İlhan Söyler

Bravo Altaylı

16 Mart 2002
<B>ROMA</B> arenasındaki vahşeti, dakika dakika yaşadım. Olaylardan insanlık adına, futbol adına ve İtalya adına utandım. Ancak tüm bu çirkinliklerin arasında biri, ğöğsümü kabarttı.Fatih Altaylı'dan söz ediyorum, G.Saray İkinci Başkanı'ndan... İnanılmaz bir enerji, sabır ve bilgiyle saatler süren bir savaş verdi. Önce gazeteciler için koşturdu. Tutuklanan 3 gazetecinin peşinden polis merkezine gitti. Polis yetkilileri ile adeta kavga ederek gazetecilerin serbest bırakılmalarını sağladı.

Ardından soyunma odasına döndü. Roma Büyükelçimiz Necati Utkan ile birlikte diplomatik trafiğe başladı. Bir yandan İtalyan gazetecilere açıklamalar yaptı, diğer yandan polislerle diyaloğu sağladı. Takımı otele gönderdikten sonra stattan ayrılmadı.

Basın mensuplarının yanına koştu. Srı kırmızılı taraftarlarla ilgilendi. Her iki grubu da sağsalim otobüslere bindirmeden stattan ayrılmadı. Dahası güvenlikleri için polis görevlendirilmesini sağladı. Yazdıklarım, Altaylı'nın yaşadıklarının onda biri bile değil. Fatih, Altaylı bir yiğit gibiydi. İtalyanlar ile tek başına savaştı. Bravo sana Fatih Altaylı.
Yazının Devamını Oku

Luca'nın fendi

14 Mart 2002
<B>NEFİS </B>bir futbol anlayışı. Dörtlü defansın önünde beşli orta alan. Hepsi de görevini tam anlamıyla yapıyor. Orta alanda Ayhan, Totti'ye nefes aldırmıyor, nereye giderse yanında oluyor. Ayhan ayrıca oyunu okuyor, elinden geleni yapıyordu. Berkant sağ kanatta, Perez'in hücuma gidiş-dönüş biletiyle meşgul oluyordu. Cafu ve Zabine, Hasan'ı adeta kum torbasına çevirdi. Gelen vuruyor, giden vuruyordu.

Oyun kalıbından bir saniye şaşmayan G.Saray'ı tebrik etmekten mutluluk duyuyorum. Çünkü dersini hakikatten iyi çalışmıştı. Aslında burda bir teknik adam savaşı da vardı. Hangisi tilkiydi? Kim kurnazdı? Zayıf halka neresiydi? İşte Lucescu, tilkiliğini gösterdi, maçtan önce yaptığı konuşmalarında cesareti herkese aşıladı. Bana göre Capello'yu yendi. Bu sonuç Lucescu'nun zaferiydi.

CESARET FARKI

Tek santforlu sistemle defans anlayışı hiçbir zaman yoktur. Ümit tek başınaydı ama zaman zaman araya Ayhan, Fleurquin, Hasan giriyordu. Tüm bu kurgu içinde Ümit çoğunlukla tek başına savaştı. Onu tebrik etmek gerekir.

Her şey istediğimiz gibi gidiyordu. Ama ikinci bölümde, bir gaflet, alınacak 3 puanı bir anda 1 puana düşürdü. Victoria'nın ufacık bir hatası golle sonuçlandı. Ama Lucescu'ya kızmamak lazım. Eldeki malzeme de o mevkiye koyacak başka kimse yoktu. Devam etmek zorundaydı. Emre Aşık ve Bülent'i de mücadelelerinden ve savaşlarından dolayı kutlamak lazım. Sahtekar Totti ve Batistuta'ya nefes aldırmadılar.

Beşiktaş maçından sonra yazımda ben G.Saray'a güveniyorum, muhakkak puan alacak demiştim. Çünkü, cesurların yaşamaya hakları vardır. Eskiden topa gelene vurur gidene vururduk. Ama şimdi G.Saray öyle tıkır tıkır oynuyor ki. Demek ki cesurlar her zaman hedeflerine ulaşırlar. Ben guruluyum, sevinçliyim. Ama biraz da buruğum. Yanarım, yanarım gol atamayacak olan Roma'nın ufak hatadan yararlanıp attığı golden aldığı puana. Fakat G.Saray'ın Barcelona'yı devirip çeyrek final biletini de alacağına yürekten inanıyorum.
Yazının Devamını Oku

Jokeri çekti

10 Mart 2002
Her iki takım da ‘‘Aman bir kaza yapmayalım. İşi ortalayalım’’ diye maça başladı ve öyle gidiyordu. Derken, ‘‘Bir ah, bir oh' pozisyonları... Bu ahların, vahların kahramanları da hücumbotlar İlhan ve Ümit'ti. G.Saray, dörtlü defans, dörtlü orta alan, hemen önünde yine joker Arif, hücumda Ümit. Joker Arif, bizim şarkıcı Mirkelam'ın dediği gibi ‘‘Ah bir joker, bu ele ne zaman geleceksin’’ diyor ve onu bekliyordu. O jokeri iyi kullanmak istiyordu. O joker, oyunun sonlarına doğru ona geldi. Ve o da iyi kullanıp, Fleurquin'e alda bit dedi.

ÜMİT PAS GEÇİYOR

G.Saray'da orta alanın çarkları arızalı, gemi lodosa tutulmuş gibi sallanıyordu. Pistonlar yağsızdı. Gemi tam iskeleye yanaşayım derken, Ümit Karan ‘‘Hayır. Burada dalga var’’ diyor, pas geçiyordu. Bizim Ümit, dalga durmasına rağmen, Beşiktaş iskelesine yanaşmak istiyor, ama cesareti yok. Bir daha denemek istiyor ama yine pas geçiyor. Ümit, kendine gel. Tamam iyi mücadele ediyorsun, bitirici noktalarda da varsın. İzlediğim idmanlarda da harika goller atıyorsun. Ama sahnede şaşırıyorsun.

Perez tamam kıpır kıpırsın, ele avuça sığmıyorsun. Hücuma destek vermeye çalışıyorsun. Ama bir top kaybediyorsun, defans ‘‘eyvaahh’’ diyor. Bunlardan bir an önce arın. Defansa bir köstek değil, destek ol.

Emre Aşık savaşıyor ama kalecisi Mondragon ile zaman ayarlamasını yapamıyordu. Kalecinizin neresi zayıf, neresi iyi, bilmeniz, ona göre de geri pas yapmanız gerekir. Emre, öyle zor durumlarda geri pas yapıyordu ki, Mondragon zaten geri paslarda rizikolu bir kişi. Ona göre davranman gerekir Emre! Her zaman bu kadar şanslı olamazsın. Hasan rakip alanı yoran kişiydi. Zaman zaman da tehlikeli bölgelerde topu kaptırınca da tribünde Lucescu'yu isyan ettiriyordu. Batista, dinlenmesine rağmen gerçek enerjisi ortada yoktu.

Öyle bir derbiydi ki, bana göre tertemizdi. Sahaya atılan beyaz konfetiler kadar. Şimdi G.Saray, Roma'ya gidiyor. Ben inanıyorum ki, G.Saray, Roma'yı yakacak. Çünkü bu hırsı, bu disiplini, bu isteği onlarda gördüm. Bu takım, Roma'dan en kötü 1 puan alır, ama yenerse lüks değildir. Bunu G.Saray'dan bekliyorum, G.Saraylılar da beklesin. Cesurların yaşamaya hakkı vardır...
Yazının Devamını Oku

Kafalarına göre

4 Mart 2002
Göztepe, G.Saray'ı resmen tezgaha getirdi. Nasıl getirmesin. G.Saraylı futbolcular kafalarına göre takılıyor. Herbiri, topa sevgilisi gibi sarılıyor, yalnız onu düşünüyor. Hasan Şaş, kalabalığın arasına giriyor, başlıyor topla muhabbete. Bir an olsun ondan ayrılmıyor. Ayhan, iki pası birarada yapamıyor. Arif, ‘‘Her top benim’’ diyor. Niculescu, Göztepe defansının arasında çakılıp duruyor. Berkant'ın, nereye koştuğu, ne yapmak istediği belli olmuyor.

Kısacası, G.Saraylı futbolcuların hemen hemen hepsi ‘‘Oyun kalıbı da ne? Ben oyun planı falan anlamam kafama göre takılırım’’ diyordu.

Futbolcular böyle diyordu da, oyun böyle sürerken Lucescu kenarda ne yapıyordu? Bir teknik adam hiç onları ‘‘Yahu, siz ne yapıyorsunuz? Oynadığınız oyunu beğeniyor musunuz? Her biriniz ayrı telden çalıyorsunuz’’ diye ikaz etmez mi? Hayret ki, hayret...

ŞAMPİYONLUK MU?..

Hasan
iki tane pozisyon yakalıyor, ‘‘Ben zoru yaparım’’ diyor, topu auta gönderiyor. G.Saray bu mu? İsteyen istediği yerde oynuyor. Lucescu da kenardan yalnızca izliyor. Alan gidiyor, nereye gittikleri de belli değil. Sanki karşısındaki mahalle takımı. Göztepe, G.Saray'ın sol kanadını felç ediyor. Göksel oradan bir motor gibi gidiyor, yetişene aşk olsun. G.Saray dün oynadığı bu futbolla ‘‘Ben şampiyon olacağım’’ diyorsa, çok ama çoook düşünmesi lazım.

Saha nefis. Taraftarın da var. Ama futbol adına ‘‘Ya şu hareket güzel. Öyle bir pozisyon yarattık ki, olmadı’’ demek ne mümkün. G.Saray'ın önünde daha çok deplasmanı var. Sen bu en kolay deplasmanda işi bitiremiyorsan, vay haline. Önümüzdeki haftalarda daha nelerle karşılaşacaksın.

Göztepe kalecisi Bora ilk kez oynuyordu. Adam eline top geldikçe şahlandı. Çünkü öyle ahım şahım bir atak yapamayan G.Saray karşısında bu kaleci en rahat maçını çıkardı. Bora belki de diyordur ki: ‘‘Keşke hep G.Saray'a karşı oynasam.’’ Göztepe'yi savaştığı, G.Saray'a futbol oynatmadığı için tebrik ederim.
Yazının Devamını Oku

Bir yanlış nota

27 Şubat 2002
<B>MAÇIN </B>bölümlerine bakıyorum... Galatasaray'ın orkestra ritmi ayarsızdı. Sazlar bozuktu. Bir türlü okunacak parçaya giremiyorlardı. Kimi ‘‘la’’ çalıyordu, kimi ''fa'', kimi ‘‘do’’ çalıyordu. Bir heyecan, bir telaş, yanlış tellere basıyorlardı. Kalede Mondragon ve baş şef Bülent de ayarı düzeltmek istiyorlardı. Ama parça bir türlü okunamıyordu.

Hasan Şaş tek başına hücumda bir şeyler yapmak, ayarı düzeltmek gayretindeydi. Orta alanda Ergün ‘‘Hadi canlanalım’’ diyordu. Orkestraya yeni katılan Rumen Niculescu sahneye çıkıyor ‘‘Hadi düzeltelim’’ diyor ve düzeltiyordu da. Bir anda orkestra kendini buluyordu. Ritimler ahenkli vuruluyordu. Ama bir anlık hata sesleri bozuyordu. İşte o an hedefe giden yolu zorlaştırıyordu.

GALİBİYET KAÇTI

Aslında bu ekiple Galatasaray bana göre yine güzel müzik çaldı. Çünkü orkestranın içindekilerin bir kısmı yardımcı sanatçılardı. Olumsuzluklara rağmen Galatasaray'ın çaldığı bu müziği hayranlıkla dinledim. Ne güzel de alkışlıyorduk birara. Ama yanlış bir notaya basıldı ve tam tad alırken, keyfimiz kaçtı.

Yine de Galatasaray takımındaki futbolcuların hepsini kutlamak lazım. Yanlışıyla, güzelliğiyle ellerinden geleni yapmak istediler. Bu skor nedeniyle birilerini suçlamak yanlış olur. Hepsi de elinden geldiği kadar orkestrayı ve müziği bitirmek istedi. Karşısındaki 4 yıldır hiçbir sahada maç kaybetmemiş bir ekipti. Şayet yanlış bir tele basmasalardı, Galatasaray böylesine güçlü bir rakip karşısında hedefe ulaşacaktı.

Öncelikle kaleci Mondragon, kaptan Bülent, Hasan Şaş, Ergün başta tüm Galatasaraylı futbolcuları kutlamak gerekiyor. Bana göre, Galatasaray'ın aldığı bu sonuç mükemmel. Kimse üzülmesin. Üzünülecek tek nokta vardı, o da kaçan galibiyet.
Yazının Devamını Oku

Eller eller

24 Şubat 2002
Rahmetli Yıldırım Gürses</B>'in güzel bir bestesi vardı <B>‘‘Eller eller’’</B> diye. O ellerde sevgi vardı, vefa vardı, dostluk vardı. O ellerde hüner vardı. Ne yalan söyleyeyim, o hünerli eller dün Mondragon'da vardı. Yapılan işte, kazanılan mükafaatta hep onun elleri vardı. O eller en kritik anda köşeye giden topu çelmeseydi, o eller yine en kritik anda topun seyrini değiştirmeseydi, bütün emekler boşa girdi. İşte Mondragon el sanatıyla kötü malzemeyi, iyiye dönüştüren kişiydi.

BEN ANLAMAM

Ben anlamam kardeşim. Tribünden önüme bakıyorum, oynamayan bir dizi G.Saraylı futbolcu var. Kimi sakat, kimi cezalı. O yokmuş, bu yokmuş diye ben anlamam. G.Saray'da bir futbolcu sözleşme yapıyorsa o, G.Saray'ın malıdır. G.Saray'da oynayacak güçtedir. Ama sen hala bunu keşfedemiyorsan onlar senin sorunundur. Bu formayı ne zaman sana veriyorlarsa ona hizmet vermek zorundasın.

Öncelikle Serkan'a sormam lazım. Oyun boyunca ne yaptın? Ağabeyin Ergün getirdi, pişirip önüne verdi. Sen de golü yaptın. Ama oyun boyunca var mıydın? Kesinlikle hayır. G.Birliği'nin defansını rahatsız etmedin, yormadın. O kadar.

Vedat, uzun zamandır oynamamasına rağmen birkaç kez adam kaçırmanın dışında hatalı değildi. O da maça asılan kişiydi. Takımın her zaman formasını giyen Ergün'ü kutlarım. Bir-iki hata yapıyor, hatasını anlıyor, düzeltiyor. Hep oyunun içinde. Ne rakibe, ne de hakeme itiraz ediyor. Hep oyunun içinde. Bu adamı tebrik etmemek elde değil.

G.Birliği'ni de kutlamam gereki. Korkmadan yürekten top oynadılar. Kazanmak için her şeyi yaptılar. Ama, Mondragon'u geçemediler.
Yazının Devamını Oku

Alo Alo

21 Şubat 2002
<B>ALO</B> alo neresi... 4-4-1-1. G.Saray''ın Anfield Stadı'nda sahaya yayılışı. Nasıl oynuyor? Perez-Emre-Bülent-Victoria ile defansı dörtlemiş. Hemen önünde Fleurquin-Bülent Akın-Ergün-Hasan Şaş var. Onların önünde ‘‘joker’’ görevi yapan Berkant, onun da önünde Ümit Karan.

Alo alo orada aksama var mı? İlk bölümün yarım saati işler tıkır tıkır... Ayağa top, kademe, hücum teşebbüsü güzel. Sonra hafif hafif saçmalıklar. Allahtan kalede devleşen Mondragon var. Adamlar taçları korner gibi atıyor 30'dan vuruyor, 40'dan vuruyor. Dedim ya, kalede Mondragon var. Oh, oh ne iyi abi.

İkinci bölümde adamlar seller gibi geliyor. Oyun içinde oyunu okuyan, ritmi ayarlayacak bir lider yok. Her an bir şey olabilir. Yorgunluk baş gösterdi kardeşim.

MONDRAGON'A BRAVO

Lucescu
'nun yaptığı diziliş doğruydu. Ama, oyunu oyalayan Hasan Şaş'ı kenara alması yanlıştı. Bir de gereksiz kart görenler var. Fleurquin hiç yoktan sarı kart görüyor. Hemen arkasından Bülent Akın yorgunluktan mıdır nedir, düdük çaldıktan sonra topa vuruyor. Adamların niyeti bozuk. Ama yine de kalede Mondragon var.

Bu oyunun bitmesi için dua ediyoruz. Çünkü, oyun kalıbı bir anda bozulmuştu. Adamlar bastırdıkça bastırıyorlardı. G.Saray'ı tebrik etmek gerekir. Bu kadar savaşıyorsa, bu telaşa göğüs geriyorlarsa kutlamak lazım. Ben G.Saray'ın oyununu, mücadelesini hayranlıkla izledim. Hatalar olmuyor muydu? Defansta saçmalıyorlardı. Ama onların da bir kapasitesi vardı. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Eldeki kadro da bu kadardı.

G.Saray'a bence bir lider gerekir. O lideri nereden bulmak gerekiyorsa bulmalı. Çünkü ne zaman fren yapacak, ne zaman gaza basacak o kişiye ihtiyaç var. G.Saray'ı yürekten kutluyorum. Çünkü savaştan savaşa giriyor ve başarıyla çıkıyor.
Yazının Devamını Oku

Sarı-Kırmızı

17 Şubat 2002
Ben bu yaşıma geldim, böyle büyük derbilerde bu kadar sarı ile kırmızıyı hiç görmedim. Hakem Ali Aydın kendisini otomatiğe bağlamıştı adeta. Bir yandan sarıyı, diğer yandan kırmızıyı çıkartıyordu. Bu kartları biri sanki cebine dikmişti.

Gelelim kartların durumuna... Emre'nin kırmızı kartı doğru. Batista'nın kafa atışına çıkan da doğru. Ama sen Hasan'a niye kırmızı kart gösteriyorsun Aydın?. Çocuk ayırmak istiyor ama sen yanlış anlıyorsun. Bülent herhalde hakeme bir şey söyledi ki, kırmızı kart gördü. Ali Aydın önceleri toleranslıydı. Sonra bir azdı ki sormayın gitsin.

DÖRT UNSUR

Lucescu
bir şeyi unutmuştu, cesurların yaşamaya hakkı vardı. Cesur olamazsan, oyunu da alamazsın. Bir tek adamla hücum edersen, rakibi bozamazsın, rakibi ürkütemezsin. Aslında Rumen hoca, sigortacı gibiydi. Capone, Emre, Bülent Korkmaz, Victoria ve hemen önüne Batista'yı koymuş. Sağda da Bülent Akın ve Hasan ile F.Bahçe'nin hücumlarını kırmak istiyordu. Arif'i de Ümit'in arkasına koyunca, orta sahayı kalabalık tutmak istemişti. Bu sigortayı sağlam yaparken, sigortayı attıran kişi vardı F.Bahçe'de o da Rapaiç'ti. Lucescu, her şeye önlem almaya çalışmıştı ama Rapaiç'e alamamıştı. F.Bahçe öyle ahım şahım futbol oynamadı aslında. Bir tek vuruşla işi bitirdi. Şayet G.Saray rakip alana gitmeyi düşünse, tezgahı orada kursa F.Bahçe'yi devirebilirdi. Ama Lucescu, takıma fren yaptırdı. Yaptırınca da F.Bahçe üstüne geldi. Aslında yanlış yaptı. 19.00-21.00 arasında bütün Türkiye bu maça kilitlendi. Nefeslerin tutulduğu, tarihe geçen bu yılın en büyük maçının 90 dakikasını ele aldığımızda 4 unsur öne çıktı. Skoru tayin eden Rapiç. Korkak Lucescu. Kırmızı kart enflasyonunu çıkaran Ali Aydın. Ve Şükrü Saracoğlu stadyumunun muhteşemliği.
Yazının Devamını Oku