Bütün Türkiye’nin tüm renklerinin bir olduğu, dayanışma duygusunun tavan yaptığı ortamda, Cumhurbaşkanı himayesinde Vodafone Arena’daki beraberlik gösterisi bu milletin asla bölünemeyeceğinin en net ifadesidir.
İkinci Lig temsilcisi Menemen karşısında bu kadar ruhsuz oynayan Fenerbahçe, Advocaat’ın kendi oyuncuları için çizdiği negatif tablonun da fevkindeydi. Kenarları koridor olmuş, orta alanda sürekli top kaptıran, rakip alana geçemeyen ve kalecisi Fabiano’nun maçın yıldızı olduğu Fenerbahçe için, tehlike çanları Gençlerbirliği’ni 3-0 yendikleri lig maçında çalmaya başlamıştı.
Kendilerini ilk 11 oyuncusu olmaya inandırmış Köybaşı, Ozan, Aatıf, Stoch ve Fernandao’dan bu tür maçlarda ve bu tip rakipler karşısında verim alamazsınız, onları motive edemezsiniz.
Ama Savaş ve Abdurrahman gibi gençler oyuna çok daha iyi konsantre olur, ve takmına katkı sağlar.
Dün Feyenoord kazanmak zorundaydı. Her zaman inandığım ve sürekli yazdığım şudur: Bir takımı başarıya götüren strateji sürekli yenilenmedir. Dün maça orta sahayı kontrol ederek, topu ayağında çok tutarak ve rakibe pozisyon vermeden başlayan F.Bahçe, oyun içerisinde farklı formasyonlara da geçti. Doğrusu da buydu. ‘Maçı zihninde prova et.’ Her teknik adam bunu kendine söyler. Advocaat bu işi yapmış, bir gün önce basın toplantısında “Gruptan Fenerbahçe ile Feyenoord çıkar” demişti.
VAN PERSIE ÇOK ETKiSiZ OYNADI
Belli ki bu bir kandırmacaydı. O da biliyordu United’ın kazanacağını. Maça iyi başladı F.Bahçe. Top ayakta, orta saha kontrollü pas oyunu ve ani hızlı defans arkasına sızma... Son iki ayda F.Bahçe bunu zaten hep yapıyordu. Sow’un attığı klasik röveşata golünde Alper’in kafa pasındaki güzellik kadar savunmanın büyük hatası da vardı. F.Bahçe’yi 4 alanda analiz edelim...
1- Advocaat: Takımı fizik ve mental açıdan çok iyi yere getirdi.
Advocaat’ın, M. United ve G.Saray maçlarının ikinci yarısında topu rakibe verip kontra oynaması ve yeri geldiğinde de dün olduğu gibi paslı, atak bir futbolu düşünmesi çok normal.
Aynı şekilde Güneş’in, topu tutan ve sürekli paslı oynayan bir takımdan, kendi sahasında kalan, beraberliğe yatan bir oyun anlayışı geliştirmesi de çok olağan...
BERABERLiK HESABI
Ünlü futbol adamı Rinus Michels, “En iyi netice, en iyi futbola tercih edilir” der. Gerçek şu ki, sonuç her zaman şekilden önemlidir. Dün iyi futbol yoktu. Gol pozisyonları yoktu. Ama, “Beşiktaş gecenin kârlı takımıydı” demek doğru olur.
Sow’un ve Souza’nın eski performanslarının çok üstüne çıkmasında, Van Persie’nin futbolu hatırlamasında ve Fenerbahçe’nin her şartta kazanmak isteyen bir takım olmasında Advocaat’ın tartışmasız etkisi çok büyük.
Geçen yıl Pereira’nın korkusuna saygı gösterip her rakip önünde, defansı öne çıkaran futbol anlayışını Hikmet Karaman dün Fenerbahçe karşısında bile göstermedi. Fenerbahçe gibi oynamayı istemek güzel de oyuncu kalitesi ve takımın seviyesi buna müsait mi, hocanın bir bakması lazım. Kapının kilitli olduğunu anlamanız için bakmak yetmez, itmeniz lazım. Maça atak başlayan Rize defansında kilit olmadığını Aatif’in sürekli kapıyı zorlayan hamleleri ile maçın başlarında anladı Fenerbahçe.
Topal’ın gollerdeki nefis pasları ve Sow’un yaptığı hat-trick’teki savunma hataları ilk yarıda bitirdi ev sahibi takımın işini.
3 gol atan Sow’a alkışlar ama Mehmet Topal, Aatif, Alper ve Josef de Souza’nın da hakkını teslim etmek lazım.
Gerçek bir tane. Galatasaray Kadıköy’den korkuyor. Ve bu camiada Kadıköy korkusunu yenecek, Galatasaray’a ‘Fenerbahçe kadar büyüksün’ duygusunu aşılayacak bir yönetim, bir teknik direktör, bir kaptan veya futbolcular içerisinde heyecan yaratacak kimse yok. Aylarca önce yazmıştım. Bu Riekerink’in oyun okuması yok. Anladım ki artık yazması da yok. Riekerink’i Galatasaray’ın hocası yapanlar kafayı futbol dışında başka hesaba takanlardır mutlaka. Dünkü Galatasaray ne Kayseri ne Osmanlı ne de Konya kadar direnebildi Fenerbahçe’ye. Bu kadar tepkisiz, reaksiyon vermeyen, mücadele ruhunu kaybetmiş ve çıktığı maçın önemini kavrayamamış bir Galatasaray’ı son yıllarda az gördük.
Riekerink hem elindeki malzemeyi kullanamaz hem de bir takım formasyonu oluşturamazken dün akşamki skorun gelmesi kaçınılmazdı:
1- Podolski, bu takımda Sinan Gümüş ve Yasin’den sonraki üçüncü tercih mi?
2- Aylardır tandemde yer almayan, sakatlıktan yeni çıkmış Serdar Aziz’in oynayacağı ilk maç dün akşamki maç mı olmalıydı? Chedjou- Balta ikilisinin uyumunu dün akşam görmek mümkün olmadı.
Ligde Fenerbahçe’nin kredisi yok. Her maçı kazanmak zorunda. Bu bilincin, futbolcularda değer bulduğunu dün oynanan futbolla söylemek zor. Evet, kolay değil...
Perşembe günü Manchester United gibi takım karşısında muhteşem efor sarf edip, kazanmak ve de yıpranmamak. Ama gerçek şu ki, Fenerbahçeli futbolcular, Fenerbahçe’nin ruhuyla, heyecanıyla oynamıyor.
Manchester United karşısında rakibe önlem alan, topu çokça konuk ekibe verip alan daraltarak kontratak arayan F.Bahçe’ye karşı aynı anlayışı Akhisar’ın sergileyeceğini tahmin etmek zor değildi. Yorgun Volkan Şen ve Lens’i, diri ve hareketli iki bek Tolga ve Ömer ile pasif hale getirmek, ayrıca Van Persie’yi ceza alanında topla buluşturmamak Tolunay Kafkas için kolay hesaplardı.
ADVOCAAT’IN FARKI NE?
Bu doğru. Peki, oynayanı oynatan yani takımın hocasının dediklerinin, taktiklerinin, rakibi analizinin hiç mi önemi yok?
Hafta arasındaki Kiev maçından 7 farklı isimle maça başlamak Güneş’in takdiridir. Ama Necip-Tolgay-Atiba orta üçlüsü ve kenarlarda Şişmanoğlu-Olcay ikilisi ile, kapanacağı baştan belli olan Rize savunmasını nasıl aşacaksınız?.
KARAMAN’IN HESABI
Rakibi eksiltecek, dripling ile geçecek, çalım atacak ve hatta uzaktan şut atacak bir kadro yapınız yoksa nasıl kazanacaksınız? İlk yarı Güneş’in kadrosu Rize yarı sahasından çıkmadı ama sadece 1 pozisyon üretebildi. Bu Karaman’ın hesabıydı.
Son ayların hem Hollanda liginde hem de Avrupa kupalarındaki en başarılı takımlarından birinden alınan dünkü galibiyet çok önemli. Fenerbahçe, mevsim başından bu yana hiç bu kadar istekli ve hırslı olmamıştı. Fizik kondisyonlarında gözle görülür bir gelişme var. Rakibine karşı agresif olma ve oyun alanının boyunu kısaltma hesapları özellikle ilk yarıdaki pozitif görüntülerdi. Belli ki takıma Advocaat’ın eli yavaş yavaş değmeye başlamış. Futbolcular arasındaki sinerji, herkesin zincirin kuvvetli bir halkası olmak istemesi Fenerbahçe’yi günden güne daha iyi yapmakta.
KUYT’IN İKRAMI
Evet, Kuyt’ın ikramı olabilir. Ama Lens’in presiyle Kuyt’tan topu çalması ve Ozan’ın topu gol vuruşu yapacak Emenike’ye kazandırması hem pres hem de çabukluk bakımından takdire değerdi. F.Bahçe rakipler çıkarken kapılan ve gol noktasına yollanan toplara uzun zamandır hasretti. Van der Wiel ve Lens’in sağda, Hasan Ali’nin solda ani ve hızlı çıkışları orta alanda set oyununa değil kontraya dayalı oyun anlayışı, görünen o ki Fenerbahçe’nin 10 numaralı bir yıldız, kreatif bir oyuncunun yokluğunda, belli ki sarı lacivertlilerin çaresi olacak.
İlk yarı çok koşan Fenerbahçe’nin ikinci yarıda temposunun düşeceğini sanıyordum. İlk yarı F.Bahçe, ceza sahasına giremeyen Feyenoord, ikinci yarıda üç net pozisyon bulurken maçın kırılma anı 72. dakikada Jörgensen’in Volkan’ın üstünden aşırdığı, ağlara giden topa gol çizgisinin önünde Skrtel’in yaptığı muhteşem müdahaleydi. Feyenoord, Türk futbolcu Bilal’i de oyuna alınca F.Bahçe’nin sol tarafı epey zorlandı.