23 Kasım 2003
<B>ANNEMİZİN </B>ligine döndük. Üçüncü dünya futbolu oynayarak, üçüncü dünya takımları karşısında elde edilen skorların ve göstermelik başarıların heyecanı ile şişirilen balonu, bildiğiniz gibi Letonya patlattı. FIFA'nın 7. sırasındaki yerini gerçek sanan ama dünya futbol piyasasına bir-ikisi hariç milyon doları aşan futbolcu sunamayan Türkiye ve de futbolu şimdi hizaya gelecek, gerçek değerini bilecek. Golf yaşı gelmiş emeklilere milyon dolarlar ödeyen bir ülkenin ve takımlarının başarısı tabii ki tesadüflere bağlı olacak.
Suçlu Mondragon değil
Denizlispor söke söke aldı. Her hattıyla hem felsefesi, hem nefesiyle hak ederek aldı. 19 yıldır yenilmediği Denizli'den mağlubiyetle ayrılan G.Saray'da Terim gibi bir teknik direktör iki metreye yakın Ersen Martin'e ağır, yorgun ve zıplamayan De Boer'i kenar toplarda eş olarak veriyorsa, durumun sıkıntısı apaçık ortada. Kolombiya'dan dönerken G.Saray'ın Denizli uçağına binemeyen Mondragon bir yolunu bulup Denizli'ye gelmese G.Saray maçı 72. dakikadan önce çoktan kaybetmişti. 15. dakikada Göksel ve 40. dakikada Çağdaş'ın mükemmel vuruşlarını kurtaran Mondragon, ilk yarı sürklase olan G.Saray'ın belki de ayakta kalan tek ismiydi. Böylesine ağır bir defansın, böylesine savunmaya yabancı olan bir orta sahanın arkasında duran Mondragon, 72’de ‘‘pes’’ dedi ve Ali Akdeniz'in golünü önlerken kırmızı kartı görüverdi. Suç Mondragon'un değil.
Giray Bulak ikinci yarı savunmada daha kontrollüydü ama hızlı adamlarını ağır G.Saray defansının arkasına kaçırma düşüncesinde haklıydı. Mondragon'un kırmızı kart gördüğü pozisyon öncesinde Bülent ve Cihan çok kritik son müdahalelerle gole izin vermemişti. Denizli'de Kratochvil, Ali Akdeniz ve Timuçin etkili futbollarıyla öne çıktılar. İki gollük mağlubiyetin aylarca öncesinde söylediğimiz gerçekleri yine söyleyeceğiz. G.Saray'ın birkaç yıldız oyuncuya ihtiyacı olduğu kesin. Ama bundan da önemlisi, G.Saray'ın takım olma özelliğini kazanması gerekiyor. ‘‘Ben yenilmeyeceğim’’ diyecek ve G.Saray değerleriyle heyecanını yüksek tutacak oyunculara ve teknik ekibe ihtiyacı var. Terim bunu yapabilir ama şu ana kadar yapamadı.
Değişmiyor, değiştirmiyor
Bratu, Terim'in geleceğe hazırladığı oyunculardan biri. Attığı gol ve kaçırdığı golleri üst üste koyarsanız umudu kesmememiz lazım, iyi olacak. Sol kanatta Hakan Ünsal ve Hasan Şaş futbolu unutmuş gibiydiler. Daha doğrusu dünkü G.Saray'da bir-iki isim dışında takım, futbolun çok uzağındaydı. Terim bu tedbirleri ne zaman alacak, nasıl alacak bunu birlikte göreceğiz veya göremeyeceğiz. Metin Tokat, Mondragon'a gösterdiği kırmızı kartında ve oyunun kontrolünde çok başarılıydı. Şampiyonlar Ligi'nde ve lig yarışında geriye düşen bir G.Saray var. Sonuç olarak günler geçiyor, Fatih Terim değişmiyor, değiştiremiyor.
Yazının Devamını Oku 10 Kasım 2003
Galatasaray'ı ligin sıradan takımları arasına sokan kim? Bu takımın futbolcuları özgüvenlerini neden yitirdiler? Ali Sami Yen'den, Olimpiyat Stadı'na geliş veya tabiat şartlarına boyun eğiş nedenler arasında olabilir mi? Teknik direktör Terim, F.Bahçe ve Beşiktaş maçlarında verdiği motivasyonu, oyun disiplinini diğer takımlar önünde ekibine neden aşılayamıyor? Terim, iki yıl içinde geride mi kaldı, yoksa başkanın ağır, dingin, sakin hali futbolculara da mı yansıdı?
İlk yarı boyunca bunları düşündüm. G.Saray'ın ağır defansı önünde, bir başka ağır Petre ile oyuna başlayıp Cihan'ı yedekler arasında tutmak bana göre yanlıştı. Eğer Tevfik Lav hesaplarında korkuya değil, güvene ve cesarete yer verseydi sahadan istediğini alıp giderdi.
Silik ve diri
Terim eğer Hasan Şaş'ı rakip ceza sahasının hemen kenarında topla buluşturamıyorsa Hasan'sız bir onbir kurmak zorunda. Sabri ve Ayhan, G.Saray kadrosunun en çabuk iki adamı ve dün gecenin en etkili iki ismiydi. Orta alandaki yük, ikisinin sırtındaydı. İlk yarı çok silik, ikinci yarı diri bir G.Saray izledik. Üç gol de net defans hatalarından kaynaklandı.
Gecenin adamı Sabri'nin bir topu direkten döndü. İkinci yarı oyuna giren Cihan, attığı gol ve oynadığı dinamik futbolla Terim'e, ‘‘bu orta saha bensiz olmaz’’ dedi. Terim, Bratu ve Petre için geleceğe yatırım yapıyor. Bence Bratu tamam ama Petre'nin şansı yok. Defans hatalarından doğan üç ve kaçırılan altı net pozisyon vardı.
Müftüoğlu'nun G.Saray lehine vermediği iki penaltı onun takdirine takılı kaldı. G.Saray ikinci yarıdaki oyunuyla takım gibi oldu. Seyircinin yürek kaldıran bu tür futbola artık sabrı yok. Ama G.Saray'ın gençliğiyle kazanma isteğiyle bir Sabri'si var. Terim, artık resmi iyi görmeli, çerçeveyi iyi belirlemeli.
Yazının Devamını Oku 5 Kasım 2003
Kaybeden tarafın kupa dışında kalacağı çok önemli bir karşılaşmaydı. Sparta Prag için beraberlik tek amaçtı. Beşiktaş, 3 puanı mutlaka almalıydı. Dün gece, Sergen'in gecesi oldu. 'Çok koştu, az koştu' tartışmaları yapılabilir, 'Beşiktaş'ın savunma aksiyonlarında yoktu' denebilir, ama siyah beyazlıların golü bulmak için Sergen'den başka hiçbir ilacı yoktu dün gece. Sergen'in verdiği üç net gol pasını değerlendiremeyen Pancu, Kaan Dobra ve İlhan'dan sonra sahneye çıkan, bir defans oyuncusu Ronaldo oldu. Sergen'in topu öpercesine, severcesine ve rakibin en ölü noktasına gol yaparcasına gönderdiği topa Ronaldo sadece kafayı vurdu. Bu gol, Beşiktaş'ı belki de Şampiyonlar Ligi'nde ikinci tura çıkaran gol olacak.
Prag iyi kapandı
Lucescu, rakibin bu denli mükemmel kapanacağını, defans-orta alan mesafesini kısaltıp, Beşiktaş'a oynama mesafesi bırakmayacağını düşünmüş olmalıydı. Rus ile Amerikan generallerinin hikayesi!
Sparta Prag bütün hatlarıyla kademe yaparak ve fizik gücünü kullanarak, hedefe gitmek istedi. Kollektif futbolu iyi oynayan, yardımlaşması fazla olan, ama teknik kapasitesi düşük bir takımdı Prag. Sergen gibi kilit bir oyuncuyu bu savunmanın önüne koyarak, Lucescu düğümü çözmek istedi. Erken de çözebilirdi bu düğümü. 15 ve 35'inci dakikalarda Kaan Dobra mutlak iki gol pozisyonundan yararlanamadı. Pancu'nun ortasına İlhan'ın dokunamayışı, Beşiktaş için gecenin soğuk olacağının işaretleriydi.
Disiplinden kopmadı
Siyah beyazlı takım da rakibi gibi 90 dakika boyunca oyun disiplininden kopmadı. Rakip hızlı ve çabuk oynarken, Beşiktaş hem düşünce, hem de hareket kabiliyeti olarak geride kalıyor ve golü kişisel becerilerden bekliyordu. O adam, atan değil de attıran oldu.
Bir kaç not söylemek istiyorum:
Kaan Dobra'ya bu kadar zaman nasıl dayandın, Lucescu?
Oyun kurma ve top becerisiyle Emre'nin yerine oynattığı Ahmet Yıldırım'ın top ve yer kayıplarına nasıl seyirci kaldı, Lucescu?
Ve Tümer'i oyuna alırken, rakip kadar çabuk ve hızlı oynayan İbrahim'i neden çıkardı, Lucescu?
Bunlar tartışılmayabilir. Eğer Sergen'in attırdığı gol olmasaydı, bütün maçın özeti bu hamlelerde yapılacaktı. Beşiktaş'ı kutluyoruz.
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2003
<B>KORKAKLAR</B> zirvesinde kazanan, G.Saray oldu. Hesaplarını kaybetmemek üzerine kurmuş iki teknik adamın mücadelesinde, Fatih Terim, Lucescu'ya deplasmanda nasıl kazanılacağının dersini veremedi ama ‘‘nasıl kaybedilmez’’ formülünü açık açık gösterdi. Terim, az daha cesur olsa, Sparta Prag'ın evinde yaptığını deplasmanda yapacak, Beşiktaş'a beklemediği bir yenilgiyi tattıracaktı. Şampiyonlar Ligi'nde Türkiye'yi temsil eden iki takımın saha içi ve saha dışı kalitesizlik örnekleriyle dolu, futboldan nasibini almamış bu karşılaşmasında, söze nereden başlamak lazım?
Tribünlerin sahaya, seyircinin futbolcuya egemen olduğu futbol atmosferi dünyanın hiçbir yerinde yok. O havai fişekleri sahaya sokanlar, sokturanlar size sesleniyorum; ‘‘yeter artık, yeter!’’ Türkiye Futbol Federasyonu, futbolcu kardeşim Tayyip, değiştirin artık bu yasayı. 2.5 milyar liralık tavan cezalarla Türk futbolunun ölüm fermanını hazırlayanlara artık ‘‘dur’’ deyin. 1958 Dünya Kupası finallerinde İrlanda Kaptanı Danny Blanchflower'ın tarihe geçen bir sözü vardır; ‘‘Bizim taktiğimiz, rakibimiz gol atmadan eşitliği sağlamaktır.’’ İşte dün gece hem Beşiktaş, hem G.Saray bu taktikle oynadı. Maç başı hesaplar doğruydu. Ağır adamlar Hasan Şaş ve Sergen'e ilk onbirde yer yoktu.
Gecenin yıldızı Ayhan'dı
Benim inancım, maçın kaderini defans adamlarının belirleyeceğiydi. De Boer son müdahalelerde çok başarılıydı. Ama Ayhan Akman gecenin yıldızıydı. Beşiktaş orta sahasını tek kelimeyle bozan ve üstüne üstlük gol bölgesindeki İlhan Mansız'a gölge olan adam hep Ayhan'dı. Pancu, Rumen hocanın akrabası mı bilemem. Ama dün geceki kadar çalışkan ve iyi niyetli Pancu'nun şanssız olduğu da bir gerçek. 41. dakikada Hakan'ın gol vuruşunda kendi kale sahasında topa ayak koymasa, Beşiktaş belki maçı orada kaybedecekti. Kim gördü bilemem ama Pancu, kendi kalesiyle rakip kale arasında en çok giden ve dönen Beşiktaşlıydı.
G.Saray'da Ergün hem top alma, hem de hücuma çıkma açısından iyi değildi. Sabri'nin bu kadar boş bırakılmasını anlayamadım. Belki çocuk gördüler. 71. dakikada Sabri'nin direkten dönen topunda irkildiler. Sabri, Ayhan'la beraber takımın en etkili ismiydi. Maçın analizi de önce G.Saray, iyi Beşiktaş'ı bozdu. Daha sonrasında kötü Beşiktaş, iyi olmaya çalışan G.Saray'dan korktu. Sezonun en iyi deplasman performansını yakalayan G.Saray'ı sindirecek formülü Lucescu bulamadı.
Dün gece kazanan Terim'di. Maçın favorisi kazanamadığına göre, başka söze gerek yok. İsmet Arzuman, sahanın, futbolun hakimiydi ama tribünlere ve soyunma odası koridorlarındaki arbedeye kim ne ne yapabilirdi ki...
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2003
<B>BAŞTA Serkan Aykut </B>ve <B>Celil </B>olmak üzere altı eksikle oyuna başlayan Samsunspor karşısında, Galatasaray'ın dün geceki futbolunun tatmin edici olduğunu kimse söyleyemez. Yeni birşey yok, Galatasaray bildiğiniz gibi. Yani, eski tas eski hamam. Bu kadar pas hatası yapan bir takımın ister 4-2-4, ister hangi sistemde oynarsa oynasın, rakibe üstünlüğünü tabii ki, skor tabelasına istediği gibi yansıtamayacak. Sadece bir gol ve mükemmel bir gol.
Ayhan, gecenin en akıllı Galatasaraylı'sıydı. Hasan Şaş, ‘‘Neden kaleye vurdun, bana vermedin’’ diye Ayhan'ın üstüne yürürken, Ayhan, Hasan'a ofsaytta olduğunu anlatmakta zorluk çekiyordu. Hakan Şükür'ün ligde 200'üncü golünü bulduğu dakikada, Ayhan'ın yine zekası vardı. Herkesin oyundan koptuğu anda oyunu çok çabuk başlatıp, Hasan'a, ondan da Hakan'a gelen topta Samsun defansı hala yerde kalan futbolcuya ve onun başındaki Metin Tokat'a dalmıştı. Bu gol tipik Hakan Şükür golü değildi. Artistik yönü daha fazlaydı. Ama, 200'üncü golün şerefine Hakan, şapka çıkarılacak güzellikteki gollerinden birini attı.
Futbol ısırmıyor
Hücumda dört adamla, Hakan, Bratu, Hasan ve Arif'le oynamak, Terim'in gol açlığının ifadesiydi. Savunmadaki dört adamın önünde Ayhan ve Cihan'la kalan Galatasaray orta sahasına yedekler kulübesinde adamı olmayan ve hiç silahı bulunmayan Arıca'nın müdahelesini beklemek, fazla iyimserlik olurdu. Zaten ilk 30 dakikada 14 top kaybı yapan Galatasaray'a belki müdaheleye de gerek yoktu. Şenol, Evren, Kirita ve Mehmet dışında oyunun eşitliğine uyacak hiçbir Samsunlu futbolcu yoktu sahada. Gerçek şu; Terim yabancılarından yüzde 100 verim alamıyor. En iyisi Prates gibi görünüyor. O da idare eder. De Boer, 30 metrelik deparda rakibinden 6 metre fark yiyor. Bratu'ya 'geleceğin oyuncusu' dersek, daha da anlayışlı olabiliriz.
Bin 100 biletli, 20 bin kombine dersek, yağmurla gelen seyircinin günden güne azalacağını, şiddetli kış şartlarında tribünlerin boş kalacağını dünkü maçı ölçü alarak söyleyebiliriz.
Bu futbol ısırmıyor, sadece vızıldıyor. Altı eksikle sahaya çıkan Samsun önünde Galatasaray böyle mi oynamalıydı? Bence hayır. Olympiakos yorgunu veya ne derseniz deyin, Galatasaray, Galatasaray gibi oynamıyor. Hakan'ın muhteşem golü ile günü kurtaran sarı kırmızılı takım, yarınlarda hep aynı sıkıntıyı mı yaşayacak?
Yazının Devamını Oku 5 Ekim 2003
TERİM artık kararını vermeli. Ya <B>De Boer</B>'i kenara çekecek ya da ceketini hazır edecek. G.Saray'ın futbol kimliğine kimsenin böyle zarar vermeye hakkı yok. 35'lik Bülent ve De Boer ile olmuyor. Görmeyen kalmadı. 3-0 öne geçmişsin, amatör görüntü veren rakibin karşısında daha da rahatlayacağına özgüven noksanlığı yüzünden panik oluyorsun ve 3 gol yiyorsun. Bir de hakemin iptal ettiği net gol var. Gerçekten yazık. Eğer Sebat, ilk yarı, korkusuna değil, cesaretine itibar etseydi maçı alıp götürebilirdi de. Bu ekibe, kaybettiği G.Saray ruhunu birisinin vermesi lazım. Ekrem Al, G.Saray'ın adından korktu, Sumiala'yı ve Orhan'ı maçın başında sahaya süremedi.
Sıfırın bir üstünde
Bir, sıfırın üstündeki bir değerdir. G.Saray, dün sıfırın sadece bir üstündeydi. Defans yapmayı bilmeyen ve ilk yarı boyunca kendi sahasından çıkma niyetini dahi gösteremeyen Sebat'a sadece bir frikik golü De Boer'den. İkinci yarının zor geçeceği belliydi. Sadece Ekrem Al inanmamıştı.
Bu nasıl G.Saray? İlk yarı tamamiyle kapanmış Sebat defansını açmak için sahayı enine kullanmak yerine Sabri, Arif'in üstüne, Hasan, Sabri'nin üstüne, hepsi ortada bir yumak oldular. Bu Sebat'ın işine geldi. Alan daraldı ve G.Saray pozisyon üretmekte zorlandı. Sebat'ın ne direnci, ne kazanma planı, ne de yıldızı vardı.
İkinci yarı 3-0'dan sonra Sebat önünde sıkıntılı anlar yaşayan ve maçın bitmesi için dua eden bir G.Saray gördük. Eğer rakip dün akşam Sebat değil bir başka takım olsaydı işler arap saçına dönerdi. Böyle defans olur mu? De Boer yine yavaş, Bülent savruk, Ergün yorgun, Hasan Şaş enine, Arif etkisiz, Hakan yardım görmüyor. Ve sonuç ortada. Fatih Terim kredisinin tamamını kullanmıştır. Ya olmayanı düzeltecek. Ya da ceketini hazır edecektir.
Yazının Devamını Oku 1 Ekim 2003
<B>SONUÇ </B>sürpriz değil. Defansı bu kadar açık veren, orta sahasında <B>Hasan Şaş </B>gibi el freni olan bir takımın, bugünün dünya futbolunu oynaması mümkün değil. Üstelik iki yıldır 25'e yakın futbolcu transfer edip, takım iskeletini kuramayan Terim'in her maçta değişen kadrolarıyla sonuca gitmek çok zor. Fenerbahçe maçının ilk 11'deki yıldızları Batista, Baliç, Arif, Volkan bu maçta yok. Juventus maçının Hakan Ünsal'ı, Batista'sı, Pinto'su sahada yok. Kim var, haftalardır PAF Ligi'nin gediklisi olmuş Tamas ile futbol kimliği Fatih Terim tarafından bir türlü iltifat görmemiş Ayhan var. Son haftaların iyilerinden Batista da yok. Aklım karıştı. Terim ne yapıyor, anlamaya çalışıyorum.
Hakan Şükür ve gol
Hasta Galatasaraylı by-pass'lı dostum Hüseyin, devre arasında aradı; ‘‘Dört damarım değişti. Ama Tamas'tan iyi oynarım.’’ İlk yarının son dakikasında Galatasaray ilk gol şansını yakaladı. Hasan Şaş topun gelişine vurdu, İspanyol defansında kimse yoktu. Ama, kaleye giden top Hakan Şükür'den geri döndü. ‘‘Hakan çok iyi stoper oynar’’ diyen Erem ağabeyim aklıma geldi. Ve 61'inci dakikada Arif'in derin pasına, yüzünü kaleye mükemmel dönen ve kalecinin tersine vuran Hakan Şükür, beraberlik golünü bulurken, ben, ‘‘Bu adam stoper değil, Türk futbol tarihinin en büyük golcüsü’’ dedim, kendi kendime.
Temel sıkıntı, bir takım yaratmaktı. Dün, 46 ve 61'inci dakikalar arasında 15 dakika mükemmel oynayan Galatasaray vardı. Ve bu dakikalarda golü de buldu. Futbol hep koşanlarla ve zamanı sonuna dek kullananlarla güzel oluyor.
G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi umutları bitti. Fatih Terim, maç kasetini seyrederken kimseye bakmasın, De Boer'i izlesin. 72'nci dakikada Alonso kafaya kalkıyor, golü atıyor, Hollandalı sanki rakibe merdiven! Ayakları yerde. Madem kalkamıyorsun, bari kalçanı koy. Bu kadar kolay gol yenir mi? Bu defansla G.Saray daha çok ağlayacak.
Terim'in zorunluluğu
Hasan Şaş'a çok kez eleştiri yaptık. Sahada oynamazken, kulübeden kırmızı kart görüyor, Şampiyonlar Ligi'nde rakibinin yakasına yapışıyor. İyi oynayan futbolcu bunları yapmaz. Kendine güvenen, rakiple oynamaz.
Nihat, gol için geldi. Atmadı, ama maçın başında Tamas'ı sürklase ederek, golün asistini yaptı. Nihat, almış olduğu futbol birikiminin semeresini veriyor. Tabii ki, Türkiye'deki Nihat'tan çok daha farklı bir görüntüde.
Sonuç olarak Galatasaray için UEFA hesapları gündeme gelecek. Ama Terim, bir takım yaratmak zorunda. Yaratamadığı bu takımın sıkıntılarını yarın kendi de yaşayacak. Artık kim, neye yakışıyor sorusunu bir tarafa bırakalım, futbolun dünü olmadığını bir kez daha hatırlayalım.
Televizyonlardan seyrettiğimiz görüntüsünü yansıtamayan Real Sociedad karşısında Galatasaray bu maçı da kazanamıyorsa, artık yapacak bir şey yok. Terim, şapkayı önüne koymalı.
Yazının Devamını Oku 28 Eylül 2003
SERHAT'IN yerine <B>Tuncay</B>'ı alarak, Galatasaray maçındaki onbirle maça başlamak doğru bir düşünce. Ama Gençelerbirliği'nin, G.Saray'a oranla çok daha oturmuş ve hatlar arasındaki pas trafiğini iyi organize eden ekip olduğunu da hesaba katmak gerekirdi. Orta alanda tüm üstünlük, ilk yarı boyunca Gençlerbirliği'ndeydi. Enine oynama alışkanlığından vazgeçmeyen Selçuk ile gol bölgesine hızlı servis yapılamıyor, kalabalık G.Birliği orta sahası, hem pres, hem iyi pasla Fenerbahçe'ye top bile göstermiyordu. Fenerbahçe'nin maç boyunca G.Birliği'ne 10'a yakın gol şansı vermesini ciddi bir zaafiyet olarak görmek lazım.
Orta sahanın en aktif oyuncusu Ümit Özat'tı. Hooijdonk'un maçın başında penaltıyı atarken yere düşmesi, televizyonlarda, ‘‘Komedi’’ başlığı altında yayınlanan komik futbol görüntüleri arasında yer alır. Bu bir şansızlıktı. Ama bitime 7 dakika kala Serhat golü bulmasa fatura bir yerde Hooijdonk'a kesilecekti.
Ortadaki savaş
Daum'un Youla'yı kontrol uğruna, savunmadan hiç bir oyuncuyu 60 dakika boyunca ileri çıkarmaması bence bir hataydı. İkinci yarı başında Yusuf ve Serhat'ın, Selçuk ve Petkov'un yerine oyuna girmesi Daum'un her türlü riski göze alacağının işareti oldu.
Hücum hattı Serhat, Hooijdok, Tuncay'la üçlenirken, forvete Aure- lio ve Yusuf daha çok destek vermeye başladı. Tabii ki bu bir riskti ve orta sahada boşluklar doğmaya başladı. Oyun taraflardan birinin her an gol bulabileceği, dengelerin ve kontrolün kaybolduğu anlarda, Ersun Yanal Nihat'ı da oyuna alarak hesabı orta sahada kesmek istedi. Aurelio'nun ikinci yarıdaki mükemmel oyunu adeta Fenerbahçe'yi sürükledi. Fenerbahçe, Daum ile kazanmak ve bunun için gereken herşeyi yapmak isterken, Ersun Yanal beraberliğe yatma görüntüsü veren futbol oynatıyordu.
G.Birliği'nin maç boyunca F.Bahçe'den daha iyi oynadığı karşılaşmada Serhat'ın golü biraz da şans golüydü.
Yazının Devamını Oku