İsmail Uğural

Lisanslı depoculuk istikrar getiriyor

28 Aralık 2012

İzmir Ticaret Borsası’nın lider ve önder bir proje ile Türk tarımına yeni bir bakış açısı sunduğu Lisanslı Depoculuk, üretici, çırçırcı, tüccar ve sanayiciyi rahatlatıyor.

Öncelikle şu tespiti yapalım. Lisanslı Depoculuk genelde ülke ekonomisi özelde tarım sektörüne büyük katkılar yapabilecek bir sistem... Lisanslı Depo ise kanun kapsamında kurulmuş iç ve dış ticarete yönelik olarak, depolanmaya uygun nitelikteki tarım ürünlerinin depolanmasına yönelik hizmet veren tesisler anlamına geliyor. Ege Lisanslı Depoculuk AŞ (ELİDAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Barış Kocagöz ve ELİDAŞ Genel Müdürü Ahmet Özlü ile konuştuk.
Barış Kocagöz, “ELİDAŞ 2011 yılının başında kuruldu. Önce pamuk ürünümüzde uygulamak üzere birçok tarım ürününde Lisanslı Depoculuk faaliyeti gösterecek. İlk olarak 11 milyon liralık yatırım ile 16 bin metrekare saklama kapasiteli pamuk depo yatırımı yapıldı. Ayrıca son teknolojiye sahip Laboratuvar yatırımı 600 metrekare bir alanda gerçekleşti. İdari bölüm ile birlikte bin 200 metrekare depo dışı kullanım alanı mevcut ve toplam arsa kapasitesi 75 bin metrekare olan modern bir işletmeye kavuştuk. Bundan böyle tarım ürünlerinin uzun ve sağlıklı muhafazası mümkün hale geldi. Üreticilerimize yeni açılımlar ve sanayiciye standardı garanti edilmiş hammadde temini açısından büyük bir gelişme söz konusu. Yani artık tarımsal emtianın ulusal ve uluslararası kabul görmüş standartlara göre analiz ve sınıflandırması yapılarak, standardizasyonu sağlanabilecek. Çünkü pamuğun kalite özelliklerini koruyacak teknik şartları içerecek şekilde depolama yüksek maliyetler gerektiriyor. Birçok üretici, çırçırcı, tüccar ve sanayici bu şartları yerine getiremediği için depolama fırsatından yararlanamıyor. Ya da depoladıkları ürünlerinin kalite kayıplarına katlanmak durumunda kalıyor. İşte şimdi Lisanslı Depoculuk’la pamuğu sahip olduğu kaliteyi de koruyarak saklama imkanı ortaya çıkmış olacak” diyor.
 
Elektronik borsa
Kocagöz yeni borsayı şöyle anlatıyor; “ELİDAŞ’ta kurulan düzenin yanında bir o kadar da değerli olan İZBEP’in (İzmir Ticaret Borsası Elektronik Platformu) hayata geçmesidir. Bu platform tarım ürünlerinde Türkiye’de bir ilk olacak. Böylece çok yüksek hacimlere ulaşılması ve derinlik yaratılması fırsatı geliyor. Çağdaş dünyanın alışveriş teknikleri Türk tarımına kazandırılmış oluyor. Başarılı olduğu takdirde diğer ürünlerin bu modelle yeni platformlarda pazar bulması mümkün. İzmir Ticaret Borsası yine lider ve önder bir proje ile Türk tarımına yeni bir bakış açısı sunuyor.”

FİYAT İSTİKRARI

Yazının Devamını Oku

Tarımda Adana-İzmir el ele

21 Aralık 2012

Adana Çiftçiler Birliği ile İzmir Tarım Grubu arasında geçtiğimiz Mart ayında başlayan işbirliği ve diyalog, karşılıklı ziyaretlerle pekişiyor.

Adana Çiftçiler Birliği (AÇB) 1930 yılında kurulmuş çok köklü bir örgüt. Çukurova Bölgesi’nin 700’den fazla çiftçi ve tarım sanayicisini içinde barındıran bir sivil toplum kuruluşu. İzmir Tarım Grubu da (İTG) İzmir bölgesinde tarım ve gıda sektörünün 32 temsilcisini bir araya getirmiş olan gönüllü toplum girişimi özelliğini taşıyor. Bu iki grup arasında işbirliği ve diyalog Mart ayında İTG’nin Adana ziyareti ile başladı. Geçtiğimiz günlerde ise AÇB Yönetim Kurulu’ndan 5 temsilci İzmir’e gelerek iade-i ziyarette bulundu. İzmir’de iki gün kalan AÇB heyeti özellikle kendi ilgi alanları çerçevesinde bir dizi görüşme gerçekleştirdi. AÇB Başkanı Ziraat Yüksek Mühendisi Behçet Homurlu ve İTG Başkanı Mahmut Eskiyörük ile iki günlük ziyaretin sonuçlarını konuştuk.
? Süt sektörü çok gelişmiş
Behçet Homurlu, “Gördüğümüz konukseverlikten çok memnun kaldık. Yaptığımız toplantı ve görüşmeler sonucu İzmir’in tarım ve gıda sanayiinde ciddi bir potansiyele sahip olduğunu gözlemledik. Özellikle süt hayvancılığında İzmir büyük mesafe almış. Küçük Menderes Bölgesi’nde ziyaret ettiğimiz tesisler doğrusu bizi etkiledi. Modern ve yüksek verimli süt sığırcılığı işletmeleri örnek alınacak düzeye gelmiş. Tire bölgesinde önemli gelişmeler gördük. Bu vesileyle Tire Süt Kooperatifi’nin faaliyet ve projelerini inceleme fırsatı bulduk. Başkan Mahmut Eskiyörük ve arkadaşlarını kutluyorum, çok başarılı bir kırsal kalkınma modeli yaratmışlar. Bu arada Seferihisar’daki temaslarımızda bir diğer başarı örne-ğine tanık olduk. İzmir Koyun ve Keçi
Yetiştiricileri Birliği Başkanı Özer Tü-
rer’den bölgede küçükbaş hayvancılı-ğın nasıl bir gelişme gösterdiği bilgisi-ni aldık. Gerçekten de Türkiye’de ilk defa keçi sütünün İzmir’de soğuk zincir içine alınmış olması dikkate değer bir çalışma olmuş” diyor.
? Lisanslı depoculuk

Yazının Devamını Oku

Su ürünlerinde hedef büyük

14 Aralık 2012

Artan nüfusla birlikte 2030’a kadar 40 milyon ton balığa daha ihtiyaç duyulacak. Denizlerdeki varlık giderek azalırken, ihtiyacı karşılamanın tek yolu olarak çiftlik balıkçılığı gözüküyor.

BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre dünya genelinde üretilen 147 milyon ton balığın yaklaşık yüzde 40’ı çiftliklerde yetiştiriliyor. Artan nüfusla birlikte 2030 yılına kadar 40 milyon ton balığa daha ihtiyaç duyulacak. Denizlerdeki varlık giderek azalırken, ihtiyacı karşılamanın tek yolu olarak çiftlik balıkçılığı gözüküyor. Avcılık ile yakalanan deniz ürünlerinin
sürekli artan tüketim talebini karşılaması mümkün olmadığından yetiştiricilik yoluyla gerçekleştirilen üretim, talebin önemli bir bölümünü karşılıyor. Peki acaba Türkiye’de durum nasıl?
Su Ürünleri Tanıtım Grubu (STG) Başkanı Melih İşliel ve Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Sinan Kızıltan ile sektördeki son gelişmeleri konuştuk.

STG neden kurulduMelih İşliel, “Ülkemizin sahip olduğu coğrafi avantajlar, Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, hedef pazarlara yakınlığı, tür çeşitliliği, AB normlarına uygun üretim ve işleme kapasitesiyle yüksek ihracat potansiyelini en iyi biçimde değerlendirmeye çalışıyoruz. Ancak su ürünleri sektörü yarattığı katma değerle ülke ekonomisi açısından büyük bir öneme sahip olmasına rağmen henüz hak ettiği değere ulaşmış değil. Türkiye’de yeterince balık tüketilmiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde 25 kg, Japonya’da 80 kg olan kişi başına balık tüketimi, ülkemizde ne yazık ki 8,5 kg dolayında. Bu tüketim de ağırlıklı olarak sahil kesimlerinde yapılıyor. İşte bu gerekçeyle ve balığın sayısız yararlarına dikkat çekmek, daha fazla tüketilmesini ve ihracatını sağlamak amacıyla su ürünleri sektörü ihracatçılarının bir araya gelmesi sayesinde 2008 yılında Su Ürünleri Tanıtım Grubu (STG) kurulmuş oldu” diyor.

Başka çözüm yok

Yazının Devamını Oku

Zeytinyağı iskelesi dünyaya açıldı

7 Aralık 2012

Ülkemiz, zeytin ağacının kültüre alındığı ilk coğrafya... Ve zeytinyağı üretebilen şanslı ülkelerden biriyiz. Akdeniz çanağının bitkisi olan zeytinin üretimi ‘bölgesel’, tüketimi ise ‘evrensel Zeytinyağı, bugün Dünyanın her yerinde, hatta ismini yeni duyduğumuz ülkelerde bile tüketilen ve sahip olduğu değerler sebebiyle tüketimi özendirilen bir gıda ürünü. Temel gıda maddesi olarak zeytinyağı, taşıdığı ekonomik değer dolayısıyla da uluslararası anlaşmaya konu altı emtiadan biri konumunda. Türkiye’de bu sektörün bir yeni özelliği de çok sayıda yeni markalaşma çabası ve girişiminin ortaya çıkmakta oluşu... Zeytin İskelesi Genel Müdürü Fatih Cenikli ile son gelişmeleri konuştuk.
Dünya standardıFatih Cenikli, “Başından beri kaliteli, doğru ambalajlanmış ve sunumuna özen gösterilmiş, ulaşılabilir fiyatlı zeytinyağının hepimizin, herkesin hakkı olduğuna inanarak, sektöre girdik. Zeytin İskelesi öncelikle kendimiz için dünya standartlarında zeytinyağı üreterek iç pazarda var olmayı amaçladı. Sonrasında da yaratılan katma değerin ülkemizde kalması açısından markalı ihracat stratejisini belirledi. Buna uygun olarak bugün hem iç piyasada hem de uluslararası pazarlarda satılan ‘Zeytin İskelesi’ ve ‘Olive Pier’ markalı ürünler aynı kaliteye sahip” diyor.
Patronumuz zeytinyağıCenikli, “Zeytin İskelesi, koyu renk cam şişede ve zeytinyağına uygun teneke ambalajlarda sadece natürel zeytinyağları, naturel sızma zeytinyağı, naturel birinci zeytinyağı ve organik naturel sızma zeytinyağı üretmektedir. Bugün bütün ulusal zincir mağazalarda varız, yerel marketlerle çalışmaya başlarken, bölgesel dağıtıcılıklar kurmaktayız. Böylece ürünlerimiz tüm Türkiye’de ulaşılabilir hale geldi. Ayrıca firmamız yeni bir yapılanma ile tamamen profesyoneller tarafından yönetilmekte, yani patronumuz zeytinyağı” diye konuşuyor.
Neden mutsuzluk
Cenikli, “Bütün dünyanın talep ettiği zeytinyağını üretebilen, birkaç ülkeden biriyiz. Üstelik dünya ikinciliği hedefimiz var, ağaç sayısı ve üretimimiz düzenli olarak artıyor. Yani herkesin mutlu olması gereken bir durum ama çiftçi mutsuz, sanayici mutsuz, ihracatçı mutsuz, tüketici mutsuz... Sürekli ‘sektörün sorunları’ toplantıları yapılıyor, hatta sektörün en eski markalarından birinin genel müdürü ‘...zeytin önümüzdeki yıl ağaçta kalır...ihtiyacın çok üzerinde zeytin ağacı dikildi ve yakında rekolte katlanarak artacak, fındıkta, sütte yaşadığımız olay belli...’ diyebiliyor. İşte sektörün en yeni markası olarak bu tespitten yola çıkan ‘Zeytin İskelesi’, yaratılan olumsuz havayı dağıtmak için, yeni hasat dönemi başlarken, zeytinyağının ne kadar değerli bir ürün olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu gerçeği kamuoyuna iyi ifade edebilmek maksadıyla ‘Kıymet Bilmek’ ilanını yayınlıyor. Bu pek alışılmadık ilan ile zeytinyağının en sağlıklı yağ olduğu, ülkemiz zeytinyağı üretiminin ve kalitesinin yükseldiği, sağlıklı
nesiller için de ağız tadımız için de hepimizin zeytinyağı tüketimini artırmamız gerektiğini vurguluyor. Sonuç olarak çiftçimizin, sanayicimizin, ihracatçımızın, tüketicimizin mutlu olması için  bir ‘Zeytinyağı Seferberliği’ne ihtiyaç var” değerlendirmesini yapıyor.

 ÖZEL NOTUM

Yazının Devamını Oku

İzmir gıda merkezi olabilir

23 Kasım 2012

GEÇTİĞİMİZ günlerde Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Ender Yorgancılar, “İzmir ulusal ve uluslararası gıda merkezi olmalı” dedi. Okurlarımız hatırlayacak, yıllardır bu konuyu işliyor ve karınca kararınca kamuoyunu bu yönde bilgilendirmeye çalışıyorum. Şimdi öyle görünüyor ki, bölgenin büyük tarım ve gıda potansiyelini çok iyi algılamış olan başarılı iş adamı Yorgancılar yaptığı açıklamada İzmir’in önüne net bir vizyon koyuyor. Bu çıkışı iyi değerlendirmeliyiz. Sektör temsilcileri ile EBSO Başkanı’nın vizyonunu konuştuk.

Öncelikle gıda üssü
İzmir İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal, “İzmir önemli bir turizm ve liman şehri ama öncelikle çok önemli bir tarım ili konumunda” diyerek sözlerine başlıyor. Güldal, “İzmir, Türkiye’nin genel tarımsal üretim değerlerinde ülke ikincisi. Hayvansal ürün üretim değerlerinde ülke üçüncüsü. Bitkisel ürün üretiminde ülke ikincisi konumunda. Canlı hayvan üretim değerinde ise ülke ikincisi. Türkiye’de 81 il arasında ilk 3’e giren başka il yok. İzmir önemli bir gıda üssü konumuna geldi. Daha da önemli hale gelecek” diyor.

Potansiyel yüksek
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Akın Olgun’un değerlendirmesi de şöyle: “Bölgemiz tarım sektöründe faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarının TUBİTAK, Sanayi Bakanlığı gibi kurumlarla, AB fonlarının AR-GE desteklerinden yararlanarak alt yapılarını geliştirmeleri ve yeni teknik ve teknolojileri kullanmalarıyla üretim kapasiteleri ve kalitelerini yükseltmeleri uluslararası piyasalarda rekabet etme şanslarını artıracak. Tabii Türkiye’nin en eski ve büyük Ziraat Fakültelerinden birisinin varlığı Ege Bölgesi için büyük bir avantaj. Ancak bölgede ihtisaslaşmış bir Gıda ve Tarım Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin bulunmaması da önemli bir eksiklik. İzmir’in tarım ve gıda merkezi olma potansiyeli ise çok yüksek.”

Çıkış çok olumlu
Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şube Başkanı Hülya Yılmaz, Yorgancılar’ın çıkışını memnuniyetle karşıladıklarını söylüyor. Yılmaz, “Bu süreçte gıda mühendislerinin rolü çok önemli. Sektörün sağlıklı gelişmesi ve pazarda rekabet edebilir düzeye gelmesi, gerek uygun teknolojiyi kullanabilme gerekse gıda güvenliği gibi mevzuatın öngördüğü koşulları sağlayabilmesi ancak teknik eleman desteği ile mümkün” diye konuşuyor.

Ar-Ge ve inovasyon

Yazının Devamını Oku

Dünya Süt Zirvesi İzmir’de yapılmalı

16 Kasım 2012


Uluslararası Sütçülük Federasyonu’nun (IDF) 4-8 Kasım 2012 tarihlerinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Cape Town kentinde yapılan toplantısında “2017 Dünya Süt Zirvesi”nin Türkiye’de olması kararı alındı. Bu gelişme çok sevindirici. Gerçi neden daha önceki yıllarda bu küresel zirve ülkemizde yapılmıyor da, ta 2017’yi bekleyeceğiz diye sormak hakkımız, ama yine de olumlu düşünelim ve söz konusu kararın alınmasında payı olan herkese teşekkür edelim. Ancak tablonun öbür tarafına baktığımızda kabul edilemez bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü Güney Afrika’da gerçekleştirilen toplantıda 2017 Zirvesi’nin İstanbul’da düzenlenmesi görüşü ortaya konulmuş!.. Peki neden İstanbul da İzmir değil? Bu işe sektörün önde gelen temsilcileri acaba ne diyor?

Asla kabul edilemez
Türkiye’nin en büyük Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’nin başkanı olan Mehmet Çelikkaleli karara sert tepki gösteriyor. Veteriner Hekim Mehmet Çelikkaleli, “Türkiye’de süt hayvancılığının merkezi İzmir’dir. En fazla süt ilimizde üretiliyor. Hal böyle iken nasıl olur da Dünya Süt Zirvesi İstanbul’da düzenlenmek istenir? İstanbul ile süt hayvancılığının ne ilgisi var? Bu kararı kim veya kimler veriyor? Neden bizim fikrimiz sorulmuyor? Ben İzmirli 11 bin üretici ailenin temsilcisi olarak çok net konuşuyorum; 2017 Zirvesi’nin İzmir’e yani ait olduğu yere alınması için her türlü mücadeleyi vereceğiz. Bu bizim hakkımız. Aslında bölge kamuoyunun da harekete geçmesi gerekir. Bu çerçevede Sayın Valimiz, Sayın Belediye Başkanımız, İzmir Ticaret Odası, Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Ziraat Odalarımız ve İhracatçı Birliklerimizin acilen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız nezdinde temasa geçmelerini rica ediyoruz. Bu konu hepimizin, Ege Bölgesinin ortak projesi olacaktır. 2017 Zirvesi hazırlıklarının sadece İzmir’e değil, bütün bölge süt hayvancılığına katkısı olacağını düşünüyoruz” diyor.

Bölgemizin farkı var
Türkiye’nin en büyük ve en başarılı Koyun ve Keçi Birliklerinden biri olan İzmir Birliği’nin başkanı Özer Türer de haklı olarak tavır koyuyor ve şu değerlendirmeyi yapıyor: “İzmir küçükbaş hayvancılıkta büyük mesafe aldı. İlk defa keçi sütünü soğuk zincire entegre ettik. 7 binin üzerinde üretici aileyi temsil ediyoruz. Üreticiyi rahatlatacak yeni projelerimiz yolda. Özellikle süt keçiciliğini geliştirmek için çiftçi eğitimi başta olmak üzere yeni projeler hazırlıyoruz. Bütün bunlar süt hayvancılığında İzmir’in farkını ortaya koyuyor. Şimdi nasıl olur da bu önemli etkinliği İstanbul’a taşımak önerisi yapılır, doğrusu aklım almıyor. Güney Afrika’daki organizasyona 3 bin dolayında delege katılmış. Göreceksiniz İzmir’de düzenlenecek Süt Zirvesi’ne dünyanın her tarafından bu rakamın çok üzerinde temsilci gelecek. İlgi çok büyük olacak.”

YENİ MERKEZ

Yazının Devamını Oku

Doğru üretimin yolu gıda mühendisinden geçer

9 Kasım 2012

Tarım ve gıdanın stratejik değeri her geçen gün yükseliyor. Dolayısıyla iyi yetişmiş ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin yanı sıra gıda mühendisleri de artık iş hayatında önemli rol oynamaya başladı. Bu trend devam edecek. Dünyada ve Türkiye’de tarım ve gıda sektörü büyüdükçe gıda mühendisleri bu süreçte etkin olmayı sürdürecek. Peki acaba mesleki yönden konuya baktığımızda yetkililer ne düşünüyor? Bu alanda sorunlar ve beklentiler neler? Gıda Mühendisleri Odası (GIDAMO) Ege Bölge Şube Başkanı Hülya Yılmaz ile mesleki çerçevede konuyu ele aldık... Hülya Yılmaz, “Gıda mühendisliği, gıdaların üretiminden tüketimine kadar bütün süreçlerde mesleki bilgi ve deneyimleri kullanıp en az maliyet veya kayıpla çözümler sağlayarak ürünlerin kaliteli, sağlığa uygun şekilde üretilmesi ve tüketilmesi için sorumluluk alan bir mühendislik dalı” biçiminde bir tanım yapıyor. Başka ifadeyle gıda mühendisleri, temel olarak gıda üretimi yapan firma ya da kurumlarda, hammadde alım, planlama, üretim, araştırma - geliştirme, projelendirme, depolama - sevkiyat, kalite kontrol ve standardizasyon gibi alanlarda çalışıyor. Yani meslek olarak çok geniş bir faaliyet ve sorumluluk alanı içindeler...

Temel sorunlar
Yılmaz’a göre, temel mesleki sorunların başında istihdam, özellikle de kamuda istihdamın yetersizliği geliyor. Yılmaz, “Halen ülkemizde 50 bin dolayında gıda imalat işletmesi bulunuyor. Bu sayı depo, satış gibi yerler de eklendiğinde 500 bine ulaşıyor. Bakanlık, bu denetimleri denetçi sayısı 4 bin 600 civarında görünürken, iş yoğunluğu sebebiyle sahada ancak 1500- 2000 kadar denetçiyle yürütmeye çalışıyor. Sektörde denetimlerin etkin bir şekilde yapılması halk sağlığı açısından çok önemli. Gıda denetimlerinde denetimin etkinliğinin sağlanabilmesi için, gıda mühendislerinin, hayvansal kaynaklı ürünlerde veteriner hekimlerle, bitkisel ürünlerde de ziraat mühendisleriyle birlikte çalışacağı şekilde denetim ve denetçi sayısı planlaması yapılması gerekir. Sektörün yapısına baktığımızda ‘denetçiler’in yüzde 50-60’ının gıda mühendislerinden oluşması gerekirken bu oran yüzde 20’yi geçmemekte. Ayrıca bugün Avrupa Birliği’nde daha iyi bir gıda eğitiminin nasıl yapılacağı arayışları sürer ve bu amaçla ülkemizdeki mevcut ‘gıda mühendisliği’ eğitimi incelenirken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nedense ‘Gıda’ konusunda ülkemizde var olan bu değerli birikimi görmezden gelme konusunda ısrar ediyor. Bir diğer sorun alanı ise (aslında yukarıdaki sorunun bir ölçüde kaynağı) var olan ve sürekli yeni açılan gıda mühendisliği bölümleri. İkinci öğretimlerle birlikte toplam 70 civarında gıda mühendisliği programı var. Söz konusu programlara kayıt yaptıran öğrenci sayısı da 3500 kadar. Bu kadar çok program açılmasını hem eğitim kalitesi hem de mezun olduktan sonra yaşanacak istihdam sorunları açısından doğru bulmuyoruz. Sektörün durumu da göz önüne alınarak, yeterli sayıda iyi eğitilmiş mühendisler yetiştirmek politika olarak benimsenmeli” diyor.

KOBİ’lerin muafiyeti
Hülya Yılmaz, “5996 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesiyle küçük işletmeler teknik eleman çalıştırma zorunluluğundan muaf oldu. Böylece zaten pek de gönüllü olmadıkları bilgiye ulaşma kanalları tamamen ortadan kalktı. Oysa gıda sektöründe faaliyet gösteren imalat birimlerinin yüzde 80’inin fazlası küçük ve orta ölçekli işletme yani KOBİ niteliği taşıyan sanayi birimleri... KOBİ’lerin, başta gıda güvenliği gibi mevzuatın öngördüğü koşulları sağlayabilmesi ancak teknik eleman desteği ile mümkün. Bu yüzden KOBİ’ler, esnaf ve sanatkârların bu gerçeği görmeleri ve Bakan Mehdi Eker’e bu konuda verdiğimizi projeye sahip çıkmaları gerekir. Bakanlık tarım danışmanları aracılığıyla tarımsal üretime verdiği desteği gıda sektörüne de vermeli. Yanısıra İstanbul’da Odamızca gerçekleştirilen Bakanlık temsilcilerinin de yer aldığı çalıştayda ortaya çıkan ve o günden bu yana  Bakanlıkça üzerinde çalışıldığını bildiğimiz hijyen tasarımı onayı konusunu kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum. ‘Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik’ bu amaca yönelik olarak değiştirilmeli. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı yerine de Hijyenik Tasarım Onay Belgesi aranmalıdır. Toplumun gıda güvencesini ve güvenli gıdaya erişmesini sağlamak üzere her türlü girişimde bulunmak, çalışma yapmak ve politikalara yön vermek; toplumun bilinçli gıda tüketimi konusunda bilgilendirilmesi ve eğitimi için her türlü çalışmayı yapmak Odamızın amaçları arasında yer alıyor. Bu çerçevede sürekli olarak bilgilendirme faaliyetleri içindeyiz” diye konuşuyor.

Yazının Devamını Oku

Gıda ve tarımda da sanayi kadar iddialı

2 Kasım 2012

Denizli, coğrafi bölgeler içinde Ege Bölgesi’nde yer alıyor. Ancak Ege, Akdeniz ve Geçit bölgesi iklim şartlarını taşıması sebebiyle narenciye ve tropik ürünler dışında hemen her türlü ürünün kolaylıkla yetiştirilebileceği bir karaktere sahip. Bu arada il genelinde tarımsal sanayi ve gıda sektörüne yönelik girişimler hızla artıyor. Zaten Denizli, Türkiye’de girişimcilik ruhunun en güçlü olduğu illerden biri konumunda. Denizli’de tarım ve gıda sektörünün geleceğini İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Sezgin Kutlu ile konuştuk.

Tam bir gıda deposu
Sezgin Kutlu, “Tarımsal alanda rakım 130 metreden başlayarak bin 700 metreye kadar çıkıyor. İl genelinde 376 bin 738 hektar alanda tarım yapabiliyoruz. İklim ve ekolojideki bu farklılıktan dolayı toplam 124 türde tarla ve bağ-bahçe ürünü ekonomik olarak yetiştirilebiliyor. Söz gelimi 9 bin 322 ton kekik üretimiyle Ege Bölgesinin yüzde 87’sini, ülke üretiminin yüzde 85’ini gerçekleştirerek birinci sırada yer almaktayız. Tütüne alternatif olarak ilimizde yaygınlaştırılan kekik, merkeze bağlı Gözler beldesinde kurulan Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ne ait Kekik İşleme Tesisi’nde baharat ve kekik yağı olarak işlenerek yurt dışına ihraç ediliyor. Ayrıca 33 bin 420 ton çerezlik ayçiçeği üretimi sayesinde Ege Bölgesi’nin yüzde 89’unu, toplam üretimin de yüzde 20’sini yapıyoruz. Bu alanda yine bir numarayız. Baklan, Çal ve Çivril ilçelerimizde çok kaliteli çerezlik ayçiçekleri yetiştiriliyor ve bölgede bulunan özel sektöre ait tesislerde işlenerek yurtiçi ve yurtdışına pazarlanıyor” diyor.

Leblebide lider
Leblebinin özellikle Serinhisar ilçesi ve Tavas-Kızılca beldesinde üretilip kuruyemiş sektörüne satıldığını söyleyen Kutlu, “Ülkemizde yaklaşık 30 bin ton leblebi üretimi yapılıyor, Denizli olarak bu miktarın yaklaşık 24 bin tonunu karşılıyoruz. Yanı sıra 23 bin 288 ton nar üretimiyle toplamdaki payımız yüzde 11. Son yıllarda kapama nar bahçeleriyle hızlı bir yükseliş gösterdi. Özellikle Merkez Irlıganlı, Kocadere ve Küçükdere bölgelerinde yetiştirilen Hicaz narı kalite, renk ve aromasıyla dikkat çekiyor ve büyük oranda yurtdışına gönderiliyor. Elmada da iddialıyız. En büyük üretici illerinden biriyiz. İlimizde yaklaşık 1,5 milyon meyve veren elma ağacı bulunuyor. Çivril ilçemiz, uçsuz bucaksız elma bahçeleriyle en büyük üretim bölgemiz. Soğuk hava depoları ve elmayı en son teknoloji kullanılarak yerinde işleyen tesisleri ile doğrusu göz kamaştırmakta. Çivril Emirhisar Tarımsal Kalkınma Kooperatifi bünyesinde kurulan elma tasnif ve ambalajlama tesisi Türkiye’de bir ilk” diye konuşuyor.

JEOTERMAL SERACILIK

Yazının Devamını Oku