Paylaş
Bunun için yeterli bilgi, birikim ve beceriye sahip kişinin yönetime katılımı gerekir” diyor.
BANKA dediğiniz nedir?
Geçen gece, bir grup gazeteci Yapı Kredi Bankası’nın efsanevi eski genel müdürü Burhan Karaçam’ın davetlisiydik ve çıkışta bu soru benim kafamda cevaplanmıştı: ‘Banka dediğiniz içinde çalışan insanlardır.’
Burhan Karaçam, Yapı Kredi’deki genel müdürlük yıllarını anlattığı bir kitap ve o kitaba eşlik eden bir belgesel hazırlamıştı, ‘Dönüşüm Yolculuğu’ (Remzi Kitapevi). Ve kitabıyla belgeselini ilk olarak Yapı Kredi’nin ve dolayısıyla Türkiye’de bankacılığın dönüştüğü yılların tanığı bir dar gruba göstermek istemişti. Zaten o dönüşümdür, Burhan Karaçam’ın adına ‘efsanevi’ sıfatının eklenmesinin nedeni.
TEPEDEN BAKAN KURUMLAR
24 Ocak 1980 kararlarıyla Türk bankacılığı bir büyük dönüşüm geçirmek zorunda kalmıştı ama bu dönüşüm 1983’teki ‘Banker faciası’ ile kesintiye uğramıştı. 80’lerin ikinci yarısına gelene kadar Türkiye’de müşteri odaklı bankacılıktan söz etmeye imkan yoktu. Esas işi şirketlerle çalışmak olan, bireysel müşterilerine ancak paraları kadar hizmet sunan, sokaktaki adama tepeden bakan kurumlardı bankalar. 1988’de Yapı Kredi’ye genel müdür olan Karaçam işte bu kültürü değiştirdi. Amacı ve hedefi bütün sektörü değiştirmek değildi; o bunu kendi yönettiği bankayı değiştirerek başardı, sektördeki rekabet diğer bankaları da onu izlemeye mecbur etti. Uzaktan bakınca söylemesi kolay, ‘Değiştirdi’ deyip geçiyorsunuz ama yerleşik kurumların, hele Yapı Kredi gibi Türkiye’nin en eski özel bankalarından birinin değişmesi hiç de kolay olmadı. Bunu hem kitapta hem de belgeselde gayet net görebiliyorsunuz.
BAŞIMIZA BİR İŞ GELİR Mİ?
Karaçam, kitabına yazdığı kısa ama bence çok derin dersler içeren sunuşunda, ‘Sürekli değişim içinde rekabetin her gün arttığı bir çağda yaşıyoruz. Sürekli değişim, sürekli gelişmeyi ve yenilenmeyi gerektirir. Bunun için yeni fikirlere, yeni düşüncelere açık olmak esastır. Yaratıcılık, korku ve baskı altında değil özgürlük ortamında yeşerebilir. Rekabet üstünlüğü yaratacak fark da böyle elde edilir. Farkın yaratılması sadece üst yönetimlerden beklenemez. Bu tek kişinin veya birkaç kişinin yapabileceği bir şey değildir. Bunun için yeterli bilgi, birikim ve beceriye sahip çok sayıda kişinin yönetime katılımı gerekir. Böyle bir katılım için yönetimler açık, adil, güvenilir, yapıcı ve tutarlı olmak zorundadır. Bunu başarmak kolay iş değildir. Yaratması çok uzun
zaman alır, kaybetmek içinse saniyeler yeterlidir’ diyor.
Karaçam’ın başarısının sırrı da burada tam olarak. Banka çalışanlarının tamamını değişim hareketine dahil etmek, onların fikirlerini duymak, önce onların üzerlerindeki ‘Konuşursak başımıza bir iş gelir’ korkusunu gidermek. O korku ortadan kalkınca da, bankanın başarıları art arda gelmeye başlıyor. O yüzden diyorum: Banka dediğiniz, sermayesinden de, binasından ve bilgisayarlarından da önce içinde çalışan insanlardır. Sadece bankalar da değil, bütün şirketler için bu cümleyi söyleyebiliriz aslında.
Kitabı ve yanındaki belgeseli, yönetim bilimleriyle ve bankacılık tarihimizle ilgilenen herkese tavsiye ederim.
Paylaş