İsmail Uğural

Aydın kestanesi dünya markası oluyor

26 Ekim 2012
AYDIN’da kestane üretiminin daha geniş pazara yayılmasını sağlamak ve katma değerini artırmak amacıyla Şubat – 2012’de Ticaret Odası öncülüğünde bir Kestane Çalışma Grubu (KÇG) oluşturuldu.

Çalışma Grubu’na Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Aydın İl Özel İdaresi, Aydın Sanayi Odası, Aydın Ticaret Borsası, Aydın Ziraat Odası, Aydın Ziraat Mühendisleri Odası, Nazilli Ticaret Odası, Nazilli Ticaret Borsası ve Güney Ege Kalkınma Ajansı’ndan temsilciler davet edildi. Aydın’ı kestane üretim merkezi haline getirmek isteyen KÇG, 4. Çalışma Toplantısı’nı 15 -17 Ekim 2012 tarihlerinde ulus-lararası uzmanların da katıldığı bir sempozyumda gerçekleştirdi. Aydın Ticaret Odası (AYTO) Başkanı İsmail Hakkı Dokuzlu ile sempozyumun sonuçları ve yeni projeleri konuştuk.

Bir tarım ürünü
İsmail Hakkı Dokuzlu, “Adnan Menderes Üniversitesi Atatürk Kongre Merkezi Magnesia Salonu’nda üç gün süren Sempozyum yedi oturum halinde gerçekleştirildi. İlk defa uluslararası olarak düzenlenen etkinlikte ABD, İtalya, Slovenya ve Türkiye’den kestane konusunda uzman bilim adamları görüşlerini bizlerle paylaştı. Katılımcı ve dinleyici olarak yaklaşık 250 kişinin katıldığı sempozyumun sonunda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na gönderilecek 5 maddeden oluşan sonuç bildirgesinde, orman ürünü olarak kabul edilen kestanenin meyve ürünü olarak kabul edilmesi gerektiği belirtildi. Kurumlar arası işbirliğinin kestane yetiştiriciliğinin gelişmesinde şart olduğu dile getirildi. Bildirgede, Ege Bölgesi’nde bu konuda somut adımlar atılmasının uygun olacağı vurgulandı. Ayrıca, çeşit seçiminde ve fidan üretimlerinde aşı kalemi teminine dikkat edilmesi, bu konunun Bakanlığa ortak grup kararı olarak bildirilmesi, kestane çeşit seçiminde sanayinin isteklerinin dikkate alınması ve bu doğrultuda üretimlerin yapılması gerektiği açıklandı” diyor.

İhtiyacın yüzde 30’u
Kestane üretiminde Aydın yıllık 20 - 25 bin ton rekolteyle Türkiye’nin toplam ihtiyacının yüzde 30’unu karşılıyor. Bu potansiyeli en iyi biçimde değerlendirmek istediklerini söyleyen Dokuzlu, “Bu alanda dünyada Çin, İtalya ve Türkiye başı çekiyor. Aydın’ı dünya kestane üretim merkezi yapmak istiyoruz. Ülke üretiminde birinci sıradayız, ancak Bursa kestanenin işlenmesi ve paketlenmesi bakımından bizim çok önümüzde. Amacımız elde ettiğimiz bu ürünlerimizin işlenmesi, paketlenmesi ve pazara sunulmasıdır. İşte bu katma değeri yüksek çalışma sonucunda il ekonomisi büyük kazanç sağlayacak” diye konuşuyor.

DAĞLARINDAN YAĞ
Evliya Çelebi’nin Aydın için söylediği, “Dağlarından yağ, ovalarından bal akar” sözü boşuna söylenmemiş... İşte şimdi pamuk, incir ve zeytinyağından sonra sıra kestaneye geldi. Bu nadide ürünün tarımsal sanayide değerlendirilmesi hem çiftçiyi hem de sanayici ve ihracatçıyı teşvik edecek. İsmail Hakkı Dokuzlu, kestaneyi bundan böyle bir tarımsal sanayi ürünü yapmaya kararlı olduklarını vurgularken, uluslararası uzmanların yaptığı konuşmaların kendilerini motive ettiğini ifade ediyor. Gerçekten de sempozyumda söz alan yabancı uzmanların sunumları Ege ve Aydın ekonomisi açısından yeni bir tarımsal sanayi fırsatı olduğunu ortaya koyuyor.

YABANCI UZMANLARDAN ÖRNEKLER

Yazının Devamını Oku

Zeytinyağı sektöründe yeni uzlaşma çağrısı

19 Ekim 2012

Yaklaşık üç ay kadar önce zeytinyağı sektörünün ‘akil adamları’ndan biri olarak kabul edilen Ayhan Baran ile yaptığım görüşmeyi Hürriyet Ege’de okumuştunuz... Kristal Zeytinyağları’nın yöneticisi Ayhan Baran, “Artık yeter” diyordu, “Bu böyle gitmez, zeytinyağı sektöründeki bitmez tükenmez tartışma ve atışmaların sonu gelmeli!” Baran, başka bir ifadeyle insanlık tarihinde sonsuz barışın simgesi zeytin dalını herkese uzatıyor ve sektör temsilcilerini büyük uzlaşmaya davet ediyordu. Şimdi ise aynı sıcaklık ve samimi tavır içinde benzer bir çağrı da Akhisarlı üretici Mustafa Alhat’tan geldi. Aynı zamanda Zeytindostu Derneği’nin başkanlığını yürüten Mustafa Alhat ile yeni uzlaşma çağrısını konuştuk.

Büyük çaba harcadık
Zeytindostu Derneği, zeytin ve zeytinyağı camiasında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu. “Zeytin ve İhracat” konulu toplantılardan “Zeytinyağı Tadım Seminerleri”ne kadar birçok etkinliği gerçekleştiren Derneğin Başkanı Mustafa Alhat, “Altı yıldır Zeytindostu Derneği üst düzey yöneticisiyim. Bugüne kadar inanılmaz çaba harcadık, dergiler çıkardık, eğitim çalışmaları yaptık, fuarlar, sergiler ve yarışmalar düzenledik. Etkinliklerimizi bütün Türkiye’ye yaymak için büyük mücadele verdik. Dernekleri bilirsiniz, doğru dürüst bütçemiz de yok, her masrafı inanın cebimizden harcıyoruz. Ben şahsen madalya falan beklemiyorum ama dernek olarak, zeytin ve zeytinyağı gönüllüsü olarak çok ciddi tanıtım katkıları yaptığımıza yürekten inanıyorum” diyor.
Bu arada hemen not edelim ki, Akhisar bölgesinin önemli üretici ve ihracatçı ailelerinden biri olan Alhatoğlu ailesinin üyesi Mustafa Alhat son dönemde çok ciddi bir hastalık geçirdi. Geçtiğimiz günlerde bir operasyon daha yaşayan Alhatoğlu’nun yaklaşık iki yıl süren tedavisi de böylece tamamlanmış oldu. Bu arada önceleri biraz hırçın tavırlarıyla tanıdığımız Alhatoğlu, şimdilerde daha farklı bir portre çiziyor. “Ben sadece itiraz edeceğim farklı düşündüğüm konularda çıkış yaparım” ifadesinde bulunan Alhatoğlu, “Bundan böyle dillendireceğim fikirler yine alışılmışın dışında ezber bozan ve yenilikçi olacak ama üslubum eskisinden farklı olarak kesinlikle saygı çerçevesi içinde kalacak. Nasıl ki bir araba bir yere takılır da gaza basmaya rağmen patinaj yapar, işte iç hesaplaşmamda bunu fark ettim. Bir yere varmayan işlerin içine saplanıp kalarak harcayacak kadar fazla vaktim yoktu. Tabii beni etkileyen en önemli husus hastalığımı öğrenen aynı görüşten olalım olmayalım herkesten çok büyük destek görmüş olmamdı. Fırsat bulmuşken teşekkür edeyim. Özellikle Ali Nedim Güreli, Metin Ölken, Kadri Gündeş, Hakan Özdolgun, Yahya Laleli ve diğer dostlarım tedavi süresince hiç yanımdan ayrılmadılar. Onların yeri ayrı ama yıllarca acımasızca eleştirdiğim Cahit Çetin ile yaptığımız o duygusal konuşmaları ömrüm boyunca unutamayacağım. Tabii Mustafa Tan ve Murat Narin’i de” diye konuşuyor.

BARAN’I DESTEKLİYOR
Alhatoğlu, zeytinyağı sektöründe bir masaya oturmanın zamanının çoktan geldiğini vurgularken şunları söylüyor; “Ama asıl ilginç olay şu; bizim yazışma gruplarını biliyorsunuz. Bir ara iş öyle hale geldi ki resmen hakaretler başladı. Şimdi ismini söylemeyeyim bir arkadaş gece 12’den sonra yazdığı mesajlarda kantarın topuzunu kaçırdı hatta bana şerefsiz falan dedi. Yeri yurdu belli, kendisi bir tıp doktoru. Kalktım çalıştığı hastaneye gittim. Beni çok iyi karşıladı, gel otur konuşalım dedi. Sohbet esnasında öksürmemi ciddiye alıp film çekmek istedi ve en önemlisi hastalığıma teşhis koydu, adeta hayatımı kurtardı. Şimdi de iyi dost olduk. Yani anlatmak istediğim iyiliğin nereden geleceği belli olmaz, gönül gözümüzü kapatmayalım, diyalog kapılarını hep aralık bırakalım. Mutlak doğru diye bir şey yok. Toparlayacak olursak ben bundan sonra sektörde diyalog ortamının kurulmasına ve bozulmamasına kendimi adadım. Herkesten ricam şu; her konuda aynı fikirde olamayabiliriz ama oturup konuşabiliriz. Ve bunu mutlaka yapmalıyız. Bu çerçevede Baran’ın yaptığı işbirliği çağrısını çok önemsiyor ve destekliyorum. Bir an önce somut adımların atılmasını bekliyorum.”

 

Yazının Devamını Oku

Süt sağımında dünya teknolojisi

12 Ekim 2012

“1980’li yıllarda İzmir’de küçük aile işletmelerinin çoğunda süt sağımı elle yapılmaktaydı. Sonra mobil makine dediğimiz arabalı bir iki inek sağan makinelerde sağım işine başlandı. O zaman klinisyen veteriner hekim olarak süt kalitesi ve hijyenin ne olduğunu bildiğimiz için, tabii üreticimiz de öğrensin diye arabalı mobil makineler satmaya başladık. Yani bugün artık antika olan bu makinalarda sağım başlatıldı ve küçük çaptaki aile işletmelerine bu makinalar girmiş oldu. Ancak söz konusu mobil makinaların kullanımı da çok hızlı artış gösterdi...”
Veteriner Hekim Mehmet Çelikkaleli 80’li yılları böyle özetliyor. Gerçekten de süt mekanizasyonu son yıllarda sağımdan soğuk zincirin kurulmasına kadar çok değişti ve modernleşti. İzmir’in Ödemiş ilçesinde faaliyet gösteren Çelikkaleli Limited Şirketi’nin kurucusu Mehmet Çelikkaleli ile süt sağım teknolojisindeki gelişmeleri konuştuk.
Pınar Süt’ün katkısı
Mehmet Çelikkaleli, “1984 yılında Ödemiş’te serbest veteriner hekim olarak çalışmaya başladım. O tarihlerde ilçe genelinde küçük aile hayvancılığı yaygındı. Hemen her ailede birkaç inek bulunuyordu. Yapılan hayvancılık da genellikle üreticinin evinin süt, yoğurt ve peynir ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti. Yetiştirilen buzağılar erkek olursa kurbanlık amacıyla besleniyordu. 1988 yılında Fransa, İtalya ve Almanya’dan 2 yıl ödemesiz 5 yıl ödemeli düveler getirildi ve en az 3 tane olmak kaydıyla üreticilere dağıtıldı. İşte o zaman hayvancılık işletmelerinin sayısı artmaya başladı. Yeri gelmişken yaşanılan süreçte Pınar Süt’ün katkılarının büyük olduğunu vurgulamak isterim” diyor.
İşletmeler büyüdü
Çelikkaleli, “İşletme sayıları 1990 - 2000 arasında ortalama olarak aile başına 10 ile 20 inek arasında büyüdü. 2000’li yıllardan sonra ise bu sayı 50 başlık işletmeler haline dönüşmeye başladı. O kadar ki bugün artık İzmir Türkiye’nin en fazla süt üretilen ili konumuna geldi. Şüphesiz sektör halihazırda çok ciddi sorunlar yaşıyor. Yem maliyetinden süt fiyatına kadar birçok sorunla boğuşuyoruz. Ancak bugün gerçekleştirilen genetik çalışmalar ve uygulanan olumlu hayvancılık politikaları sonucunda ülke hayvancılığı çok büyük mesafe aldı. Gerek ırk ve verimlilik gerekse barınak ve makine - ekipman olarak gelişmiş ülkelerle yarışabilecek düzeydeyiz” diye konuşuyor.
Sanayimizi kurduk

Yazının Devamını Oku

Hayatın sağlığı için önce toprak

5 Ekim 2012
İzmir’in Torbalı ilçesinde faaliyet gösteren Daydan Tarım ve Gıda Ürünleri İşletmesi’nde üretilen ‘HepYeşil Organik Gübre’ toprağa hayat veriyor, verimi artırıp rekabet gücünü yükseltiyor.

ÇİFTÇİMİZ yüzyıllardır çiftlik gübrelerini tarımda kullanır ve bu gübrenin olgunlaşmadan kullanılmayacağını da bilir. Çiftlik gübresi dışarıda beklerse içindeki besin elementleri yağmurla yıkanır, yok olur. Beklerken suyu süzülüp yeraltı sularına karışır, kirlenmeye yol açar. Hastalık yapan organizmaları barındırır. Dana burnu, kadı lokması gibi zararlı böcekler ve sinekler için yataklık yapar. Açıkta bekleyen gübre ise koku üretir. İçindeki yabancı ot tohumları yüzünden tarlaya ve bahçeye verilince çok ot yapar, mekanik mücadele ve ilaçlama gerektirir. Tam yanmadan toprağa verilirse bu defa bitkiyi yakar, topraktaki yararlı mikroorganizmaları öldürür. İşte bu noktada tarımda kompost kullanmanın önemi ortaya çıkıyor. Uzun yıllardır İzmir’in Torbalı ilçesinde faaliyet gösteren Daydan Tarım ve Gıda Ürünleri İşletmesinde hayata geçirilen ‘HepYeşil Organik Gübre’ Danışmanı ve Ziraat Mühendisi Mine Pakkaner ile doğru gübre kullanımının önemini konuştuk.
Mine Pakkaner, “Ülkemiz topraklarının Karadeniz ve Marmara Bölgesi dışında organik maddece çok fakir olduğunu biliyoruz. Bu durum özellikle organik gübreden başkaca bir besin kullanılamayan bir üretim sistemi olan organik tarımdan elde ettiğimiz verimi de düşürüyor. Buna bağlı yüksek fiyatlar yabancı pazarlarda rekabet şansımızı azaltıp, iç pazarda yaygınlaşmayı engelliyor. Toprağa organik madde kazandırmanın hızlı ve yararlı yolu ise kompost vermektir. Organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından biyolojik olarak parçalanarak humusa dönüştürülme prosesine kompostlama işlemi diyoruz. Sonuç olarak ‘HepYeşil Organik Gübre’ kompostlanmış büyükbaş hayvan gübresidir” diyor.

Koyu renkli toprak
“Organik maddenin verimle olan bağlantısı çok önceden bilinir. Tarımın ilk yapıldığı zamanlardan bu yana koyu renkli toprakların daha verimli olduğu çiftçinin dikkatini çekmiştir” diyen Pakkaner, “HepYeşil Organik sadece bir gübre değil aynı zamanda toprak düzenleyicisidir. Hiçbir üretim sisteminde toprağa yeterli ve dengeli besinleri, organik maddeyi vermeden başarılı olmak mümkün değil. Üretici toprağına bol kimyevi gübre atmaya hazırken, organik madde her zaman ihmal edilir, küçümsenir. Oysa organik madde toprağın canıdır, mayasıdır. Toprağın işlenmesi, tava gelmesi, zenginliği, bereketi, verimi hep organik maddeye bağlıdır. Organik madde vermeden sürekli kimyasal gübre kullanmak toprağı zehirler. Topraklarımız aşırı kimyasal gübreleme, yanlış tarım ilaçları uygulama, aşırı sürüm gibi sebeplerle hızla canlılığını yitirmiş durumda” değerlendirmesini yapıyor.


 
Organik tarıma uygun

Yazının Devamını Oku

Türk çiftçisine karşı sorumluyuz

28 Eylül 2012
Türkiye’de mevcut traktör parkının yaş ortalaması hayli yüksek. Oysa biraz destek gelse, söz gelimi ‘hurda teşviki’ ile çiftçinin eli ayağı olan traktörün iç ve dış pazarı hemen canlanır.

Daha önce de yazmıştım. Türkiye yaklaşık 1 milyon 500 binlik traktör parkıyla bu alanda dünyanın sayılı ülkelerinden biri. Hele 2011 yılında gerçekleşen 62 bin adetlik satış tam anlamıyla bir rekor olmuştu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ise mevcut traktör parkının yaş ortalaması 23,2. Yani bir hayli yüksek. Parkta 25 yaş ve üstünde toplam 704.626 adet traktör bulunuyor. Bu traktörlerin yaş ortalaması da 34,8. Oysa biraz destek gelse, söz gelimi ‘hurda teşviki’ ile çiftçinin eli ayağı olan traktörün iç ve dış pazarı hemen canlanır. Zaten beklentiler de bu yönde. Sektörün büyük oyuncularından TürkTraktör’ün Genel Müdürü Marco Votta ve Genel Müdür Yardımcısı İrfan Özdemir ile firmaya ilişkin son gelişmeleri görüştük.

Hızlı büyüyoruz
Marco Votta, “58 yılı aşkın süredir Türkiye tarım sektörünün gelişmesi için çalışıyoruz” diyerek, “Türkiye tarımının modernleşmesi adına sorumluluğumuzun, en gelişmiş traktör ve ekipmanları sunmanın çok ötesinde olduğunun bilincindeyiz. Bu felsefe ve sorumluluk duygumuzdan hareketle, özellikle yeni neslin tarımsal bilincinin artırılmasına yönelik çalışmalarımıza son hız devam ediyoruz. Türk çiftçisinin markalarımıza gösterdiği sadakat ve güven sayesinde, bu yıl İSO 500 listesinde 6 sıra birden atlayarak 35’nciliğe, Fortune 500 listesinde de 8 sıra birden yükselerek 52’nci sıraya geldik. Tüm bunlar gurur verici gelişmeler” diye anlatıyor.

Pazar payı yüzde 50
TürkTraktör’ün 2012 yılı 6 aylık ihracat satış performansı, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 138 artış göstermiş. Firma Mayıs 2012 TÜİK verilerine göre yüzde 50 yurt içi pazar payını korumaya devam ediyor. Votta gelinen aşamayı şöyle anlatıyor;
“Yurt dışı pazarda elde ettiğimiz güçlü artışta, uluslararası pazara yönelik özel olarak ürettiğimiz Utility Serisi traktörün büyük etkisi bulunuyor. İhracat etkinliğimizin devam etmesini bekliyoruz. TürkTraktör 2011’in ilk yarısında 3 bin 311 adet traktör ihracatı gerçekleştirmişti. Bu sayı 2012’nin ilk yarısında 7 bin 873 adedi buldu. İhracatımızın toplam ciro içindeki payı 2011’in ilk 6 ayına kıyasla yüzde 15’ten yüzde 30’a yükseldi. Şirketimizin 2012 Haziran sonu yurt dışı cirosu ise yüzde 147 oranında artışla 140 milyon TL’den 346 milyon TL’ye çıktı. Toplam traktör satışımız da geçen yılın ilk yarısına göre yüzde 17 artışla 20 bin 293’ten 23 bin 808 adedi yakaladı. Şirketin toplam cirosu da yüzde 32 artış göstererek 894 milyon TL’den 1.2 milyar TL’ye ulaştı.”

TDD SERİSİ

Yazının Devamını Oku

Tütünde kaygılı bekleyiş

21 Eylül 2012
Tütün tarımını engelleyici gelişmeleri kaygı ile izleyen sektör temsilcileri, bu durumun ekonomi ve ihracatı olumsuz etkileyeceği ve Türkiye’nin 2023 hedeflerini yakalamasını zorlaştıracağı görüşünde.

Tütün neden acı olsun? Artık hiç olmazsa bundan sonra romanlara, filmlere konu olan ‘acı tütün’ söylemi ortadan kalkmalı değil mi? Başka bir ifadeyle değil Ege’nin Türkiye’nin en eski ve geleneksel ihraç ürünlerinden biri olan tütünümüz çiftçi için gerçekten bir geçim kaynağı olmalı... Çünkü Ege tütünü tıpkı bu bölgeye özgü pamuk, üzüm ve incir gibi kalitesi ile yine bu bölge tarımının has evlatlarından biri. Üstelik çok uzun yıllardan beri Türkiye’de bir tütün üretim ve ihracat geleneği oluşmuş durumda. Yani öyle bir kalemde silinip atılacak bir ürün gözüyle asla bakılmamalı. Peki bu nadide ürünümüzde son gelişmeler nasıl? Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Yönetim Kurulu Üyesi Noyan Gürel ile sektörün beklentilerini konuştuk.

En büyük üreticiyiz
Noyan Gürel, “Türkiye, yılda yetiştirilen 60 bin tonun üzerinde oryantal tütünle dünyanın en büyük oryantal tütün üreticisi konumunda. Türkiye’nin tarımsal ihracatının simgelerinden biri olan tütün üretiminden yıllık ortalama 400 milyon dolar ihracat geliri elde ediliyor. Yaklaşık 55 bin çiftçi ailesi de geçimini tütün tarımından sağlıyor. 2003 yılında 150 bin ton olan tütün üretimimiz, 2010 yılında en düşük seviyesine gelerek 64 bin tona geriledi, ancak 2011 yılında tekrar artmaya başlayarak 68 bin tona yükseldi. Tütün ihracatı performansı ile tütün üretimi arasında bir paralellik var. TİM’in verilerine göre, 2012 yılının ilk 8 ayı itibariyle şimdiden 60 bin tonluk ve 340 milyon dolarlık tütün ihracatı gerçekleşti. Bu verileri tütün ihracatının geleceği ve ekonomik katkısı anlamında umut verici olarak değerlendiriyoruz” diyor.

Gelişmeler iyi değil
Aslında bu toparlanmada, tütün üretimine dönük yapılan yeni çalışmaların etkili olduğunu söylemek gerekir. Bunlar arasında Ege Tütün İhracatçıları Birliği’nin (ETİB) tütün tohumu üretimi ve ıslahı konusunda Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü ile yürüttüğü çalışma gibi programlar etkisini göstermeye başlamış. Ancak tütün üretiminde aşırı sınırlamaları gündeme getiren bazı uluslararası çalışmalar, 2023 ihracat ve tarım hedeflerini yakalamayı güçleştirecek. Nitekim Noyan Gürel, “Yurtdışından, kaliteli Türk tütününe olan talebin yükseliyor. Biz ihracatçılar olarak bu talebe yetişmek için üretimi artırmaya çalışıyoruz, ne var ki uluslararası gelişmeler kaygı verici” diye konuşuyor. Gerçekten de uluslararası alanda gündeme gelen Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’nin (TKÇS) aşırı öneriler barındırdığını söylemek hiç yanlış olmayacak. Gürel, TKÇS taslağının bugünkü haliyle kabul edilmesinin, Türkiye’deki tütün tarımına ciddi zarar vereceği ve ihraç edilebilir kaliteli tütün yetiştirilmesi için hayata geçirilen yeni projeleri olumsuz etkileyeceğini söylüyor.

Tarımı devam etmeli

Yazının Devamını Oku

Anadolubank sektöre bayrak gösterdi

14 Eylül 2012

Sektörün ana oyuncusu Ziraat Bankası’nın yanı sıra son yıllarda birçok özel banka tarım alanında faaliyet göstermeye başladı. Önümüzdeki dönemde tarım, tarımsal sanayi ve gıdanın stratejik önemi arttıkça tarım bankacılığı da yaygınlaşmaya devam edecek. Şimdi bu yarışa, daha doğrusu rekabet sürecine yeni bir oyuncunun daha geldiğini görüyoruz. Anadolubank geçtiğimiz günlerde izmir’de düzenlediği sektörel etkinlikle “Ben de varım” dedi ve deyim yerindeyse bayrak gösterdi. Anadolubank Genel Müdür Yardımcısı Recep Atakan ve Perakende Bankacılık Tarım Bölümü Başkanı İlhan Küçükahmetler ile bankanın faaliyet ve projelerini konuştuk.

Uğurlu tarım konuşmaları
Hazine ve Perakende Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı Recep Atakan, “Türkiye’nin değerli ve potansiyeli yüksek bir sektörü olan tarıma özel ilgi gösteriyoruz. Tarım ve tarımsal sanayinin gücüne inanıyoruz. Tarımsal kalkınmanın sağlanması yönünde üreticiye her türlü desteği vermeye hazırız” diyor. Recep Atakan, “Üreticilerimize ayrıca finansal danışmanlık hizmeti vererek, sonuç odaklı doğru çözümler sunuyoruz. Anadolubank, 27 tarım şubesi ile Uğurlu Tarım Uygulamaları yani yenilikçi ürünler, ihtiyaçlara uygun koşul ve fiyatlarda çiftçinin ve sektörün beklentilerini en avantajlı olacak şekilde karşılayan çalışmalarını sürdürüyor. Tarım Bankacılığı’nda iddialıyız” diye konuşuyor.

3 yeni şube açılıyor
Atakan, tarım bankacılığı piyasasında uzman, geçmiş iş deneyimi ile bilgisini, doğru ve yerinde hizmet anlayışı ile yürüten tarım portföy yöneticileri olduğunu söylüyor. “Tarımda ülke genelinde ürün gamında genişletilerek 200’e yakın ürünün finansmanı yapabilecek teknik kapasiteye, analiz sistemlerine ve personel alt yapısına sahibiz” diyen Atakan bu yıl içerisinde 3 tarım ağırlıklı şubenin Fethiye, Tire ve Edremit’te devreye gireceği mesajını veriyor.

ANADOLU GELENEKLERİ

Yazının Devamını Oku

Küçükbaşa büyük projeler yolda

7 Eylül 2012
İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği, bir yandan üye sayısını 7 binin üzerine çıkarırken, diğer yandan son yıllarda arka arkaya hayata geçirdiği projelerle özellikle küçük üreticinin gelirini artırdı.

Sık sık vurguluyoruz, İzmir Türkiye’de en çok süt üretilen il konumuna ulaştı diye... Ama burada söz konusu olan inek sütü. Oysa küçükbaş hayvancılıkta da İzmir çok iddialı hale geldi. İzmir Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği (İKKYB), bir yandan üye sayısını 7 binin üzerine çıkardı, diğer yandan son yıllarda arka arkaya hayata geçirdiği projelerle özellikle küçük üreticinin gelirini artırdı. İKKYB Başkanı Özer Türer ile yeni projelerini konuştuk.

Yenilikçi olmalıyız
Özer Türer, “Ben her alanda yenilikçi olmaya çalışan bir insanım. Yani eski köye yeni adet getirmenin mücadelesini yapıyoruz. Tabii bu kolay değil. Uzun yılların alışkanlıklarını değiştirmek bir hayli zor. Ama son dönemde çok mesafe aldık. Şimdi de yeni projelerimizi uygulama aşamasındayız. Bu sayede koyun ve keçi yetiştiriciliğinde İzmir marka olsun diye uğraşıyoruz. Söz gelimi Türkiye’de ilk defa keçi sütünü soğuk zincire aldık. Koyun ve keçi sütüne olan talep arttı” diyor.
Türer, “Birlik olarak önce yem projesini uygulamaya koyuyoruz. İzmir ve ilçelerinde kuracağımız ağ ile kaliteli yemi uygun fiyata yetiştiriciye ulaştıracağız. Yetiştiricinin kazancı bununla sınırlı kalmayacak. Üretici Birlikten yemi 5 ay vadeli ve sıfır faizle alabilecek. Sezonluk süt sağımının hâkim olduğu küçükbaşta süt satışının olmadığı dönemde yem alan yetiştirici borcunu sütten gelir elde ettiği dönemde ödeme imkânı bulacak” diye konuşuyor.

Daha çok et ve süt
“Küçükbaş hayvancılıkta yeteri kadar yem tüketilmiyor. Mevcut tüketim ise bilinçsiz yapılıyor” diyen Türer, sözlerine şöyle devam ediyor; “Ziraat Fakültesi ve Birlik bünyesindeki tarım danışmanlarımızın katılımıyla yetiştiriciye doğru yem tüketimi konusunda eğitimler düzenliyoruz. Doğru yemin doğru zamanda kullanımı sonucu İzmir’de daha fazla süt daha fazla et üretiminin gerçekleşmesini hedefliyoruz.”

Küçükbaş borsası

Yazının Devamını Oku