TÜRKİYE’de bürokrasinin görünmeyen devi, yeni adıyla Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’dır. Veteriner hekim dostlarımız kızacak ama aslında bakanlığın yeni adı sadece “Tarım ve Gıda” olsaydı daha iyiydi. Her neyse... Hemen bir örnek verelim. İzmir İl Müdürlüğü’nde ilçelerle birlikte 548 mühendis, (342 ziraat, 91 gıda, 24 su ürünleri ve diğer) 97 veteriner hekim ve teknisyen-teknikerlerle birlikte toplam bin 229 personel görev yapıyor. Bakanlık bu yeni yapısıyla “konu bazlı” bir yapılanma modelini benimsemiş durumda. Yani gıda başta olmak üzere, bitkisel üretim, hayvancılık, su ürünleri gibi tarımın ana sektörlerinin muhatabı ve sorumlusu olan merkezde genel müdürlükler, taşrada da şube müdürlükleri oluşturuldu. Bitkisel ve hayvansal üretim konuları, üretimden pazarlamaya kadar bütün aşamaları izlenen ve sorunlarına çözüm üreten bir yapının örgütlenmesi sağlandı. Söz konusu gelişmeleri İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal’la görüştük.
Tarım zenginlik demek
Güldal, öncelikle tarım, sanayi ve teknoloji entegrasyonuna dikkat çekiyor. “Tarım eşittir katma değer artı zenginlik” diyen Güldal, “Türk çiftçisi aslında 74 milyon nüfusla birlikte 30 milyon turisti yani 104 milyon insanı besliyor. Bu yüzden çiftçimize şükran borçluyuz. Zaten biz onların sorunlarına çözüm aramak ve refahını artırmak için görev yapıyoruz. Daha verimli ve kaliteli üretimle Türkiye, dünyada ilk beşe girecektir. Bu potansiyele sahibiz” değerlendirmesini yapıyor.
Bakanlık politikaları
Güldal, öncelikli görevlerinin bakanlık politikalarını İzmir’de en iyi şekilde üreticilere ve tarım sektörüne yansıtmak olduğunu söylüyor. “Sağlıklı ve güvenilir gıdadan sorumlu, tarımsal üretimin ülke ekonomisine katkısını olabildiğince artırmaya odaklanmış, tarımın altyapıdan örgütlenmeye kadar birçok sorununu çözmek için programlanmış bir büyük bakanlık ve onun yerel kuruluşları olarak çalışıyoruz” diye devam ediyor. Daha somut ifadelerle bitki, hayvan, su ürünleri, gıda güvenliği, yem denetimi, tarım arazileri, tarımsal örgütler, sulama, tarım reformu gibi konular ana başlıklar olarak ortaya konuluyor.
Soğuk zinciri %90’a çıkardık
Kamuoyunun çok fazla farkında olmadığı bir konu, İzmir’in tarım ve tarımsal sanayi potansiyeli. Ahmet Güldal bu hususta oldukça duyarlı. “Bu gerçeği en iyi şekilde anlatmalıyız” diyor ve ekliyor: “Süt üretiminde birinci sıradayız ve süt piyasasının İzmir’de oluşmasını sağlayacak altyapı çalışmaları içindeyiz. Daha önce yüzde 50’lerde olan soğuk zincire katılma oranını bu yıl yüzde 90’lara çıkardık. Süt piyasasındaki dalgalanmaların üreticiyi en az etkilemesi amacıyla İzmir’de ilk defa ihaleli süt sistemini uygulayacağız. Küçük ve büyükbaş hayvancılıkta iddialı konumdayız. Organik tarımda ülke birinciliğini sürdürebilmek için yeni hedefler belirledik. Yine jeotermal kaynakların kullanımıyla seracılık bölgeleri kurmayı amaçlıyoruz. Ayrıca, organize tarım bölgeleri için ilçelerimizde uygun alanların kullanımı açısından yoğun çalışma içindeyiz. Zeytin-zeytinyağı üretimi, meyvecilik, çiçekçilik, pamuk ve silajda çiftçimizin başarılı çalışmaları devam ediyor.” Güldal, bu arada sorunlara da değiniyor, “Ancak hiçbiri çözülemeyecek sorun değil” diyor, “Hepsinin farkındayız. Bakanlığımız çözüm odaklı olarak yoğun bir çalışma içinde” diye de ekliyor.
TÜRKİYE’de kıyı kenarları ve iç su çevrelerinde kurulu 523 adet su ürünleri kooperatifi var. Bu alanlarda 20 binin üzerinde balıkçı teknesi ile balıkçılık yapılan sektör doğrudan ve dolaylı olarak 130 bin kişiye istihdam sağlıyor. Türkiye, 24,6 milyon hektar deniz üretim alanına, 1.55 milyon hektar iç su, baraj gölü ve nehire sahip bulunuyor. İşte böylesine önemli bir ekonomik faaliyeti yürüten sektör temsilcilerinin beklentisi halkın yılda ortalama 20 kilo balık tüketmesi.. İzmir Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Ahmet Yapıcı ve Birlik Başkan Vekili Hasan Eser ile görüştük.
Reklama ihtiyaç var
Birlik Başkanı Ahmet Yapıcı, “Ülkemizin üç tarafının denizle çevrili olması Türk halkı için büyük bir şans ve bu yüzden Türk halkının 20 kiloya yakın balık tüketmesini istiyoruz” diyor. Yapıcı, bunun gerçekleşmesi için özellikle yeni yetişen nesillere balığı sevdirmek, balığı tanıtmak, balık tüketimini yaygınlaştırmak amacıyla reklam ve tanıtım çalışmaları yapılması gerektiğini savunuyor. Başkan Vekili Hasan Eser ise, denizlerimizde faaliyet gösteren balıkçıların özellikle son 10 yılda yakaladıkları balığı değerinde satamadığını söylüyor. “Bırakın kâr etmeyi, balıkçılarımız sezonu borçlu olarak kapatıp, yeni sezona başlarken de büyük umutlarla borçlarının üzerine yine borç ekleyerek balığa çıkıyor” diye serzenişte bulunan Eser’e göre, bunun nedeni yakalanamayan balıklardan değil, yakalanan balıklardan kâr edilemeyişi. Eser, “Balığı yakalayan ile satan arasındaki makas çok geniş. Halka ucuz ve kaliteli balık yedirme şansı engelleniyor. Ayrıca bazı dönemlerde arz talep dengesi kurulamadığı için yakalanan balıklar yem ve un fabrikalarında neredeyse yok fiyatına değerlendiriliyor” diyor.
Kaçak av sorunu
Başkan Ahmet Yapıcı’ya göre, İzmir Körfezi’nde kaçak avcılık her geçen gün artıyor ve önlenemiyor. Yapıcı, Balık Hali’ndeavlanması yasak olan yavru balıkların satıldığını, bu yüzden denetimlerin artırılması gerektiğini vurguluyor. “Bugünlerde Tarım Bakanlığı balıkçıların sanki başka sorunları yokmuş gibi çinekop yasağı üzerinde duruyor” diyen Yapıcı, “Kendi bölgemizden örnek vermek gerekirse bugün gelinen noktada İzmir Balık Hali maalesef bitmiş durumda. İzmir Körfezi’nde şebeke (illegal trol) ile kaçak avcılık da her geçen gün çoğalıyor ve nedense bir türlü önlenemiyor” diyor.
ÇOK OLUMLU OLDU
Aynı zamanda Türkiye Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği’nin (SÜR-KOOP) basın sözcülüğünü de yapan Hasan Eser, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde kurulan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün çok olumlu karşılandığını ifade ediyor. Eser, “Bu göreve sektörümüzü yakından tanıyan Dr. Durali Koçak’ın getirilmiş olması ayrıca memnuniyet verici” diyor. Sektörün şimdiki beklentisi illerde de ‘Su Ürünleri Şube Müdürlükleri’nin kurulması.
ANADOLU Hayvancılık, uyguladığı projelerle sektörde adını duyurmuş bir firma. Aynı zamanda ‘sperma’ ve ‘embriyo’ üretiminde küresel bir organizasyon olan Alta Genetics INC’ın Türkiye’de tek ve yetkili temsilcisi. Alta Genetics, ABD, Kanada, Hollanda, Almanya, Doğu Avrupa ve Brezilya’da ‘sperma’ ve ‘embriyo’ üretim istasyonlarına sahip. Yani dünyanın bu konudaki en büyük genetik araştırma şirketlerinden biri. Geçtiğimiz günlerde ABD’li firma 20 ülkeden 320 kişiyi New York’ta ağırladı. Türkiye’den de 20 sektör temsilcisinin katıldığı ‘AltaADVANTAGE® Showcase’ adlı etkinlikte neler oldu? Katılımcılar hangi bilgilerle döndüler? Bu konuda Anadolu Hayvancılık firmasının yetkilisi Korkut Erbuğ ve Tireli katılımcı Necdet Ekinci ile görüştük.
Küresel organizasyon
Korkut Erbuğ, geziyi şöyle özetliyor; “Alta firması 2005’ten bu yana her yıl AltaADVANTAGE® Showcase turu düzenliyor. Biz de, bu yıl 20 kişilik bir Türk grubu ile gittik. 3 günde ortalama 1200 sağmal olan 8 çiftlik ziyaret ederek, işletme sahipleri ve yöneticilerinden sürü yönetimi, buzağı ve düve bakım - beslemesi, gübre yönetimi ve gebelik yönetimi konularında bilgi aldık. Performans Pen bölümünde de 8 çiftlikte 38 boğaya ait yaklaşık 150 adet farklı laktasyon dönemlerinde olan kızları yakından inceleme fırsatı bulduk.”
Sanayi ve teknoloji
Erbuğ’un anlatımında çok sayıda teknik ifade yer alıyor. Bunun nedeni tarımın giderek daha fazla sanayi ve teknoloji ile bütünleşmesi. Bu yüzden ABD gibi ülkeler tarımda kullandıkları ileri teknoloji sayesinde önemli döviz geliri elde ediyor. Erbuğ, “Ziyaretçi portföyümüz sektörümüzün her kesimini kapsıyordu. Damızlık birliği başkanları, çiftlik sahipleri, medya, çiftlik yöneticileri, veteriner hekimler, sperma satışı yapanlar ve zooteknistlerden oluşan bir grupla seyahat ettik. Çok yararlı sonuçlarla döndüğümüzü söyleyebilirim” diyor.
Çiftlik yönetimi
Bu kavram belki daha çok özellikle büyük sürülerde (500 baş üzeri) fazlaca önem kazanmaya başlamış gözüküyor. Ne var ki küçük çiftçiliğin hakim olduğu ülkemizde de ‘çiftlik yönetimi’ ihmal edilmemesi gereken bir konu. Erbuğ’a göre, Alta Genetics’in organizasyonunda dikkat çeken husus, ziyaretçilerin düzgün bilgilendirilmesi için belirli sayıda küçük gruplar oluşturularak gezilen çiftlikler hakkında bütün işletim sistemlerinin anlatılması. Yani çiftlik yönetimi çok önemli. Bu arada Erbuğ, “Ziyaret edilen çiftlikleri gördükten sonra ülkemizde de bu gibi işletmelerin son dönemlerde yapılmış olması bizi fazlasıyla sevindiriyor” diye konuşuyor.
GÜNDE 10 TON SÜT
DAHA önceki bir yazımda da belirtmiştim. Türkiye yılda ürettiği 45 milyon tonluk sebze ve meyve üretimiyle dünyada 4’üncü sırada... Yani böylesine önemli bir tarım ve tarımsal sanayi ülkesiyiz... Ama tuhaflık şurada; bu devasa üretimin tam olarak hesaplanamayan bir bölümü tarlada, bağda ve bahçede, nakliye ve diğer dağıtım aşamalarında ‘zayi’ oluyor. Başka bir ifadeyle aynı ekmekte olduğu gibi sebze ve meyvede de müthiş bir israf söz konusu. Aslında yüzde 10 ila 30 arasında olduğu tahmin edilen fire oranının nasıl önlenebileceği başlı başına bir ulusal hedef olmalı. Konu sebze ve meyve olunca; bu çerçevede çok önemli bir işlev üstlenen Hal mekanizmasının nasıl çalıştığı hususunda İzmir Sebze Meyve Komisyoncuları Derneği (İZSEMKOMDER) Başkanı Urfan Çiçek ile görüştük.
Borsa niteliğinde
İZSEMKOMDER’in 148 üyesi var. Dernek üyeleri, resmi komisyoncu sıfatı ile vermiş oldukları hizmet karşılığında komisyon esasına dayalı olarak kazanç sağlıyor. Urfan Çiçek, “İzmir Hali’ne mal getiren üretici ve tüccarlar arz ve talep şartlarında ürünlerinin hak ettiği karşılığı alırlar. Aslında Hal ‘borsa’ niteliği ile faaliyet gösteriyor. Üretici ve tüccarın alacakları ise Büyükşehir Belediyesi’ne verdiğimiz teminatlar ile güvence altında” diyor.
Gerçekçi fiyat oluşumu
Başkan Çiçek, “İzmir Hali’nden mal alarak perakende satış yapan esnafın (pazarcı – manav) uygun fiyat ve çeşitlerle tüketiciye hizmet verebilmesi ancak Hal’de oluşan gerçekçi fiyatlarla mümkündür. Biz bu sorumluluğun bilincindeyiz” diye konuşuyor. Gerçekten de İzmir’in 30 ilçesinde yaklaşık 4 milyon insan yaşadığına göre, çok tüketilen bir ürünün fiyatının nasıl oluştuğu ve milyonlarca tüketiciye hangi şartlarda ulaştığı önem taşıyan bir husus. Üreticinin maliyet şartları bir yana, sebze ve meyvenin güncel fiyatları da kamuoyunda çok tartışılan konu.
Çiçek, “İzmir halkı bilmelidir ki Halimiz’den satılan tüm ürünler Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca rutin olarak denetleniyor. Her türlü olumsuzluğa karşı geriye doğru izlenebilirlik ilkesi içinde tüm üretim süreci sıkı denetim altında. Dernek üyelerimiz de zaten bu konuda gereken titizliği gösteriyor” diyor.
REKABETTEN KAÇANLAR
Başkan Çiçek’e göre, Hal’de yaratılan rekabet ortamından bilerek kaçmaya çalışan belirgin kişiler var. Bunlar, Hal dışında özellikle pazar kurulan semtlerde sabahın erken saatlerinde toptan satışlar gerçekleştiriyor. Bu kişilerin satmış oldukları ürünlerin hiçbir gıda güvenliği, vergisi ve hizmet amacı yok... İZSEMKOMDER Başkanı, “Bir tek amaçları var. O da tekel piyasası yaratarak fahiş fiyata tüketiciye mal satmak. Bu durumu yetkililerin dikkatine sunuyoruz” diye eleştiri getiriyor.
ZEYTİN ve zeytinyağı sektörü yüksek katma değerli bir ekonomik faaliyet alanı. Ülke ve bölge ekonomisini yakından ilgilendiriyor. Bu yüzden sıklıkla yazılarımda yer vermeye çalışıyorum. İzmir kökenli bir marka, Kristal Zeytinyağı... Amblemindeki ‘vapur’ resmi dolayısıyla uzun yıllardır ‘Vapurlu Marka’ olarak üretici ve tüketicinin hafızasında yer edinmiş. Şirket genel müdürü ise, İzmir iş hayatında çok olumlu izler bırakmış ve genç sayılacak yaşta hayata veda etmiş Bence Dologh’un oğlu Christopher Dologh... Değerli dost Chris ile Kristal’in başarıyla dolu geçmişini ve gelecek beklentilerini konuştuk.
77 yıllık geçmiş
İzmirli işadamı Anthony Micaleff, 1934 yılında zeytinyağı ticareti, 1938’de de zeytinyağı üretimine başlıyor. 1945 yılında Anonim Şirket olarak kurulan Ticaret ve Sanayi Kontuvarı Türk A.Ş. ise Bakanlar kurulu tarafından Türk A.Ş. olarak tescil edilen tek zeytinyağı şirketi oluyor. Chris, “Zeytinyağı o dönemde ağırlıklı olarak, üretim bölgeleri olan Ege ve Marmara bölgelerinde tüketilirdi. İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da zeytinyağı tüketim alışkanlığı olmadığı için Kristal Yağları, Anadolu’da Türk insanına zeytinyağını tanıtmakta ve zeytinyağı yeme alışkanlığı sağlamakta öncülük etmiştir. Ulaşımın zor olduğu bu yıllarda denize kıyısı olan şehirlere sevkiyatımızı gemilerle yapar, buradan da trenlerle müşterilere gönderirdik” derken, insana ‘nereden nereye’ diye düşündürüyor.
İlk ambalajlı ihracat
Chris, 1950’lerde o yıllar için çok büyük rakam olan 15 tonluk günlük üretimin, bugün günde 200 tona yaklaştığını söylüyor. Yanısıra, Kristal Türkiye’nin ilk riviera tipi zeytinyağını üreterek, yurt dışına ilk ambalajlı zeytinyağı ihracatını gerçekleştiren firma olma özelliği de taşıyor. Üretim ve satışlarına riviera tipi ile başlayan şirket, zamanla naturel sızma zeytinyağı (Körfez Bölgesi), Antik Küp naturel sızma zeytinyağı (Güney Ege Bölgesi), rafine ayçiçek yağı, rafine mısır yağı, rafine kanola yağı, zeytinyağı sabunu ve çekirdeksiz kuru üzüm üretimiyle devam ediyor. Kristal, yaklaşık 100’ü üretimde olmak üzere toplamda 200 kişiye istihdam sağlıyor. Trakya’da bu yıl yapılan yatırımla ayçekirdeği kırımına da başlayan firmanın amacı, tedarik zincirini daha etkili kullanarak, Kristal marka rafine ayçiçek yağını yurtiçi ve yurtdışında daha üst seviyelere getirmek.
YURTDIŞINDA MARKALAŞMAK
Türk zeytinyağı sektörünün gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında ulaşabileceği potansiyelin çok altında olduğunu ifade eden Chris, “On yıl içinde dünyanın ikinci büyük üreticisi olabiliriz, ancak uluslararası maliyet avantajımız yok. Dolayısıyla yurtdışında markalaşmak ve yurtiçinde tüketimi bitkisel yağlardan zeytinyağına kaydırmayı hedeflemeliyiz” diyor.
KAYITDIŞI VE TAĞŞİŞ
Burası Manisa’nın Akhisar ilçesi. Doğal olarak ekonominin yüzde 70’i tarım ve tarımsal sanayiye dayalı. Teker teker saymaya gerek yok, çünkü tarımsal anlamda her şey var. Müthiş bir potansiyel. İş bu potansiyeli zenginliğe çevirebilmekte, öyle değil mi?
Gerek TV programları gerekse gazete yazılarım dolayısıyla son 12 yıldır Ege ilçelerinin çoğunu gezdim ve ekonomik yönden analizini yapmaya çalıştım. Gördüm ki, Akhisar gerçekten önemli avantajlara sahip bir bölge... Söz gelimi, ilçe ekonomisinin geleceğinin belirlenmesi açısından başta belediye başkanı olmak üzere bütün meslek ve sivil toplum kuruluşları arasında ortak bir vizyon oluşmuş durumda. Ayrıca gönül birliği de cabası... İşte bunun en somut örneği... Akhisar son 25 yılda, nasıl oldu da tütüne dayalı bir ekonomiden zeytinciliğe dayalı bir yapıya dönüştü? Akhisar Belediye Başkanı Salih Hızlı ve Ticaret Borsası Başkanı Emin Demirci ile bu ilginç dönüşümü konuştuk.
Bilinçli bir tercih
Belediye Başkanı Salih Hızlı, “1985 yılında 1 milyon 850 bin ağaç varken, sayının bugün 12 milyona ulaşması kendiliğinden olmadı. Bu bilinçli bir tercihtir. Tütünden vazgeçen üreticilerin 1990’lı yılların ardından zeytine yönelmesi ve özellikle son yıllarda uygulanan destekleme politikaları, Akhisar’ı zeytin merkezi haline getirdi” diyor.
Güçlü kent mozaiği
Başkan Hızlı, “Akhisar ‘güçlü kent mozaiği kimliği’ni, sadece yatırımlardan ve planlamalardan değil, zeytini barındıran güçlü topraklar üzerindeki 9 bin yıllık tarihi, 552 yıllık Çağlak Festivali, Zeytin ve Hasat Şenlikleri, kente özgü yemek ve tadları, Bank Asya 1. Lig’de mücadele eden takımı, Şeyh İsa’dan Bosnalı Ayvaz Dede’ye uzanan tarihi ve Ahilik Kültürü’nü yaşatan sosyal ve kültürel kaynaklardan alıyor” diyerek, sözlerini şöyle sürdürüyor;
Sanayi de gelişiyor
BAKLİYAT sektörü nedense çok fazla kamuoyunda yer almıyor. Oysa pirinç, nohut, mercimek, bulgur, börülce, irmik ve fasulye gibi ürünler beslenme açısından temel gıda maddesi konumunda. Acaba söz konusu ürünlerin üretim, ticaret, sanayi ve ihracatında son gelişmeler nasıl bir seyir izliyor? Dünyanın en önemli tarım ve tarımsal sanayi ülkelerinden biri olan Türkiye’de bakliyat sektörü hangi sorunları yaşıyor? Söz gelimi bakliyat ithalatındaki artış ne anlama geliyor? İzmir’de sektörün önde gelen isimlerinden İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ercan Korkmaz ve yine İTB Yönetim Kurulu Üyesi olan İ. Yalçın Yılmaz’la sorunları ve çözüm arayışlarını konuştuk.
Üretimde düşüş var
1960’lı yılların başında kurulan Korkmaz Tarım Ürünleri Tic. Ltd. Şti.’nin ikinci kuşak yöneticisi Ercan Korkmaz, üretimde düşüş olduğunu söylüyor. Öyle ki, 2000’li yılların ilk yarısında 1 milyon 400 bin ton seviyelerinde olan bakliyat üretimi, son dönemde 1 milyon 200 bin tona gerilemiş durumda. Bu gelişmeye paralel olarak 2007 yılında 73 bin ton olan ithalat, 2010’da 255 bin ton olarak gerçekleşiyor. Ödenen döviz miktarı ise 240 milyon dolar. Ve tabii sektörde dış ticaret açığı var. Ercan Korkmaz’a göre, ülke potansiyeli göz önüne alındığında bu kabul edilebilecek bir olay değil.
Gıdanın önemi artıyor
Korkmaz, bakliyat tüketiminde artış yok, diyor. Aslında bu da anlaşılabilir bir durum değil. Çünkü bir yandan bütün dünyada gıda mallarına olan talep artıyor, bir yandan daha kaliteli bir beslenme eğilimi ortaya çıkıyor. İşte burada Ercan Korkmaz, anne ve babalara sesleniyor; özellikle çocukların ve gençlerin hazır gıda yerine bakliyat ağırlıklı beslenmeye yönlendirilmesi gerçekten çok önemli. Öyle ya pilav, fasulye, nohut ve mercimek benzeri yemekler son derece sağlıklı ve besleyici. Bir de son zamanlarda uzmanlar bulguru da özellikle tavsiye ediyor.
“Küresel iklim değişiklikleri, yaz yağmurlarının uzun sürmesi ve çiftçilerin geç ekim yapmaları sonucu bakliyat ürünlerinde ciddi sorunlar yaşanacak” diyor Ercan Korkmaz. Birçok üründe meydana gelen rekolte düşüklüğü ister istemez fiyatları yukarı çekecek.
Paketlenme sorunu
Korkmaz, çoğu bakliyat ürününün kalitesine göre paketlenmediğini vurguluyor. Mesela bazı marketlerde baldo pirinç adıyla Uruguay pirinci veya Çumra fasulyesi adıyla Çin ürünleri satılınca, bu durum tüketiciyi de olumsuz etkiliyor. Tabii başta üretici olmak üzere bütün sektör bundan zarar görüyor. Sorunun çözümü için pakete mutlaka ürünün menşeinin yazılması gerekiyor.
DAHA önceki yazılarımda da arı yetiştiriciliğinin kırsal kalkınmaya yaptığı katkıları vurgulamıştım. Gerçekten de bal, polen, propolis, arı zehiri ve arı sütü gibi ürünlerin yetiştiriciliği, kırsal ekonominin güçlenmesi ve çeşitlenmesi açısından çok olumlu rol oynuyor. Çünkü küçük sermayelerle yapılabilen bu faaliyet kırsalda işsizlikle etkin mücadele ve iç göçün önlenmesi bakımından bilinenin ötesinde etki yaratabiliyor. Ancak üreticilerin de arıcılığı en bilinçli biçimde yapıyor olmaları şart. Çünkü bu alanda büyük potansiyel olduğu kadar ciddi sorunlar da yaşanıyor. Bu çerçevede arı yetiştiricisinin eğitimine özel bir dikkat çekmekte fayda var. Son dönemde İzmir’de geliştirilen yeni bir proje ise, tesisleşme ve arıcı eğitimi açısından çığır açacak bir niteliğe sahip. Uzun yıllardır başarılı ve etkin sosyo-ekonomik projelere imza atan Ege Orman Vakfı, bu defa Türkiye’ye örnek olacak bir strateji belirlemiş. Proje Koordinatörü Orman Yüksek Mühendisi Kadir Bilgili ile sözkonusu stratejiyi konuştuk.
Modern depolama tesisi
İzmir ve çevresinde tüm bölge arıcıları için modern bir arı ürünleri ambalajlama, paketleme ve depolama tesisinin kurulması amaçlanıyor. Söz konusu tesis İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) desteğiyle Karşıyaka’nın Sancaklı köyünde hayata geçirilecek. Kadir Bilgili, Proje ortaklarının Karşıyaka Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği Başkanlığı, Karşıyaka Halk Eğitim Müdürlüğü, İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği (İZARIBİR), ETAE ve İzmir Ticaret Borsası olduğunu söylüyor. Proje’nin iştirakçileri ise, Ege TV ve İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü. Tesise gelen arı ürünlerinde ambalajlama öncesi yapılacak denetimler yoluyla ürünlerin güvenirliğinin sağlanacak olması çok önemli.
Tüketici rahat olsun
Tüketici gönül rahatlığı ile bu merkezde üretilen arı ürünlerini yiyebilecek. Ayrıca tesise getirilen ürünlerin ambalajlama ve paketleme maliyetlerinin düşük olması sayesinde tüketiciye uygun fiyatla piyasaya arzı sağlanabilecek. Sancaklı Tesisinde satışa hazır hale getirilen ürünlerin dağıtımı ise İZARIBİR tarafından gerçekleştirilecek.
Eğitim önemli
Projenin eğitim ayağına gelince; İZARIBİR’in 1600 kayıtlı üyesi bulunuyor. Bu üyelerden Karşıyaka bölgesinde 100, Menderes’te 100, Kemalpaşa’da 75, Ödemiş’te 150, Bergama’da 200 ve Menemen’de 100 katılımcı olmak üzere toplam 725 kişiye eğitim verilmesi planlanıyor. Kadir Bilgili, “Arıcılık eğitimlerin mutlaka uygulamalı olmalı. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü (Arıcılık Bölümü’nden alınan bilgiye göre Türkiye’de her yıl yüzlerce kurs açılmasına rağmen uygulama yapılmadığından çoğunlukla verimli olamıyor. Bu yüzden projede yer alan uygulamalı eğitim çok önemli sorumluluk ve görev üstlenmiş durumda” diyor. Teorik eğitim 6 ilçe merkezinde, uygulama eğitimi ise ETAE’de yapılacak. Toplam süresi 20 saat olan ve ETAE uzmanları tarafından gerçekleştirilecek eğitimin sonunda arıcılara sertifika verilecek.
Yeni bir çığır