İlhan Söyler

Geri vites yok

30 Mart 2006
NE sizler ne de onlar sizsiz olabilir. Birbirlerini tamamlayan bir bütünsünüz. Siz takımlarınıza gönül veren, sahada ter döken futbolcuları "Gıdıklayan, güç veren" sizlersiniz. Dün birbirinizi yalnız bıraktınız. Oldu ma ya... Artık küfürü, taşkınlığı, azgınlığı bir kenara bırakın. Bunun sonu yok. Olmaz da. Sevdiğiniz takımı bağrınıza basıp, birbirinize destek olun, futbolu eğlenceye dönüştürün. Olmaz mı ya...

İşte Galatasaray, uzun bir zaman içinde sizlersiz oynadı. Tat almadılar. Kenarda Gerets ve Erdal bağırıyorlardı. Futbol oynayın diye...

1-) G.Saray, kendi sahasında oynadığı için önce kanatları kullandı. Ama sağ tarafta Sabri, sol tarafta Heinz ortaları yaparken isabetsizdi.

2-) Orta sahadan, hücuma atılan toplar bitirici değil. Rakip arkasını dönmeden kendi futbolcusunun koşu yoluna gitmeden pas atmaları, oyunu bozdu.

Hedefe odaklandılar

3-) Galatasaray’ın futbol felsefesi, bir an önce dikey futbol oynamaktı. Onu da ikinci bölümde Cihan’ın topları kazanıp, Hasan’la 2’ye 1 verkaç yapması ile sağladılar. Ve bu oyun sisteminin en güzel tarafıydı.

4-) Hasan’ın mücadelesi, Hakan’ın asistliği oyunu çevirenlerin başındaydı. Genç Ferhat, kusursuz oyununu, ayak içini iyi kullanması ve yaptığı paslarla süsledi.

5-) Gerets’in ilk bölümde kötü oynayıp, istenileni veremeyen Heinz’ı oyundan alışı Ayhan’ı oraya kaydırması, akıllı bir düşüncenin ürünüydü.

6-) Ankaragücü’nün girdiği pozisyonları değerlendirememesi, yediği gollerden sonra kendi limanına çekilmesi sonunu hazırladı.

İşte sessiz bir maçın değerlendirilmesi buydu. Şimdi G.Saray hedefe giderken "Aman puan kaybetmeyelim" düşüncesinde. Bundan da vazgeçmek istemiyor. Geri vites yerine, hedefe odaklandı.
Yazının Devamını Oku

Anahtarı değiştirdi

26 Mart 2006
FUTBOLUN en önemli anahtarı presli oyun. Bir takım niçin oynar? Tabii ki, kazanmak için. Ya nasıl kazanır? Rakip kaleyi yoklayarak. Onun adı da şut atmak. Koca bir bölüm geçiyor, Denizli kalesini "Ne arayan, ne soran var".

Bir bölüm böyle geçtikten sonra, ikinci bölümde Denizli’nin kendi kalesine golü attıktan sonra oyun kalıbı değişiyor. Hücuma ilk bölümde hiç yapılmayan servis, ikinci bölümde yapılmaya başlandı. Hücumda Ayhan, Necati gibi elemanların varsa ona yan ortalar yapacaksın. 2’ye birlerle defans cephesini almadan sahasında onu sarsacaksın. Galatasaray’da eksik var, tamam. Ama bu takımda madem sözleşmeli futbolcusun, kim oynarsa oynasın aynı görevde kalacak.

Bereket ilk bölümde kaleci Mondragon yine sahnedeydi. Yüzde yüz golleri kurtardı. Gerets, ilk bölümde Ayhan, Volkan ve Ilic’le orta alanı güçlü tutup, Hakan Şükür, Hasan Kabze ve Necati’ye atılacak paslarla gol arama yoluna gitti. Yukarıda söylediğim gibi, servis olmayınca kaleye uğramak yerinde kalsın, bir şut bile yoktu.

Yola devam

Galatasaray’ın ikinci bölümde aklı başına geldi. İlk bölümde olmayanlar, ikinci bölümde olmaya başladı. Ya Denizli kendi kalesine gol atmasaydı ne olurdu? O zaman hikaye olurdu.

Ayhan, takımın her tarafında oynayacak bir futbolcu. Dün sahanın en iyilerinden biriydi. Volkan da ikinci bölümde kendini toparlayıp, öne çıkıp, rakibin oyun kurmasını engelledi. Gerets, baktı kaleye şut atan yok, uzun zamandır oynatmadığı Heinz’ı oyuna alıp, bari topa vuran adam bu olur deyip, şansını denedi. Şansı da tuttu. Gerets bazı oyun kalıplarını değiştiriyor, hata yapıyor. Hatayı da ya zor durumdayken ya da yediği golden sonra yapıyor. Bir yerde ürktüğü yerden cesur görünmeye çalışıyor. Ama dün deplasman maçıydı. Galatasaray 3 puanla dönerek yola devam dedi.

Galatasaray maçı kaybetseydi belki de çok şey yitirecekti. Ama sarı kırmızılı ekip bu zor engeli de aşarak yoluna devam etti.
Yazının Devamını Oku

Cansun'dan Polat'a sitem

25 Mart 2006
G.SARAY, bugün tarihi bir kongreye gidiyor. Bu kongre sarı kırmızılı takımın geleceği açısından son derece önemli. Hangi adayın başkan seçileceğine kongre üyeleri karar verecek. Kongre önemli ama bana sorarsanız bu kongre öncesi yaşananlar Galatasaray tarihi ve kültürü için daha büyük bir önem taşıyor.

Niye mi? Anlatayım...

Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Sayın Adnan Polat, "G.Saray’a yardım toplarken şimdi yönetime aday olan bazı isimlerden para istedim. (Bu parayı verirsek Özhan Canaydın’a fayda sağlarız) diyerek önerimi geri çevirdiler" demişti.

Polat’ın işaret ettiği isim Sayın Mehmet Cansun’du. Cansun ile geçtiğimiz günlerde bir araya geldim. Polat’ın açıklamalarını sordum. Bakın neler anlattı Cansun:

Hayret ediyorum

"Adnan benim arkadaşım, dostum.
Bu sözleri nasıl söylemiş hayret ediyorum. Aramızda böyle bir konuşma geçmedi. Bir an için farzedelim ki ben öyle söyledim. Bunca yıllık arkadaşım, dostum olan Adnan Polat’ın bana, (Mehmet bırak bunları, biz Canaydın için değil G.Saray için hareket ediyoruz) demesi gerekmez mi?

Çok üzüldüm bu açıklamaya. İnsanın bunca yıllık arkadaşı böyle bir şey söyler mi? Oysa Sayın Canaydın’ın bana maddi yardımlardan dolayı gönderdiği bir tesekkür mektubu var. Ben hem Canaydın’dan yardımdan dolayı teşekkür mektubu alacağım, hem de Adnan’a bunları söyleceğim.
Olur mu?

Şimdi ben de Adnan’a soruyorum; iki yıl önce birlikte Özhan Canaydın’a karşı seçime girdik. 2 yıldan bu yana ne değişti de şimdi Canaydın ile birlikte hareket ediyor? Galatasaray iyiye mi gitti? Tesisleşmede, sportif alanda, hangi konuda Galatasaray öne çıktı da, Adnan muhalif iken Canaydın’a destek oldu? Dünya sıralamasında birinci sıradayken 100’üncü sıraya düşmüş, borcu 100 milyon dolardan 150-170 milyon dolara çıkmış Galatasaray’ın. Bunları söylerken utanıyorum."

Her seçimde bir kayıp

Bir G.Saray kongresi bu iki dostun arasını açtı. Bunu Cansun da dile getiriyor; "Her G.Saray seçiminde bir iki dostumu kaybediyorum. Benim dostlarımın yüzde 80’ini Galatasaray camiasından. Galatasaray benim ailem. Değer mi birbirimizi kırmaya, üzmeye? Bu ne hırs, biz ne yapıyoruz?"

Başta da söyledim. Bugün tarihi bir gün. Kim kazanır bilmiyorum, ama ben G.Saray’da dostlukların bitmesini istemiyorum.
Yazının Devamını Oku

Yağdır Mevlam

23 Mart 2006
KARDAN yağmurdan yeni kurtulduk, bahara girdik. Suya doyan İstanbul rahattı. Ama Ali Sami Yen’in çimleri kuruydu. Tribünden atılan pet şişeler yağmuru geri getirdi. Ne gerek var baharı yaşarken kışa dönmeye. G.Saray defans derinliğinin yaptığı hata sonucunda yara aldı. Ama kazanmak için pansuman yapıp, yarayı sardı. F.Bahçe bu arada bir anlık gaflete daldı, maç bitmeden kazandım havasına girince hata yaptı. Top saha çizgisini terk etmeden müdahale etme eylemine girmediler ve bu hatalarını gol olarak filelerinde gördüler.

Fenerbahçe sol kanadı Serkan ve Deniz’le bağlamaya çalışıp, aman buradan tehlike gelir diyerek tedbir almıştı. Ama sağ kanadını unutmuştu. Hasan’ın kıvraklığı, hırsı bu kanadı çökertiti. F.Bahçe defansı ise boylu poslu idi ama cüceleri andırıyordu. Hasan’ın kanadından yapılan yan toplar için kademeleri sıfırdı.

G.Saray orta alanda Cihan ve İliç’le beraberdi. F.Bahçe’de ise Alex yoktu. "Onlar kendi işini yapsın, ben kendi işimi" diyordu. F.Bahçe’nin savunması bütün gollerde hatalıydı. F.Bahçe gibi bir takımın böyle savunmaya sahip olması da hataydı elbette.

Hakan sahnede

Alex’
in boş kaleye vuruşunu, Song çizgiden çıkardı. Bu pozisyon sarı lacivertli takımın direncini artırdı. Ardından ikinci golü de bulup rahatladılar. Ama defansı... O defans, "Hayır ben bir şey yapamıyorum" diyerek kalesinde 3. golü görüverdi.

Hakan Şükür gibi usta bir adam defansın arasına giren topta boş bırakılır mı? Hakan bu, hemen işi bitiriverdi. Hakan’ın varsa merak etme sen. Başta söylediğim gibi yağmur şeklinde gelen pet şişeler aslında futbola da yansımıştı. Hareket de vardı, pozisyon da. Her iki takımın kazanma duygusu da vardı, goller de. G.Saray-F.Bahçe maçları böyle olmalıydı.

Mondragon’u tebrik etmek lazım. Belki de kendi kalesinde göreceği gollere yol vermeyen kişiydi. Bir kalecinin gerektiğinde libero olduğunu, oyunu okuması gerektiğini gösterdi.
Yazının Devamını Oku

Kazanma duygusu

20 Mart 2006
TAKIMLAR her hafta bir haftayı geride bırakıp öndeki yarışmaya hazırlanıyor. Sahaya çıktıklarında oynamak istedikleri oyun felsefesi çeşitli kalıplara dönüşür. Burada esas olan kazanma duygusudur. Bunu önce antrenör ve asistanlar aşılar sonra da iş futbolcuya kalır. G.Saray’ın oyun felsefesi Erciyes karşısında kazanma üzerineydi. Bunu 2-2’den sonra açıkça gösterdi. Muradına zor da olsa erdi...

Futbolun "cilvesi" hatadır. Erciyes’in pozisyonları değerlendirememesi Bouazizi’nin yanlış top değerlendirmesi, o zamana kadar pek bir varlık gösteremeyen G.Saray’ı hayata döndürdü. O zamana kadar Cimbom yardımlaşma yerine, uzun toplarla sonuca gitmek istiyordu. Ancak bunda da başarılı değildi. Cimbom, oyunun birinci bölümü bitmeden bu kargaşadan 2 gol buldu. Arkasından da 1 gol kendi kalesinde gördü.

Sen şimdi topu iyi kullanamıyorsan, topu kazanmadan önce düşünemiyorsan, önde başladığın oyunu tehlikelere sokarsın. Oyun felsefen dağılır, acabalar içine girersin. O zaman da antrenör ve asistanlar değişime gider. Bu oyun fesefesinde yetenekli, tecrübeli oyunculara ihtiyacın vardır. Hele rakip kapanmış, sen de kenarlardan doldur-boşalt yaparsan, bu çilingir Hakan Şükür olur. İşte Kral son bölümde oyuna girip 2 golün hazırlayıcısı ve galibiyetin önemli ismi oldu.

G.Saray’ın sol şeridi akan en iyi yerdi. Orhan ve Ayhan maç boyunca bir makina gibi çalıştı. Hücumda Ümit’in savaşı vardı. Necati golden başka sahnede yoktu. G.Saray şampiyonluk yolunda ekip olarak kazanma duygusu içinde. Bunu, attıkları her golden sonra, kulübe dahil olmak üzere kenetlenmeleri gösteriyor.

Mösyö Gerets, oyuna müdahaleyi gecikmeli yaptı. Hasan Kabze ve Hakan’ı oyuna soktu. Hedefe odaklandı. Bunda da doğru tercih yaptığını gösterdi. Ama G.Saray’ın oynadığı bu futbol tatmin edici olmadı. Hakemler bu maç için zayıftı. Yardımcılar bayrak kaldırma konusunda standardı tutturamadığı gibi, orta hakem Zafer Önder İpek, Devran’ın çizgiden topu elle kesmesine penaltı yerine devam kararı vermesi ise inanılmaz bir hataydı.
Yazının Devamını Oku

İşaret Yiğit

16 Mart 2006
GALATASARAY Divan Kurulu seçim havasında geçti. Herşey mükemmeldi. Altı başkan adayı da kürsüdeydi. Kırmadan, dökmeden ve üzmeden birbirlerini övdüler. Kongre üyeleri orta yaşın üzerindeydi. Merak ettikleri bir tek şey vardı; yeni bir yüz olan, genç ve dinamik Yiğit Şardan. Yigit Şardan, konuşmasını yaparken değişim ve akan kanı durdurmak hevesini sevgi ile kaynaştırdı. En sonunda G.Saray’ın kongre üyelerinden Hayri Kozak’ın ekibi tarafından tanıtılması alkışlara neden oldu. Kongre kulisi koridorlarında 10 gün sonra yapılacak seçim için üyelerin duyguları şöyledi:

"Eskimiş yüzler bir kenara, yeni, genç ve dinamik kişiler sahneye." Ecevit, Demirel ve Mesut Yılmaz gibi isimler koltuklarını yeni yüzlere bıraktı. G.Saray’da bunu yapmalı. Başkan adaylarından Alp Yalman kısa ve net konuşurken, "Benim bıraktığım G.Saray bu değil. Ama ben bu hesabın altından kalkarım" diyordu.Başkan Canaydın kendi anlatımından önce Yiğit Şardan’ı sevgi sözcükleriyle tanımladı. G.Saray’ın en duayen isimlerinden Selahattin Beyazıt’ın Yiğit Şardan’ın ayağına gidip onu kutlaması, 10 gün sonra yapılacak kongrenin sonucunun sinyallerini de şimdiden verdi.
Yazının Devamını Oku

İşte sürpriz

13 Mart 2006
GALATASARAY’IN çok güzel bir oyun felsefesi vardı, Trabzon’da. Topu kendinde tutmak, oyunu yönlendirmek, sahayı rakibe daraltmak, sonra genişliği düşünüp hedefe gitmek gibi. Bu oyun kalıbı içinde eskortlar vardı. Sağ kanatta Hasan ve Sabri, sol kanatta Orhan ile Ayhan... Birinci bölümde bu dörtlü birbirine eskortluk yaptı. Biri gitti, biri kaldı. Sonra rakip hücumdayken Ayhan ile Hasan oyunu daraltıp huni şekline sokunca Trabzon’un yapacağı bir şey kalmadı. Uzun toplarla rakibine üstünlük sağlamak istedi ama Galatasaray savunmasında Song ve Tomas vardı. Trabzon bunu yapınca İliç ve Cihan, orta sahada daha rahat top çaldı hem de servisleri iyi yaptılar.

İkinci bölümde Halilhodziç baktı ki Galatasaray böyle oynuyor, önlem almak istedi. Önlem alırken de orta sahayı öne çıkarttı. Galatasaray’ın hata yapmasını bekledi. Aslında Trabzon bu dakikaya kadar uzun toplar dışında Galatasaray kalesine planlı bir şekilde gelmemişti. -ki sarı kırmızılı takım da buna müsaade etmemişti-

Hasan niye alındı?


Bordo mavili takım rakip kaleye bir iki kere geldi. Onda da uzun zamandır sahalardan uzak kalan Gökdeniz, Trabzon’u rahatlattı. Galatasaray nereye gittiğini biliyordu. Hiç yılmadan oyun kalıbından şaşmadı. Başta Sabri, gençliğin ve enerjisinin verdiği hırs ile 50 metre ileri gitti, 50 metre geri geldi.

Ayhan da sahanın her tarafını parselledi. Ayhan’ın oyundan hiç düşmemesi ne kadar profesyonel olduğunu gösterdi. Gerets, Hasan Şaş’ı oyunun sonlarına doğru sahadan aldı. Gerets’in bu kararı niye verdiğini anlamadım. Ama belki de haklıydı. Çünkü Hasan yorulmuş olabilirdi.

Hasan’ın yerine genç Aydın, hem orta sahada hem soldan atak yapan Trabzon’u kesmek istedi. Galatasaray, Trabzon karşısında oyun planını iyi bir şekilde uyguladı. Fazla hata yapmadı. Sahanın tek hakimi sarı kırmızılı takımdı.

Trabzon deplasmanı Galatasaray için çok önemliydi. Kazanma arzusu 3 puan için yeterli olmalıydı ama bu gerçekleşmedi. Hakem Bülent Demirlek oyunun temposunu düşürmemek için lüzumsuz itişmelere düdük çalmadı. Oyunun akışını temposunu hızlandırdı. Ciddi bir hata da yapmadı.
Yazının Devamını Oku

Takım oyunu

9 Mart 2006
KALECİ Aykut’a baktım, 15 dakika kendi alanında ısındı, top gelmedi. Çünkü F.Bahçe’nin hücum etmeye niyeti yoktu. Sonra birdenbire hareketlendi F.Bahçe, "Bir şeyler yapmalıyım" dedi. Kaleyi yoklamaya çalıştı ve golü de buldu. Hem de bir defans oyuncusu ile buldu. G.Saray pes etmek istemiyordu. Çünkü inançları vardı, güçleri vardı. Kaybetmeye tahammülleri yoktu. Hakan Şükür gol pozisyonuna girdi, kaçırdı. "Olabilir" dedi, oyunu bırakmadı. Hasan Şaş hırsı, heyecanı, mücadele etme gücü ile arkadaşlarını kamçıladı.

Bir de Ayhan var. Sakat, 3 hafta oynamıyor. Ama sanki hiç sakatlanmamış, "Bravo Ayhan" demek lazım. Volkan da orta sahada ona yardım ediyordu. Takım halinde bir sürpriz arıyorlardı, bunu da sahaya yansıtıyorlardı. Hasan’ın hırsını F.Bahçe taraftarı hazmedemiyordu. Çünkü kendi takımlarında böyle hırslı bir futbolcu göremeyince isyan ediyorlardı.

Hasan’ın isyanı

Öyle ki, Deniz bir pas hatası yapıyor, taraftardan birazcık tepki gelince el-kol hareketleriyle isyan ediyordu. Bu isyanı yatıştırmak için de topu kendinden çalan Volkan’a tekme atma cüretini gösteriyordu.

Bir takım bütünse o, takımdır. İşte G.Saray. Birimiz hepimiz için diyorlardı. F.Bahçeli futbolcular ise ben varsam, F.Bahçe de var demek istiyorlardı. Ama kazın ayağı böyle değil. Herkes kendini düşünüyor. Aylardır futbol adına bir şeyler veremiyorlardı.

Hele duran toplar olmasa yapacak bir şeyi de yoktu. Sahada gözükmeyen Alex o işi yaptı. Başka da bir iş yapmıyor zaten. Bakın Hasan’ın isyanına. Son dakikalarda yenen gol sonrası Hasan, hem kendisine, hem de barajdaki arkadaşlarına kızdı. Bu da bir futbolcunun kazanma duygusundan kaynaklanıyor.

Hakem Cüneyt Çakır’ı tebrik etmek lazım. Hacivat-Karagöz gibi düşen futbolculara prim tanımadı. Oyunu devam ettirdi, yakından takip etti. Her şeye anında müdahale etti. Pozisyonları yakından izledi, iyi süzdü. Kartları yerinde kullandı. Bir de çok koştu. Tebrik etmek lazım.
Yazının Devamını Oku