.
Ama bugünün ‘hendek savaşları’ karanlığında hâlâ elimizdeki yegâne araç, aslında bir yerde Türkiye’nin birliğinin de yegâne teminatı AK Parti’nin kendisi. Yeter ki bu parti ‘Kürt sorunu’ konusunda da kendi fabrika ayarlarına dönebilsin, 2007’de Kürt seçmenin kendisine neden teveccüh ettiğini bir kez daha hatırlayıp 2005’in diliyle yeniden konuşmaya ve davranmaya başlayabilsin.
Yoksa, hendeklerin arkası maalesef çok karanlık.
Paylaş