İlker Yasin

Gençlik zamanı

29 Nisan 2004
<B>A </b> Milli Takım, dün ortaya koyduğu kazanma hırsıyla, <B>Ersun Yanal’</B>a da ümit verdi. Bu, <B>Ersun Yanal</B>’a bir <B>‘hoşgeldin’ </B>hediyesi. Gençleştirilen kadrosuyla Portekiz şansını kaybeden Belçika ve yaşlılarda ısrar eden, Fransa’daki Konfederasyon Kupası’nın başarılı gençlerine izin vermeyen ve Letonya’ya diz çöken bir Türkiye.

Gençlerle iş yapamayan Antonis, Türkiye karşısına dün gece Goor, Vermant gibi yaşlıları takıma monte ederek, üstündeki baskıyı kaldırmak istedi. İlk kez sahne alan Ersun Yanal da, Rüştü, Bülent, Hakan Şükür gibi olgun ve yorgun yaşlılarla maça başladı.

Milli Takım’ın ilk yarıda defans kurgusunda sorun vardı. Hem kademe noksanlığı, hem adam paylaşımı sıkıntı yaratıyordu. Tolga iyi, Bülent çok ağırdı. Ağır oyuncular arasında Buffel ve Sonck ilk yarı net gol pozisyonları buldu. Orta sahanın defansa fazla destek vermeyişi gözden kaçmadı.

Kore’deki Hasan döndü

Hasan Şaş’
ı dün çok beğendim. Dünyanın özlediği, Kore’deki Hasan Şaş görüntüsünü dün akşam onda gördük. Okan ve Yıldıray hücum aksiyonlarında başarılı ama defans yardımlaşmalarında zayıftı.

44. dakikada Emre’nin nefis pasında Yıldıray’ın çıkış zamanlaması ve bitirci vuruşu mükemmeldi. İkinci yarı Ersun Yanal, takımın 9 oyuncusunu değiştirdi. Daha mücadeleci, kazanma azmi yüksek oyuncular sahadaydı. Bu yarının hemen başında kaleci Volkan’ın yaptığı iki mükemmel kurtarış, maçın kaderinde etkili oldu. Ben olsam, Milli Takım kalesi için Volkan’da ısrar ederim.

Ümit Özat’ın görev anlayışı, Gökdeniz’in gol bölgelerindeki becerisi, Deniz’in oyun disiplini ve uzun bir aradan sonra Emre’nin çalışkanlığı bize gelecek için umut verdi. Şurası bir gerçek ki, Ersun Yanal, artık yaşlılara, yorgunlara ve kendi takımlarında forma bulamayanlara pek yüz vermeyecek. Zaman gençlik zamanı.
Yazının Devamını Oku

İyi günler yakında

8 Mart 2004
<B>BİR</B> takımın ekonomik çöküşünden, öncelikle yönetimi sorumludur. Ama sportif ve saha içindeki düşüşünde teknik kadro ön plana çıkar. G.Saray'ın ortaya koyduğu kötü futbol ve başarısızlığın faturasını kimse başkan Canaydın'a çıkarmamalıdır.

Eğer hoca Terim'se, öyle veya böyle, yerlisi yabancısı 30'a yakın futbolcunun gelip gittiği G.Saray, bu G.Saray olmamalı. Futbolcu, inancını, heyecanını kaybetmiş, hedefsiz kalmış olamaz. Hele G.Saray'ın, hele Terim'in profesyoneliyse. ‘‘50.000 $'a takımdaşlık’’ dersi veren, ülkenin meclisinde kürsü bulan ve İmparator nidalarıyla taçlandırılan, bir Anadolu çocuğunun, merdivenleri çıkarken duyduğu heyecanı, inancı ve motivasyonu, inerken duymasını beklemek çok zor.

Futbolda sürekli zirvede kalan ne takım var, ne kişiler. G.Saray, vizyonu geniş, hedefi büyük, donanımını tamamlamış, en önemlisi insan psikolojisini iyi bilen, ‘‘işini doğru yapan değil, doğru işi yapan’’ yönetici ve teknik kadrolarla düzlüğe çıkar. Tüm camia el ele verecek, bu sorunları çözecektir. İyi günler yakında.

Duygusal maç

G.Saray futbolcusunun psikolojik durumunu anlatmaya gerek yok. Kümede kalma şansı matematikle hesaplanan Adana karşısında topu gol çizisinden içeri yollayan Dünya Kupası'nın yıldızı Hasan Şaş'ın büyük sevincinin, duygusallığının nedenini takımın bugünkü tablosu içinde aramak lazım. Eğer Hasan, iki yıldır Dünya Kupası'nın Hasan'ı olsaydı neler değişmezdi ki...

Kim başkan olursa olsun, G.Saray'ın 6-7 yeni star oyuncuya ihtiyacı var. Maçın kaderini değiştirecek yıldızı kalmamış, takım oyununun da dışında kalmış G.Saray, Adana'yı devirdi. Adana maçındaki kötü futbolun sebebini G.Saray'ın orta sahasında aramak lazım. Defans ve ofans arasında inanılmaz boşluklar var. Sağda Prates, solda Hasan Şaş durgun, ileride Bratu ile Hakan güçsüz ve solgundu. Bireysel gayretleriyle Necati biraz göze battı.

G.Saray'ın bıraktığı boş alanlarda pozisyon bulan Adana gol bölgesinde etkili değildi. Etkili olacak adamı da yoktu. Dünkü maçın teknik analizini yapmak çok zor. Dünkü, duygusal tarafı daha ağır basan bir karşılaşmaydı. Ama G.Saray için gelecek günlerin daha iyi olduğunu söylemeliyiz. Çünkü Avrupa Şampiyonu için bu tablonun daha kötüsü olamaz. Terim, bir G.Saraylıdır ve her zaman G.Saray'ın yanındadır.

Futbolda görev değişimleri büyük başarıların habercisi de olabilir. Terim'in G.Saray'ın başına geldiği ilk günü hatırlayın.
Yazının Devamını Oku

Yedek seçimi ve hakem

1 Mart 2004
<B>ZATEN</B> derbi stresiyle yüklü F.Bahçe, Beşiktaş'ın yenilmesiyle bir de muhtemel liderliğin psikolojik baskısıyla maça başladı. Kaybedecek bir şeyi olmayan G.Saray daha rahattı. F.Bahçe'nin ikinci golü öncesinde Prates'e yapılan faulü göremeyen hakem, bir yerde maçın skorunu belirleyen kişi oldu.

Terim'in iyi top kullanan Petre'yi, Ömer ile Orhan'ın arasına alma ve 3-5-2 formatından çok çabuk 5'li defans bloğuna dönüşme düşüncesi, olumlu karardı. İlk yarı F.Bahçe orta alanı uzun paslarla hızlı, G.Saray ayağa toplarla kontrollü geçmek istedi.

Terim’in yanlışı

Tuncay
ve Ümit Özat'ın orta alana hücum bölgelerinden geç dönmesi, G.Saray'a bu alanda rahatlık verdi. Sağdan etkili çıkışlar yapan Prates'in önünü tıkamada Tuncay'ın da görev alması, F.Bahçe hücum gücüne olumsuz etki yaptı. Necati'yi de çokça orta alana çeken ve Ümit Karan ile tek forvet hesabı yapan Terim, hızlı veya yavaş blok halde oynama düşüncesinden taviz vermedi.

Terim, maçı orta alanda kazanıyordu ama Rebrov'u ciddiye almadı. Yorulan Volkan'a seyirci kaldı. En kötü haliyle çarpışan Ümit Karan'ın yerine silik ve etkisiz Bratu'nun alınması hataydı. Ayhan'ın yerine form düşüklüğü yaşayan Sabri'nin de oyuna girmesi, karşılaşmanın gidişini F.Bahçe'nin lehine çevirdi. Yani maçın kaderi, yapılan oyuncu değişikliklerinde belli oldu. F.Bahçe'de olumlu, G.Saray'da olumsuz.

Nobre, Türkiye'ye gelen en etkili oyunculardan biri. Gol vuruşu mükemmeldi. Ömer'in beraberlik golünün sinyali de F.Bahçelilere daha önce gelmişti. İki kez aynı noktaya gelen ve vuramayan Ömer, üçüncüsünde golü atarken, onu takip eden hiçbir F.Bahçeli yoktu.

Yük şimdi Fener'de

Maçın kaderinde yapılan oyuncu değişikliklerindeki seçim ve Yozgatlı'nın golü öncesindeki hakem hatası önemli rol oynadı. Sonuçta F.Bahçe yeni lider. Bu sonuçla yük Beşiktaş'tan kalkıp Fener'in omuzlarına biniyor. Önümüzdeki haftalar çok renkli bir lig getirecek bizlere.
Yazının Devamını Oku

Kahır maçı

27 Şubat 2004
<B>TAM </B>bir kahır maçıydı. Beşiktaş'ın, yıllardan bu yana gelen rahatsızlığı tekrar nüksetti. Böylesine üst düzeyde hedef tutan bir takımın, son dakikalarda gol yeme alışkanlığını bir tarafa bırakması lazım.

Önce Cordoba'dan başlayalım. İlk yarıda kurtardığı muhteşem 3 golün sonrasında yediği acemice golleri ona yakıştıramadık. Kenardan gelen her duran top, Beşiktaş kalesinde tehlike yarattı. Ve goller de zaten böyle geldi.

Emre'yi hava toplarında iyi bilirdik. Sanki ayağı çime çakılı. Temel sıkıntı, çok hareketli Mista, Aimar, yanında solda Cannabbio ve sağda Angulo'nun çapraz koşularla Beşiktaş defansının arkasına çok kolay sarkmasıydı.

Beşiktaş, kendi sahasından ayağa paslarla hızlı çıktığı anlarda iki güzel gol buldu. Pancu'nun gol vuruşlarını kutlamak lazım. Kötü oynadığı ilk yarıda iki gol atan Beşiktaş, daha iyi oynadığı ikinci yarıda bulduğu pozisyonları değerlendiremedi.

Sergen'in tatili

Pancu
'nun, Kaan Dobra'nın ve Sergen'in kaçırdığı inanılmaz gollerden sonra, yine bir duran toptan uzatma dakikalarında üçüncü gol geldi. Sergen, çıktığı tatilden daha dönmedi. Lucescu'nun bu kadar pasif, topla buluşamayan Sergen'e 90 dakika dayanması belki bir üçüncü gol umudundan kaynaklanıyordu. Ama rakibin presi Beşiktaş'ı yorgun düşürmüştü.

Beşiktaş, deplasmanlarda daha iyi sonuç alan bir takım. Valencia da öyle. İstanbul'daki karşılaşma buradakinden daha zor geçecek. Pancu, Kaan Dobra, Ronaldo, Yasin görevini en iyi yapan isimlerdi.

Maçın hakemi başarılı bir yönetim gösterdi. Uzatma dakikalarında yediğimiz talihsiz golü düşünürken, ‘‘Hakem oyunu daha erken bitiremez miydi?’’ diye aklımızdan geçirmiyor değiliz. Kısacası yazık oldu.
Yazının Devamını Oku

İyi Noeller

15 Aralık 2003
YAPTIĞI sözleşme dışında, G.Saray ile hiçbir bağlantısı, uyumu olmayan, <B>‘‘Ocak ayı gelsin, ben gideyim’’</B> hesabını futbolunun önüne çıkaran <B>De Boer</B>, gördüğü kırmızı kartla <B>Noel tatiline</B> erken gidecek. Belki de geri dönmeyecek.De Boer'in bu savunmanın içinde olmaması gerektiğinin en açık örneği 11. dakikada yaptığı büyük hata. Bu dünkü maçın dönüm noktasıydı. De Boer'in düşünce ve fiziksel bazda yavaşlığı, Orhan ve Bülent'i etkilediği gibi, önündeki Petre ve Cihan'a da yansımış durumda.

Trabzon'un hakkını yemeyelim. Ama Galatasaray'ın bu kadar kötü, ruhsuz olduğu bir ortamda Trabzon'un diri ve istekli olmasına şaşırmamak lazım. Çabuk ve hareketli Trabzon orta sahasını önlemek için ağır Hasan Şaş ve Ergün'ü dışarıda, Sabri, Cihan, Petre ve Berkant gibi genç ve dirençli adamları sahada tutmak Terim için düşünce bazında doğru bir hesaptı. Ama gençlerin yaşlılar kadar kötü ve isteksiz olması maçın kaderini belirledi.

Dua etmeliler

Abdullah
, 3-5-2'nin en solunda ve 70 metrelik bir alanda 20 yaşında oynarken zorlanıyordu. 32 yaşında nasıl oynasın. Düşünün karşısında Yattara gibi Trabzon'un gol bölgesinde bıraktığı bir top cambazı vardı. Terim, soldaki sıkıntıya rağmen ilk yarıyı 2 golle atlattığına sevinmeli. Gol bölgesinde Hakan Şükür ve Bratu'ya servis yapamayan, rakibe basamayan, top tutamayan Abdullah dışındaki genç orta sahanın, defansa da hiç katkısı olmadı. Çünkü Trabzon'un hızına yetişemediler. Yardımlaşma, takım olma arzusuna ve 7 ama heyecanı yoktu.

Aranan ruh..

Trabzonspor, maçı hakkıyla aldı. Samet'in yarattığı bu Trabzonspor'u daha ileri, eski şampiyon günlerine götürmek artık yönetimlerin elinde. Dün gecenin yıldızları Fatih, orta sahada Hüseyin, genç dinamo İbrahim Ege ve Erdinç idi.

Galatasaray için lig bitti. Şampiyonlar Ligi bitti. Gelen giden 20'ye yakın futbolcu, kaybolan disiplin, yitirilen heyecan ve aranan Galatasaray ruhu. Bunlar ne zaman geri gelir bilinmez. Ama Galatasaray için şu an söyleyeceğimiz tek şey, yabancılarına iyi Noeller, yerlilerine mutlu yıllar ve UEFA'da başarılar.
Yazının Devamını Oku

AB ve bıçak!

7 Aralık 2003
<B>BU</B> ülkenin geleceğine bilerek dinamit koyuluyor. Avrupa Birliği hesapları yapan bir ülkede, stadyumlardaki tribün terörü, maç sonunda kanla biten kişisel kapışmalar, spor alanlarında ve kulüp kamplarında fırlatılan bıçaklar... Avrupa bunları görmüyor mu? Bırakın sporla, insanlıkla bağdaşmayan bu tabloyu, Avrupa kendi vitrinine asar mı? Böyle giderse Avrupa bırakın bizi içine almayı, yakında UEFA'sı ve FIFA'sıyla bizi bu yerlerden de çıkaracak. Yazık...

Kazanma yolunda G.Saray'ın maksimum, Juventus'un minimum konsantrasyon ile oynadığı maçın ilk yarısında bile G.Saray defansının mevsim başından beri gözardı edilemeyen sorunu açıkca ortayı çıkmıştı.

Dün, 32. dakikada Mehmet Yozgatlı'nın kendi alanından aldığı topla 4 G.Saraylı'yı ipe dizer gibi geçip Mondragon'un önüne kadar geldiği ve 68. dakikada ikinci İstanbulspor golündeki pozisyonlar gösteriyor ki, G.Saray'ın defans sorununu orta sahayı da içine alarak değerlendirmek gerekir.

Tarihi bir hezimet yaşanabilirdi

Hem gücünü hem özgüvenini kaybetmiş De Boer'un bu saatten sonra G.Saray'a vereceği fazla bir şey yok. Eğer Orhan Ak, G.Saray'ın yediği kontrataklarda çok kritik olumlu müdahaleler yapmasa ve Mondragon kurtarıcı, kahraman rolünü devam ettirmese, G.Saray tarihi bir hezimetle ayrılırdı Güngören'de.

İstanbulspor defansını ortasındaki Saffet ve Uche çok yaşlı. Ama onları rahatsız edecek olan Hakan, Hasan çabuk değillerdi. Ve İstanbul orta sahası Saidou, Yozgatlı ve Yordanov ile defans, hücum köprüsünü mükemmel kurdu. Aykut Kocaman'ı ve zor şartlarda futbol oynayan İstanbulspor'u kutlamak lazım.

İkinci yarı 3'lü savunmanın ortasından De Boer'un çıkarılması ve Bratu'nun alınması doğru karar. Ama G.Saray'ın Hakan gibi yüksek toplarda bir oyuncusu varken, kenarları kullanamaması anlaşılır gibi değil. Soldan Bratu ve Hasan'ın, sağdan Sabri'nin Hakan'a indireceği toplar bu kadroda G.Saray'ın tek şansı. G.Saray riskleri aldığında İstanbulspor'un golleri geldi. İstanbulspor önünde G.Saray çok açık verdi, net skorla yenildi. İnanmayan heyecanlanmayan futbolcuları vardı.

G.Saray, şampiyonluk yarışından çıkmış, Şampiyonlar Ligi'nden elenmiş. Bunların acıları geçer ama spor alanlarında akan kanların ve havada uçuşan bıçakların yarasını ulusça yaşarız. Avrupa bizi gözlüyor aman dikkat!..
Yazının Devamını Oku

Ömer'in gecesi

28 Kasım 2003
<B>GAZİANTEPSPOR</B>'un, evinde almış olduğu 3-0'lık galibiyetin tur için yeterli olamayabileceğini, G.Saray-Neuchetal maçını hatırlayanlar çok iyi bilir. Sarı kırmızılı ekip, 3-0 kaybettiği maçın rövanşında Neuchetal'i 5-0 yenerek, tur atlamıştı.

Dün gece ilk 20 dakikada Ömer sahneye çıkmasa, inanılmaz golleri kurtarmasa, Gaziantepsor için her şey çok farklı olabilirdi. Nurullah Sağlam, ilk maçtaki kadroyu sahaya sürerken, savunmayı İbrahim Toraman, Mehmet Polat ve Bouazizi ile kurup, orta beşlide Johnson ve Devran'a bu üçlünün önünde görev vermişti. Temel amaç rakibe sahayı daraltmak ve yüksek top becerisine sahip olmayan Lens'a top göstermemekti.

Lens Teknik Direktörü Möller, Gaziantep'te yer verdiği kenar oyunculara forma vermeyip, daha çabuk olan ve geriye dönüş kabiliyeti yüksek, Rool ve Fanni'yi sahaya sürmüştü. Maçın kırılma anları kaleci Ömer'in kurtardığı pozisyonlardı. Onun sonrasında 40'ıncı dakikada sakatlanan Devran'ın yerine giren Hüseyin'in akıl dolu pasına Bülent'in yaptığı mükemmel vuruş, Gaziantep'i 1-0 öne geçirirken, Lens takımının motivasyonu ve konsantrasyonu tamamen kayboldu.

Hakem mükemmeldi

Orta sahadaki en etkili isimler Morreira, Coridon çok iyi kontrol edilmesi Lens takımını iyice bitiriverdi. Karşılaşmanın hakeminin mükemmel bir yönetim gösterdiğini söyleyelim. İkinci yarıya Rodriguez'i alarak başlayan Lens takımının fazla yapacağı bir şey yoktu. Teknik gücü zayıf olan takım, fizik olarak da çökmüştü. Mehmet Polat ve Erhan Namlı'nın yerden ve hızlı çevirdiği toplar, kontratakalarda ağır Lens takımına büyük sorunlar yaşatıyordu. Bu ataklardan birinde, 55'inci dakikada çok hızlı rakip kaleye gelen Gaziantepspor, Jaziri'nin pasında Erhan'ın mükemmel vuruşuyla farkı 2'ye çıkardı. Maç zaten bitmişti. O dakikada bir kez daha bitti. Gaziantep'in yaptığını takdirle karşılamak lazım. Başta kaleci Ömer olmak üzere tüm Gaziantepsorlu futbolcu ve teknik adamı kutluyorum.
Yazının Devamını Oku

İstediğini aldı

27 Kasım 2003
<B>ÖNCE</B> UEFA'nın aldığı karardan bahsedelim. Bu karar Türkiye'nin AB'ye hiçbir zaman alınmayacağının açık ilanıdır. Teröre karşı Türkiye'nin yanında görünüp, timsah gözyaşları dökenler, lobilerini uluslararası birliklerini UEFA örneğinde olduğu gibi devreye sokarak 'Biz şimdi söyleyemiyoruz, siz anlayın' hesabı yapıyorlar.

UEFA zaten boğazına kardar bulaştığı politika ve güçlüyü kayırma anlayışıyla yakın gelecekte basketbolda olduğu gibi ULEB'ini değil de ULEF'ini içinden çıkarır.

Lucescu gibi bir adamın geçmişte aldığı derslerden sonra Lazio'yu çözmemesi mümkün değildi. Zaten Lazio'da çözülmesi zor ahım şahım bir takım değildi. Eğer 30. dakikada Sergen'in harika pasında İlhan'ın yaptığı aşırtma vuruşunda Peruzzi son anda parmağını koymasa, Pancu'nu yerden ip gibi giden topuna işaret parmağını uzatmasaydı Beşiktaş maçı ilk yarıda alabilirdi.

Risk alarak oynadılar

Sergen
45. dakikada ceza sahası içinde yerde kaldı. Açık bir penaltıydı. Pancu bu fırsatı kaçırmadı. Lazio 1-0 yenik başladığı maçın ikinci yarısına riskleri alarak oynadı. İkinci yarının başında Inzaghi'nin üst direkten dönen topu, Zago, Emre ve Ronaldo'nun adam paylaşmadaki maç sonuda dek süren kararsızlıklarının sonucuydu.

İlhan mansız 50. dakikada Sergen'in gollük pasında topu kontrol edip, kaleye itemezken Muzzi çok zor pozisyonda attığı golle İlhan'a bir mesaj yolluyordu.

Okan ve İbrahim kenarlarda, ortada Guinti çok başarılıydı. Beşiktaş'ta her futbolcu kora kor savaşıyor, ama Giunti İtalyanlara karşı bu mücadeleyi çok daha anlamlı veriyordu.

Lucescu'nun taktik olarak önemli silahı Giunti'nin sarı kart görerek Chelsea maçında oynamayacak olması büyük handikap. Cordoba eski performansından uzak göründü.

Son 20 dakika Beşiktaş orta sahası oyundan düştü. Lazio'nun büyük baskısı gol getirmedi, Beşiktaş alabileceğinin en iyisini değil ama istediğini aldı.
Yazının Devamını Oku