İlhan Söyler

Lucescu ısrar etmeli

9 Ocak 2002
<B>LUCESCU</B> yeni bir oyun kalıbı denedi. İlk bölümde hücumda <B>Ümit Karan</B> tek başına oynarken, <B>Ergün, Sergen, Batista</B> gibi oyuncular da orta sahayı kalabalık tutup, gol pozisyonları yokladı.Ümit Karan'a bir uyarı... Öncelikle, her zaman uyanık olmalısın. Bazı pozisyonlarda dikine gitmek gerekiyorsa, bunu yapmalısın. Sonra, orta sahadan gelen Sergen gibi, Ergün gibi, Hasan gibi oyuncular duvar olmalı. Yani her an ver-kaça hazırlanmalı. İlk bölümdeki bu oyun kalıbı bana göre, eldeki malzemeye göre biçilmiş kaftandı. Zira Sergen her pozisyonda topu iyi kullanan, ver-kaç yapmayı seven bir oyuncu. Brezilyalı Vitor sağ kanatta oynadı. Topla oynadığı zamanlarda oyunda gözüktü ama topsuz oyunda ortalarda yoktu. Kaldı ki, topla buluştuğu anlarda da kendini gösteremedi. Hücumda görev alan Capitao ise kendisine fazla top gelmediği için varlık gösteremedi.

DEFANS HATALARI

Galatasaray'ın yediği iki golde de defans hataları vardı. İlk gol, onsekiz çizgisine kadar çıkan kaleci Mondragon'un, kaptan Bülent'le anlaşmazlığından kaynaklandı. İkinci golde de Fleurquin'in manevra kabiliyetinin ne kadar zayıf olduğunu gördük. Hasan Şaş uzun zamandır sahnelerde yoktu. Ama dün çok doluydu. Hasan uzun süredir oynamamasına rağmen, hala enerjisinden bir şey kaybetmemişti. İlk kez oynayan Batista zaman zaman iyiydi, zaman zaman da oyundan düştü. Ama bir kaç maç sonra takıma renk katacağına inanıyorum.

Son olarak Lucescu, bana göre, ilk bölümde oynattığı oyun kalıbından vazgeçmemeli... Israr etmeli. Başka bir oyun kalıbı aramamalı.
Yazının Devamını Oku

İnanç nerede?

24 Aralık 2001
Galatasaraylı futbolcular maç kazanma inançlarını yitirmişler. En büyük rakibi F.Bahçe sapır sapır dökülürken, diğer rakibi Beşiktaş, G.Saray'ın ensesine yapıştı. Buna rağmen, sarı kırmızılılar, öyle vurdumduymazlar ki, inanılacak gibi değil. Hele bazıları var ki, sarı kırmızılı formayı sırtından çıkarsalar başka takımlarda şans bulamazlar.

Oyuna bakıyorsun, Bülent Akın rakip alandan kalecisine pas atıyor. Bu kadar uzun bir mesafede o top atılır mı? Hem de Mondragon'un tahta olan sol ayağına atıyor. Adam ne yapsın? Abuk subuk işler yapıyor, topu taca atıyor. Bülent bu hareketi top kazanmadan ne yapacağını düşünmediği için yapıyor. Bir defans düşünün, Capone, Vedat ve Bülent kademede yanlış yapıyorlar, topu oyuna sokamıyorlar ve dikine oynayacaklarına devamlı paralel pas yapıyorlar. Orta alanda da fizik gücü yükselen Ayhan çok topla oynuyor, Sergen ise fizik olarak zayıf. Haliyle orta alanda oyun saçma sapan bir hal alıyor.

OLMADI SERGEN

Murat Sözkesen
'e bir çift lafım var. Bu futbolcu henüz G.Saray'da oynadığının farkında değil. Ne rakip defansı rahatsız edecek bir hareket, ne sağa sola agresif koşular, ne de adrese giden vuruşlar. Bunlar henüz yok. Bir pozisyon yakalıyorsun, 1-0 da galipsin, at golü, rahatla. Ama nerede? Serkan ise serseri mayın gibi. Dalgalanıp duruyor. G.Saray'ın bu iki timi oyunda kaldıkları müddetçe kaleye bir yoklama çekemediler. Ne yapıyorsunuz orada? Bir deste kağıt alın da karşılıklı oynayın.

Sergen'in hareketi çok sertti. Sergen gibi bir ustanın rakibine yaptığı bu hareket tek kelime ile ‘‘Ayıp’’ Aslında o pozisyonda G.Saray faule mariz kalıyordu. Ancak Sergen geldi bastı tekmeyi. Hakem pozisyonu tam manasıyla görmediği için dördüncü hakeme sordu. Kartını da ona göre çıkarttı. Oysa o pozisyonu görmek zorundaydı. Maçın kader anı buydu. Belki kırmızı kart çıksa Galatasaray buradan yenik ayrılacaktı.

Son sözüm futbolculara.. Kötü oyununuzda Lucescu'nun hiç günahı yok. Lucescu mu söylüyor, ‘‘Ayhan sen topla fazla oyna’’ diye. 50 metreden kaleciye geri pasını Lucescu mu veriyor Bülent Akın mı? Defansta hata yapan, oyuna çabuk top sokamayan Lucescu mu? Hayır.

Galatasaray bu kaybettiği puanları zaman gelecek mumla arayacak.
Yazının Devamını Oku

Ümit Karan

10 Aralık 2001
HAYRET Kİ, hayret.. Bir takımın hücum adamı, bu kadar gol kaçırır mı? İki değil üç değil, fazlası var. Vallahi bravo <B>Ümit Karan</B>. Lokum gibi toplar geliyor ayağına. Ama sen bunları dağlara taşlara vuruyorsun. Atamazsan atarlar. Sadece Ümit mi? Murat Sözkesen'i de özellikle izledim. Nasıl oynayacağını merak ediyordum. O da durgun mu, durgun. Nerede oynadığı belli değil. Sarı kırmızılı takımda hatlar arasındaki uyumsuzluk, almış başını gidiyor. İletişim sıfır. Suat ve Bülent Akın bir türlü oyunu yönlendiremiyor, 3- 4 pası birarada yapamıyorlar. Ankaragücü akıllı bir şekilde o alanı kalabalık tutup G.Saray'ın manevra alanını daralttı.

G.Saray, salla pati toplarla gol arama sevdası içine girdi. Rakip cezalanına atılan toplar ‘‘ilaç‘‘ sandı. Birara Arif, Murat ve Ümit birbirleriyle çarpıştılar. İşleri tamamen karıştırdılar.

DÜŞEN DÜŞENE

Lucescu
, adam değiştirmede gecikti. Bir kere Capone'yi sağ kanatta oynatması yanlıştı. Perez madem sakat oraya yeni bir isim bulmalıydı. Bu isim Vedat mı olur, yoksa başka biri mi bilemem. Ama bildiğim, Capone'nin orada oynamayacağıydı. Çünkü defans için Capone bir sigorta. Capone dün kendisine görev verilen yerde oynayamadığın zaten defalarca söylemişti.

Ama Luca onu dinlemedi.

Hava çok soğuk. Ama zemin futbola elverişli. Ancak G.Saraylı futbolcular habire patinaj yapıp yere düşüyor. Ama rakip futbolcular dimdik ayakta. Hayret ki hayret.

Bence G.Saray tarihinin en kotü futbolunu oynadı. Nasıl olsa bu işi hallediriz diye düşündüler. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Fenerbahçe ile aynı kaderi paylaştılar. Son dakikada golü buldular ama bu yetmedi. Sarı kırmızılılar şunu asla unutmalılar. ‘‘Zafer her zaman hasar ister. Çalışmak ister.’’
Yazının Devamını Oku

Balığı kaçırdık

7 Aralık 2001
NE güzel de gidiyordu. Koca Barcelona karşısında oyun kalıbı harikaydı. Rakip üç adamla hücum ediyor, orta sahayı parsellemişiz, onlar ne kadar top gezdiriyorsa biz de o kadar gezdiriyorduk. Ürkek değildik. İlk bölümde sol kanadı iyi kullandık. İki de gol buluyorduk. Nou Camp Stadı'nda herkes şaşkındı. Mondragon kalede devleşiyor, hatta bir libero gibi çıkıyor, attığı uzun top ile ikinci golü getiriyordu. Fiyatı biçilmeyen Rivaldo sahada yok oluyordu. Baktılar başedemeyecekler, üçlü hücumdan dörtlü taaruza geçiyorlardı. Bir yanlış yerleşim planı, ikinci bölümde Barcelona'nın ummadığı golü getiriyordu. Bir de bakıyorsunuz, Capone'nin bir yanlış hareketi takımı 10 kişi bırakıyordu. Bu da yetmiyormuş gibi oyunun son bölümünde Hakan Ünsal da gereksiz bir şekilde kırmızı kart görüyordu. 9 kişiydik son dakikalarda. Ne gerek var Hakan Ünsal? Hakem düdük çalmış, rakip alanda hareket olmuş. O anlamsız tavıra hiç gerek yoktu.

Galatasaray elinden geleni yaptı. Ama Barcelona'dan 3 puanı alıp dönmek işten değildi. Çünkü oyun kalıbımız nefisti. Devam ettirmek için de ikinci yarıya aynı biçimde çıktık. Ama kolay değil. Adamlar defansı bırakmışlardı, ikinci bölümde oyuna giren Overmars bizim sağ kanadımızı sallamaya başlamıştı. İşte takım içindeki sinir harbi de orada başladı. Birazcık sinirlerimize hakim olsaydık, 3 puan cebimizdeydi.

YÜREKTEN KUTLUYORUM

Yıllardır bir Türk takımı Nou Camp Stadı'ndan puan çıkaramamıştı. Ben Galatasaraylı futbolcuları kutlarım. Çünkü bir Rivaldo Galatasaray'ın tüm kadrosuna eşdeğer. Lucescu'ya kimse bir şey söyleyemez. Sergen'i sakat olduğu için ikinci devrenin son bölümünde oyuna aldı. Yapacağı da başka bir şey yoktu.

Ama yanarım, yanarım 3 puanın kaçışına yanarım. Galatasaray bana göre bir tarih daha yazdı. Öyle bir seyirici karşısındaydı ki, her uğultusu hakemi etkiliyordu. Hakem de ikinci yarıda bu uğultuların kurbanı oldu. Galatasaray'ı küçük gören İspanyol halkı önce şaşırdı, birara alkış tuttu, kendi takımını ıslıkladı. Bu Barcelona, Liverpool deplasmanında İngilizlere top göstermemiş, asrın takımı bile ilan edilmişti. Ama Galatasaray bu asrın takımının ifadesini aldı. Küçük görülen balık büyük balığı yiyecekti. Bu kez ısırmakla yetindi. Bu takımı tekrar tekrar yürekten kutluyorum.
Yazının Devamını Oku

Kadere bak

1 Aralık 2001
Şu G.Saraylı futbolcular hakikaten kadersizler. Neden mi? Bir aydır yağmur ve kar altında top oynuyorlar. Diyeceksiniz ki, futbolcu her türlü şartlar altında oynamak zorunda. Doğru. Ama, daha çok kazanma duygusu ve oyuna ağırlığını koyan takım için bu bir yerde zararlı oluyor. Çünkü böyle havalarda rakibin yapacağı her hareket, ister istemez sert oluyor. Kaygan zeminde topu kazanmak için yapacağın hareket bir misli fazlalaşıyor. Dün de böyle oldu. İstanbulsporlu futbolcular topa sahip olmak için meşin yuvarlak yerine rakibe hamle yaptılar. Bunlardan en çok payını alan da Capone oldu. Hakemin Petkov'a verdiği kırmızı kart bence yanlış ve çok ağır bir karardı. Bu pozisyonda hiçbir şey yoktu. Bushi'nin atılması ise herhalde sözlü bir hareketin sonucuydu. Bir de İstanbulspor lehine penaltı verdi ki, Bülent Üçüncü kendini ceza alanında balıklama yere attı. Hakem de bir saçmalık daha yapıp penaltı verdi.

G.Saray, 9 kişi ile oynayan bir takıma karşı kötü oynadı. Sarı kırmızılılar, eksik olan İstanbulspor'u daha çok eksiltmek için topu koklayacağına, lüzumsuz topla oynama, oyunu genişletmeme çabası içine girdi. Sergen ve Arif hücumda kendilerini kaybettirmediler. Defans-orta saha bloğunun mesafesi de G.Saray'ın oyunu güzelleştirip, daha çok pozisyon bulunmasını engelledi.

MURAT ISINIYOR

İlk kez forma giyen ve ikinci bölümde oyuna giren Murat Sözkesen henüz ısınma turlarında. İkinci golde topu hemen kullanması ve Arif'e vermesi olumlu hareketti. Tabii ki burada takımda ayakların birbirini tanımaması ayrı bir dezavantajdı. Ama hareketli bir çocuk, zamanla da ısınacak ve faydalı olacak.

İstanbulspor eksik oynamasına rağmen elinden geleni yaptı. Lucescu bana göre Barcelona maçına çıkaracağı kadro üzerinde sistem deniyordu. Kimin nerede verimli olacağını görüp, ona göre İspanya'da savaşım yapacaktı. Şimdi dileğimiz, G.Saray'ın uzun zamandır yakalandığı yağmura Barcelona'da da tutulmasın. Çünkü G.Saray futbol topuna hükmeden oyunculardan kurulu. Bana göre Lucescu, Sergen'i Barcelona'da hücumda Arif ile birlikte oynatacak.
Yazının Devamını Oku

Havalanmak yok

28 Kasım 2001
<B>SAHA</B> vardır, zarif hareketler yaparsın. Saha vardır, yağmurla mücadele edersin. Bir de saha vardır zorluklar yaşarsın. Ama sen futbolcusun, her türlü tabiat şartları karşısında oynamak zorundasın. Bu yolda gitmek istemiyorsan, başka alternatif ararsın. Ama devam diyorsan işe sarılırsın. Havalanmazsın, yola devam edersin.

Dün Erzurum Cemal Gürsel Stadı'nın her yerinde buz vardı, kar vardı. Ama o zaman ne yapacaksın. Basit oynayacaksın. Perez gibi, Victoria gibi, Capone gibi. Ama diğerleri fazla lüks oldukları için işi hafife aldılar. Perez orta yapıyor, Serkan biraz daha öne atamazmısın diye isyan ediyor. Hasan Şaş işi hafife almış. Oynamakla, oynamamak arasında mücadele ediyor. Orta alanda Faruk basit oynayacağına, sükseye kaçıyor. Ümit Karan'ın ne yapacağı belli olmuyor. Hedefe koşmuyor. Herşeye itiraz ediyor.

ŞİMDİ RAHATLADILAR

G.Saraylı futbolcuların bu kupada devam edelim mi etmeyelim mi düşüncelerini bu maçtan önce gerçekten merak ediyorumdum. Oyanan futbol sonrası etmeyeceklerini görüyordum. Herhalde fazla geldi bu kupa. Ama sen futbolcuysan, formana ve kulübüne gölge düşürmemen gerekir. Hiçbir zaman da sahayı bahane etmem.

Erzurumspor, küme düşmüş. Grubunda orta sıralarda maücadele ediyor. Ancak G.Saray karşısında takır takır oynuyor. Onlar G.Saray'ı yenmenin güzelliğini bildikleri için maça asıldılar ve kopardılar.

Burada kupada G.Saray'ın elenmesi değil, futbolcuların havai davranmaları beni üzdü. Şimdi G.Saray rahatladı mı rahatlamadı mı onu bilemem. Ama fazla maçtan şikayet edenlerin artık söylecek bir şeyleri herhalde kalmamıştır..
Yazının Devamını Oku

Hayret ki hayret

25 Kasım 2001
Hayret ki hayret... Senin takımın üç günde bir maç yapıyor. Sahaya çıkıp, taraftarı memnun etmek için sahne alıyor. Üstüne üstlük bir de şanssızlıktan mıdır nedir, hep yağmur altında oynuyor. Ama siz taraftarlar sahadaki futbolcuları ‘‘gıdıklayıp ateşleyeceğinize’’ kafanız başka yerlerde. Sahada olmayan Fatih Akyel'den bahsediyorsunuz. Sezon başında kulübe bir şey bırakmadan, çekti gitti. Fatih'i Fatih yapan da G.Saray'dı. Şimdi yok. Fener almış. Alır alır. Burada en büyük ayıp, sahada ter döküp bütün her şeyini veren futbolcuları bırakıyorsunuz, olmayan kişiden bahsediyorsunuz. Bu gönül verdiğiniz takımınızın sahadaki futbolcularına yapılan büyük bir saygısızlıktır. G.Saray taraftarına yakışmadı. Hasan Şaş, ‘‘Bir doğru üç yanlışı bozar’’ derler. Hasan devamlı pas hatası yaptı. Ama ilk golde bir pas attı, bütün yanlışları aldı götürdü. Doğruyu söylemek gerekirse, Hasan eski Hasan değil.

AYHAN YÜKSELİŞTE

Sergen
, oyunda kaldığı müddetçe önce sert futboluyla tanınan Vural'ın markajından kurtulup sahanın çeşitli bölgelerine gitti, kendisini kurtardı. Görevini yaptı. İkinci bölümde tribünde oturdu. Hakan Ünsal'da da büyük bir düşüş var. Hala kendini toparlayamadı. Aslında kuvvetli bir yapıya sahip. Lucescu ona bu kadar şans veriyorsa en iyisini yapması gerekir. Samsunspor haddini bildi. Önceleri defansın göbeğine bir set çekti. Bir yere kadar dayandı. Ondan sonra da pes etti. Aslında hiçbir zaman oyunu bırakmadı. 2 penaltı düdüğü çaldı, bence ikisi de penaltı değildi. İlk penaltıda önce Murat Ilgaz'a baktım. Tereddüt etti, sonra düdüğünü çaldı. Bence orada penaltı yoktu. Aslında yardımcısına bakıp karar verseydi, daha sağlıklı bir karar verirdi. Samsunspor'un penaltısında da Mehmet, Vedat'a takıldı. Bu kadar sık maç yapmasına ve bu kadar ağır şartlarda oynamasına rağmen G.Saray gücünü kaybetmiyor. Tabbi ki son dakikalarda Samsunspor'a verdiği pozisyonlar hariç. Bu arada Ayhan'ın da yükselişini devam ettirdiğini gördük.
Yazının Devamını Oku

Son dakika

21 Kasım 2001
Hani bir deyim vardır, ‘‘Körün istediği bir göz Allah verir iki göz’’. Oyun başlıyor Roma, G.Saray'ın hızını kesmek için çeşitli entrikalara giriyor, oyunu sertleştiriyor, durduruyor, resmen sarı kırmızılı takımı bozmak istiyor. Çünkü deplasman takımı için ilk 10-15 dakika önemlidir. Roma da bunu yapıyor, G.Saray'ın hızını kesmek istiyor. Başarıyor da... G.Saray bir türlü rakip alanda çoğalamıyor, orta sahada üstünlük sağlayamıyordu. Ama sonra sahneye bir Ayhan çıkıyor, her yerde rakibe basıyor, takıma hareket getiriyordu. Lucescu bu futbolcusunu bugüne kadar yetiştirdi, zamanını bekledi ve sahaya sürdü. Atılan goldeki kıvraklığı, topu getirişi mükemmeldi.

Defansta Capone, Bülent, Emre ortayı boş bırakmıyor, Totti ve Batistuta'ya nefes aldırmıyordu. Bütün hücumları kırıyorlardı. Sergen markajda olduğu için istediği topu bulamıyor ve kullanamıyordu. Kullanamayınca da hücumda etkili olamıyordu. Sol kanatta her zaman topu harmanlayan Hasan, bu kez bir türlü istediğini yapamıyor, oyundan sık sık düşüyordu. Birinci bölümü önde bitiriyordu G.Saray. İkinci bölümde Roma tüm riskleri alıyor, hücum üstüne hücum geliştiriyordu. G.Saray'da gereksiz top kayıpları rakibin işine geliyordu. G.Saray adeta nefes alamıyordu. Arasıra G.Saray rakip kaleye gidiyor, Ümit Karan'ın gecikmeli pozisyonu, daha sonra da Sergen'in göğsüne alıp nefis şutunda kaleci Antoniolli topu kornere atıyordu. Bunlar olunca G.Saray'ın defansı biraz nefes alıp, oksijen tazeliyordu.

YAZIK OLDU

Devamlı ayağa top oynayan Roma, G.Saray'a zor anlar yaşatıyordu. Lucescu yağmur altında kulübeden çıkmış, sinirden deli oluyordu. Haliyle G.Saraylı futbolcular savaşın içinde yorgun düşüyor, sinir sistemleri bozuluyor, gereksiz sinir harbine giriyordu. Bunun bir nedeni de yüksek temponun ve oyunda galibiyeti korumanın getirdiği stresti. Çünkü ne olursa olsun, ilk maçta alınacak galibiyet ilerisi için bir ışıktı. Bu ışığı da karartmak istemiyordu G.Saray. Alınacak galibiyet hedefe adım adım gitmenin sinyali olacaktı. İşte ne olduysa, Mondragon ile Florquin'in anlaşmazlığından gelen son dakika golü herşeyi altüst etti. Resmen yazık oldu.
Yazının Devamını Oku