28 Ekim 2005
GALATASARAY taraftarlarına hayret ediyor... Bu taraftar güngörmüş bir taraftar grubu. Avrupa’lara gitmiş, yabancı rakiplerin tezahüratlarını görmüş gelmiş. Kendilerine o seyircileri hiç örnek almadılar mı? Maç başladı, uzun müddet federasyona, arkasından diğer takımların başkanlarına sürekli kötü tezahürat. Sen binbir zahmetle stada gelmişsin, orada topu topu iki saat geçireceksin. Sadece futbolcuları alkışlasan, onlara güzel sözlü tezahürat yapsan olmaz mı? Olmaz herhalde. Kaldı ki, futbolcu da bir yerde sanatçı gibidir. Onların işi sahada şov yapmaktır. Sen onları alkışla ki, onlar da sana şov yapsın. Ama bizde olmaz.
Mersin haddini bildi
Mersin İdmanyurdu’nun kapasitesi belli. Buna rağmen Galatasaray ilk 45 dakikada futbol adına bir şey sergileyemedi. Bir tek sağdan soldan atılan serseri toplar ortalığı karıştırdı, başka da bir şey olmadı. Mersin haddini bildi. Bir yere kadar dayanma gücü vardı, onu da bir noktadan sonra yitirdi.
Dün Galatasaray’ın ilk iki golünün hazırlayıcısı İliç’ti. İlkinde Necati ile verkaç yaptı, ikincisinde Uğur’un koşu yoluna nefis bir top attı.
Mondragon en rahat gününü yaşadı. Allah’tan hava soğuk değildi, yoksa kalede donup kalırdı. Çünkü hiç rahatsız edilmedi. Bir tek Ferdi ile gol arama düşüncesindeydi Mersin. Daha fazla açılsaydı, erkenden başına iş açardı.
Bu neticeye rağmen Galatasaray’ın oyunu beni hiç tatmin etmedi. Galatasaray’da iki üç haftadır bir düşüş var. Maça asılmak, oyun kalıbına uymak, verkaçlar, kazanma duygusu ve şut atma düşüncesi kaybolmuş gözüküyor. Bunun nedeni de işi tam anlamıyla ciddiye almamaktan kaynaklanıyor.
Dün beni en çok sevindiren olay, Uğur ve Özgürcan’ın attıkları gollerde Eric Gerets’in yerinde duramaması ve onları sevgiyle kucaklamasıydı.
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2005
PERŞEMBE’NİN gelişi Çarşamba’dan belli olur, derler ya. Hafta içinde G.Saray’ın idmanlarındaydım. Cumartesi günü puan kaybedileceği hafta içinden belliydi. Gerets, futbolcularını gevşek gördü, ikazda bulundu. 1 gün değil 2 gün.. Çalışmalarından memnun değildi. Topladı konuştu hepsiyle...
Ama belli ki, onları etkileyememiş. Dün sahada G.Saray hiç yoktu. Orta sahada hücuma yakın oynayan İliç’in varlığıyla yokluğu belli değil. Bir tek Saidou hem mücadele ediyor, hem de servis yapıyor. Orta saha sadece onun üzerine yıkılmış. Denizli istediği gibi top gezdiriyor burada. Hele rakip takımda da Yusuf gibi ayaklarına hakim bir futbolcu olunca bu alan tamamen kaybedildi.
Büyük tantanayla orta sahaya alınan İliç sahnede yoktu elbette. İliç orta sahada tüm sorunları çözecekti ama değil sorunların çözülmesi o alan tamamen düğüm oldu. Hakan hücumda oynuyor, geliyor kendi alanından top çıkarmak istiyor. Sen ne iş yapacaksın İliç. Sol kanatta oynayan Heinz da aynı şekilde. Hasan Şaş kendi kanadını unutmuş, orta sahaya gidip bir şeyler yapmak için adeta savrulup durdu.
Futbol oynamadı
Defansta Tomas olmasaydı, Ömer Rıza çabukluğuyla o savunmayı sallardı. Ümit Karan da görüntü de yoktu. Hücumda başarılı değildi. Onun yerine giren Necati de aynı havadaydı. Bir takımın orta sahası gerektiği şekilde vazifesini yapmazsa çarklar dönmez, Galatasaray’ın da bu çarkı dönmedi.
G.Saray ligin zirvesinde, ama tribünler bomboş. Bu nasıl iştir, anlayamadım. Hafta ortası da değil, hafta sonu. Böyle bir takım yalnız bırakılır mı? Başka takımların ligdeki durumlarına rağmen tribünleri dolarken, sen böyle boş tribüne oynayacaksın. Olacak şey mi?
Sonra da yönetim istifa diye bağıracaksın. Öncelikle siz sahip çıkın takımınıza. Galatasaray hiçbir şeye bahane aramasın. Hakan’ın karşı karşıya kaldığı pozisyonda gol kaçırdı, ama skoru buna da bağlamamak gerekir. Kısacası Galatasaray hiç mi hiç futbol oynamadı. Başka yerde bahane aramak bana göre yanlış olur.
Yazının Devamını Oku 16 Ekim 2005
KRAL, ne zaman, nerede ve ne yapacağını bilen, kritik anları değerlendiren futbolcudur. İşte Hakan.. Nerede duracağını bildi ve en kritik anlarda golleri attı. Kral, sadece bu maçı kurtarmadı, bu maçta kaybedilen puanların neden olabileceği muhtemel ‘yıkımın’ önüne de set çekti. Kelimenin tam anlamıyla G.Saray’ı ipten aldı.
G.Saray futbol mu oynadı, kesinlikle hayır. İlk yarıda G.Saray’ın sağ kanadı hiç oyunda yoktu. Ve işin kötüsü o kanadı toparlayacak, oyuncu da yoktu. Sol kanatta Heinz var, ama inanın o da yok.
Gerets baktı ki kanatlar işlemiyor, oyun planını Hakan Şükür, Ümit Karan, Necati üçlüsüyle ‘ortadan gidip işi bitirelim’ diye değiştirdi. Ama bu planında çok tuttuğu söylenemez. Ümit Karan’da garip bir şeyler var. Her pozisyona itiraz ediyor.. Bu itirazlar aslında kendisine zarar veriyor. Necati, Hakan ile Ümit’in arkasında mı oynuyor, yoksa başka bir yerde mi belli değil.
Mondi kurtardı
Orta alanda Saidou’nun partneri Cihan’dı. Cihan da uzun zaman sakat olduğu için orta sahayı kaldıramadı. Yine bütün yük Saidou’nun üzerine kaldı. Mondragon uzun bir mesafeden geldi. Kolay değil, 3-4 saatlik bir uykudan sonra sahaya çıktı. Kritik anların adamıydı. G.Saray’ı kurtaran biraz da Mondragon’du.
G.Saray bu senenin en hızlı golünü yedi. Gol atıyorsun, 30 saniye sonra gol yiyorsun. Rakip, kaleci ile karşı karşıya kalana kadar, onu ne gören var, ne de takip eden. Bu kadar çabuk gol yenmesine hayret. Bu da şunu gösteriyor G.Saray’da. Bazı bölgelerde sarsıntı yaşanıyor.
Erciyes’i dünkü futbolundan dolayı tebrik ederim. Serge Die bir oyuncuları var orta sahada arı gibi çalışıyor. Tek kelime ile maaşallah. Aslında Erciyes 3 puanda kazanabilirdi. Son dakikada Burak’la yüzde yüzlük bir pozisyon kaçırdılar. O atak döndü kendi kalelerinde gol oldu.
Ama futbolun cilvesi bu. Oyun bitmeden kimin güleceği, kimin ağlayacağı belli olmuyor. G.Saray zorlu bir deplasmandan 3 puan daha aldı. Ama futbolu hiç tatmin etmedi. İliç 20 dakika oynadı, sadece 2 top kullandı. Bu futbolcu belli ki gitmek istiyor. Bence bir an önce gönderin.
Yazının Devamını Oku 13 Ekim 2005
BÖLÜM 1: Almanya hazırlık maçını izledikten sonra, hepimiz Milli Takımımız için harikalar yazdık. Bu takım bizi utandırmaz dedik. Ve oynanan futbolu da beğendik. Teknik adam olarak Fatih Terim, öyle bir maç sonrasında kadroyu değiştirmemesinde haklıydı. Ama Arnavutluk maçına geldiğimizde bu bölümde Milli Takımımız ‘Zincire vurulmuş mahkum’ gibiydi. Almanya maçında atılan şutların, verkaçların hiç biri yoktu.
Orta sahada Selçuk ve Hüseyin, istenilen topları kazanamadı. Defanstan gelen toplar, bir türlü oyun kurgusuna dönüşemedi. Yıldıray, defansın arasına sıkışıp kaldı. Halil, pozisyon bulamadı. Özetlersek, ıstıraplı geçen bir bölüm izledik. Öyle bir şeye şahit olduk ki önümde maçı izleyen Türk seyircileri bile ‘Milli Takım buraya antrenmana mı geldi’ diyerek sitem ettiler.
Aksaklıklar düzelince
Bölüm 2: Terim, aksayan bölümleri hemen gördü. Emre ve Nihat’ı oyuna alınca, ilk bölümde gördüğümüz eksik milli takımımız rakip alana yerleşti. Bu arada tabii Selçuk ve Hüseyin’de rahatlamış oldu. Kazanma duygusu bir anda beyinlere işledi. 1. Bölüm de rakip alana gidemeyen Milli Takımımız Arnavutluk’u abluka altına aldı. Hele hele Halil öyle bir pozisyon yakaladı ki topa sert vurup fileyi sarsacam dedi ama top tribünlere gitti. Milli Takım hakikaten oyun içinde rahatlamıştı. Top hep bizdeydi. Kanatlar çalışmaya başladı. Rakip alana daha rahat girişimiz Arnavutluk’u dalgalandırdı. Bize gereken bir tek gol idi. Onu da ilk bölümün en iyi oyuncusu olan Tümer, ummadığı ayağıyla yaptı. Sağ ayağıyla vurdu tam vurdu. Bu çok güzel bir olaydı. Bu golden sonra Nihat’ın pozisyonunda ikinciyi denedik, olmadı. Ondan sonra dakikalar geçmek bilmedi. Ama Emre gibi ustalar ayağa top oynayıp oyunu yavaşlatmayı bildiler. Buraya kadar her şey çok güzeldi.
Fatih Terim, bir yerde sözünü tuttu. Ve barajı yakaladı. Şimdi bütün hazırlıklarımızı iyi yapıp, bize çıkacak rakibi iyi etüt etmemiz gerekir. Fatih Terim ve kadrosu bunu yapabilecek güçte. Biz buraya kadar geldiysek Almanya’ya gitmemiz engellenemez. Bana göre Arnavutluk maçı zaman zaman yanlış sinyal verdi ama bunun baraj maçına sarkacağını sanmıyorum. Bütün ekibi tekrar kutluyorum.
Yazının Devamını Oku 9 Ekim 2005
<B>OLİMPİYAT</B> Stadı’nda podyuma çıkan Almanlar, kırmızı üst, beyaz şort, Türkiye ise beyaz üst, kırmızı şort ile sahadaydı. Güzel bir renk uyumu vardı sahada. Maç öncesinde takım listeleri geldiğinde herkesi bir tedirginlik aldı;
<B>- Aaa bu takımda kim gol atacak?
</B>Ama <B>Fatih Terim</B> bugüne kadar uygulamak istediği futbol kalıbında değişiklik yapmıştı. İleride tek başına gördüğümüz bir futbolcu vardı, <B>Halil Altıntop. </B>Bu futbolcu tam bir santrfor. Top saklamasını, hücumda rakiple mücadele etmesini biliyor, ileri atılan toplarda patlama gücünü iyi kullanıyordu.
Ve Halil’in hemen arkasında iki <B>‘tetikçi’</B> daha vardı; <B>Yıldıray </B>ve<B> Tümer. Yıldıray, </B>savunmadan gelen topları olumlu kullandı, oyunu mükemmel kurdu. İkinci tetikçi <B>Tümer </B>ise <B>Halil</B>’in arkasında bir yandan oyunu yönlendirdi, diğer yandan sarkan topları şuta çevirdi. İki topu da direkten döndü.
Milli Takım’da dün gözlemlediğim en önemli özellik şut yüzdesinin fazlalığıydı. Uzun zamandır sakat olan <B>Nihat</B>, bildiğimiz <B>Nihat</B> değildi.
Hamit de sağ kanatta, hem hücuma katkısı, hem de defans anlayışıyla mükemmeldi. Defansı yöneten <B>Alpay </B>da rakibin hücumlarında ve kırmızı beyazlılar hücuma kalktığında yönetmenlik yaptı.
<B>Güzel futbol
</B>Milli Takım orta sahayı <B>Selçuk</B> ve <B>Hüseyin</B>’le parsellerken çok rahattı.<B> Fatih Terim</B>’in kısa zaman dilimi içinde oturttuğu, uzun topla oynama yerine topu kendinde tutma anlayışı ve hatlar arasındaki bağlantı millilerin oyununu daha keyifli hale getirmiş. <B>Terim,</B> topa hükmetmeyi öğretmiş öğrencilerine. <B>Kaleci Volkan</B> artık kendinden emin. O kadar emin ki, topu ayağıyla oyuna sokarken bile bunu hissedebiliyorsunuz.
Almanya karşısında Milli Takım’ın oyun kalıbını beğendim, zevk aldım. Ama şu gerçeği unutmayalım, Arnavutluk ile yapacağımız maç hiç de kolay olmayacak. Psikoloji gibi, stres gibi yan faktörleri de hesaplamamız gerekecek o maçta.
Yazının Devamını Oku 4 Ekim 2005
<b>BİR </B>futbol takımını çalıştırmak, aynen bir küçük bir bölüğü yönetmeye benzer. Her birey bir yapıya sahiptir. Kimi huysuz, kimi huylu, kimi becerikli, kimi beceriksiz. İşte böyle bir topluğu yöneten kişi de aranan tek vasıfta <B>"Lider olma"</B> özelliğidir. Böyle bir topluluğa davranış biçimi ise ayarlı olma zorunda. Benim bağlı olduğum kulüp G.Saray. Sezon başı, sezon sonu hep onlarla birlikteyim. G.Saray kupadan elendi. Kimi takım kurgusu yanlış, kimi "Niye üç forvet oynatmadı" dedi. Gerets eldeki malzemenin en iyisini kullandı. Çünkü elinde başka futbolcusu yoktu. Ama Gerets bu futbolcularla yola devam edeceğini bildiği için, kötü ruh hallerini düzeltmek için hafta içinde oyuncularına "Geçmişi değil geleceğe bakmalayız" diyerek bir otokontrole tabi tuttu.
4 önemli madde
Trabzonspor öncesi ve sonrasında başarılı liderlerin temel özelliklerini gördüm. Neydi: 1-Duygusal olgunluk, 2-Düşünsel güçlülük, 3-Özgüven, 4-Takım bilinci. Bunlar bazıları bu saydıklarım içinde. Gerets, soğuk havayı dağıtmak için futbolcularını kontrol altına aldı. İdmanlarda performans bir anda yükseldi, kafa yapılarını, Tromsö maçından kurtardı.
İşte bu durumda oyuncular hırslandı. Gerets'in liderliği içinde "Yüksek Enerji" onlara yansıdı. Çünkü Gerets, önce "Alınan kötü netice sonrasında yaşanacak bir kötü sonuç sonrasında kötü gidişe dur diyen kişi oldu."
Lider, başarı sevincini ve kötü gidişi diğer yerlerde arar. Lider stresli ve yıkıntılı durumlarda ortamı tolere eden kişidir. Düzenleyici rolünü üstlenen karşılaştıkları zorluklara karşı duygusal, olgunluk ve soğukkanlılıkla yaklaşan kişidir.
İşte mösyö Gerets kendi bölüğüne bunları anlattı, hissettirdi ve lider olmanın zorluğunu ve kolaylığını gösterdi.
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2005
<B>BİR </B>şarkısın sen, ömür boyu sürecek... Galatasaray takımına rahmetli <B>Metin Oktay</B>’dan sonra gelen en istikrarlı oyuncu; kuşkusuz <B>Hakan Şükür. Bugüne kadar hakkında binlerce şey yazıldı çizildi. Ama o her zaman dimdik ayakta kaldı. Şartlar ne olursa olsun, oynadığı her maçta takımı için elinden gelen her şeyi yaptı. Hakan Şükür, bu alemde kaldığı müddetçe kraldır. Bana göre, Hakan Şükür hakkında konuşanlar taş olur. Geldi, gidecek, onun gibi bir santrforu bir daha zor göreceğiz.
Galatasaray dün, Tromso maçının ezikliğini üzerinden atmıştı. Bütün futbolcular kazanma arzusuyla, hırsla yanıp tutuşuyordu. Onlara bu hırsı aşılayan kişi de Gerets’ti.
Anlatmakla bitmiyor
Galatasaray’da, yazmaktan her zaman zevk aldığım bir futbolcu var, o da Saidou. Adam futbolunu öyle geliştirmiş ki, anlatmakla bitmez. Hem savaşıyor hem top çalıyor hem de oyunu kuruyor. O kadar geniş alanı büyük bir ustalıkla yönetiyor.
Hemen önünde oynayan Necati ise, ne etliye ne sütlüye karışıyor. Hücumda iken var, savunmada yok. Hakan Şükür ağabeyi kendi ceza sahasına gidip top çıkarıyor, Necati, ‘Bana şöyle uzun bir top atın da işi bitireyim’ diye felsefe yapıyor.
Hasan Şaş öyle böyle ama sık sık kanatlardan orta sahaya gelip oyunu sıkıştırıyor. Kovalıyor, yırtınıyor, takımına faydalı olmak istiyor. Galatasaray savunması dün hakikaten istikrarlıydı. Orhan Ak, Yattara’yı başarıyla marke etti... Belli ki, rakibini iyi incelemiş, hangi pozisyonda neler yapacağını ezberlemişti. Trabzonspor büyük bir çöküş içinde... Bu, kendini iyice belli etti. Özellikle defansı hep açık verdi. Hakan, Heinz, Ümit ve Necati de onların bu zaaflarını golle cezalandırdı.
Bundan sonra Galatasaray’ın yapması gereken, savaşıp hedefe gitmek. Ağlaması, zırlaması, ağrısı, sızısı yok, sadece lig var.
Yazının Devamını Oku 30 Eylül 2005
RAHMETLİ Yıldırım Gürses’in şarkısı, ‘Elveda bütün hatıralar’ diye başlar. G.Saray ise dün gece ‘Elveda UEFA Kupası’ diyordu. Sarı kırmızılılar, Norveç’in sıradan takımlarından Tromso’ya elenirken, taraftarlarını kahrediyordu.G.Saray’da anlaşılmaz bir telaş vardı dün gece. ‘Nasıl olsa gollerimi atar, turu atlarım’ düşüncesindeydi sarı kırmızılılar... Zaten o telaş da işi bozdu. Song ve Tomas, rakip forvet oyuncusu Martin’den bir tek kafa topu alamadı. Başlangıç noktasında oyunu kuramayınca, işler karıştı.G.Saray’ın yediği gol ofsayttı. Ama yan hakem göremedi. Orta hakem de pozisyondan uzak kalınca iş çorbaya döndü. Madem elinde Hakan Şükür gibi bir silahın var, onu golü yemeden düşünecektin. Rakip defans irikıyım, atılan toplar da uzun olunca bu maçta Hakan’a ihtiyaç duyuldu. Bu toplar Ümit-Necati’lik değildi. Gerets, golü yedikten sonra Hakan’ı aldı. Gerçi Hakan’ın sakatlığı vardı ama yine de etkiliydi. Öyle ya da böyle bu tür maçlarda oynaması lazım. Zaten girer girmez de etkisini gösterdi ve atılan tek golde Hakan’ın imzası vardı.Hakan’ın varsa kullanBütün Avrupalı Hakan’ı tanıyor ve korkuyor. Malmö defansı da onu çok adamla kontrol altında tutmaya çalıştı. İkinci yarıda Hakan’ın Necati ve Ümit’e çok top indirdi ama onlar yararlanamadı. Heinz gibi bir topçu alıyorsun, faydasını göremiyorsun. Adamın kapasitesi belli. Gerets, ‘Kenara gel, oyunu aç’ diyor. O, kendi bildiğini okuyor. Yazık, çok yazık..Uzun zamandır forma giyemeyen Ergün dün ilk 11’de sahaya çıktı. Her topu kaybetti, pasları isabetsizdi. Hasan Şaş topla o kadar oynadı ki, hem kendini yordu, hem de zamandan çaldı. Tromsö’deki ilk maçta rakip takım, gücüyle oynamıştı. Saha onlara aitti. Demiştik ki, ‘G.Saray bu takımı Ali Sami Yen’de kolay alt eder.’ Ama nerdeee... Hayaller suya düştü. Sakın ha kimse Gerets’e laf söylemesin. Elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmaya çalıştı. Ama yapacağı bir şey yoktu.
button
Yazının Devamını Oku