İlhan Söyler

Mondragon

17 Aralık 2005
TAKIMIN son adamı... Üç direk arasında, bir eldiveni var. Tek başına, yardımcısı da yok, kaderiyle baş başa. Bir hata yapsa affedilmez, hatasının da telafisi yok. Kötü oynasa mazeret hazır, ‘Maçı onun yüzünden kaybettik.’ Kaçan golleri kimse hatırlamak istemez. Ama kalecinin hatasını büyüttükçe büyütürler. Ama bazen de kalelerinde büyürler ve kahraman olurlar.

Harika kurtarışlar

İşte Mondragon... Dün Galatasaray’ın kahramanıydı. Kayserispor daha oyunun birinci bölümünde bir çok pozisyon yakaladı, becerisizliklerinden dolayı neticeye gidemedi, bir çoğunu da Mondragon kurtardı. Mondragon bir defa hata yapsa, Galatasaray’ın bu futboluyla maçı kazanması mucize olurdu.

Artık futbolda adam adama markaj yok. Ama Kayserispor İliç’i Kamber ile marke edince orta sahası düştü. G.Saray ilk bölümde sadece 2-3 defa pozisyona girdi ikisinde de işi bitirdi. Burada usta ayakların rolü vardı. O ana kadar topla buluşmayan Ümit Karan bir buluştu pir buluştu. Çaprazdan vurduğu top gerçekten nefisti.

G.Saray’ın sol kanadında oynayan Orhan ile Ayhan öylesine birbirini tamamladı ki, biri hücuma çıktı diğeri defansa geldi. Bir piston gibi hareket ettiler. Defansın ortasında oynayan Song’da, Yalçın’ı idare etti, hücumlara göğüs gerdi. Sabri de çok çalıştı. O da Cihan’la birlikte aynı görevi yaptı.

Çözüm üretmeli

Galatasaray uzun süre oyuncu değişikliğine gitmedi. -İliç yoruluncaya kadar- Çünkü Gerets kalıbı bozmak istemedi. Galatasaray, haftalardır istediği puanı alıp hanesine puanları yerleştirdi, hesabını tutturdu. Ama, ‘Futbol adına bir şey yaptı mı’ diye sorarsanız, yanıtım ‘Hayır’ olur.

Ama önemli olan deplasmanda, üstelik Kayseri gibi bir takımdan puan almaktı. Ve bu da hiç de kolay bir şey değildi. Kayserispor’un orta sahası işlemedi. Rakibin buradaki arızası sayesinde Saidou’da rahat mücadele etti. Hem top çaldı, hem de arkadaşlarına yardımcı oldu.

Kayserispor gençliğin verdiği enerjiyi, tecrübeyle birleştirebilseydi, bu maçın neticesi başka olurdu. Sonuçta G.Saray 3 puanı aldı ve ve sezonun ilk devresini 41 puanla ikinci sırada tamamladı.

Şimdi ikinci yarıda Gerets ellerini başına koymalı, bu kadroyu güçlendirmek için yaratıcı çözümler üretmeli. Yoksa her maçta papaz pilav yemez.

Kayseri maçında olduğu gibi.
Yazının Devamını Oku

Her şey güzeldi

11 Aralık 2005
İŞTE derbi... Uzun zamandır büyük maçlarda futbol zevki alamıyorduk. Ama dün akşam bir basketbol oyunu gibi hızlı oynanan, bir o kamlaye, bir diğer kaleye giden topları gördük ve tat aldık. Şöyle bakarsak, Galatasaray cephesinde pozisyon: VAR. Kanat atakları: VAR. Defans hava toplarında: YOK. Orta saha, hücum bölgelerinde: Bir yere kadar VAR. Sonra: Takıntı VAR.

Galatasaray defansı maşallah selvi boylu. Ama Beşiktaş’ın gollerine bakın, İbrahim Toraman selvi boylu değil ama zaman ayarlamasını iyi yaptı, 2 kenar topunu da gol yaptı. Yalçın tecrübesiz olduğu için zamanlamasını yapamadı.

Galatasaray iki kere mağlup duruma düştü. Ama enerjisi olduğu için ikinci bölümde rakip alana rahatlıkla yerleşti. İlk bölümde tıkalı olan hücum teşebbüsleri, ikinci bölümde açıldı. Yerden top oynayıp, verkaçlarla Beşiktaş defansının arkasına sarkmayı bildi.

Beşiktaş defansa yerleşip, hücum edemeyince Galatasaray bastıkça bastı. Galatasaray’da saldırdıkça saldırdı. Bana göre Saidou’nun, İlic’in, Sabri’nin, Orhan’ın, Cihan’ın kazanma duyguları başrollerdeydi. Galatasaray maça çıkmadan önce ürkmüştü defansından. Bu maç öncesi belliydi. Onun ıstırabını da çekti.

Kilit orta saha

Orta sahada Saidou ile İlic’in ve kanatlarda oynayan Ayhan ile Sabri’nin içeriye girip, oyunu daraltması sonucu Galatasaray, ilk kez orta sahanın hakimi oldu.

Böyle güzel bir maçı, güzel yöneten Hakem Çakır’ı da tebrik etmek lazım. Bir-iki avantaj pozisyonunu es geçti. Bu güzel oyunun temposunda büyük katkıları vardı. Bir de hayretle gördüğüm şey vardı. Gerets ile Tigana her poziyonda 4. hakeme yüklendi. Sanki Hakem Cüneyt Çakır’ın verdiği kararları 4. hakem değiştirebilirmiş gibi.

Derbi güzeldi, futbol güzeldi, kazanan da güzeldi, kaybeden de.
Yazının Devamını Oku

Komikti

4 Aralık 2005
TAM 7 yıl oldu. Aramızdan ayrıldı. Ne çabuk geçti. Maçtan önce Cebeci Asri Mezarlığı’na gittim. Mezarda çicekler gördüm. Yanaştım, biraz su döktüm, ‘Merhaba Yavuz abi’ dedim. O da sanki ‘G.Saray’ın durumu ne?’ der gibi geldi bana. ‘İşler hiç de iyi gitmiyor’ diye yanıt verdim. ‘Her tarafta sorun var. Nerde o günler. Senin izlediğin bir Hakan Şükür bir de Ergün Penbe kaldı takımda. Parlak günler de geride kaldı’

Ve ‘Mekanın cennet olsun’
diyerek ayrıldım Yavuz Gökmen’den.

Maçı anlatmaya hakemden başlayayım. Öyle bir hakem ki aman aman... Bir penaltı verdi ki komik. Jaba aut çizgisine kadar koşuyor, dengesini kaybediyor, düşüyor, penaltı. Ben tribünden görüyorum kendi kendine düştüğünü, hakem sahada göremiyor. Sadece penaltı mı? Elbette hayır, pek çok kararı tartışmalıydı.

Sadece Tomas ve Ramazan’a gösterdiği kartlarda haklıydı. Yardımcısı Şahan Yılmaz da ona zaman zaman uydu. O da bayrak kaldırırken kararsızdı.

Neyse..

SABRİ İYİYDİ

Bir futbolcu, ‘Ben Joker değilim’ diyerek itiraz ediyorsa, bu sözler o futbolcunun kendine güvenini gösterir. İşte Ümit Karan dün hırslıydı, o hırsla golünü de attı. Haklı olduğunu da gösterdi.

İlk golün başlangıcını yapan Sabri bana göre G.Saray’ın en iyileri arasındaydı. Hem orta sahaya gelip oyunu daralttı, hem kanata geçip hücumu başlattı. Onun dışında bir kenardan bir kenara sahanın her parselinde kramponunun izi vardı.

Ayhan da kanat yerine orta sahaya girip oyunu daralttı. G.Saray iyi ki ilk golü yedi. Kamçılandı ve oyuna asıldı. Aslında Gerets, Tomas’ı oyundan alacaktı. Tomas tam oyundan alınacakken, hakeme yaptığı hareketten dolayı işi berbat etti. Zaten Tomas birkaç haftadır kötü. Ersen Martin’le sadece Song mücadele etti. Tomas hep geri planda kaldı.

Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi, Galatasaray’ı kamçıladı. Aman arayı kapatalım diyerek hem endişeli, hem de kafasındaki acabalarla sahaya çıktı. Önceleri bocaladı sonra da sevindi. G.Saray futbol adına hiçbir şey yapmadı. Saman alevi gibi golleri attı, maçı aldı.
Yazının Devamını Oku

Yap bunu Gerets

30 Kasım 2005
G.SARAY, 1996 yılından bu yana tam 87 futbolcu transfer etti. Özhan Canaydın geldiği dört yıl içinde bu sayının yarısını yaptı. Gelen futbolcuların küçük bir kısmının ömrü 2-3 yıl sürdü. Bazıları ise bir maç daha oynamadan geri gitti. Bunların gidip gelmesine bile para sayıldı. Şimdilik Galatasaray formasını giyen iki-üç futbolcunun yerleri sağlam; Tomas, Song ve gönderilmek istenilen Saidou.

Yönetim, ‘Borçları ödüyoruz’ diyor. Ama alacaklı olanlar bu sıkıntıyı fazlasıyla çekiyor. Başkan Canaydın, kendisinden önceki yönetimde Galatasaray’ın mali işlerine bakıyordu. Sarı kırmızılı takımın tüm hesaplarını bilen kişiydi. Büyük bir kitapçıkla çıktı camianın karşısına. Büyük vaadleri vardı. Ama hiçbir şey istenildiği gibi gitmedi. Ve sezon başından bu yana taraftarların tepkisini çektiği için sinirleri de bir hayli bozuldu. Yönetimle de durum hiç de iç açıcı değil.

Asıl mesele teknik direktör Gerets’in böyle bir dönemde devreye girmesi gerekir. Nedir yapması gerekenler?

Dünyanın en ünlü takımları bile takımlarını gençleştirme operasyonuna gidiyor. Galatasaray’ın alt yapısı tüm milli takımlarda çoğunluğu oluşturuyor. Bir Arda, bir Zafer, Türkiye’nin çilesi olan sol kanada ilaç bir Ferhat ve pırıl pırıl genç Aydın. Daha bir kaçı.

Şimdi Mösyö Gerets kolları sıvamalı. Bir zamanlar Bülent Korkmaz, Suat Kaya, Okan, Emre, Tugay ve daha daha niceleri. Hep Galatasaray alt yapısından gelip, isim sahibi oldu. Üç bücür Okan, Emre ve Suat, milli takımda yan yana oynadı.

Gerets kimseden korkmadan, cesaretle bu genç oyuncuların üzerine giderse, hiç kimse ona, ‘Neden böyle yaptın’ diye bir şey söylemez. Kendisiyle gurur duyarlar.

Bunun yanı sıra Avrupa’da bir çok genç futbolcu ağaç gibi büyüyor. Onlar yeşerirken, futbol federasyonları da işi sıkı tutarak ülke takımlarında geleceğin yıldızlarını oynatmak için türlü oyunlara giriyor. Öyleyse, ‘YAP BUNU GERETS’
Yazının Devamını Oku

Askerler kazandı

28 Kasım 2005
DÜNYA derbisi başlamadan önce, hep sorulur: ‘Kim kazanır, bu düğümü kimler çözer?’ Herkesin kafasında bir skor vardır. Hatta, golü ya da golleri atanları bile söyleriz. Bir gün önceden bana da aynı soruyu yönelttiler.

 Ben, ‘düğümü şu yıldız çözer’ demek yerine, ‘Takımı için savaşanlar kazanır’ diye görüş belirttim ve fikrimi sonuna kadar savundum. Derbi hakikaten güzeldi. Peki F.Bahçe nasıl kazandı? İşte, F.Bahçe’ye galibiyeti getiren 8 etken.

1-Deniz, Marco, Serkan, Nobre, Appiah, Tuncay gibi takımları için savaşan oyuncular, maçın şeklini değiştiren isimlerdi. G.Saray’da ise Song, Tomas, Saidou ve oyuna sonradan giren Sabri bu işi üstlenmişti.

2-G.Saray defansının ölü toplarda öne çıktığını bilen F.Bahçe, sarı kırmızılıların bu zaafından iyi yararlandı. Top havada iken Tuncay, Nobre, Anelka ve Appiah, rakibin arkasına sarkıp, hata yapmalarını bekledi.

3-G.Saray orta alanı yalnızca Saidou ve İliç’le kontrol etmeye çalışırken, F.Bahçe huni şekline çevirdiği bu bölgeyi kalabalık tuttu. Ve böylece G.Saray’ın oyun kurmasına engel oldu. Tuncay ve Appiah kanatlarda fazla durmayıp, orta alanı kalabalıklaştırdı. G.Saray burada hava alamadı.

Yazının Devamını Oku

Prova iyi

21 Kasım 2005
GALATASARAY sezon başından bu yana belki de en rahat deplasman maçına Rize’de yaptı. Rizespor tek santraforla oynayan bir takım. Orta sahasını kalabalık tuttu. Bunu bilen Gerets’de bu oyun düzenini yutmadı o da alan daraltarak rakibini pes ettirdi. Neydi Gerets’in oyun kalıbı? Sol kanatta Ergün, sağ kanatta Altan, kanat adamı olarak değil, orta sahaya daha yakın oynayınca rakibin top kullanmasına engel oldu. Bunu da yapınca Rizespor oyunu yayamadı. Bu oyun kalıbında önce Saidou rahatladı. Daha az mücadele etti, diri kaldı. Hele İliç rahat mı rahattı. O da serbest olunca oyunu iyi okuyup servis yaptı.

Atılan iki golde onun eseriydi. Karan ve Necati, Rizespor’un defans içine girip onları şaşkına çevirdi. Ümit istese kaleye vurur gol olurdu ama o boşta olan Necati’ye verdi, işi bitirdi.

Rizespor ikinci yarıda çift santrafora döndü ama G.Saray buna da önlem aldı. Aynı düzen içinde oyundan kopmadı. Bu da oyun felsesinin ciddiyetini gösterdi. G.Saray’da golcü bol. Her an herkes gol atabilir. Ümit olsun, Necati olsun, Hasan Kabze olsun, Hakan abilerini aratmadılar. Hele Hasan Kabze’nin bir dakika önce oyuna girip nerede duracağını bilip, adalesini ısıtmadan topu ağlara göndermesi rekabetin olduğunun en güzel örneğiydi.

Saidou mükemmel

Altan
’ın rakibe ceza sahası içerisinde yaptığı hareket penaltıydı. Ama bu da hakem böyle takdir etmedi. Bana göre bu maçın iki tane yıldızı vardı. Birincisi basit top oynayıp takımı rahatlatan Saidou, ikincisi de rahatlığın verdiği ile İliç’ti. Yaşlı diye eleştirilen Ergün ise Milli Takım sonrasında her oyun kalıbına uyan futbolcu olduğunu gösterdi.

G.Saray önümüzdeki hafta zirve maçı oynayacak. Rize maçının oyun kalıbı bana göre F.Bahçe maçına göre düzenlenmişti. Bunun provası yapıldı. Sonuç mükemmel. Tabii ki F.Bahçe, Rizespor değil. Belki de Gerets bu oyun kalıbını kullanırken dinlendirdiği diğer oyuncuları sahaya sürer. Zaten ligin zirvesinde bize heyecan yaşatan iki takım var. G.Saray ve F.Bahçe. Diğer takımlar lastiği patlattı.
Yazının Devamını Oku

Arap olayım

5 Kasım 2005
G.SARAY’ın oynadığı futbolu anladıysam arap olayım. Böyle futbol kaldı mı? Uzun top oynama devri kapandı. Artık topu kendinde fazla tutma devri başladı. G.Saray öyle ki, ileride Hasan, İliç, Hakan Şükür, Necati, Heinz gibi oyuncular var, orta alan ise adeta boş bir büyük baklava tepsisi gibi. Bunu ancak Diyarbakırlı acemi futbolcular yer. Böyle futbol olur mu?

Defansta Song’la Tomas top kazanıyor, ne gelen var, ne giden. Yapacakları ne var? Uzun bir top. Aslında oyuna her zaman geriden başlanır, orta sahaya gönderilir ve orada kurulur. Ama G.Saray’da bunu görmek mümkün değil. Mondragon bile, hemen bir uzun top atayım da işi bitirelim düşüncesindeydi. Peki yapılan çalışmalar, oyun felsefesi, taktik antrenmanlar boşuna mı? O zaman taktiksel çalışmaları rafa kaldıralım, biri uzun vursun, ötekisi beklesin, gol olursa olsun.

Sorun orta alanda

Oyunun büyük bölümünde verkaç, kanat akını, bindirme, şut atma düşüncesi hemen hemen hiç yoktu. Maç, 5-0 da bitse, kanaatim değişmezdi. İki pas yaparak bir gol atıldı, düşünebiliyor musunuz? Koca G.Saray bu. Ne bekliyorsun? Pas verecek bir oyun, futbolun içinde olan tatbikatlar. Ama nerede? Şöyle bakarsan, vallahi de billahi de Diyarbakır, G.Saray’dan daha fazla topla oynadı, futbol adına daha güzel şeyler yaptı. Sıkça pozisyonlar yakaladı ama tecrübe işi bu ya, kolayı yapamadı.

Gol ararken gol yediler

Gerets’
in artık bana göre düşünmesi gereken tek şey, orta sahayı daha kalabalık tutup, defans ve hücum adamları arasındaki iletişimi sağlamalı. Yoksa bu tür oyun felsefesi fazla bir şey getirmez. Birçok hücum adamın var. İstersen beşle, altıla, ama işin tesadüflere kalır.

Diyarbakırspor gol ararken, golü de yedi. Ama bravo Diyarbakırspor’a demek lazım. Oyunu hiç bırakmadı. Dişe diş mücadele ettiler. Taraftarı tebrik etmem lazım. Bayram olduğu için midir nedir, devamlı marş söyleyip, takımlarını desteklediler. İşte bu. Futbol seyircisi bu. Yoksa başka yerde, orada burada, hiçbir şey aramasınlar. İnandıkları biçimde takımlarını desteklemek için Ali Sami Yen’e koşmuşlar. Hem koşun, hem de takımınıza moral verin. Şimdi birlik, beraberlik zamanı.
Yazının Devamını Oku

Perşembenin gelişi

1 Kasım 2005
BİRİ sahada basmadık yer bırakmayan oyunculardan kurulu, diğerinde ise ‘Ben nasıl olsa işi bitiririm’ diye düşünenler çoğunlukta. Kısacası iki farklı düşüncenin sahaya sürdüğü iki farklı takım. Gençlerbirliği, dün ilk 15 dakika içinde Galatasaray’ı abluka altına aldı. Galatasaray, neye uğradığını şaşırdı. ‘Yürüyerek de olsa ben yenerim’ havası sarı kırmızılı takıma pahalıya mal oldu. Bir haftadır, Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olur diye bağırıp duruyoruz. Demek ki bizi ne duyan var ne de uyarılarımızı dikkate alan. Aynı tas aynı hamam.

Koca oyun boyunca sahada bir Galatasaraylı futbolcu aradım. Belki şu iyi iş yaptı diye. Ama sahada böyle bir futbolcu bulamadım. Orta sahanı güçlendirmezsen, her zaman rakibine teslim olursun. Sen İliç’i ileriye sürüp, Cihan’ı sağ kanada alıp, Saidou’yu tek başına orta sahada bırakırsan olacağı budur.

Gençlerbirliği, kalabalık orta saha ile Galatasaray’ı çözdü. Ayman, Kerem ve Mehmet Çakır üçlüsü, Galatasaray sahasında cirit attı, ama savunmada bu üçlüye dur diyen çıkmadı. Mehmet Çakır, denen oyuncuyu top seviyor. Nerede olsa meşin yuvarlak önüne düşüyor. O da yapacağını yapıyor. Ama bir türlü neticeye gidemiyor.

Kendilerini yendiler

Gençlerbirliği maçın başından itibaren kazanırım havasındaydı. Ve kazandı. Galatasaray ne yaptı. Oyun bitti bitiyor. Ne bir verkaç yaptı ne de bir kanat hücumu. Sahada ne bir pas alışverişi ne de adam kaçırma vardı. Galatasaray sürekli şişirme topla saldırdı. 4’lü forvete döndü. Ama hiçbiri işe yaramadı. Galatasaray aslında kendini yendi. Oyun kalıplarının dışında futbol oynarsan kendini yenersin.

Gerets ve oyuncuları sahada futbol felsefesi adına hiçbirşey yapmadı. Belirli kalıp içinde kaldı. Tomas ve Song topları yerinde kesemedi. Kesemeyince de geri geri kaçtılar. Kaçtıkça da saçmaladılar. Ankara ekibi biraz daha şanslı olsaydı skor daha farklı olurdu. Koca Galatasaray takımının seyircisini heyecanlandırıp ‘ah’ dedirtecek bir şutu yok. Olmazsa o zamanda neticede olmaz.

Artık Galatasaray yönetimi olsun, teknik adamı olsun yeni bir düşünce içine girmeleri gerekir. Bu düşüncede alt yapıdan gelecek için oyuncular yetiştirmek. İşte Gençlerbirliği bunu yapmış. Hep alt yapıdan oyuncular yetiştiriyor. Bu çocukların ne farkı var İliç’ten ve Heinz’dan. Kısacası Galatasaray bu düşüşün sinyallerini daha önce vermişti. Bunu biz gördük ama göremeyenler düşünsün.
Yazının Devamını Oku