Yıllar içinde adı değişerek en son 1947’de Türkiye Kızılay Derneği oldu. 26 Nisan 2022 tarihli Türkiye Kızılay Derneği Tüzüğü’ne göre:
- Kızılay şeffaflık ve kamuyouna açıklık ilkesini benimser.
- Kuruluş amacı her koşulda, yerde, zamanda, ayrım yapmaksızın insanlara yardım etmektir (özetle).
- Sürdürülebilir finansman sağlamak üzere sosyal işletmeler, amaca yönelik fonlar, sandıklar, kooperatifler ve vakıflar kurar.
- İnsani faaliyetlerine maddi destek sağlamak üzere, ilkeleriyle bağdaşacak şekilde gelir getirici her türlü şirket, holding, iktisadi işletme ve tesisler kurar, işletir ve işlettirir.
İşte tartışmalara neden olan Kızılay Çadır ve Tekstil, 1954 yılında çadır dikim atölyesi olarak kuruluyor. 2005 yılında çadır üretim merkezi işletmesi, 2019’da Kızılay Çadır ve Teksil adıyla yeniden yapılandırılıyor.
TARTIŞMA YARATAN SORULAR
Kısacası Kızılay’ın tüzüğü ortada... Ortada ama tartışmayı körükleyen iki soru var:
Yüzlerce ölüm yaşandı, yine sonsuz acı saplandı kalplerimize. O depremin hepimizi derinden sarsan, o kocaman güzel gözlerini unutamadığımız ve ne yazık ki hayatını kaybeden bir çocuğu vardı; Yunus... Fotomuhabir Ümit Bektaş, Yunus’un enkaz altında kurtarılmayı bekleyen fotoğrafını çekmişti. Her baktığımızda ağladığımız fotoğrafını... Kahramanmaraş depreminin ardından gördüğüm her çocuk fotoğrafı bana Yunus’u ve o zaman yazdığım bir yazıyı hatırlatıyor. Şöyleydi o yazı:
“Kocaman kahverengi gözlerim, omzumdaki ölü el, yüzümdeki dehşetle ‘O’yum ben. Hepinizin rüyalarına giren, her gazetede fotoğrafı olan ve son nefesini o son fotoğrafa veren çocuk... Siz beni görebiliyor musunuz? Gerçekten görebiliyor musunuz? Unutmayın beni olur mu? Yüzümdeki dehşeti unutmayın. Son fotoğrafımı unutmayın. Benim son fotoğrafım bu ölümlerin de son fotoğrafı olsun. Biliyor musunuz, ben 1 yaşındayken gazeteleriniz başka ölü çocukların fotoğrafları ile doluydu. Daha çok kadın, daha çok erkek, daha çok çocuk üzerlerine yıkılan duvarlarla ölmüştü. Siz büyüklerin yaptıkları duvarlarla... Hayalet kentler varken ekranlarda, ben 1 yaşındaydım. Sizin tam 12 yılınız vardı. Ben evinize ve rüyalarınıza top oynarken girmedim. Çocuklar rüyalarınıza oyun oynarken girsin. Başka çocuklar rüyalarınıza, evlerinize son fotoğraflarıyla girmesinler. Ben son fotoğrafın son çocuğu olayım. Bugün bir yaşındaki bebekler benim gibi 13 yaşıma geldiklerinde karanlıktan korkmasınlar. Onlara kimse “Sesimi duyuyor musun? Işığı görüyor musun?” sorularını sormasın. Beni, son fotoğrafımı üç ay, üç yıl, on üç yıl geçse de unutmayın. O soruları da kendinize sorun; asıl siz sesimi duyuyor musunuz? Siz ışığı görüyor musunuz?”
Bir aksilik daha yaşanmazsa AK Parti’de 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler öncesinde her kademede yapılan toplantılarda, bu bakış açısı ön plana çıkmış durumda. Slogan ise hazır, hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir kere deprem bölgesinde kullandı: “Hatay için hemen şimdi, deprem bölgesi için hemen şimdi, İstanbul için hemen şimdi.” Hedef yeniden yapılanma ve güvenli şehirleri “Hemen şimdi” sloganıyla tüm Türkiye’ye yaymak.
İSTANBUL İÇİN MASADAKİ SEÇENEKLER
Toplantılarda olası İstanbul depremine hazırlık için birçok başlık ele alınıyor. Öncelikle şunun altını çizeyim, edindiğim bilgilere göre sadece İstanbul değil, başta deprem bölgesi ve tüm Türkiye için pandemi dönemindekine benzer bir bilim kurulu oluşturulacak. Sürpriz isimlerin yer alacağı bilim kurulunda deprem uzmanlarının yanı sıra aynı zamanda tedarik zinciri uzmanları gibi isimlerin de yer alması planlanıyor. AK Partili üst düzey isimler, “Erdoğan radikal adımlar atacak, bunların hepsinde de bilim ve teknoloji ne diyorsa o ön planda olacak” ifadesini paylaştılar. Gelelim İstanbul üzerine konuşulan planlardaki başlıklara:
İSTANBUL’A MİKRO KENTLER, KRİTİK SEKTÖRLERİN BAŞKA ALANLARA KAYDIRILMASI
- Olası İstanbul depremi için hızlı bir çalışma başlatılması gündemde.
Neredeyse tüm dünya Türkiye’nin yardımına koştu. Arama kurtarma ekipleriyle yüzlerce insanımızı enkazlardan çıkardılar. Hem nakdi hem ayni destek veriyorlar. Türkiye’ye ziyarette bulunup deprem bölgesini geziyorlar. Deprem öncesi adeta savaşın eşiğine geldiğimiz Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı’nın hemen gelip bölgeyi ziyaret etmesi ve verdiği mesajlar çok önemliydi. Umarım bundan sonra iki ülke arasındaki ilişkiler daha sakin seyreder. Türkiye’ye yardım eden ülkeler arasında, ilişkilerin gergin olduğu ABD de bulunuyor. Dışişleri Bakanı Blinken önceki gün Türkiye’ye geldi. Başkan Biden’ın doğrudan mesajını, “Amerika halkı sizi desteklemek üzere yanınızdadır ve her zaman ne yapmak gerekiyorsa; toparlanma ve yeniden inşaat çalışmalarında yanınızdayız” sözüyle paylaştı.
BEBEK Mİ? SOBA MI?
Blinken’ın fotoğraflarına bakarken aklıma 17 Ağustos depremi ve sonrasında dönemin ABD Başkanı Clinton’ın bölgeye yaptığı ziyaret geldi. Clinton’ın deprem bölgesindeki ziyaretini izleyen muhabirler arasında ben de vardım. Şimdi ister istemez insanın aklına bazı konular takılıyor.
- Deprem bölgesine gelen, ABD Başkanı’ydı... Clinton İzmit ziyaretinde 7 aylık Erkan bebeği kucağına almıştı. Bu fotoğraf o dönem epey konuşulmuştu.
-Clinton, 17 Ağustos’ta vuran depremin ardından ABD’liler tarafından Yenimahalle’de kurulan Doğu Kışla Çadırkenti’ni ziyaret edip eşi ve kızı ile birlikte depremde zarar gören ailelerle görüşmüştü.
- Bir nevi kamu diplomasisi yapmış, o dönemde ABD büyük bir sempati toplamıştı.
Gelelim bugüne ve ABD Dışişleri Bakanı’nın ziyaretine, doğal olarak da ikinci fotoğrafa...
“AĞLAMAK nedir? Ağlamak fiziki olarak gözün dışına doğru giden sıvı madde midir? Ben ikinci kez zona oldum şu anda. Bu kadar üzüldüm. Bu kadar stres yaşamadım son yıllarda. Bu depremi, bu felaketleri görüp de ağlamak gerçekten çok basit kalır.”
Bir kesiminin sevgisinin, bir kesiminin ise eleştirilerinin odağında Haluk Levent... O ise tüm bu karmaşanın ortasında ilk günden beri deprem bölgesinde. Tüm Türkiye’nin ağladığı felaketle ilgili sohbetimize bu sözlerle başladı ve şöyle devam etti:
BU NASIL ACI KAHROLDUM!* İlk gün gittiğimde, sokaklarda çaresizliği gördüğümde kahroldum.
Çok büyük iki deprem, yüzeye yakın ve çok geniş bir alanda gerçekleşti. Bunlar gerçek... Bu yaşanan felaket de ilk değil. Ancak artık doğa olayı depremin bir felakete dönüşmesinin kesinlikle engellenmesi ve bu Maraş depremlerinin son felaket olarak tarihe geçmesi gerekiyor. Hükümet, Kabine toplantısında bir dizi önemli karar aldı. Edindiğim bilgilere göre; kabineyi deprem bölgesindeki illerde de toplayarak, illere özel daha detaylı toplantılar yapmayı da düşünüyorlar. Eğer bu toplantılar yapılırsa, umarım yerel yöneticiler de dahil edilerek ortaklaşa konuşulur. İnsanlarımızın barınma sorununu gidermek için şehirlerin yeniden imarı önemli, ancak:
- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan fay hatlarının üzerinde yerleşim olmayacağını açıkladı.
- Bu kapsamda biliminsanlarının görüşleri mutlaka alınmalıdır. Mikro bölgeleme çalışmasına öncelik verilmeli, depremlere dayanıklı binalar bilime uygun bir şekilde inşa edilmelidir.
- Bundan birkaç yıl sonra, bu büyük felaket de unutulup kimse ağzına “imar affı”nı almasın diye gerekli tedbir alınmalıdır.
- Eski binaların yanı sıra yeni binaların da yıkıldığını hep beraber gördük. Yakalanan müteahhitlerin yanı sıra açılmayacak mühürü kaldıranlardan ya da olmayacak projelere onay verenlerden de hesap sorulmalıdır.
YARDIMIN BİLE AYRIMI OLUYORSA VAY HALİMİZE...
“Sağ elin verdiğini sol el görmesin” denir. Kuran-ı Kerim’de Bakara Suresi’nde ise “Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz, bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınıza kefâret olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır” yazar. Kısacası böyle bir felakette ister kampanyalarla açıktan, ister gizli yardım yapalım, ikisinde de sorun yok. Yeter ki yaralarımızı saralım.
- Küçücük çocuklar kumbaralarını kırıp harçlıklarını verirken; büyükler ise birbirlerini kırmaya ve ötekileştirmeye devam etti, ediyor.
Bir ülkenin, yüzölçümü ya da nüfusu bazı Avrupa ülkelerini bile geride bırakan 10 ilinin 9 saat ara ile iki büyük depremle yıkılması büyük bir felakettir. Doğal afet olarak tanımlanan depremin 2023 yılında “büyük felakete” dönüşmesinde en büyük hata ise insanoğlundadır. Neden mi? Hem yanıtlarını hem de kendimce önerilerimi aşağıda sıralıyorum:
ARTIK ZAMAN KALMADI! HIZLA HAREKETE GEÇİLMELİ
- Bu harita, doğal afet olan deprem gerçeği. Türkiye, fay hatlarının üzerinde oturan bir ülke.
- Türkiye’nin yaşadığı ilk deprem değil bu. Türkiye depremlerde nice canlar kaybetti, aylarca konuştu, sonra unuttu, birkaç yıl sonra yeniden yaşadı, yine canlar kaybetti, aylarca konuştu, yine unuttu. Bu sarmalı yıllardır yaşıyoruz, artık buna bir son verilmeli.
- Türkiye zaruri olmayan her şeyi bir kenara bırakıp; fay hatları üzerindeki şehirleri, yapıları için biliminsanlarının katılımı ile derhal bir plan oluşturarak o planı ivedilikle uygulamaya sokmalıdır.
- Bu depremi önceden bas bas bağıran bilimadamları bugün hâlâ uyarıyorlar. “İstanbul, Tekirdağ, Bursa, Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Hakkari, Adana, Malatya tehlikede” diyorlar.
İMAR AFFI
Felaketi, felaketin büyüklüğünü, acıyı, soğuğu, çaresizliği, umudu, kurtuluş anlarını, kurtuluş sevinçlerini onların gözlerinden görüyorsunuz. Bir gözle çektikleri milyonlara ulaşıyor. O gözün gördükleri ağlatıyor, umutlandırıyor, kahrediyor. Gözlerimizi ne zaman kapasak, önümüze onların görüntüleri geliyor. Bu pazar söz onların, çünkü onlar hiç konuşmaz; sadece görüntüleri konuşur. En büyük felaketin ilk gününden bu yana sahada görev yapan, kimi zaman ağladığınız ve kahrolduğunuz, kimi zaman umutla dolduğunuz ve sevindiğiniz görüntüleri evlerinize getiren arkadaşlarım anlatıyor, kendilerini en çok etkileyen görüntüleriyle...
ÇARESİZ FERYATLARI ASLA UNUTAMAM
Hürriyet’in başarılı fotomuhabirlerinden Mert Gökhan Koç depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ta görevli:
- Bu felaket milyonlarca insanımızdaki gibi benim de ruhumda hiçbir zaman onarılmayacak derin yaralar açtı.
- Depremin ardından ilk anlarda; bir lokma yiyecek, bir şişe su, bir bidon akaryakıt bulmak adeta mucizeydi.
- Herkesin tüm hayatını ve kaderini değiştiren bu olay sadece bir dakika içinde olmuştu...
- Yüzyılın felaketinin ardından gördüklerimi anlatacak tek kelime var: “Çaresizlik.”
- Beni en derinden sarsan olay, ikinci günde Trabzon Caddesi’ndeki çöken bir apartmanın enkazı önündeki yaşlı bir kadının feryadıydı.