* * *
Bu kadar dünya markası olan, spor olaylarından, spor takımlarına, Euroleague'den Barcelona'ya dünya paralar verip sponsor olan Türk Havayolları'ndan Lassa'ya, Beko'dan DenizBank'a, Seat'tan Doğuş ve Arçelik'e kadar sayısız spor destekçisi firmamız varken, A Milli Takımımız'ın dün geceki maçına TV isim sponsoru Bursa Kebap Evi'ydi.
* * *
Maç başladığında TV başındaki milyonlar ve ben, stadyumda 10 binler, kırmızı forma ve şort ile sahaya çıkan takımı Türk Milli Takımı sandılar. Bilemediler ki, Türkiye'de kırmızı rengi, bedende ve basende değil, bilek üstü çorapta taşımaktır artık yeni moda... Yani kırmızı renk, artık maalesef yere yakın renktir. Moda turkuazdır.
* * *
Muhteşem statları inşa eden devlete teşekkürler. Antalya'da, Eskişehir'de bizlere muhteşem bir organizasyonla; statların doluluk oranının yüzde 30'a düştüğü ülkemizde, ne biçimde olursa olsun tıklım tıklım dolu tribünler sunan TFF'ye de teşekkürler...
* * *
Saatin ilk çıktığı yıllarda cepte olması revaçtaydı. Erkekler, sık sık kurulması gereken bu saati yelek sol cebinde taşır, sol eliyle çıkarıp sağ eliyle kurardı. Yeni nesil de bunu alışkanlık yaptı, saatleri sağ elle kurmak için sol bileklerine taktılar.
Büyük takım hocası olmak kolay değil. Şampiyonluk kazanmış Lucescu’nun yollandığı, Rijkaard, Mancini, Prandelli, Denizli gibi kariyeri büyük adamların birer birer ayrıldığı yerde Tudor nasıl, kimlerin tavassutuyla bu yere geldi? Galatasaray yönetimi Tudor’da neyi keşfetti?
Futbol basit bir oyun. Onu zorlaştıran futbolculardır. Ama başarılı teknik adamların bu motivasyonda rolleri inkar edilemez.
YANAL iÇiN ZOR OLMADI
İlk yarı Trabzon kalesine gidemeyen, tek gol pozisyonu yaratamayan Galatasaray’ın oyun formatını çözmek Yanal için zor değildi. Aslında Tudor’un neyi, nasıl hangi adamlarla yapacağı konusunda tereddütü olmayan da yoktu. Üçlü mü, beşli mi olduğu tartışılacak bir savunma hattında Bruma, Yasin, Linnes, Cavanda, Carole hep koşacaklar, yani sistem koşmak üstüne kurulu. Ve rakip atakları da aynı çizgide kalarak ofsaytla durdurma mantığı üzerine kurgulanmış.
Trabzonspor Uğur’un oyundan atılmasıyla ikinci yarıda Josue ve Rodrigues’in de katılmasıyla Galatasaray’ın farklı bir şey yapacağını bekleyenler boşa bekledi. Çünkü Galatasaray Tudor’un bu yeni oyun anlayışına içerisine belki 2-3 yıl içinde adapte olur, o zaman Tudor nerede olur bilinmez.
CONTE OLMAK BiR RÜYA
Sonuçta G.Saray’ın Tudor’dan bir Conte yaratma hedefinin bir rüya olduğu yavaş yavaş belli oluyor.
Trabzon’un
Rakiplerinin gerisinde kalma korkusu.
Görevdeki hocanın gelecekten çok günle ilgilenme isteği.
Şampiyonluk yarışında bu puan farkıyla geride kalma korkusu pek yok ama gökten düşer gibi Galatasaray’ın başına gelen Tudor’un yarınla değil günle ilgilenme arzusu ciddi boyutlarda çok.
GÜVEN DUYGUSU!
Rize maçında 1-0 öndeyken 1-1’e, Beşiktaş maçında 0-1’e ve dün de 2-0’dan az kalsın 2-2’ye gidecek maçlarla ilgili yorumum: Tudor öne gitmekten arkayı kapamayı unutuyor. Yani geçtiğimiz yıllarda Fenerbahçe hocası Pereira’ya yaptığımız eleştirinin tam tersini Tudor için yapabiliriz.
3-4-2-1 veya 3-4-2-2 sistemleri, ne yaparsan yap İngilizlerin büyük hocaları ‘taktikler maç kazandırmaz’ der.
Yönetimin tam itimatla göreve getirdiği Tudor ile futbolcular arasındaki güven duygusu sağlam mı?
Sneijder
Aradan geçen bir asır sonra şimdilerde her evin, her ekibin elinde var ve de yanında sayısız desteklerle. Pele, Platini, Keegen, Maradona, Ronoldo, Messi, Lefter, Metin Oktay, Sergen Yalçın... Ve bugünlerde Van Persie. Hepsi birer silahtı. İki ayaklı maçlar sabır ister. Tahammül, dikkat, konsantrasyon şarttır. Hele hele ilk maçı 1-0 kaybetmişseniz, yani deplasmanda gol atamamışsanız. Neydi o başlangıç? Saldıran F.Bahçe; Alper, İsmail ve Sow ile ilk beş dakikada rakibe korku veren...
Heyecan çabuk bitti. Daha yedinci dakikada Smolov, orta alanda kaybedilen bir topta Skrtel ve Kjaer arasından rüzgâr gibi geçti ve F.Bahçe’nin kupadaki kaderini belirleyen golü attı. Yukarıda, “Hepsi bir silahtı” dedim. Futbol tarihinin büyük silahlarından bazılarını yazarken, Van Persie’yi de aralarına koydum. Advocaat’ın, aylardır fizik yetersizliği nedeniyle oynatmadığı Van Persie’yi bu maçın kadrosuna koyması, tetiği pas tutmuş silahtan ateş beklemesi gibi bir şeydi.
Oysa F.Bahçe, Manchester, Feyenoord ve Lokomotiv gibi takımlara iki ayaklı maçlarda seyirci desteğini aldığı zaman bu stadı dar ve ziyan eden bir takım. Geçen yıl Leros’taki dostum Dimitri’nin söyledikleri hep gerçekleşti ve Pereira gitti. Yerine gelen Advocaat’ın kariyerine laf söyleyecek halimiz yok. Ama doymuş ve olmuş, egoları da şişik insanlar ne olursa olsun, çabuk pes ediyor, sıkılıyor. “Ve isterseniz giderim” diyor, Advocaat gibi...
SEZONU TAMAMLAMALI
Sorum şu:
Tatilden dönen, ligi henüz başlamamış takım Krasnodar mı yoksa Fenerbahçe mi?
Rakibin fizik gücü ve takım oyunu Shalimov’un bu maça tatildeyken bile Advocaat’tan daha iyi hazırlandığını göstermiyor mu?
Orta sahası ve golcüleri her hafta tartışılan
Neyine vuruldu G.Saray bu Tudor’un, var mı bilen? Bozmak, kurmaktan kolaydır. Karabük hocasıyken G.Saray’ı ve Beşiktaş’ı bozmak, G.Saray hocasıyken Rize defansını aşmaktan kolaydır. Kim var bu Tudor’un arkasında, merak ediyorum.
G.SARAY’I YÖNETEMEZ
Riekerink’in G.Saray’ı yönetemeyeceğini, geldiği gün burada yazdım. Tudor’un da, G.Saray’ı hedefe taşıyacak büyük takım birikimi olmadığını ve başarılı olamayacağını ilk maçı sonrasında yazıyorum. Gerçi Tudor, en büyük tecrübesini kazanacak. Ama, tecrübeden sonraki idrak pahalıdır ve G.Saray bunun için nasıl bir bedel ödeyecek?
Sneijder, Bruma, Balta, Eren olsaydı, daha mı farklı olurdu? Bence olmazdı. Rize, Kweuke ve Orhan’la başlasa, Oğulcan da ilk 11’de olsaydı ne değişirdi? Bence hiçbir şey. Chedjou’nun G.Saray’ın ilk stoperi olduğunu, Yasin’le Rodrigues’in ortasına onlar gibi oynayan Bruma yerine, top tutup kullanan Josue’nin oynaması gerektiğini her G.Saraylı bilir.
İYİLERİ NEDEN ALDI?
İyi pas yapan, topu ayağında çok tutan G.Saray’ın gol pozisyonuna girememesinin sebebi ne? Tudor’a soruyorum; bir hoca maçta takım formatıyla neden bu kadar çok oynar? Sahanın iyilerinden Linnes, Josue ve Selçuk neden oyundan çıkar? Neden 1-0’ı korumak için defans ağırlıklı bir formasyona dönülür?
İlk yarı oyuna hükmetmek isteyen ama G.Saray’a mahkum olmayı kabul eden bir Rize vardı. İkinci yarı Rize kendine geldi, pozisyon yarattı. Kweuke dışında ligin sıradan yabancılarının takımı Rize, gollük pozisyon üretemedi. Ta ki 75’te Özgür frikikten kapadığı köşeden gol yiyen Muslera’yı avlayıncaya dek.
Geçen haftadan ne değişti? Ağzı her daim aralık, melankolik
Doğrusuyla, yanlışıyla... Fenerbahçe’ye verdiği penaltıda Sivok’un kolu ne kadar vücuduna yapışıksa, Bursa lehine verdiği penaltı Kjaer’in kolu da aynı biçimde vücuduna yapışıktı. İki penaltı kararını tartışmıyorum.
Zorlama konsantrasyon olmaz, olamaz. Konsantrasyon futbolcunun psikolojik açıdan rahat ve huzurlu olmasının ürünüdür. Dün maç başladığında gördük ki, Bursasporlu futbolcuların ve de tribünlerin bu maçı kazanma yönünde müthiş bir konsantrasyonu ve motivasyonu vardı. Ligde puan sıralamasında geri kalmış Fenerbahçe’nin rakip seçmesinin ve alt sıradaki takımlara karşı puanlar kaybetmesinin etkisi büyüktü. Ama bilinen bir şey daha vardı; Fenerbahçe büyük maçları oynamanın formülünü biliyordu. Dün de 88. dakikada Kjaer’in eline çarpan top penaltı ile cezalandırılmasa, Fenerbahçe şampiyonluk potasından yine çıkmamış olacaktı.
Advocaat kontrollü oynayan, önde basarak topa daha çok sahip olmaktansa az pas, seri ve derin kontra toplarla skora oynayan bir takımın hocası.
Mutlu Topçu maç öncesinde “Rakip alanda pres yapacağız, topa daha çok sahip olup kendi oyunumuzu oynayacağız” deyince, Advocaat, “Thank you” demiştir.
İKİ KIRILMA ANI
KIRILMA noktası; önce Meler’in Türkiye’de 100 hakemin 90’ının göstermeyeceği sarı kartı sağ bek Jovic’e gösterip, 1-0 gerideki Bursaspor’u 10 kişi bıraktığı andı. Dakika 43...
Fenerbahçe ikinci yarı biraz daha kontrolü eline aldı. Bursa yüksek motivasyonla direndi. Ve ikinci kırılma anı 87. dakikadaki Meler’in Bursa lehine verdiği penaltı idi. Fenerbahçe’de Alper ve Lens’in etkili oyunlarıyla rakibi ikinci yarıda tehdit ederken, Bursaspor bu ataklarda daha fazla alan kapatma, gelen tehlikelere karşı pozisyon almada bir kişi eksik olmanın sıkıntısını yaşadı.
Dün sahanın en iyileri
Abdullah Avcı’nın altı yedekli kadrosu ve motivasyondaki varlığı,
Sneijder’in maçın başında sakatlanıp çıkması,
Selçuk’un 90 dakika içindeki yokluğu...
Liderlik, vizyon oluşturma ve ilham verme sürecidir. Lider, heyecan yaratacak kişidir. Bu işi Türkiye’de en iyi yapan kişi Abdullah Avcı’dır. Lig yarışında da ‘futbolcularını maç maç değil, amaç için, şampiyonluk için oynadıklarını empoze ederse Başakşehir hedefe gider’ demiştim. Aynı yerdeyim.
Aylardır ideal 11’le sahaya çıkan ve başarılı olan takımın ilk 11’indeki altı oyuncuyu birden rotasyonla dışarıda bırakmaya, bırakın ülkemizdeki, dünyadaki çok az antrenörün yüreği yeter.
BU MAÇ BÖYLE Mİ OYNANIR?
Riekerink’e sormak lazım; ‘Bu maç böyle mi oynanır?’
Tamam, 45. saniyede
Gerek ligde gerekse Avrupa Ligi’nde önemli ve zor maçları kazanmış ve iyi skorlar almış Fenerbahçe’nin dün ligde 26 maçtır yenilmeyen lider Başakşehir karşısında şampiyonluk potasında kalma yolundaki bu hayati maçının çok kolay olmayacağını düşünüyordum. Ama doğrusu umduğundan güç olmadı. Fenerbahçe zor maçların takımı olduğunu dün de gösterdi.
Kenar oyuncu değil dediği Alper’i yine sol kenara koymak, fizik kapasitesi takım standardının altındaki Salih’i santrafor arkasına almak ve ikinci yarıya Ozan’sız çıkmak Dirk Advocaat’ın büyük riskiydi diyenler, bu planın tecrübeli hocanın bir taktik organizasyonu olduğunu maç bittiğinde anladılar. Kısır, gol pozisyonu üretilmeyen, mücadele gücü yüksek ve çok kaliteli olmayan bir maçtı.
BİR VİRTÜOZ YOK
Başakşehir’in Galatasaray ve Beşiktaş maçlarındaki pres yapan baskın oyununu dün Fenerbahçe oynadı. İlk yarı Başakşehir şaşırdı, top bulamadı, Emre pas yapamadı. İlk yarıda kaleyi bulan tek şut vardı o da gol oldu. Ozan’ın şutunda topun Emre’ye çarparak Babacan’ı kontrpiyede bırakması Fenerbahçe için bir şans anıydı.
İkinci yarıya Başakşehir daha iyi başladı; top tutmayı, pas yapmayı hatırladı. Ozan’ın ve Karavaiev’in orta sahaya destek vermemesi bunda etkendi. İkinci yarıda kaleyi bulan Visca-Cengiz şutlarında Demirel, Lens’in vuruşunda Babacan başarılıydı. Fernandao kendisine yapılan penaltıyı gole çevirebilse maç 72’de bitecekti. 90’da Lens’in pasında Karavaiev’in topu müsait durumda göklere vurması futbolcunun kalitesi hakkında şüphe yarattı. Bu takımın iki bölge hariç her şeyi tamam ama ben halen ısrarlıyım. Alex sonrası gerçek bir virtüöz bulamayan Fenerbahçe’nin, Diego’dan daha iyi bir 10 numaraya ve geçen yılın gol kralı Gomez gibi bir santrfora ihtiyacı var.