3 Şubat 2006
MAÇI futbol açısından tartıya vurursak; aralarında herhangi bir fark yok. İki takımın oyun kalıpları, tempoları ve hücum teşebbüsleri aynı idi. Farkı getiren faktör; şöhretli olan tarafın klasının daha ağır basmasıydı. Maça gelirken, Aydın, Ferhat ve Mehmet gibi pırlantaları göreceğim için heyecanlıydım. Doğrusu, kimin nasıl oynadığı hiç umrumda değildi. Varsa yoksa gençler, diyordum.
Gerets, ilk 11’de normal bir takım çıkarıp, golü bulduktan sonra ’gelecek’ beklediklerini oyuna sürmeyi planlamıştı. İlk 11’e çıkan Ferhat’ın dışında ikinci şansı Aydın buldu. Aydın, sahaya adımını bir attı, tam attı. Oyuna girer girmez şahane bir top sürdü, ardından aynı güzellikte bir de pas attı ve Necati’ye golü yazdırdı. Taraftar da haklı olarak golü atana değil, attırana tezüharat yaptı. Ya öbür genç Ferhat... Öyle basit top oynuyor ki, topu çimenden yukarı kaldırmıyor. Nefis bir sol ayağı var. Raket gibi, topa çok güzel hükmediyor. İşte, al sana futbolcu... Hem genç, hem başarıya aç, hem de modern futbola uygun.
Beton gibi takım
Türkiye’de Aydın ve Ferhat gibi futbolcular için klasikleşmiş bir söz vardır; "Genç, pişmeleri lazım." Bu lafı benimseyenlere soruyorum; "Bunlar köfte mi, pişsin?" Böyle yetenekler Avrupa’da takır takır futbol oynuyor. Gerets’e naçizane tavsiyem; devamlı bu tip oyuncuları sahneye sür. Hem sen rahat edersin, hem de yeni yetenekleri ortaya çıkarmanın keyfini yaşarsın. Giresunspor’a gelince... Yeşil beyazlı takım tıpkı bir Giresun şarkısı gibi; "Giresun’un evleri şima (beton) ile kaynama." Futbolcuları hakikaten beton gibi. Galatasaray’dan hiçte ürkmediler... Korkmadan kafa kafaya mücadele ettiler.
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2006
ADAMIN birinin karnı acıkmış. Canı da köfte istemiş. Köfteciye gitmiş, "Köfte ne kadar?" demiş. Satıcı "3 lira" demiş. Adam düşünmüş, "Bir ekmeğe 3 köfte" demiş. Köfteci bakmış, "Ne kadar ekmek o kadar köfte" demiş. Adam buna razı olup karnını doyurmuş. İşte G.Saray’ın hali. O kadar ekmekle doyan bu takımı tebrik etmek lazım.
Bu durumda sahaya çıkan futbolcular, ellerinden geleni yaptılar. Zaman zaman da zor duruma düştüler tabi. Birinci bölümde doğru dürüst atak yapamadı G.Saray. Defansı da çalkalandı durdu. Hele Tomas, tecrübeli olmasına rağmen akıllı olması da gerekirdi. Tomas, rakip hücumdayken ileri çıkıyor, sarkıyor, adeta defansının akordunu bozdu. Yalçın’ın sakatlanması sonrası Orhan’la birlikte oynamasıyla akortlar düzeldi.
Yirmi dakika içinde hücumun sol kanatında oynayan Ferhat’a sanki öcüymüş gibi top atmıyorlardı. Çocuk boşu boşuna gidip geliyordu. Sonra defansın soluna geçince, kendini göstermeye başladı. Hücumlarda en kritik durumda kafayla topları çıkardı. Konyaspor’un sağ kanatından gelen akınları akıllı bir şekilde kesip, tek top oynayınca, işte birinci genç bu demiştim.
Gurur verici
İkinci bölümde Hakan hücuma katkıda bulununca Konyaspor dalgalandı. Ama G.Saray’ın kanatlarında oynayan Hasan Şaş ve Sabri istenilen topları atamayınca hücumlarda heba oldu gitti. Gerets, orta sahada tek başına Volkan’ı bıraktı. Zaman zaman Volkan, zor durumlara düştü. Zaman zaman da iyi top kullandı. Hele G.Saray’ın bir penaltısı verilmedi ki Konyalı defans oyuncu gelen topa adeta smaç yaptı. Gerets’i ilk defa böyle gördüm. Kulübeye yaslanmış, direktiflerini Erdal’a söylüyor, Erdal’da futbolcularına iletiyordu. Oyunun sonlarına doğru Gerets, bu maç boyunca ilk defa futbolcularına ıslık çaldı. Sonra da oyuna Aydın’ı aldı.
İşte belki bilmeyenler, görmeyenler vardır. Ama ben bu futbolcuyu her zaman yakından takip ettiğim için vasıflarını iyi biliyorum. Ve Gerets bu çocukları oynatırsa, kendisinin kazanacağını defalarca söyledim. Aydın, kısa bir bölümde oyuna girdi. Uzun bölüm oynayan futbolcuların aklını çalarcasına sol kanattaki boşluğa kaçtı. Allah’tan futbolcular Aydın’a topu attılar.
Bu çocuk sanki yıllarca oynuyormuş gibi topu göğüsünde yumuşattı, bir de rakibine ceza sahasının dışında feyk attı. Öyle de güzel vurdu ki oyunu bitirdi. İşte o ana kadar suskun olan Gerets’in bu gençe bir koşuşu vardı ki, kucaklayıp havaya kaldırdı. Gerets, ellerinde bu tip gençler var. Sen onlara şans ver, onlar seni kucaklar, sen de onları kucaklarsın. Yılların kalecisi Mondragon’un maç sonrası kendi halinde duran Aydın’ı alnından öpmesi çok şeyi anlatıyordu.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2006
KOCA Galatasaray sahipsiz mi? Bir yandan aylardır süren, adeta bilmece haline gelen, okuyanlara, yazanlara, bekleyenlere artık gına getiren para sorunları... Diğer yandan futbolcuların Disiplin Kurulu’ndan aldığı komik cezalar... Afrika Kupası’na Saidou ve Song, zaten bir müddet yok. Bu yetmezmiş gibi Ayhan’a 3, İliç’e de 2 maç ceza veriliyor, yönetimden bir Allah’ın kulu çıkıpta, "Ne oluyor? Bu futbolculara neden bu kadar çok ceza veriyorsunuz?" deyip, hak aramıyor. Herhalde futbolcuların kendi haklarını kendilerinin korumalarını istiyorlar.
Gerets hiç gülmüyor
G.Saray takımı kendi başına bırakılmış... İdmanları izliyorum; futbolcuların sinir katsayıları yükselmiş, en ufak bir olumsuzlukta patlamaya hazır bomba gibiler. Antalya kampından bugüne kadar Teknik Direktör Gerets’in yüzünden düşen bin parça. Gülen bir kare fotoğrafını çekmek mümkün değil. İşte bu G.Saray takımı, her şeyin neredeyse güllük gülistanlık olduğu F.Bahçe ile şampiyonluk mücadelesi veriyor.
Yapılacakları yapmıyorsunuz, bari hiç olmazsa futbolcuların gönlünü almak için yanlarında bulunun. Ama nerede? Galatasaray’ın son durumu işte bu: Saldım çayıra, mevlam kayıra.
Yazının Devamını Oku 13 Ocak 2006
G.SARAY’da teknik heyet ve futbolcular, 4 aydır aynı şarkıyı mırıldanıyor: "Bekleme sonbaharı bir acı rüzgar eser..." Sonbahar geçti, kış geldi. Bu kez mısralar değişti. Sarı kırmızılılar idmanlarda bile, "Para para para, ille de para" sözleriyle başlayan şarkı ile yönetime mesaj yolluyor. Tarihinde belki de ilk kez böyle bir sıkıntıyla devre arası kampı yaptı G.Saray.
Bazı futbolcular "Gitmek mi zor, kalmak mı zor" şarkısını mırıldanıyordu adeta... Derken başkan kampa geldi, herkes bir "ohhh" çekti. Canaydın, önce teknik heyetle, sonra futbolcularla konuştu. Kulübün büyük bir kriz döneminden geçtiğini, en kısa zamanda sorunları halledeceğini ve alacakların ödeneceğini söyleyince, bir müjde bekleyen futbolcular hayal kırıklığına uğradı. Belli etmemeye çalışsalar da, suratlar asıldı.
Burada en büyük görev, liderlik vasfı taşıyan teknik direktör Eric Gerets’e düşüyordu. Futbolcuların üzerindeki bu ağır yükü kaldırmak için "Gıdıklayıcı çalışmalar" yaptı. Onların beyinlerindeki bu rahatsızlığı atmaları için her yolu denedi.
Tek başına kaldı
Gerets’in suratı hep asıktı, düşünceliydi. "Madem bu yola baş koydum, bunun altından kalkmasını bilmeliyim" havasındaydı. Öyle ki, her idman öncesi futbolcular "paralar ödenir" umudunu taşıyordu. Belçikalı hocanın işi hiç kolay değildi. Yanında yardımcıları Erdal Keser ve Stumpf’tan başka destekçisi yoktu. Kampta ilaç niyetine bir yönetici aradı, bulamadı.
Futbolcuların beyinlerini yoran bu virüsü kafalardan atmasını bildi Belçikalı hoca. Sahipsiz kalan G.Saray’ı yüzüstü bırakıp gitmek olmazdı.
Elinde ham elmaslar olduğunu biliyordu ve bunları işlemek gerekiyordu. Gerets, işe bu gençlerden başladı. "Ne kazanırsam kárdır" düşüncesiyle Efes Cup’ın finalinde Beşiktaş’a karşı Mehmet, Aydın, Ferhat ve Özgürcan’ı sahaya sürdü. Maçı izlemeye gelenler, bu pırıl pırıl gençleri gördüklerinde gözlerine inanamadılar, "Kim bunlar?" dediler birbirlerine bakarak. Şimdi gözler Gerets’te. Bu madenlerden hangilerini işleyip, parlatacak, merakla bekliyoruz.
Şikayeti bırakın
G.Saray yönetimine sesleniyorum. Böylesine duygusal, sabırlı, özverili, inançlı, futbol oynayan, oynatmak isteyen kişileri üzmeye hakkınız yok. Tek yapacağınız iş onlarla gurur duyup, ayakta alkışlamanız ve sorunlarını çözmenizdir. Koca G.Saray’ı seven milyonlar şikayet duymaktan bunaldı, sıkıldı. Onlar ikinci sırada olan takımlarını lider görmek istiyor. Takımın bunu başaracak gücü var. Ancak, başarı hiçbir zaman tek başına kazanılmaz. Ben bunu bilir, bunu söylerim. İşte benim bu kamp süresinde gördüklerim ve hissettiklerim. Istırap da var, neşe de 4 yıldır vaat edilenleri yapamayan, eski yönetimlerin borç bıraktığını söyleyen, maddi krizi bahane eden yönetim; bir sürü başarısız transferler yaparak sıkıntıyı artırıp, tuttuğunuz her dalı kurutan siz değil misiniz? Sıkıntıyı kulüp değil, sizler yaşayacaksınız. Şikayet etmeyi bırakın.
Yazının Devamını Oku 10 Ocak 2006
EFES Cup Futbol Turnuvası hem Antalya’yı birçok ülkeye tanıttı, hem de futbola güzellikler getirdi. Bir başka güzelik de, 5’inci kez bu turnuvayı düzenleyen Sadettin Saran’ın jestiydi. Saran, turnuvanın tüm hasılatını Pakistan’da meydana gelen depremde zarar görenlere gönderdi. Tebrikler Sadettin Saran.
Galatasaray-Beşiktaş maçı özel de olsa ayrı bir güzelliği var. Oyunun birinci sahnesine bakarsak Galatasaray, Beşiktaş alanında ama rakip defansı açmakta zorlandı. Hasan Kabze başı önünde oynadığı için aldığı topları, ezdi. Kafasını kaldırıp da arkadaşlarının nerede, hangi pozisyonda olduklarına bakmadı. Enerjisi olduğu için hareketliydi ama önemli olan arkadaşlarına pas vermemesi ve oyunu okuyamayarak kendisine zarar vermesiydi. Böyle oynamaya da devam ederse hem kendine hem de takıma zararlı olur.
Gerets, Tomas’ın yanında Cihan’ı oynattı. Sonra da Yalçın’ı denedi. Ligin ikinci yarısında Song’un olmayışı nedeniyle, kafasına göre birini buraya monte edecek. Oyunun ikinci sahnesinde Hasan Kabze çıkınca Necati boş alanlar bulduğu için rakip defansın arkasına sarkarak dengeyi bozdu. Beşiktaş da sallanmaya başladı.
Bravo Gerets
Gerets’in düşünce zenginliği mükemmel. Neden mi? Uzun zamandır bir takım gençlerle çalışıyor. Oyuna aldığı Ferhat, Mehmet ve Aydın’a şans verdiği için kendisini tebrik ederim. Mehmet, orta sahada gelecek vadeden bir oyuncu. Sol kanatta oynayan Ferhat, mükemmel bir sol ayağa sahip ve isabetli paslar atan bir futbolcu. Devamlı oynarsa çok şeyler kazanacak. Aydın ise hafif futbol oynayan, kaleyi düşünen, şut atma düşüncesi fazla olan bir oyuncu. Ne farkı var diğerlerinden. 3-4 maç oynasalar, yarınların alkışlanacak oyuncuları olacaklar. Bravo Gerets. Tekrar tebrik ederim.
Galatasaray’da kaleci sıkıntısı yok. Mondragon da dahil diğer kaleciler; Aykut da olsun, Fevzi de olsun hepsi de disiplinli insanlar. Kimi kaleye koyarsan koy hepsi de oynayacak gibi hazırlar.
Kendine kim daha çok güvenirse penaltıyı o atar. Hakan da dünkü pozisyonda Necati’yle konuştu. Atışı kullandı ve kaçırdı. Penaltının kaçması önemli değil. Sonuçta bir penaltı. Şimdi kampta Gerets, bazı madenleri ortaya çıkaracak herhalde. Ve bir-iki genci piyasaya sunacak. Kazanan hem futbolcu hem Gerets hem de yönetim olacaktır. Kazanılacak en iyi zaman, bu zamandır.
Yazının Devamını Oku 8 Ocak 2006
GALATASARAY’ın ikinci yarı için ilk hazırlık maçını analiz ederken, hem iyi yanlarını gördüm, hem de kötü yanlarını... Birinci bölümü izlediğimde, Galatasaray’ın oyun kalıbı fevkaladeydi. Orta alanda Ayhan, Volkan, Hasan ve Sabri’nin rakip hücumdayken, alanı daraltmaları, Dortmund’a top kullanma fırsatı vermemeleri, Galatasaray’ın hücumda çoğalması, Necati ve Ümit’in iyi bir ikili olup, birbirini tamamlaması, sarı kırmızılıların iyi yanlarıydı...
Ayhan, orta alanda maestro gibi hareket ederken, uzun zamandır sahada gözükmeyen Hasan Şaş’ın diriliş göstermesi, Sabri’nin de hırsı, oyun felsefesinin iyi olduğunun göstergesiydi.
Tabii ki, Eric Gerets, ligler başlamadan her oyuncuyu görmek istedi. Burda hem gençlerin, hem de diğer futbolcuların neler yapacağını görmesi gerekirdi. Tomas’ı değiştirerek Yalçın’ı sahaya sürmesi defans bloğu bir anda dalgalandı. Kademe kayboldu ve hatalar zinciri arka arkaya geldi. Defansta Cihan, Uğur, Yalçın, kanat toplarında, zadeta birbirlerini marke ettiler. Topun cazibesine kapılıp, adam paylaşımı yapmayınca da hatalı gollere neden oldular.
Hatalar görüldü
Şimdi Gerets, bu hataları görmüştür herhalde? Sıkıntısını da hissetmiştir. Ona göre tedbir alıp onarıma gidecektir. Çünkü Song gibi ve orta sahada görev yapan Saidou gibi önemli futbolcuları bir süre yok. Onun için oralara kimi monte edeceğini düşünecek.
Volkan, uzun süre oynamamasına rağmen hırslı ve top kazanma duygusu da fazlaydı. Bunun dışında Galatasaray’daki en büyük sıkıntı sinir sistemlerinin gereksiz yere harekete geçmesiydi. Ondan şikayet, bundan şikayet etmemeleri gerekir. Çünkü zarar, kendilerinedir. Bir iki hareketi istedikleri gibi yapamayınca oyundan kopuyorlar. Hoca’nın da bunu düzeltmesi gerekir.
Uzun zamandır oynamayan Aykut’un, yediği gollerde hatası yoktu. Sorun önündeki arkadaşlarındaydı.
Bir de şuna değinelim. Antalyalı Galatasaraylılar, özel bir maç izlediler. Burda sahaya yanıcı madde atmalarına hiç gerek yok. Böyle güzel şovları neşeyle ve zevkle izlemeleri gerekir. Bu maçları Avrupa’nın önde gelen ülkeleri de izliyor. Onun için daha dikkatli olmaları gerekir.
Yazının Devamını Oku 7 Ocak 2006
TEKNİK adam.. Futbolun en çok tartışılan adamları. Kimilerine göre oyuna katkıları yüzde 5, kimilerine göre de yüzde 95.. Kimilerine göre, hepsi birer psikolog, kimilerine de göre de egolarını ön plana çıkaran, kişiliklerini takımlarına yansıtan, isimler.
G.Saray’da günlerdir para krizi yaşanıyor. Tomas ve İliç isyan bayrağı açıyor, futbolcular, ’para, para, para’ şarkısı ile idmanlara çıkıyor.
G.Saray bir yandan bu krizle uğraşırken, diğer yandan çok sevdiği bir ismi Turgay Vardar’ı toprağa veriyor.
Neresinden bakarsanız, ikinci yarı hazırlıkları başlamadan G.Saray’da tüm değerler alt üst oluyor.
* * *
Antalya kampının ilk günü sadece 17 kişi katılmıştı antrenmanlara. Dün ilk kez tam kadro hazırdı sarı kırmızılı futbolcular. G.Saray’ı taşıyan otobüs idman sahasına girdiğinde futbolcuların keyifsiz hali gözlerden kaçmıyordu.
Gerets ve yardımcısı Erdal Keser oyuncularını orta sahada topladı. Yaklaşık 15 dakika süren bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan sonra idman başladı.
* * *
3 kaleci sahanın bir başka bölgesinde çalışmalarını sürdürürken, Gerets 17 futbolcunun orta saha çizgisi boyunca dizilmelerini ve bir daire oluşturmalarını istedi. bu dairenin içine de 3 futbolcusunu gönderdi ve bağırdı;
"17 kişi 20 pas yaparsa onlara bonus var.."
Asık suratlar bir anda gevşedi. Futbolcular yağan yağmura inat müthiş bir mücadeleye başladı..
Onaltı, onyedi, onsekiz, düttttttt...
Bir türlü olmuyordu. 20 pasa kimse ulaşamıyor, ama hırs ve kahkaha birbirini kovalıyordu.
* * *
Orta alandaki mücadele Gerest’in bir düdüğü ile sona erdi. Şimdi sırada depar çalışması vardı. Futbolcular 20, 40 ve 80 metrelik deparları birbiri ardına 37 saniyede tamamlayacaklardı.
Takımı 4’erli gruplara ayırdı. Bir grup turu 37 saniyede tamamlayamazsa, cezayı tüm takım alacaktı. Bunu gören tüm gruplar birbirlerini desteklemeye başladı.
Bu arada Hakan Şükür, kondisyoner Cevat Güler’e döndü, ’Hocam sen 1 dakika 5 saniye de koşarsın.’
Cevat hoca istekliydi, Erdal Keser’e dönüp, ’Haydi birlikte koşalım’ dedi. Hasan Şaş araya girdi, ’Hakan sen adamı öldürecek misin?’
1.5 saatlik çalışma hep kahkalarla devam etti.
* * *
Gerets futbolcularının üzerindeki stresi hazırladığı idman programıyla kaldırmayı başarmıştı. Sadece bir teknik adam değildi o.
Stresi paylaşan ve onunla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini bilen ve gösteren bir futbol filozofuydu.
Dünkü antrenman bittiğinde bunu futbocuların gözlerinden okuyabiliyordunuz.
Yazının Devamını Oku 27 Aralık 2005
BEN Galatasaray’da yıllardır kongre izliyorum, böylesini görmedim. Kar yağışı ve yoğun trafik bile kulüp üyelerinin Galatasaray Lisesi’ne gelmesini engelleyemedi. Kulübün durumu kötüydü ve herkes görevini yapmak istiyordu. Koridorlarda Özhan Canaydın’ın Riva Projesi için herkes birbirine, "Bu acele niye?" diye veryansın ediyordu. Belli ki, Özhan Canaydın ve yönetimine karşı itimatlarını yitirmişlerdi.
Birçok kişi kürsüye gelip fikrini söyledi. İçlerinde az ama öz konuşan sadece bir kişi vardı... Eski başkanlardan Selahattin Beyazıt...
"Biz bir aileyiz" diye başladı konuşmasına ve şöyle devam etti:
"Büyüklerimiz, yetki kongresinin ertelenmesini istiyorsa buna karşı çıkmamız yanlış olur. Yönetimin de karşı çıkmasını anlayamıyorum."
İşte bu sözlerden sonra salonda alkışlar koptu. Doğru söze ne hacet...
Başkan Özhan Canaydın, duruşuyla ve bakışlarıyla rahatsızlığını belli ediyordu. Bir de oylama yapılsaydı, Canaydın daha fazla üzülecekti. Çünkü bu kongreden kesinlikle hayır çıkardı. İyi ki olmadı.
Yöneticiler mutsuzdu
Kongre üyeleri çıkan karar sonrasında bayağı mutluydu. Ama yöneticiler çok mutsuzdu ve çıkan karar için "Sadece zaman kaybına yol açacak" değerlendirmesini yapıyordu. Şimdi bu karardan sonra ıstırabı çekecek olan futbol şubesi. Çünkü mart ayına kadar hiçbir borçlanmaya gidilmeyecek ve gerekli olan yerlere paralar ödenmeyecek.
Bakıldığında kongre üyeleri Galatasaray’a sahip çıktıklarını gösterdi. Ama madalyanın diğer yüzü vardı ve kimse oraya bakmıyordu. Neydi madalyonun diğer yüzü. Kapıda bekleyen bankalar, alacakları ödenmeyen futbolcular... Bu taşın altına kim elini sokacak? Hiçkimse bu cesareti göstermeyecek, bir kenara çekilecek. Zaten yönetim kurulu üyeleri birbirleriyle ayrı düşmüşler. Şimdi daha da ayrılacaklar. Kimse elini cebine atmayacak ve bütün yük tekarr Canaydın’ın üzerine kalacak.
Hep ’ben’ dedi
Canaydın’ın, dört yıllık başkanlığı süresince hataları da var, sevapları da. Kulübe bugün haciz gelmiyorsa bu, Canaydın’ın sayesindedir. Yeri geldi cebinden büyük miktarlarda para verdi Galatasaray’a. Bunlar sevaplarıydı. Günahlarına gelince... Yapılan işleri hep kendisi üstlendi, hep ’ben’ dedi, ’biz’ diyemedi. Üstüne üstlük işinin uzmanı olmayan kişilere önemli yetkiler verdi. Olan da Galatasaray’a oldu.
Dünkü kongrede çıkan manzara şuydu: Kongre üyeleri artık uyandı. Galatasaray’ı ’ben’ciler değil, ’biz’ciler yönetmeli.
Yazının Devamını Oku