İlhan Söyler

Sokağa atılan dolar

26 Eylül 2005
G.SARAY, ilk yurtdışı transferini yaptığında, sarı kırmızılı takımın Hollanda kampındaydım. Birbirleri ile kucakşalanları, sevinenleri görünce, ‘Herhalde Figo’yu aldılar’ dedim kendi kendime...Sonra duyduk ki, orta sahaya Sasa İliç’i almışlar. Büyük gürültüler koparılarak getirilen Sırp futbolcunun transferini ülkesindeki gazeteler ve dergiler, manşetten duyurdu. Sonra ne mi oldu? İşte dünkü maçta gördük, koskoca bir hiç... G.Saray yönetimini acaba kim kandırdı? Adam hücuma katılıyor, top onda ve pozisyonu serbest, kaleci ile karşı karşıya vuramıyor. Koşmuyor ki, yorulsun. Kendi alanından topu topu ya bir, ya da iki kere geldi. Güya bu adam, ‘orta sahaya yönetmen’ diye alındı. Ya onu kim yönetecek? Garibim Saidou, orta alanda tek başına ordu mübarek. Topu kapıyor, ayağında tutuyor, mücadele ediyor, defansına yardım ediyor. Bu işlerin hepsini Saidou yapıyor. Ucuz ya, hak ettiği değeri de görmüyor Kamerunlu futbolcu.Heinz ilk bölümde hiç yok. İkicni yarıda biraz kıpırdar gibi oldu, o kadar. Bu iki fubolcuya; yani İliç ile Heinz’a verilen 5 milyon dolara yazık. Dolarlar sokağa atıldı dersek, abartmış olmayız.Maketi bile korkuturG.Saray’da Hakan Şükür her zaman aranır. Bırakın aslını, maketini bile koysanız sahaya, Samsunspor defansı onu marke etmek için seferber olurdu. Hakan’ın yokluğunda Ümit, topla ya bir kere buluştu, ya da iki kere. Goller nasıl mı geldi? İkisi de kanattan. Hasan’ın lokumu, Uğur’un bademi Necati’nin kafasına düştü. O da görevini yaptı. Bir takımda saha içinde kavga başlarsa, önünü alamazsınız. Devamı gelir. Bazı insanların susmasının bir nedeni vardır. Her şeyden önce haddini bileceksin.Kulakları çekilmeliNecati gibi çok konuşursan, Hasan gibi her şeyi kabul etmezsen dün akşamki görüntüler çıkar ortaya. İnanıyorum ki, G.Saray bu sorunları kendi içinde halleder. Ben olsam, iki futbolcunun ya kulağını çekerim, ya da ceza veririm. Tomas, dün Mondragon’la iletişim kuramayınca kendini boşlukta hissetti. Hırvat futbolcu geçen yıl Samsun’da kendi kalesinde gol atmıştı, bu sefer yine aynı stata rakibin gol pasını verdi. Samsunspor’un hocası Erdoğan Arıca iyi bir takım kurmuş. Rafael diye bir oyuncu almış, daha 21 yaşında. Tıpkı Hakan Şükür’ün gençliği gibi. Bu futbolcu büyük takımlarda bile iş yapar. Bir kere zaman ayarlaması mükemmel. Tek başına Song’la Tomas’a sıkıntı çektirdi.
Yazının Devamını Oku

Bu takıma alkışlar

19 Eylül 2005
<B>ERİC Gerets,</B> asla kimseyi üzmüyor. Bazı takımları inceliyor, cesurcasına analiz ediyor. Ve sonuçta ben Galatasaray’ım diyor. Zaman zaman ben benim. Bir kişi oynasam ne çıkar? Santra vuruşuyla Hakan, Necati ve Ümit rakip takımın sahasına ‘hurra’ diyerek koşması yeşil sahanın üzerinde, tatlı, heyecanlı ve hoş bir şov izleteceğini gösterdi.

Hakan bir tarafa gidiyor, Ümit bir tarafa gidiyor, Necati bir tarafa gidiyor. Ümit top kazanıyor, bakkala vereceğine bakkal dolu diyor, kasaba vereyim kasap boş diyor ve Necati’nin önüne atıyor. O da işi bitiriyor. Defalarca aynı sahnelerle karşılaşıyoruz.

Maç sırasında demek ki güzel bir şov olacak demekten kendimi alamadım. Cesaret, hırs, tam anlamıyla futbolcuların üzerinde. Bunu aşılayan da şüphesiz ki, Eric Gerets. Gerets,Bakın ben korkmuyorum, siz de korkmayın. Ayakta kalmak istiyorsak böyle olacak’ diyor.

Her takıma olmaz

Bu Galatasaray tabii ki de 3-4 futbolcu ile yürümüyor. Bunun bir de mutfaktaki emekçileri var. Onlarda savunmanın hepsi, orta sahadakiler yani baştan sona tüm takım. Onlar da topu ısıtıp ısıtıp golcülere veriyor. Asıl terleyen isimler sahada onlar oluyor.

Bu takımı kutlamak lazım. Hasan Şaş’a zaman zaman içimden gülüyorum. Neden mi? O kadar çok topu seviyor ki anlatamam. Top neredeyse Hasan orada. Öyle zamanlar geldi ki Hasan arkadaşlarından top istiyor. Fakat ofsaytta olduğunun farkında değil. Arkadaşı ona topu atsa 5 metre ofsaytta olduğuna o da şaşıracak. Fakat sahada enerjisi bitmek bilmeyen tek futbolcu da o.

G.Saray soğuk iklimden sıcak bir havaya gelerek İzmir’de arkasına aldığı taraftarıyla Atatürk Stadı’nda bu haftanın yorgunluğunu üzerinden attı. Bu maç böyle bitti ama. Her takıma karşı böyle açık futbol oynayamazsın. Bu da Eric Gerets’in kulağına küpe olsun.
Yazının Devamını Oku

Eski usul

16 Eylül 2005
<B>TROMSÖ</B>’de çocukluk günlerimi hatırladım. O zaman Dolmabahçe Stadı’na gider, büyüklerimin çamur deryası içinde oynadığı futbol maçlarını izlerdim. Aynı sahneleri Tromsö’de de yaşadım. Gerets maçtan önce, ‘Saha ve iklim şartları beni enterese etmez’ derken, herhalde bu kadar ağır sahayı beklemiyordu. Tromsö, bizim ölçülerimize göre amatör bir takım, ama bu çamur deryasında nasıl oynanacağını çok iyi biliyor. Topu kaldırıyor vuruyor, hoop defansın arkasına... Sen buna alışana kadar da epey zaman geçiyor.

Yenilgiye rağmen, Uğur’u, Song’u ve Orhan’ı tebrik etmek lazım. Neden mi? Adamlar 2’ye 1 falan yapmıyor, sadece ve sadece uzun top atıp, defansın arkasına sarkıyor. Böyle oynayan bir takımın temposuna dayanmak için ciğer lazım. O ciğeri dün Galatasaray’da gördüm.

Hasan Şaş’a şaşırdım

Gerets,
orta sahadan adam eksiltip hücuma ağırlık verdi. Bu da Saidou’nun yükünü iki kat artırdı. Kamerunlu, elinden geldiğince koştu, mücadele etti, ama yeterli olmadı. Bu da orta sahada derin boşluklar meydana getirdi.

Ben dün en çok Hasan Şaş’a şaşırdım. Hasan, kuru bölgelerde topu sürerken çok iyiydi. Ama çamurlu yerlerde de top sürmeye kalkınca çuvalladı, takıma fren yaptırdı.

Tribündeki Tromsö taraftarlarından sık sık ‘björn’ diye bir kelime duydum. ‘Manası nedir?’ diye sordum; ayı demekmiş. Oraların simgesi ayı imiş. Hani bizde birini övmek için ‘aslan gibi’ denilir ya, orada da, ‘ayı gibi’ ibaresi kullanılırmış. Tromsö insanlarına ‘björn’ kelimesini kullandığın zaman hoşlarına gidiyor, seviniyorlar.

Ustalar işe yaramadı

Galatasaray’da usta ayaklar var ama o ayakların dünkü sahada işe yaraması imkansızdı. Çünkü o sahada değil futbol oynamak, doğru dürüst yürümek bile zordu. Mağlubiyete rağmen Galatasaraylı futbolcuların mücadelesini alkışlıyorum. Çünkü, saha ve iklim şartları anormaldi. Kolay değil, sen kalk 30 derece sıcaklıktan gel, eksi 2 derecede maç oyna. Galatasaray gol pozisyonuna girmedi mi, girdi. Ama oradaki çamurları hiç aklına getirmedi. Getirseydi, belki daha ilk dakikalarda kendisini rahatlatacak golü bulurdu.

1-0’lık yenilgiye rağmen ben, Galatasaray’ın ikinci maçta Tromsö’yü farklı skorla yenip tur atlayacağına yürekten inanıyorum. Tromsö eski usulle oynadı. G.Saray eski usulü bilmediği için kaybetti.
Yazının Devamını Oku

Gerets işini bilir

15 Eylül 2005
<B>TROMSO</B>'nun genç teknik direktörü <B>Steinar Nilsen</B> yaptığı açıklamada, "<B>G.Saray tecrübeli ama onlardan korkmuyoruz.</B> <B>Maçı kazanacağız"</B> diye açık açık söylüyor. Tromso'nun cesaretli bir takım olmasına "Bravo" denir. Ama G.Saray'ın başında olan teknik direktör Gerets'in ondan daha da cesur olduğunu herhalde unutuyor.

Gerets'in kıymetini G.Saray yavaş yavaş daha iyi anlamaya başladı. Kendi ülkesi Belçika bile "Gerets gel ve bizi kurtar" diyor. Tromso maçında Gerets oyun felsefesinde hiçbir zaman korkaklığın yeri olmadığını biliyor ve ona göre Galatasaray'ı oynatacaktır.

Şu anda takımda İliç sakat. Oynamayacak. Biliyorum ki, Gerets onun yerine yeni transfer ettiği Heinz'i oraya monte etmesi gerekir. Çünkü formda olan bir Saidou'nun yükünü hafifletir. Altan'da bugüne kadar gösterdiği performansını ortaya koyar. Gerets'in, "Aman ben gol yemeyeyim" diye bir düşünceye kapılacağını hiç sanmıyorum.

Silahları çok

Tromso maçında Gerets'in silahları bol. Hakan var, Ümit var, Necati var, Hasan Kabze var, var oğlu var. Bu dörtlüden hangisi görev yaparsa yapsın, her zaman gol atar. Bir de formda olan Hasan Şaş'ı da eklersek G.Saray'ın orada bırakın mağlubiyeti beraberlik bile alacağını sanmıyorum.

Çünkü, takımdaki bütün futbolcuların uluslararası arenada tecrübesi var. Gerets'te bunu bildiği için önce gol yemeyi değil, oyunu devamlı gol atma üzerine kuracak. İlk kez Gerets'le birlikte Avrupa Kupası'nda oynayacak olan G.Saray'da inanıyorum ki, başarıyla başlayacak ve bunu da sürdürecek.

Belki de eski günlerin dönüşü olacak. Çünkü hem Eric Gerets işini bilir, hem de o maçta forma giyecek olan futbolcular bunlara alışık.
Yazının Devamını Oku

Lüfer yeni çıktı

12 Eylül 2005
<B>BALIK </B>yasağı başladı mı, balıkçılar ‘<B>Buzhane’</B> balıklarını sürerler piyasaya. Satanlar da, alanlar da bilirler aynı tadı vermediğini ama ne yapsınlar. Para kazanmak zorundadırlar. Şimdi balık bol, lüfer, palamut gırla gidiyor. Dün gece Gerets’i de o balıkçılara benzettim. Ama bir farkla. Balıkçılar bu işi zorunluluktan yaparlardı. Gerets’in ki ise bir tercihti. Belçika’lı hoca, Altan’ı, Ümit Karan’ı buzhaneye atmıştı. Heinz ve Necati’yi oyuna sürmüş, ‘Bunlar iş yapar’ diye düşünmüştü.

Ama olmadı. Altan gibi, Ümit gibi oyuncularla oyuna başlasa ve değişiklikleri daha sonra yapsa ona hak verebilirdim. Gerets tecrübeli bir hoca. Ama dün gece ilk defa kırık not aldı. Geldiği günden bu yana onu izliyorum. Yakından tanıyorum. Ve tanıdığım Gerets böyle bir hata yapmazdı.

Sahada iş yapmayan bir kişi var. İliç, büyük tantanalarla alındı. Ve G.Saray tepsisinin içine konulup getirildi. Ama içi boş çıktı. Heinz’i mi oynatmak istiyorsun. Yapısı da müsait, al orta sahaya, Saidou’nun yanına. Orada gör ilk önce. Senin eksik olan yerin orası.

İsyan ederler

Ya Ümit Karan’a ne demeli. Ümit en kritik zamanda kurtarıcı gibi sahnedeydi. Necati bir sakatlandı, bir daha sakatlandı. Ne işi var ilk 11’de. Sen de futbolcuydun. İyi oynarken kulübede oturmak hoş bir şey değildir ki. Üzüntü yaşarsın. Ne oldu bana derken isyan edersin. Ümit ile Altan isyan ediyorlarsa haklılar.

G.Saray’ın ayakta duran adamlarının başında, Saidou geliyordu. Daha sonra da Song. Hasan Şaş, Sivasspor’lu Hayrettin gibi bir oyuncu karşısında kanat değiştirmek zorunda kaldı. Hayrettin, agresif, adam markajını iyi bilen futbolcu. Hasan sürekli hareket ederek, ‘Bir şey yapayım’ havasındaydı. Bir iki ortayı iyi yapabilse belki de havasını bulacaktı. Ama olmadı.

Mustafa Çulcu’yu bu maçta çok formsuz gördüm. Sanki kafası çok başka yerlerdeydi. Gerets, bu sana ilk uyarı. Yanlış yaptın, ama bu yanlıştan dönmesini bildin. O da bir erdemdir.
Yazının Devamını Oku

Terim korkmaz

1 Eylül 2005
<B>YILLAR </B>geçsede, durum kötü de olsa, bazı teknik adamlar bu zor günleri sever. İşte böyle bir zamanda milli takımın en kritik andaki çağrısına ‘Evet’ diyen Fatih Terim, korkmadan, sıkılmadan Türk futbolu için bu ateşten gömleği giydi. Terim, korkak, ürkek bir insan değildir.

Hiç bir zaman da korkak insanlara tahammül etmedi. Onun beyninde her zaman ‘Cesurlar bir gün, korkaklar her gün ölür’ düşüncesi vardı. Şimdi, en kritik zamanda, yenemediğimiz Danimarka, Ukranya gibi takımlara kafa tutacak. Bu zorlu yola çıkarken, ekibini kendine benzeyen, felsefesine uygun kişilerden oluşturdu. Şimdi tüm Türkiye önümüzdeki Danimarka maçına endekslenmiş durumda.

Ama Fatih Terim bu göreve gelirken, bu maçları düşünmenin dışında, Türk futbolunu kalkındırma görevini de üstlendi. Fatih Terim’i iyi tanırım. Ekibiyle birlikte yatağını yorganını Federesyon’daki odasına attı, milli takım için gecesini gündüzüne katmış durumda.

Ekibine güveniyor

Terim,
zor bir dönem olacağını biliyor ama kendisine ve ekibine çok güveniyor. Herkesin bildiği gibi Terim, bu görevi üç maçlık için değil, uzun yıllar milli takıma hizmet etmeyi düşündüğü için kabul etti. Çalıştırdığı bütün takımlarda daha üstlere çıkmak için her çabayı gösteren Fatih Terim, şimdi milli takımı finallere götürmek için mücadelesini veriyor.

Bunun için de, Türk futbolununun vizyonu yükseklere çıkarmak için kısa vadeli değil, uzun vadeli yapılanma içerisine girdi. Hiç bir zaman geçmiş zamana dönmek istemeyen Fatih Terim’i ben diyorumki ‘Hırs bastı’. Futboldan bir müddet uzak kalan Terim, boşa geçen yılların intikamını da bu görevle almak isteyecektir.

Terim’i seven de var sevmeyen de. Artık bu duyguları bir kenara bırakmanın zamanı geldi de geçti bile. Fatih Terim ve ekibi, futbolun içinden kişiler. Milli takımı tatmış, koklamış insanlar. Ve futbolun her döneminde başırılı olmuşlar. O zaman herkes kötü günleri geride bırakmalı, tek vücut olmalı.
Yazının Devamını Oku

Canaydın'a mektup

20 Ağustos 2005
<B>GALATASARAY</B>’da uzun yıllardır görülmemiş olaylar yaşanıyor. Her zaman tek yürek olarak izlediğimiz taraftarlar ikiye bölündü. Hedeflenen başarılara ulaşılamaması, gereksiz transferler için kulübün milyonlarca dolarının sokağa atılması ve beklenen oyuncuların alınmaması taraftarların tepkisine yol açtı. Sarı kırmızılı renklere gönül verenlerin önemli bir bölümü Özhan Canaydın yönetimine şiddetle karşı, bir an önce istifa etmelerini istiyor.

Bu noktada Başkan Canaydın’a bir mektup yazmak istiyorum...

Seçildiğiniz zaman hazırlattığınız kitapçıkta neler yoktu neler. Kısaca, ‘Dünya kulübü olacağız. 7 yıl içinde bir Avrupa kupası kazanacağız. 4-5 ünlü ismi kadromuza katacağız’ diyordunuz. Bunların hiçbiri olmadı. Vaatlerin hiçbirinin yerine getirilmemesini sorduğumuzda ise aldığımız cevap hep aynı idi: Kulüp mali krizde.

Gerçekleri anlatın

Peki Sayın Canaydın, siz göreve gelirken kulübün mali kriz içinde olduğunu bilmiyor muydunuz? Bütün bu parasal sıkıntılar sonradan mı ortaya çıktı?

Sayın Özhan Canaydın, şu anda sizin yapmanız gereken tek şey; açık yüreklilikle çıkıp bir basın toplantısı yapıp, gerçekleri bir bir anlatmak. ‘Transfere ihtiyacımız var ama sizler de biliyorsunuz ki, ekonomik yönden sıkıntıdayız. Bize zaman tanıyın. Mümkün olan en kısa sürede işleri düzelteceğiz. Aslında şu anda kadromuzda bulunan futbolcuların çoğu başka takımlarda yok. Ayrıca alt yapıdan yetişen çok yetenekli gençlere sahibiz. Bu takımla çok güzel şeyler yapacağız’ deseniz, size inananları bir nebze olsun rahatlatırsınız.

Bu takıma güvenin

Taraftarlara da şu mesajı vermek istiyorum; şimdi taktığınız gözlüğünüzü çıkarıp, takıma yeni bir gözle bakın. Bu kadroya güvenin. Sezon başından beri G.Saray’ı dikkatle takip ediyorum. Öncelikle çok iyi bir teknik direktör transfer edildi. Takıma basit ve güzel bir futbol oynatma düşüncesinde. Gerets, bir tek sol kanada transfer yapılmasını istiyor, ‘Alınmazsa da dünyanın sonu değil’ diyor. Ben Gerets’e inanıyorum, sizin de inanmanızı istiyorum.
Yazının Devamını Oku

Defans S.O.S

18 Ağustos 2005
<B>MİLLİ </B>Takım, <B>Fatih Terim </B>ile yeni bir döneme girdi. Bu değişimle birlikte, uzun toplarla oyun kurma felsefemizde değişti. Uzun toplar devri bitti yerine kısa paslar, topla hızlı oynama devri başladı. Futbolun kilit noktası defanstır. Topun oyuna girme hazırlığı orada başlar, hücuma doğru sarkar. İlk hazırlık maçında görüldü ki, Terimli Milli Takım’ın en sancılı yeri defansı. Futbolda oyunun anahtarı oradan açılır ve tüm sahaya yayılır. Ama ben dün akşam bu anahtarı çeviren defansı göremedim.

Bırakın çevirmeyi, top kullanmakta bile zorluk çektiler. Kanatta oynayan Georgiev takımımızın kanatlarını kırdı. Defansın göbeğinde oynayan Tolga ve İbrahim Toraman, Petrov ile Berbatov’un devamlı yer değiştirmesiyle şaşkına döndü. Hücumda bir arıza yok. Fatih Tekke ve Gökdeniz her an gol pozisyona girecek yapıda bir ikili. Fatih’in attığı gol mükemmeldi. Zor pozisyonda şekilden şekile girdi ve zaman ayarlamasını çok iyi yaptı.

Petkov’u izlediniz mi?

Orta sahada Emre’nin çıkması oyun düzenini bir anda bozdu. Ama Emre’nin -özellikle top kaybettiği zaman- riskli hareketleri sakatlığa davetiye çıkarıyor. Emre, Yıldıray, Okan gibi formda futbolcularla şekillenecek orta sahada çok fazla problem yaşanacağını sanmıyorum. Terim, Danimarka maçı öncesinde tek arızalı bölgenin savunma olduğunu herhalde görmüştür. Her yan topta bir hadise var, korku var, endişe var. Bunları görmek ve soruna çözüm bulmak da Terim’in görevi. Aksi halde Danimarka’nın hızlı hücum adamları karşısında zor anlar yaşarız.

Bulgaristan takımında Petrov adındaki futbolcuyu izlediniz mi? Petrov G.Saray’ın hocası Gerets’in, Bulgaristan’ın alt takımlarından keşfedip Almanya’da yetiştirdiği futbolcu. Gerets onu G.Saray’a almak istedi. Ama bu isteğini gerçekleştiremedi. Yazık oldu.

Milli Takım’a tekrar dönelim. Gol pozisyonlarına girme fazlalılığımız var. Bu güzel. Ama defansımız, arkasına devamlı adam kaçıran oyunculardan kurulu. Bu soruna çare bulmak şart.
Yazının Devamını Oku