İLGİNÇTİR, bırakın diğer kentlerde yaşayanları, İzmirlilerin çoğunluğu Türkiye’nin en önemli tarım ve tarımsal sanayi ilinde yaşadığını bilmiyor. 4 milyonu bulan il nüfusu içinde 100 binin üzerinde çiftçi ailesinin yanı sıra gıda sektörü ve diğer tarıma dayalı sanayi ve ihracat çalışanlarını da dahil ettiğiniz de ortaya ne çıkıyor? Yani hem istihdamda hem de tarımsal sanayide İzmir’in söz konusu özelliği ve ekonomik potansiyeli artık mutlaka iyi algılanmalı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verileri, gerek bitkisel gerek hayvansal üretimde İzmir’in Antalya’yla birlikte Türkiye’nin en önde gelen ili olduğunu ortaya koyuyor. Hemen arkadan gelen iller ise Konya, Balıkesir ve Mersin.
Sorunlar var amaYukarıdaki ekonomik tabloyu İzmir İl Tarım Müdürü Ahmet Güldal’la birlikte değerlendirdik. Güldal, ”Hep sorunları konuşuyoruz” diyor ve ekliyor: ”Tabii ki her şey güllük gülistanlık değil. Zaten kimse öyle olduğunu da söyleyemez. Ancak tarım ve tarımsal sanayide önümüz çok açık. Nitekim, İzmir’in performansı da ortada. Bundan böyle biraz da çözüm ve proje odaklı konuşsak, daha iyi olmaz mı?”
Büyük çeşitlilikAhmet Güldal, kamuoyuna özellikle şu mesajı vermek istiyor: İzmir üçüncü büyük il. Bir turizm, liman ve sanayi kenti. Ama hepsinden önemlisi, verimli toprakları, uygun iklimi ve doğasıyla 113 tür bitkisel ürün ve 13 tür hayvan yetiştiriciliği yapılan çok önemli bir tarım kenti. Dolayısıyla, bizim tüm çabamız bu potansiyeli en yüksek katma değere ulaşıncaya kadar değerlendirmeye çalışmak. Bu çerçevede tarım-sanayi entegrasyonu özel bir önem kazanıyor.
Dengeli üretim tablosuİl yüzölçümünün yaklaşık yüzde 30’u tarım alanı. İzmir’de 2010’da gerçekleşen 5.930.132.188 TL’lik top
lam tarımsal üretim değerinin yüzde 56.53’ünü bitkisel üretim değeri, yüzde 38.39’unu hayvansal üretim değeri ve yüzde 5.08’ini ise su ürünleri üretim değeri oluşturuyor. Güldal, ”Türkiye’de bu kadar dengeli ve güçlü üretim yapısına sahip başka bir il bulmak çok zor” diyor.
· KKYDP UYGULAMALARIAhmet Güldal, Kırsal Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Programı (KKYDP) İzmir uygulamalarına dikkat çekiyor. Güldal, programın 2006-2010 arasında uygulanan birinci döneminde İzmir’de 78 ekonomik yatırım projesi’ne 15.177.382 TL yüzde 50 hibe desteği sağlandığını söylüyor. KKYDP Makine Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Programı’ndan ise 791 başvuruya 5.296.977 TL yüzde 50 hibe desteği verilmiş. Ahmet Güldal, ”Özetle, 1. Dönem KKYDP Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı’nda toplam 20.474.359 TL hibe desteği verilerek bin 272 kişiye istihdam sağlandı” diye konuşuyor.
· 100 PROJE HEDEFİGüldal’a göre, KKYDP’nın ikinci bölümünde (2011-2015) en az 100 projeli yeni tarımsal tesis ilave etmek hedefler arasında önemli yer tutuyor. Ahmet Güldal, “Ayrıca, ‘organik tarım’ ve ‘iyi tarım uygulamaları’ndaki ülke liderliğini korumak ve üretim miktarının yanı sıra üretici sayısını iki katına çıkarmayı hedefliyoruz” diyor. Diğer yandan, tarımsal örgütlerin hepsinde ‘tarım danışmanlığı’ uygulaması kesinlikle hayata geçirilecek. Yine İzmir’de ‘Organize Tarım Bölgeleri’nin (süs bitkileri gibi) kurulmasını sağlamak da tarım-sanayi bütünleşmesi açısından önemli bir hedef konumunda.
· GIDA GÜVENLİĞİ
GEÇTİĞİMİZ günlerde Tarım Bakanlığı ile DenizBank, bankanın tarım alanındaki sosyal sorumluluk projelerinin tanıtımı için İstanbul’da Deniz Akademi’de bir araya geldi. Tarım Bakanı Mehdi Eker’in de katıldığı ortak toplantıda “3.500 Köye 350.000 Kitap” kampanyasının ve “Tarım Türküleri CD ve Kitabı”nın tanıtımı yapıldı. “Tarım ve İnsan Konulu Ulusal Fotoğraf Yarışması”nın sergi açılışı da gerçekleştirildi. Ama doğrusu Salih Turhan ve Abuzer Akbıyık tarafından hazırlanan “Tarım Türküleri CD ve Kitabı” gerçekten çok güzel bir çalışma olmuş. Yürekten kutluyorum..
Bu arada sözü tarımın finansmanına getirirsek; şu anda toplam tarımsal kredilerin 23 milyar liraya ulaştığını söyleyelim. Tabii bu meblağ içinde aslan payı sektörün amiral gemisi Ziraat Bankası’na ait, yani 16 milyar lira. Kalan ve özel bankalar tarafından karşılanan 7 milyar liralık kısmın da 2.2 milyar lirası Denizbank’a ait bulunuyor. Son yıllarda gerçekten önemli hamleler yapan Ziraat Bankası, hiç şüphe yok ki genel müdürlüğünden bütün şubelerine kadar tarımla doğal ‘gönül bağı’ içinde. Doğrusu bu bankanın yenilikçi stratejilerini sevinerek izleyenlerdenim. Ancak ben şahsen özel bankaların da tarım ve tarımsal sanayinin finansmanında aktif rol oynamasını hep arzu etmişimdir. Neden derseniz? Çünkü bu sektör küçük sermayeler ve mali desteklerle bile yüksek katma değer yaratabiliyor. Türkiye bu bakımdan çok ciddi avantajlara sahip bir ülke. Ah bir de bu gerçeği özellikle hazine ve maliye bürokratları fark edebilse.
530 şubesi ve 10 bini aşkın çalışanıyla Denizbank’ın, tarımla olan ‘gönül bağı’nı bütün diğer özel bankaların paylaşmasını bekliyoruz.
BİZİM DOSTUMUZ
Denizbank İşletme ve Tarım Bankacılığı Grubu Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Sun, “Çiftçilerle aramızdaki ilişkiyi bankacı müşteri ilişkisinden öteye taşımayı hedefliyor ve onları bir dost olarak görüyoruz. Amacımız çiftçilerimizin hayatlarına değer katmak ve hayatlarında değerli olabilmek” diyerek ortaya klasik bankacılığın dışında bir bakış açısı koyuyor. Bu çerçevede sahip olduğumuz vizyon tarımın sadece kırsal alanda yaşayan vatandaşların geçimlerini sağladıkları bir alan değil, büyük bir ekonomik faaliyet alanı, stratejik bir sektör olarak ele alınmasını kaçınılmaz kılıyor. Gökhan Sun, “Artık tarımın sanayi ile entegrasyonunu sağlayacak modeller üzerinde yoğunlaşmalıyız” diyor. Ve özellikle kırsal alanda yapılan yatırımların istihdama sağladığı katkının önemini vurguluyor.
KAYNAK TARİŞBANK
Denizbank 2002 yılında Tarişbank’ı aldıktan sonra bankanın Ege Bölgesi’ndeki şube ağını, personelini,birikimini ve değerlerini koruyarak, tarımı destekleme misyonunu devam ettirme kararı alıyor. Banka, 2003 yılında yalnızca 4 adet bitkisel ürünü finanse ederken, bugün bunu 30 kat artırmış durumda. Buğdaydan şeker pancarına, mısırdan nara kadar 120 farklı ürünü kredilendirebiliyor. Sadece bitkisel ürünler değil, tarım sektöründe arazi alımından, tarım ekipmanı alımlarına, örtü altı tarımdan, hayvancılık yatırımlarına kadar her türlü yatırım finansman imkanı içinde.
ÖZEL KART
GEÇTİĞİMİZ hafta içinde Antalya’da Uluslararası Tarım Kooperatifleri Örgütü (ICAO) ve Avrupa Birliği Tarım Kooperatifleri Örgütü (COGECA) tarafından düzenlenen önemli bir seminere katıldım. Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği’nin (ORKOOP) organizasyon desteği verdiği seminerin konusu “21.Yüzyılda Tarımsal Kooperatifler, Yenilikler ve Fırsatlar”dı. 100’e yakın katılımcı arasında Endonezya’dan Uganda’ya İrlanda’da Norveç’e kadar geniş bir coğrafyayı temsil eden uzmanlar topluluğu ile iki gün bir arada olmak çok ufuk açıcı ve bilgilendirici oldu. Tarım ve kırsal kalkınma politikalarının çokça tartışıldığı bir etkinlik yaşadık. Bugüne kadar her zeminde kooperatifçiliğin özellikle kırsal kalkınma ve tarımsal sanayi açısından önemini savundum. Ancak küresel temsilcilerin ortaya koyduğu görüşlerden sonra kooperatifçiliğin yeni yüzyılda da stratejik rol oynayacağına bir kere daha inandım. ORKOOP Genel Başkanı Cafer Yüksel ile seminerin sonuçlarını konuştuk.
Acımasız rekabet“21. yüzyıl ile haberleşme teknolojisinin ve ulaşımın hızla geliştiği bir yeni çağa başladık” diye söze girdi Cafer Yüksel. Bu gelişme sonucu dünya adeta küçüldü. Ancak malların ve bilginin değişiminin hız kazanması beraberinde acımasız bir rekabet ortamını yarattı. Daha küresel hale gelen acımasız ticari rekabet sadece kazanca odaklanırken, gerek insani değerleri, gerekse çevre sorunlarını büyük ölçüde ihmal etti. Dünyada yaşanan çevre felaketleri ve küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği sonucu tarımsal üretim dengeleri altüst oldu, açlık ve yoksulluk günden güne artmaya başladı.
ORKOOP Başkanı, “İşte karşı karşıya kalınan bu vahim durum bizlere kooperatifçiliğin gücü ve önemi hakkında yeni mesajlar veriyor. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) küresel açlık, yoksulluk ve çevre sorunlarının çözümü için verilen mücadeleyi vurgulamak amacıyla 2012 yılını Dünya Kooperatifçilik Yılı ilan etti” diyor. Yüksel,bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de özellikle küçük çiftçilerin kooperatifleşmekten başka çareleri olmadığı görüşünde. “Ancak bu da yeterli değil” diyor. Küçük kooperatifler de kendi aralarında birleşerek büyümeli. Çünkü ekonomik kalkınma ve yoksullukla mücadelede en etkin rolü “biz” oynayacağız.
KORUYUCU OLACAK
ORKOOP Başkanı Yüksel’e göre, çiftçiler, balıkçılar ve ormancılar sürdürebilir gıda arzında hayati rol oynuyor. Diğer yandan da dünyada hızla artan nüfus gıda mallarına olan talebi durmaksızın genişletiyor. Yüksel, “Kooperatiflerin işlevleri bu süreçte tayin edici olacak. Çünkü milyonlarca küçük çiftçinin bir araya gelerek oluşturduğu tarımsal örgütler hem haksız rekabete, hem de fiyat dalgalanmalarına karşı üretici ve tüketiciyi koruyacak” diyor.
İŞ YAPMA MODELİ
Kooperatifçilik aslında küçüklerin büyüklere karşı yarattığı dayanışma ve ortak hareket etme davranışı. Büyüklerin daha kuruluşta sahip olduğu ‘ölçek ekonomisi’ avantajını, küçükler kol kola girerek yakalamaya çalışıyor. Yüksel de, Antalya seminerinin bu çerçevede önemli dersler verdiğini söylüyor. “Yeni ekonomik gerçekler karşısında insanlar kooperatif biçimindeki işletmeleri daha fazla tercih eder duruma geldi. Çünkü bu iş yapma modelinin odağında insan var” diyor.
ÖTEDEN beri dikkat çekmeye çalışıyorum. Özellikle kırsal bölgede tarımsal hammaddeyi işleyip sanayi ürünü haline getiren küçük ve orta ölçekli işletmeler aslında daha fazla ilgiyi hak ediyor. Başka bir ifade ile yıllık azami 5-10 milyon lira dolayında satış hacmine sahip tarımsal KOBİ’lerin yarattığı katma değer küçümsenecek gibi değil. Söz konusu işletmeleri ihracata yönlendirmeye çalışmak bu açıdan daha da önem taşıyor. İmalatçı olarak faaliyet gösteren tarımsal kalkınma kooperatifleri ise ayrı bir yazı konusu. Bir de Ege kırsalının büyük tarımsal potansiyelini değerlendirmek isteyen yeni sanayiciler var. Bu yeni işletmelerin sayısının mutlaka artması gerekiyor. Bunlardan biri de Aydın’ın Nazilli ilçesinde Şubat 2008’de faaliyete geçen Agriata Tarım Ürünleri AŞ. Genç ve eğitimli yöneticisi Emre Atalay ile sektöre yeni bakış açısını konuştuk.
Sınai ürün meyve
Firma işe 60 dönümlük arazide Hicaz narı yetiştiriciliği, depolaması ve ticareti ile başlıyor. Amaç son yıllarda çok rağbet gören bu meyveyi sınai ürüne dönüştürecek bir işleme tesisi ile yüksek katma değere ulaşabilmek. Bu arada kendisinin hem tüccar, hem de üretici olduğunu söyleyen Emre Atalay, piyasanın daha çok tüccar hakimiyeti altında olmasını eleştiriyor. Özellikle yaş meyve-sebze sektörünün köhne yasalarla yönetildiğini, piyasada söz sahibi olan şirketlerin kurumsallıktan uzak olduğunu söylüyor.
İyi tarım sertifikası
Agriata Tarım Ürünleri AŞ, 2008 yılından itibaren emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Nafiz Delen’in danışmanlığında nar meyvesi yetiştiriciliği yaparken, bir yandan da İyi Tarım Uygulamaları (İTU) sertifikası alıyor. Atalay, “Arazimizde ruhsatlı sondaj ve damla sulama sistemi dahil her türlü altyapıyı kurduk” diyor. Ancak asıl fark yaratacak yatırım 2009 Eylül ayında Chiller Merkezi Sistemli Soğuk Hava Depoları ve Çilek Ön Soğutma Tesisi’nin devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Kırsal Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Programı’ndan (KKYDP) alınan destekle hayata geçen işletmenin hedefi kendi bahçesinde üretilen nar meyvesi ve çevredeki diğer bahçe ürünlerini değerlendirmek ve bölge ekonomisine katkıda bulunmak.
· KONTROLLÜ SOĞUTMA
BUGÜN size hayvancılık sektöründe yaşanan güncel sorunların dışında farklı bir pencere açmak istiyorum..
Ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerde modern hayvancılığın da yeni ve ileri teknolojik yöntemleri yoğun biçimde kullandığını görüyoruz. Çünkü başka türlü hayvancılığın yarattığı yüksek katma değerden yararlanmak mümkün olmuyor. Türkiye’de son 25 yıl içinde söz konusu aşamaları yaşamış çok sayıda kuruluş ne yazık ki yok. Bu alanda örnek verilecek firmalardan biri de Ege Vet. Veteriner Hekim Tahir Yavuz, meslektaş ortakları Ali Ünal ve Ahmet Gedik 1988 yılında çalışmış oldukları şirketten ayrılarak Ege Vet’i kuruyorlar. Veteriner Hekimlik sektöründeki ilk limited şirket de Ege Vet oluyor. Yavuz, şöyle anlatıyor;
“Biz Ege Vet’i veteriner hekimlik işleriyle uğraşan bir muayenehane olarak kurduk. Sektör birçok ilaçla yeni tanışmıştı. Ancak birkaç örnek dışında aşı yoktu. Hatta birçok hastalığın aşısının olduğu bile bilinmiyordu.”
Sürü yönetimi, koruyucu hekimlik, inek konforu gibi o yıllar için çok yeni kavramları Ege Vet gündeme getirmeye başlıyor. Yine o dönemde sadece devlet tarafından üretilen spermalar olduğunun altını çiziyor Tahir Yavuz. “Ayrıca” diyerek ekliyor; “Irk ıslahı kavramı bugünkü anlamda gelişmemişti. İthal spermalar gelmiyordu. Boğayla ilgili hiçbir kıstas bilinmiyordu. Boğalarla ilgili Pedigri sözlüğünü ilk defa biz tercüme ettik ve sunduk. Aşılar,spermalar ve yukarıda sözünü ettiğimiz tüm kavramlar Ege Vet’in çalışmalarıyla ülke gündemine geldi.”
Suni tohumlama
Büyükbaş ve pet kliniği çalışmaya devam ediyor, ancak Ege Vet daha sonraki yıllarda ithalat ve pazarlama şirketi olarak gelişiyor. 1990’lı yıllarda hayvan hastalıklarını önleyen ve ırk ıslahını öne çıkaran ürünlerin ülkemizde değil, ABD’de olduğunu söyleyen Yavuz, sonraki aşamalar için, “Birçok engeli aşarak söz konusu ürünleri getirdik” diyor. Böylece buzağı kayıpları önleniyor, ırk ıslahının ise önü açılıyor. İlk suni tohumlama merkezi ve boğa istasyonu devreye giriyor. En son AB standartlarında bir aşı üretim tesisini hizmete sokan Ege Vet, Fransız bir firma ile ortak olarak Türkiye’yi organik bitki özlerinden ve esansiyel yağlardan elde edilen yem katkı maddeleriyle tanıştırıyor. Şu anda da ülkenin en büyük satış ağına sahip şirket konumunda.
“SAKİN şehir” ilan edilen Seferihisar’da kabına sığmayan iki adam var.
Biri Belediye Başkanı Tunç Soyer, diğeri İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği (İKKYB) Başkanı Özer Türer. Tunç Soyer daha seçileli iki yıl oldu, ama İzmir’in küçük bir ilçesini ülke gündemine sokmayı başardı.
Özer Türer ise üç yıl önce 150 üyesi olan Koyun ve Keçi Birliği’ni aldı; 6 bin üyeye getirdi. 81 il arasında en güçlü küçükbaş birliği şu anda İzmir’de. İşin bir başka ilginç tarafı da var. Türer, 2009 yerel seçimlerinde AK Parti adayı olarak Soyer’in rakibiydi. Ne beklersiniz? Kavga etsinler, birbirlerinin ayağına çelme taksınlar, öyle değil mi? Hayır; onlar öyle yapmıyor. Son derece olumlu bir işbirliği içindeler. İkisi de başarılı, vizyoner ve gerçekten etkin insani ilişkilere sahip yöneticiler.
Soyer aslında hukukçu ama tarım ve hayvancılığın katma değerine çok inanmış bir belediye başkanı. Ve İzmir’de Seferihisar merkezli olarak rakibi tarafından hızla geliştirilen küçükbaş hayvancılık projelerine balta vurma yolunu değil; tam aksine destek olma erdemini seçmiş. Tabii bu davranışı puan hanesine hep artı yazıyor.
Panayırdan çıkan mesaj
Soyer ve Türer’e göre geçen hafta sonu yapılan 2. İzmir Koyun Keçi Panayırı’nın kamuoyunca iyi algılanması gerekiyor. Etkinlik bir “kırsala özlem” ya da “nostalji”nin ötesinde yeni bir ekonomik faaliyet olarak görülmeli. Türer, “Bir yandan küçük üreticileri bir araya getirdik, diğer yandan Türkiye’de ilk defa keçi sütünde soğuk zincir sürecini başlattık” diyor. Türer’e göre üreticinin örgütlendiği 77 il arasında bu gelişme “devrim” niteliğinde. “Çünkü” diyor, “Keçi sütünde kalite ve hijyenin sağlanması yetiştiriciyi olduğu kadar hem sanayici ve tüketiciyi olumlu etkileyecek.” Dolayısıyla İzmir’de 6 bin küçük üreticinin örgütlenmesi aslında tam bir kırsal kalkınma hareketi.
KEÇİ SÜTÜ VE PEYNİRİ
İKKYB Başkanı’ndan keçi sütü ve peynirine büyük talep olduğunu öğreniyoruz. Ancak ortada söz konusu talebi karşılayacak miktarda arz yok. İzmir’de sezonda günlük ortalama 100–150 ton kadar koyun keçi sütü bulunuyor. Market ve pazarlarda koyun ve keçi sütü ürünleri olarak satılan birçok ürünler ise tağşişli yani katkılı.
PAMUK sıradan bir ürün değil. Öyle ki, bugün Türkiye’de 50 milyar dolarlık iç ve dış tekstil - konfeksiyon ticaretinin yaklaşık yüzde 40’ı pamuktan kaynaklanıyor. Nitekim dün yaptığım telefon görüşmesinde Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Başkanı Sabri Ünlütürk, “Türkiye pamuktan vazgeçemez, üretimi mutlaka artırmalıyız” ifadesini kullandı. Diğer yandan, başta İzmir Ziraat Odası Başkanı Sedat Köse ve Aydın Ziraat Odası Başkanı Rıza Posacı olmak üzere bölgedeki bütün çiftçi temsilcileri pamuğun önemine dikkat çekiyor. Ege Çiftçiler Derneği Başkanı Dr. Hulusi Tanman ve İzmir Tarım Grubu Başkanı Sumer Tömek Bayındır ise pamuğun Ege tarımının denge unsuru olduğunun özellikle altını çiziyor. Tariş Pamuk Birliği Başkanı Beliğ Azbazdar’a göre, pamuk dokuma, iplik ve yağ sanayilerinin yanısıra birçok sektörün hammadde kaynağı durumunda. Tanınmış bilim insanları Prof. Dr. Ünal Evcim ile Prof. Dr. Ediz Ulusoy da pamuğun tarım ve tarımsal sanayide önemli bir istihdam deposu işlevi gördüğünü söylüyor.
Bu hafta sektörün üst organı olan Ulusal Pamuk Konseyi (UPK) Başkanı Barış Kocagöz ile uzun bir görüşme yaptım. Sökeli önder çiftçi Kocagöz, aynı zamanda İzmir Ticaret Borsası’nın da başkan yardımcısı..
Ekim alanı artışı
UPK Başkanı, ‘pamuk ekimi 20 Mayıs’a kadar tamamlanır’ diyor. Bölgede üretim alanlarının yüzde 45, Türkiye genelinde ise yüzde 50’nin üzerinde genişlemesi bekleniyor. Barış Kocagöz, üretimin 150 bin tonu Ege’de olmak üzere 700 bin tona çıkacağını tahmin ediyor. Yani geçen yıla oranla üretimde yüzde 50 dolayında artış olacak. Bu tabii önemli bir gelişme, ancak yeterli değil. Çünkü sanayinin bu yıl 1.5 milyon ton ürüne ihtiyaç duyması söz konusu. Peki aradaki fark ne olacak?
Fiyatlar ve ithalat
Kocagöz, “işin tuhaf tarafı şu” diyor; “Dünyada pamuk fiyatları son dönemde yüzde 100’ün üzerinde arttı. Bu hem çiftçi, hem de sektör açısından olumlu oldu. Fakat şimdi bugüne kadar ortalama 1 milyar dolarlık ithalat yapan Türkiye, yeni fiyatlarla 2.5 milyar dolar dışarıya para ödeyecek.”
Anlaşılır gibi değil. Bir yandan dünyanın en kaliteli pamuklarından birini üstelik tüm ithalatı karşılayacak biçimde üretme potansiyeline sahipsiniz, diğer yandan da geçen yılın 50 milyar dolarlık dış açığının (döviz gelir-gider farkı) yüzde 5’ini buraya harcayacaksınız.
TARİHİ FIRSAT
DÜNYANIN en verimli havzalarından biri kabul edilen Küçük Menderes’te son dönemde iyice ön plana çıkan süt hayvancılığı bölge ekonomisinde lokomotif rolü oynamaya başladı. Söz konusu sürecin en etkin bölgesel oyuncusu Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, son on yıllık dönemi şöyle anlatıyor;
“580 ortaklı Tire Süt Müstahsilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 2002 yılında yeni bir yönetim anlayışı ile yapılandıktan sonra hızla gelişti ve 2 bin 300 ortağa ulaşarak, bugün yaklaşık 150 ton günlük süt kapasitesi ile Havza’nın en etkin tarımsal sanayi kuruluşu haline gelmeyi başardı. 2 bin 300 ailenin son 10 yılda yaşadığı sosyo-ekonomik değişim ve bu olgunun bölge ekonomisinde yarattığı çarpan etkisinin sonuçları aslında kırsal refah artışının da göstergesi oldu.”
İşbirliği- güçbirliği
“Türk tarımı çok zor ve tehlikeli bir süreçte” diyor Mahmut Eskiyörük. Bölünmüş ve çok parçalı arazi yapısı en önemli sorun. Üretim maliyetlerinin hızla artması da dünya ile rekabetin sağlanmasında en önemli engel. Oysa küresel rekabet ortamına ayak uydurabilmek için işletmelerin mutlaka büyümesi gerekiyor. Ancak, bu büyüme küçükleri yok ederek değil, küçük işletmeleri ‘kooperatif’ çatısı altında bir araya getirerek gerçekleştirilmeli. Eskiyörük, “İşte biz Tire Süt Kooperatifi olarak küçük üreticileri yok etmeden, işbirliği-güçbirliği yaparak, Türkiye yapısına uygun bir model yarattık” değerlendirmesini yapıyor.
Ölçek ekonomisi
2 bin 300 küçük işletmenin ortak karar alıp, birlikte hareket etmesi küçük çiftçinin maliyetlerini aşağı çekiyor. Böylece Kooperatif yönetiminin üretim planlaması yapması kolaylaşıyor. Üretici ortaklara sağlanan hizmetleri şöyle anlatalım; Çiftliklere ve köy merkezlerine kurulan soğutma tankları ile sütte soğuk zincir ve kalite sorunu çözülerek AB standartlarına uygun hale getirilmiş. Ayrıca ortaklara yem, tohum, gübre, veterinerlik, makine, akaryakıt, market desteği de sağlanmış. Bütün bunlar üretim maliyetini düşürme yönünde önemli katkılar yaratmış durumda. Mahmut Eskiyörük, “Ortaya çıkan ölçek ekonomisi sayesinde rekabetçiliği ve verimli işletme yönetimini öğrendik” diyor. Son on yıllık dönemde küçük üreticilerin söz konusu modelle ayakta kalmayı başarması, bölge ekonomisine yapılan en önemli katkı.
Yeni projeler
Bu yıl iki önemli proje faaliyete geçecek. Tire OSB’de hizmete girecek Süt ve Süt Ürünleri İşleme Tesisi’nde, halen devam eden pastörize ve organik sütün yanısıra beyaz peynir, kaşar, yoğurt ve ayran gibi diğer süt ürünleri de üretilebilecek. Diğer proje ise İZKA’dan alınan hibe desteği ile devreye girecek Et ve Et Ürünleri İşleme tesisi. Burada üretici ortakların kesimlik hayvanları işlenecek. Tire Süt; sucuk,sosis,salam,köfte ve şiş köfte imalatıyla artık hayvancılıkta entegre üretim aşamasına geçmeyi planlıyor.