Ben de Naci Hoca da telefonda yutkunarak, bazen de gözyaşlarımızı tutamadan konuştuk. Prof. Naci Görür Elazığ’da deprem olmadan önce uyarmaya başlamıştı. Süreci şöyle anlatıyor:
“- Fark ettim ki Elazığ bir deprem kentinde yaşadığını bilmiyor. Depremin geleceği belli.
- 2003 yılında kolları sıvadım, Vali, Kaymakam hepsiyle konuştum, konferanslar verdim.
- Bingöl, Adıyaman ve Malatya’nın da tehlikede olduğunu anlattım. Devlet Planlama Teşkilatı’na proje hazırladım.
- Kıvrandım, dilimde tüy bitti, 7 yıl uğraştım. 2010’da Elazığ depremi oldu.
‘İÇİME DOĞMADI, BİLİM VAR’
- Gelelim Erkenek-Maraş arasına... Bağırdık, çağırdık, yerel yönetimlerle konuştum. Düne kadar konuştum.
- 04:17’de depremi duydum, 75 yaşındayım, bir buçuk saat ağladım.
Mesele onları anlamak, onların oylarını alabilecek vaatlerde bulunmak. Peki siyasiler gerçekten onları anlayabiliyor mu? Bunu sanırım seçimlerde göreceğiz. Z kuşağına ilişkin çok özel bir çalışmayı bir eğitimci, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Eğitim Politikaları Kurulu Üyesi Selçuk Pehlivanoğlu Türk Eğitim Derneği olarak yaptı. Bu çalışmayı aynı zamanda Türk Eğitim Derneği’nin kuruluşunun 95. yılında yaptırdığını da hatırlatıp, sizi ve özellikle siyasileri “Z kuşağı” ile baş başa bırakayım.
GENÇLİĞİ ANLAMAK...
Araştırmada Selçuk Pehlivanoğlu, dünya düzeninde değişen araçlar ve yöntemlere dikkati çekerek, “Dünya siyasette, iletişimde, eğitimde, hayatın pek çok alanında yeni bir denge noktası bulmaya çalışıyor. Bunu yaparken de en çok geleceğimizin başrolleri olan yeni nesli anlama çabaları ön planda oluyor” dedi. Ardından da Z kuşağının tüketim alışkanlıklarından iş yapma biçimleri ve hayat tarzlarına kadar toplumsal bir dönüşümü yaratacak yeni dünya düzeninin ritmini belirleyeceğini hatırlattı. Çalışmaya göre gençleri anlamak için iki eksen önemli:
* Seçim öncesinde siyasetçiler tarafından gerçekleştirilenler.
* Mütemadiyen markalar tarafından gerçekleştirilenler.
HAZİNE ve Maliye Bakanı Dr. Nureddin Nebati gazetelerin Ankara temsilcileriyle kahvaltıda buluştu. Bakan Nebati EYT’nin maliyetinden yeniden yapılandırmaya, enflasyonla mücadeleden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun net hata noksan ile ilgili iddialarına kadar birçok başlıkta soruları yanıtladı.
Hazine Bakanı Nebati, EYT’nin 2023 yılı maliyetinin 255 milyar lira olduğunu açıkladı:
EYT BÜTÇESİNİ 31 ARALIK’TA KASAYA KOYDUK
- Aralık ayına kadar EYT düzenlemesi için 2023 bütçesine yönelik çok sıkı tedbirler aldık.
- Bana “Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanı olarak bu ödemeyi yapacaksın” dediklerinde hazır olmam gerekiyordu. 31 Aralık’ta biz EYT’nin bu yılki yükünü kasaya koyduk.
- Emekli ve memurlara 1 puanlık iyileştirmenin maliyeti 19 milyar lira, 15 puana yakın bir maliyet eklendi; 270 milyar lira. EYT düzenlemesi için 2023 bütçesine yönelik çok sıkı tedbirler aldık. EYT’nin bütçeye maliyetini de bu yıl için 255 milyar lira olarak hesapladık, kasada hazır duruyor. Buna KGF kefaletleri dahil değil.
GIDADA FİYAT ARTIŞININ GEREKÇESİ YOK
- 7 yıl süreyle bir dönem seçilip partisiyle ilişiği kesilecek ve sonra da aktif siyasete dönmeyecek olan cumhurbaşkanını kim seçecek? TBMM mi yoksa halk mı? Bu sorunun yanıtı yok. Oysa bu sorunun yanıtı bazı tartışmaları beraberinde getirebilir.
- Terör örgütleri ile mücadele konusundaki bölümleri yetersiz, biraz da muallak buldum. Neden derseniz:
1- “FETÖ dahil olmak üzere tüm terör örgütleri ile kararlılıkla mücadele edeceğiz” ifadesi var. Ancak metnin hiçbir yerinde PKK/PYD/YGP terör örgütü ifadesi geçmiyor. Bunu seçimlerdeki HDP seçmeninin oyunu alma hassasiyetine bağlamak mümkün.
2- ABD ile müttefiklik ilişkisi vurgusu dikkat çekerken; ABD’nin müttefikliğinden devlet olarak Türkiye’nin beklentisi de yer almamış. Yani PKK/PYD terör örgütüne verdiği desteğe atıf bulunmuyor.
- Terörle mücadele konusunda güvenlik kuvvetlerinin önemi malum. Ortak Politikalar Metni’nde; “Ordumuzun kendisine verilen görevleri yerine getirebilecek ileri teknoloji ürünü sistemlerle donatacak istihbarat, keşif, vuruş gücü diğer operasyonel yeteneklerini güçlendireceğiz” ifadesi yer alıyor. TSK’nın özel birlikleri dahil birçok alandaki çalışmaları görmüş biri olarak; güvenlik güçlerinin elinde şu an bu yazılan içerik zaten mevcut. Bence daha büyük hedefler konulmalıydı.
- Göç İdaresi Başkanlığı’nın yeniden yapılandırılmasını öneren metinde açıkçası benim beklentim bu sorun için Mülteciler Bakanlığı kurulması idi.
- Dünya uzaya taşınmışken, muhalefet partileri özellikle CHP bilim
Neden mi? Nedenlerini Uluslararası Pediatri Kurumu (IPA) Başkanı ve Dış İlişkiler Direktörü ile konuştum. Başkan da direktör de Türk... Dünyaca tanınmış bir baba-oğuldan, Prof. Dr. Enver Hasanoğlu ile Kerem Hasanoğlu’ndan bahsediyorum. Onları dinlerken insanlığın dünyayı getirdiği halden, savaşlardan çocuklarımızın geleceği için ben kendimden utandım.
DÜNYA ÇOCUKLARININ 4 BÜYÜK SORUNU
IPA şu an tüm dünya çocuklarının karşı karşıya olduğu 4 ana sorunu belirledi ve bu sorunlar üzerinde çalışıyor. Prof. Dr. Enver Hasanoğlu o dört sorunu şöyle sıraladı:
1.
Bir de Bloomberg var. Yazılarda ortak nokta: “Erdoğan ve Erdoğan’ın uluslararası alanda uyguladığı politikalara düşmanlık...” Başlıklar kısaca şöyle:
- “Erdoğan, iktidarda kalabilmek için vicdansızca çatışmalar çıkarıyor: Kendi ülkesinde, Suriye’de ve ayrıca Almanya’da.
-Erdoğan, Ukrayna’dan Suriye’ye birçok ipi elinde tutuyor ve gücünü kullanıyor.
- NATO, Erdoğan’ın genişlemeyi geciktirmesine izin vermemeli. (İsveç kararı nedeniyle)
-Giderek tutarsızlaşan Cumhurbaşkanı’nın yönetiminde ülke felaketin eşiğinde. Erdoğan’ın seçim yaklaşırken sergileyeceği davranışlar, bugün son derece kusurlu bir demokrasi olan ülkeyi tam anlamıyla bir diktatörlüğe sürükleyebilir.”
Bunlar bir kısmı... Belli ki 14 Mayıs’ta sandık seçmenin önüne gelecek. Önce şunu söyleyeyim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oy atıp bir karar verecekler. Batı değil. Peki yaklaşan seçimler öncesinde bu haber bombardımanıyla asıl dert ne?
DÜNYA DÜZENİNİ İŞLETENLER RAHATSIZ
- Türkiye’nin ürettiği öznel politikalar, mevcut dünya düzenini işletenlerin alışık oldukları sömürü sistematiğini turnusol kâğıdı gibi açığa çıkardı. Bu durum Cumhurbaşkanı
KISA bir hatırlatma ile başlayalım; Donald Trump, Ocak 2017’de başkanlık koltuğuna oturmuştu. Türkiye darbenin hemen ardından; üç terör örgütüyle aynı anda mücadele ediyordu; FETÖ, DEAŞ ve PYD/YPG. Erdoğan’ın Trump ile ABD’de yapacağı görüşme öncesinde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan Mayıs 2017’de ABD’ye gittiler.
Kitabı yazan Mike Pompeo o tarihte CIA Başkanı idi. Türk-ABD heyetleri arasındaki görüşmelere ise Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster başkanlığındaki heyet ev sahipliği yaptı. Pompeo o masada CIA Başkanı olarak oturuyordu. Mike Pompeo kitabında o döneme ait olarak, “Türklerin yoğun ABD desteği olmadan IŞID’ı yenme şansı olmadığı, bu nedenle Başkan’ın SDF (YPG/PYD) çalışmayı seçtiği, bunu heyete söyleyince Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın öfkeyle odayı terk ettikleri” iddiasını yazdı. Önce bu iddiayla başlıyoruz.
Tayyip Erdoğan - Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo Beştepe’de heyetlerarası görüşmede...
KALIN: ÇARPITIYOR
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, “Pompeo yaşananları çarpıtarak anlatıyor” dedi ve ilk kez o masada Türk heyetinin neler söylediğini anlattı:
- “Onlara çok açık şekilde ABD’nin PYD/YPG politikasının çok yanlış olduğunu söyledik.
- Hakan Fidan, Suriye sahasındaki gelişmeleri detaylı bir şekilde anlattı. Daha sonra Pompeo ile yaptığı görüşmelerde de pozisyonumuzu tekrar açıkça ortaya koydu. Aynı şekilde Mevlüt Bey ve Hulusi Paşa; Suriye, PYD/YPG politikalarının kökten yanlış olduğunu pekçok defa aktardı.
NATO üyeliği için Türkiye ile imzaladığı mutabakatın koşullarını yerine getirmeyi bırakın, Türkiye’yi ve Türk milletini çileden çıkaracak protestolara izin veriyor. NATO’ya girmeden “müttefik” olamayacağını göstermiş bir ülke aslında. Nasıl bir devlet anlayışıdır bu? Danimarkalı aşırı sağcı Sıkı Yön Partisi lideri Rasmus Paludan’ın, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakmasına, protesto gösterisi adı altında izin veriyor, sonra da “yalandan” kınama açıklamaları yapılıyor. Kusura bakmasınlar ama bu açıklamaları kimse yemez. Bir de şimdi Rasmus Paludan’ın Rus bağlantısı iddiaları konuşuluyor. Bunu ispat etmesi gereken zaten İsveç makamları. Ancak Avrupa’daki aşırı sağcıların Rusya tarafından desteklendiği özel bir sır değil. Provokatör Paludan rezil açıklamalarda bulunup “Türkiye’ye gol attığımda ‘İşte bu!’ diye düşündüm” dedi ve pişman olmadığını söyledi. Ankara’nın havası şöyle:
KİMSE SEÇİMDEN ÖNCE ADIM BEKLEMESİN
- İsveç, NATO üyeliği konusunda ABD ya da diğer NATO üyelerine güvenmesin.
- İsveç’in NATO üyeliği Türkiye ile imzaladığı mutabakatın ardından tamamen bu mutabakatın yerine getirilmesine ve ikili ilişkiye bağlıdır.
- Son olayın ardından da kimse seçimden önce bir adım beklemesin.
GORDION DÜĞÜMÜNÜ ÇÖZEN İLAÇ KUTUSUNDAKİ NOT
TARİH 11 Haziran 2014’tü. DEAŞ, Irak’ın Musul kentine saldırmış ve Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu DEAŞ’lı teröristler tarafından işgal edilerek 49 personel rehin alınmıştı. 49 Türk vatandaşını MİT, özel operasyonlar biriminin düzenlediği operasyonla kurtardı. 13 Eylül’deki kurtarma gününe kadar geçen sürecin filmi MİT’in de danışmanlığı ile çekildi. Adı “49”. İzledim ve çok etkilendim. Tüm dünyada istihbarat operasyonları filmleştirilirken, A’dan Z’ye gerçeği ortaya koymaz. Milli güvenlik nedeniyle gizlenmesi gerekenler gizlenir ya da bazı sahneler eklenir. Bu yöntem 49 filminde de uygulanmış olsa da ana çerçeve gerçek.